Neler yeni

Welcome to SATBİL FORUM PAYLAŞIM

Join us now to get access to all our features. Once registered and logged in, you will be able to create topics, post replies to existing threads, give reputation to your fellow members, get your own private messenger, and so, so much more. It's also quick and totally free, so what are you waiting for?

Bir Satbil Forum Efsanesi

Satbil Reklam Alanı

Satbil Forum Reklam

Sifali Bitkiler

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
12:14
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
KANTARON OTU

Latince ismi : Hypericum perforatum

KANTARON OTU

Hypericum perforatum L.) Tarla, yol ve orman kıyılarında, tepelerde ve çayırlarda Temmuz’dan Eylül’e kadar çiçeklenen ve ülkemizde, sari kantaron, kan otu, kılıç otu, mayasıl otu ve yara otu gibi yöresel adlara da sahip olan şifalı bir bitkidir. Bitki 25-60 cm boyunda olup, çok dallıdır ve sapları ayrı olduğu halde bir şemsiye biçimindeki çiçekleri 5 parçalı, korolla altın sarisi renkli ve kenarları siyah renkli guddeli tüyler ile çevrilidir . Erkek organları çok adette ve 3 demet halinde bir araya toplanmıştır. Yapraklar ışığa karşı tutulduğunda, yağ guddeleri, parlak noktacıklar halinde kolaylıkla görülür. Bitkiye binbirdelik otu denmesi bu özellikten ileri gelmektedir. Yanılmamak için, tam olarak açmış bir çiçeği parmaklarınızın arasında ezdiğinizde, ondan kırmızı bir su aktığını göreceksiniz.

Faydaları ve Kullanım Alanları

• Yaraların iyileşme sürecini hızlandırabilir
• Hafif ve orta şiddetteki depresyonlarda rahatlatıcı ve sakinleştirici etkisi vardır.
• Korku, endişe, kaygı, umutsuzluk ve çaresizlik duygularının giderilmesinde yardımcıdır.
• Siyatik, eklem iltihabı (artrit) ve pre-menstural kramplar (Adet öncesi ağrı ve sıkıntılar) giderilmesinde faydalıdır.
• Safra salgısını uygun yönde etkileyerek sindirim sistemini rahatlatabilir.
• Kronik yorgunluk sendromunda, uykusuzluk, menopoz dönemindeki sıkıntı, stres ve gerginliklerin giderilmesinde etkili olabilir.


.Her derde deva olduğundan bahsedilir.özellikle mide ağrılarına birebir geldiğini bizzat gözlemlenmiştir. Ayrıca zeytinyağına ufalanarak merhem haline

getirildikten sonra açık yaralara sürüldüğünde ,yaraların çok çabuk iyileşmesini sağlar.

Hastalar üzerindeki gözlemlerimize dayanarak ifade ediyoruz ki doğru Kantaron kullanımı ve düzenli içildiği takdirde kanser hücreleri üzerinde temizleyici bir etki görülmektedir.

Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Oya Kaçar, kantaron otunun Avrupa’da son yıllarda hafif ve orta şiddetli depresyonların, stres, uykusuzluk, anksiyete gibi günlük yaşamı olumsuz etkileyen rahatsızlıkların tedavisinde basarıyla kullanıldığını, atidepresan olarak kullanılan sentetik ilaçların kullanımında karşılaşılan uykusuzluk, kilo kaybı, seksüel bozukluklar gibi ciddi yan etkilere de rastlanmadığını belirtti.

Yan Etkiler ve Etkileşimleri:
Hamilelerde kullanılması yeterli klinik çalışma olmadığı için önerilmez.
Bazı hastalarda sindirim bozukluklarına neden olmuştur.
Bazı kişilerde alerjik reaksiyonlara sebep olabilmektedir.Bu gibi hallerde kullanımı kesmek gerekir.

Binbirdelik Otu (Hypericum perforatum L.) tarla, yol ve orman kıyılarında, tepelerde ve çayırlarda Temmuz’dan Eylül’e kadar çiçeklenen ve ülkemizde, sarı kantaron, kanotu,kılıçotu, mayasılotu ve yaraotu gibi yöresel adlara da sahip olan şifalı bir bitkidir. Bitki 25-60 cm boyunda olup, çok dallıdır ve sapları ayrı olduğu halde bir şemsiye biçimindeki çiçekleri 5 parçalı, korolla altın sarısı renkli ve kenarları siyah renkli guddeli tüyler ile çevrilidir . Erkek organları çok adette ve 3 demet halinde bir araya toplanmıştır. Yapraklar ışığa karşı tutulduğunda, yağ guddeleri, parlak noktacıklar halinde kolaylıkla görülür. Bitkiye binbirdelik otu denmesi bu özellikten ileri gelmektedir. Yanılmamak için, tam olarak açmış bir çiçeği parmaklarınızın arasında ezdiğinizde, ondan kırmızı bir su aktığını göreceksiniz. Tanen (tannin), uçucu yağlar (carophyllene, pinene, limonene, myrcene), flavon türevleri (flavonoids; quercitrin, quercitin, rutin), hipericin (hypericin, pseudohypericin), karoten (carotene), Vitamin C ve resin içermektedir. Binbirdelik otunun Türkiye' de 70 kadar türü olup; bu türlerden büyük çiçekli binbirdelikotunu (koyunkıran, kuzukıran),(Hypericum calycinum L.) yiyen hayvanlar (Koyun, sığır,at) dan yalnız beyaz tüylü olanlarda bazen ölümle sonuçlanan, deri hastalıkları meydana gelir. Siyah tüylü hayvanlarda bu tip bir duyarlılık meydana gelmemektedir. Avrupa ve Anadolu ‘da yaygın bir bitki olup; Hristyan inancında kutsal bir yeri vardır. Avusturya’da İsa’nın haç kanı, Tanrı kayrası otu ve peygamber kanı gibi isimlerle anılmaktadır.
Binbirdelikotu çayı ; sinir yaralanmalarında ve her türlü sinirsel şikayetlerde, çarpma sonucu yaralanmalarda ve ağır kaldırma sonucu ortaya çıkan rahatsızlıklarda kullanılabilir. Ayrıca o, ishale karşı da etkili bir bitkidir. Sinirsel yüz ağrıları , günde 2-3 bardak binbirdelikotu çayı içip, dıştan da (haricen) ağrılı bölgeler uzunca bir süre binbirdelikotu yağı ile ovalanarak iyileştirilebilir. Bitkinin ayrıca, sinir iyileştirici olarak adlandırılan ve sinirsel rahatsızlıklarda, nevrozlarda, uykusuzlukta ve sinir yorgunluklarında başarıyla kullanılan bir de tentürü (Binbirdelikotu Tentürü) hazırlanabilir. Bu tentür dıştan (haricen) friksiyon (ovarak sürme) biçiminde, içten (dahilen) ise, günde 10-15 damla, 1 yemek kaşığı suya karıştırılarak kullanılır. Konuşma bozukluklarında, rahatsız uykularda, histeri krizlerinde, uyurgezerlikte olduğu kadar, yatağa işeme ve depresyonlarda da başarıyla kullanılabilir. Tüm bu hastalıklarda içten binbirdelikotu çayını kullanırken, bir yandan da oturma çok olumlu sonuçlar verdiği söylenebilir. Haftanın 6 günü, arka arkaya ayak banyoları alınması da tavsiye edilmektedir. Sinir sistemi ile ilgili tüm rahatsızlıklarda bu kür önemlidir.
Gelişme çağındaki genç kızların, bir süre (Birkaç ay) günde 2 bardak içmeleri tavsiye edilir. Bu çay, cinsel organların gelişmesine yardımcı olacak ve adet görme düzensizliklerine son verecektir. Çok ünlü olan ’da hiç bir evde eksik olmamalıdır. Gerçekten de ; ağrı kesici, iltihap önleyici ve iyileştirici özellikleriyle, en iyi yara yağıdır. Bu yağı herkes kolayca hazırlayabilir. İyileştirme gücünü en az 2 yıl korur ve yalnızca açık yaralarda, yeni yaralanmalarda, hematomlarda (Deride mavi-mor lekeler), beze şişkinliklerinde, güneş yanıklarında ve pürüzlü yüz ciltlerinde bakım toniği olarak kullanılmakla kalmayıp, uçuklar (herpes), varisli damarlar, basurlar (hemorrhoids), sırt ağrıları, lumbago, siyatik, mafsal (eklem) iltihabı, romatizma ve felçli-inmeli (paralysis) bölgelerde de etkili bir friksiyon (Ovarak sürme) yağı olarak kullanılabilir. Yanıklarda ve haşlanmalarda etkili bir yağa sahip olabilmek için bitkinin çiçekleri yatırılır. Bu yağ, güneş yanıklarında da kullanılabilir. Karınlarına zeytinyağı ile hazırlanmış sürüldüğünde karın ağrısı çeken bebeklerin ağlamaları sona erebilir.
Kullanım Biçimleri :

1 tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy 1 su bardağı kaynamış suya eklenir ve 3-4 dakika demlendikten sonra süzülür. Yukarıda belirtilen durumlarda günde 2-3 bardak içilir.
Binbirdelikotu (Kantaron) Yağı Hazırlamak : Güneşli havada toplanmış çiçekler, gevsek biçimde bir şişeye doldurulur ve üstüne, sızma zeytinyağı eklenir. Zeytinyağı çiçekleri örtmelidir. Mayalanma süresi olan 3-5 gün süresince şişenin kapağı açık tutulur ve arada bir çalkalanarak, güneşli bir yerde bekletilir. Daha sonra şişenin kapağı kapatılır ve 4-5 hafta boyunca, arada bir çalkalanarak güneşte bekletilir. Süre sonunda süzülür, çiçekler de sıkılır ve koyu renkli şişelere doldurularak saklanır. Yanık yaraları için, zeytinyağı yerine, ketentohumu yağı kullanılır.
Binbirdelikotu (Kantaron) Tentürü Hazırlamak : 1 litre konyağın içine, güneşte toplanmış ve ince kıyılmış 2 avuç bitki (sap, yaprak ve çiçek ) eklenir. Sise 14 gün boyunca güneşte bekletilir ve arada bir çalkalanır. Süre sonunda süzülür ve koyu renkli şişelere aktarılarak, serin bir ortamda saklanır.
arı Kantaron Ekstresi: (Hypericum perforatum L.) Özellikle Avrupa ve Amerika'da çay yerine, bitkinin çiçek, yaprak ve saplarından elde edilen ve kapsül şeklinde satılan ekstresi de kullanılmaktadır. Kronik yorgunluk sendromunda, menopoz dönemindeki sıkıntı, stres ve gerginliklerin giderilmesinde faydalıdır.

ANTİDEPRESAN ÖZELLİĞE SAHİP
Eski çağlardan beri şeker, kronik romatizma, mide-bağırsak, bronşit hastalıkları ve soğuk algınlıklarının tedavisinde kullanılan otun, “parazit düşürücü”, antiseptik ve yara iyileştirici etkisinin bulunduğunu anlatan Dr. Kaçar, bu özellikleri nedeniyle yanık tedavisinde de etkili olan otun içeriğindeki “Hypericin” adlı maddenin, antidepresan özelliğinin bulunduğunu anlattı. Dr. Kaçar, şunları kaydetti: “Klinik ve hayvan deneylerinde antidepresan etkinliği kanıtlanan ve (doğal prozac) olarak anılan ot, yan etkisi olmadığı için Avrupa’da son yıllarda hafif ve orta şiddetli depresyonların, stres, uykusuzluk, anksiyete gibi günlük yaşamı olumsuz etkileyen rahatsızlıkların tedavisinde başarıyla kullanılmaktadır. Antidepresan olarak kullanılan sentetik ilaçların kullanımında karşılaşılan uykusuzluk, kilo kaybı, seksüel bozukluklar gibi ciddi yan etkilere de, kantaron otu kullanımında rastlanmamaktadır.”

BİLİNÇSİZCE TÜKETİLMESİ SAĞLIK AÇISINDAN RİSKLİ
Dr. Kaçar, bitkinin mutluluk hormonu olarak adlandırılan “seratonin”in yanı sıra vücudun kendini iyi hissetmesi için gerekli olan “dopamin” ve “norepineprin” hormonlarının salgılanmasını da yan etkisiz olarak teşvik ettiğine dikkati çekti. “Hypericin”in uyku esnasında kişide “derin düşünce, meditasyon, memnuniyet verici ve yaratıcı düşüncelerin çoğalmasını sağladığını” ifade eden Dr. Kaçar, bu maddenin bazı bakterilere karşı da antibakteriyel etkiye sahip olduğunun belirlendiğine değindi. Bitkinin, Avrupa ve ABD’de preparat haline getirilerek birçok hastalığın tedavisinde yaygın olarak kullanıldığını dile getiren Dr. Kaçar, Türkiye’de 9 çeşidi bulunan ottan henüz ilaç olarak yararlanılmadığını, halk arasında genelde çay olarak tüketildiğini vurguladı.


Dr. Kaçar, şöyle konuştu: “Bu bitkinin rastgele toplanması ve bilinçsizce tüketilmesi, sağlık açısından risklidir. Çünkü ağır metaller arasında ilk sıralarda yer alan kadmiyum, yol kenarlarında yetişen kantaronun bünyesinde yoğun olarak bulunmaktadır. Buralardan toplanacak kantaronun, şifadan çok kanserojen etkisi vardır. Bu nedenle kantaron temiz bölgelerden toplanmalıdır. Bu bitki, ülkemizde genel olarak çay olarak tüketiliyor. Bu tüketimde de, belirli bir dozajın aşılmaması gerekiyor. Yani, günde en fazla 1 fincan içilebilir. Aşırı içilmesi, özellikle açık tenli kişilerde ışığa duyarlılık, ciltte kızarıklık, döküntü gibi yan etkilere neden olabilir.”
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
12:14
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
ITIR
Latince ismi : Pelargonium graveolens

Diğer isimleri:
Pelargonium graveolens/ Çobaniğnesi/ Leylekgagası/ Turnagagası

Doğada: Sardunyagiller familyasındandır. Güzel kokulu yaprakları, türlü renkte çiçekleri olan bir süs bitkisidir. Çiçeklerinden infüzyon yolu ile faydalanılır. Yaprakları güzel kokulu, çiçekleri türlü renklerde bir süs bitkisidir. Kumlu topraklarda yetişir. Yeşil kısımları tüylü ve oyalıdır. Çoğunun çiçekleri pembe veya beyaz renktedir. Losyon yapımında kullanılır. Itır çiçeği hemen hemen dünyanın her yerinde 1800 metre rakıma kadar kayalık, orman, tarla ve çalılıklarda bulunur. Çoğu zaman, taşların arasında böyle hoş kokulu tada sahip şifalı bir bitkinin nasıl oluştuğu hayret vericidir.
Özellikleri: Kanı temizler, dindirir, ishali durdurur, yaraları iyileştirir; Sakinleştirici özelliği sayesinde stresten arındırır. Mide ve barsak gazlarını giderir. Barsak parazitlerini düşürülmesinde etkilidir.
Kullanıldığı yerler:
Losyon olarak(yoğunluğu azaltılmış): Akne dermatit, ekgama, yanıklarla, siyah noktaların giderilmesinde, böcek ısırıklarında önerilmektedir.
Kompres olarak/Banyo suyuna: PMS(adet öncesi sendromunda) ve menapozal şikayetlerin giderilmesinde kullanılır. Gebelik sonrası depresyon ve selülitte kullanım alanı vardır. Hemoroit ve kılcal damar rahatsızlıklarında kullanılır
Uyarılar: Gebeliğin ilk 3 ayında kullanımından sakının, cildi tahriş edici özelliği bulunmaktadır.

Tabiatta Bulunuşu
Itır çiçeği hemen hemen dünyanın her yerinde 1800 metre rakıma kadar kayalık, orman, tarla ve çalılıklarda bulunur.

Bahçede Yetiştirilmesi
Tabiattan topladığımız ıtır tohumlarını, sonbaharda gölgede bulunan nemli, humus bakımından zengin bir toprağa ekebiliriz. Bitkinin hususî bir bakıma ihtiyacı yoktur ve çabuk büyür ve çoğalır.

Botanik Özellikleri
Bir yaşındaki ıtır çiçeği, yaklaşık 15-50 cm büyüklüğünde olup, balkonlarımızı süsleyen aynı aileden olan ceran çiçeklerine (Geranium sp.) benzemektedir. Yaprakları tüylü, derin, ayrık, sapı kırmızımsı ve çiçekleri çanak biçiminde, kırmızı beyaz çizgilidir.

Itır çiçeğinin çoğalması da mükemmel bir şekilde çevre şartlarına uygun olarak ayarlanmıştır. Yaz sonunda olgunlaşan tohumlarını mükemmel bir mekanizmayla havaya püskürtür. Yere düşen tohumlar gelecek baharda filiz verecek ve bizlere gülümseyecektir. Gerçek ıtır çiçeği; diğer çeşitlerinden, çiçeğinin renk ve şekliyle ayırt edilir.

Kan kırmızısı ıtır çiçeği (Geranium sanguineum) çapı 3 cm'ye varan parlak, kırmızı, büyük çiçeklere sahiptir.

Çayır ıtır çiçeği (Geranium pratense) gök mavisi çiçeğe, orman ıtır çiçeği (Geranium sylvaticum) ise kırmızımsı menekşe renginde çiçeğe sahiptir. Türkçe'de turnagagası, dönbaba; saat otu ve leylek burnu diye adlandırılan türünün ise (Erodium cicutarium) bileşik, salkımsı çiçeği vardır. Gaga biçimindeki tohumlukları büyüktür. Birçok çeşidi arasından şifa için kullanılan sadece gerçek ıtır çiçeği (Greranium Robertianum)'dir.

Mayıs'tan Ağustos'a kadar toprağın üzerine yaklaşık 5 cm çıkmış bitkinin dallı ve yapraklı kısmı kesilerek kuruması için gölge bir yere demet halinde asılır. Bunlar kurur kurumaz, küçük küçük parçalanır ve kavanoza doldurulur. Bitki özü (ruhu) hazırlamak için ıtır çiçeğinin tazesi kullanılır.

Itır Çiçeğinin Şifalı Yönü
Itır çiçeği özünün bulanık bir görünümü vardır. Tanen, uçucu eterik yağlar, ceranin olarak acı maddeler ihtiva eden ıtır çiçeği; kanı temizler, dindirir, ishali durdurur, yaraları iyileştirir; nispeten idrar söker ve iltihabı giderir.

Itır Çiçeğinin Kullanımı
Kurutulmuş bitkiden yapılan çay, ishal ve bağırsak iltihabında tavsiye edilmektedir.

Itır çiçeği banyosu ise; egzama gibi döküntülü deri hastalıkları, ağır iyileşen yaralar, fistül, ülser ve uçuk tedavisine uygulanmaktadır.

Itır çiçeğini ovalayarak sürme işi, sinir iltihabı ve mayasıl (döküntü) durumlarında tatbik edilebilir. Bunun için büyük bir fincan dolusu ılık suya, bir yemek kaşığı ıtır çiçeği özü karıştırılarak inceltilir.

Egzamaya Karşı Itır Çiçeği
Egzamanın görüntü şekilleri oldukça çeşitlidir. Her yaşta, bebek veya yetişkinde görülebilir. Egzama, dış tesirlerle veya iç (endojen) hastalıkların neticesinde ortaya çıkan zehirli metabolik artıklar sebebiyle cildin yüzeyinde iltihaplı yaraların oluşmasıdır. Ekseriyetle metabolizma ve sindirim bozuklukları, hastalığın meydana çıkmasında tesirlidir. Bundan başka mide-bağırsak kısmı, böbrek, karaciğer ve pankreas yetmezliği, diabet, kanda ürik asit yükselmesi, beslenme hataları, ilâçların kötüye kullanılması veya un, çimento, toz, odun veya sentetik elbiselere karşı duyulan alerji de, egzamanın ortaya çıkmasında tesirlidirler. Duruma göre yanıcı veya kaşıntı verici, kuru veya yaş, pul pul veya kırmızımsı kabarcık, yarık, çıban, boğumcuk veya kabuklu kabarcıklar olarak ortaya çıkar.

Şunu hatırdan çıkarmamamız gerekir: Bu cilt rahatsızlıkları aslında, böbrek, bağırsak ve karaciğerin yetmezliği sebebiyle, vücudun dahili zehir ve cüruf maddelerinden kurtulmak istemesidir. Çoğu kere bu durumda cilt, içten dışa doğru (cilt teneffüsü) değişimiyle, fazla maddeler salgılanmak suretiyle arındırma işlemini yerine getirir. Cilt için bu ek bir yük demek ve ekseriyetle cilt iltihaplanır, kaşınır ve ciltte kabuk ve kabarcıklar oluşur.

Egzamanın ortaya çıktığı yerler kişiye göre farklı olabilir: Bütün vücutta veya başta, kulak içinde, makatta, avret mahallinde, dirsekte, dizde, koltuk altında, ellerde, yüzde veya boğazda bulunan kızartılı yaralar, nüksetmeye eğilim göstermektedir.

Egzamada Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
Egzamanın derideki yaraları tedavi edilirken, bir taraftan da bunlara yol açan asıl sebep ve yetmezlikler araştırılmalı, teşhis kesinlik kazanmalıdır. Bilhassa nebatî beslenmeye riayet etmeli. Ağır gıdalardan kaçınmalı. Alkol, nikotin (sigara), kahve ve çay almamalı. İnatçı vakalarda işlenmemiş tabiî gıdalar ve diyet tavsiye edilmektedir.

İltihap ve yaş egzamaya, kesilmiş sütün peynir kısmı (tuzsuz beyaz peynir) iyi gelmektedir. Kuru egzamaya ise, soğuk preslenmiş zeytinyağı sürülebilir.

Itır Çiçeği Banyosu
Cildin hastalıklı bölgelerine günde bir defa 20 dakika ıtır çiçeği banyosu yapılır.

Hazırlanışı ve Kullanımı
Yaklaşık bir avuç dolusu bitki bir litre suyun içinde kaynatılır, beş dakika bekletilir, süzülür; yarım veya dolu küvete katılır.

Bu banyo ile birlikte aynı zamanda egzama; dahili olarak da bitki çayı ve taze bitki damlalarıyla da tedavi edilebilir.
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
12:14
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
[FONT=&quot]ISIRGAN OTU



Latince ismi : Urtica dioica

Isırgan otu (Urtica dioica)

Bitki özellikleri: Isırgan otunu ve onun yakıcı özelliğinin acısını tanıyanların sayısı giderek azalıyor!

Kentlerdeki arsalar, bahçeler ve bostanların azalmasıyla paralel gidiyor bu yabancılaşma. Oysaki, ısırgan otu her zaman insanların yakınlığını aramış, sanki onlara daha iyi hizmet verebilmek için, evlerinin, bahçelerinin duvar diplerini kendine yurt edinmiş, altın değerinde bir bitkidir. Onu tanımayanlar, bu önemli eksikliği gidermenin yollarını aramalıdırlar. Ama onun bulunabileceği yollar, ne yazık ki artık kent içi yollar olmaktan çıkmış, orman veya köy yolları ile sınırlanmıştır. Kentlerin bazı kuytu köşelerinde onu belki hala bulabilir, ama alıp evinize götüremezsiniz! Çünkü o artık, tutunabildiği yerlerde, üstüne çökmüş pislik tabakasının altında ezilip gidiyor. Çünkü artık kentli ısırgan otu, havadan üstüne çöken zehirler yüzünden kullanılamaz duruma gelmiş olmanın acısını çekiyor. Ama o dayanıklıdır. Koşullar ne kadar çetin olursa olsun, yaşamayı ve yaşatmayı çok iyi becerir!

Isırgan otunun genellikle yaygın olan iki türü tedavi amaçlı kullanılır. Büyük ısırgan otu(Urtica dioica) ve küçük ısırgan otu(Urtica urens). Çok yıllık otsu bir bitkidir. 20-80 cm yükseklikte olur. Koyu yeşil ve tüylü yapraklarının kenarları dişli, sapları uzundur. Deriye değdiklerinde yakıcı etki yaparlar.

Bileşim: Yaprakta, Flavon, C vitamini, demir, mineral tuzlar, bitki asitleri, beta sitosterin, amine(histamin).

Tohumda, müsilaj, proteinler, sabit yağ, carotinoid, clorophyll.

Kökte, tanen, sterolen, sterylglucosid, lignan.

Toplama ve hazırlama: Yapraklar, mayıs-temmuz aylarında, saplarından sıyrılarak toplanır. Tohum, temmuz-ağustos aylarında toplanır. Kökler, ilkbahar veya sonbaharda sökülür, bol suda fırçalanarak temizlenir. Tüm organlar gölgede kurutulur.

Kullanım alanları ve biçimleri: Yaprak, tohum ve kökün içerdiği etkin maddeler arasında farklılıklar olduğuna göre, kullanım alanlarının da farklı olması doğaldır. Yani, ille de yaprağın tohumdan veya tohumun yapraktan daha etkili olduğunun düşünülmesi doğru değildir. Önemli olan, onları etkili oldukları alanda, gerektiğince kullanmayı bilmektir. Burada, okuyucunun öncelikle bu konu hakkında aydınlatılmasına çalışılacaktır.

Yaprak çayının başlıca özellikleri olarak, idrar arttırıcı, ödem çözücü, kan temizleyici, kan yaptırıcı, iltihap giderici, demir eksikliğini giderici ve organizmayı uyarıcı nitelikleri sıralanabilir. Bu temel niteliklerden yola çıkılarak, onun şu hastalıklara karşı başarıyla kullanılabileceğini belirtmek gerekir: Romatizma ve gut, romatizmal eklem deformasyonları, böbrek ve idrar yolları iltihabı, teşhis edilemeyen şiddetli baş ağrıları, prostat büyümesi, mide ve bağırsak ülseri, böbrek ve safrakesesi taşı, güçsüzlük ve bitkinlik halleri, kansızlık ve alyuvarlar eksikliği, demir eksikliği, tüm alerjik rahatsızlıklar( bahar nezlesi dahil), egzama, ergenlik sivilceleri, fistüller.

Bu hastalıklara karşı uygulanacak yaprak çayı tedavisinin, 2-4 hafta süreli kürler halinde uygulanması gerekir. Bu süre içinde, günde 2-4 bardak bitki çayı, tatlandırılmadan, öğün aralarında, sıcakken içilmelidir. Hiç de kötü sayılamayacak tadını beğenmeyen duyarlı kişiler, örneğin bir küçük tutam nane veya kekik ekleyerek yeni tatlar oluşturabilirler. Ağır kalp ve böbrek hastalığından kaynaklanan ödemlere karşı kullanılmadan önce doktora danışılmalıdır.

Kökler, eğer istenirse her zaman yaprakla karıştırılarak kullanılabilir. Ama öncelikle, prostat büyümesine karşı, uygulanan tıbbi tedaviyi destekleyici olarak çok iyi sonuç verir. Ayrıca, yalnız veya yaprakla birlikte hazırlanan kaynama suyuyla baş yıkandığında, saç dökülmesi durur, saçlar yoğunluk ve parlaklık kazanır, kepeklenme sona erer.

Tohumlar, öncelikle organizmayı uyarıcı, güçlendirici ve savunma gücünü arttırıcı özelliklere sahip olduğu için, yaşlıları güçlendirici olarak kullanılmalıdır.

Yeşil ısırgan otu, sapın dibinden kesilerek, romatizma, gut, eklem deformasyonu, siyatik ve lumbagoya karşı, doğrudan hasta bölgelere sürülerek de kullanılır. Bitkinin yakıcı tüylerinin deriyi tahriş etmesiyle, uzun süreli, rahatlatıcı bir sıcaklık oluşur ve ağrılar diner. Başlangıçta rahatsız edici olan deri yanması bir süre sonra azalır ve daha sonra sona erer.

Yaprak çayı: 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, 1 bardak kaynar suyla haşlanır, 5-6 dakika demlendikten sonra süzülür. Tatlandırılmadan, sıcak içilmelidir.

Kök çayı: 1 tatlı kaşığı ince kıyılmış kök, 1 bardak suda 5 dakika kadar hafif ısıda kaynatılır, 4-5 dakika kadar demlendirildikten sonra süzülür. Tatlandırılmadan, sıcak içilmelidir.

Tohum çayı: 1 tatlı kaşığı dolusu hafifçe ezilmiş tohum, 1 bardak kaynar suyla haşlanır, 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Tatlandırılmadan, sıcak içilmelidir.

Bu drogların ikisinin veya üçünün karıştırılarak içilmesinde hiçbir sakınca yoktur. Bu tür karışımların, tedavi edici etkinliği arttıracağını düşünmek herhalde doğru olur.

Yan etkiler: Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.

Egzama ve egzamaya eşlik eden baş ağrıları ısırgan otu çayı ile iyileştirilebilirler. Isırgan otu, böbrek ve mesane taşı oluşumuna karşı da kullanılabilir. Böbrek hastalıkları ve zorlu baş ağrıları genellikle bir arada görülürler. Egzamalar genellikle dahili bir nedene dayandıklarından, onları içerden, kan temizleyici bitkilerle iyileştirmek gerekebilir. Isırgan otu, en başta gelen kan temizleyici ve aynı zamanda kan yaptırıcı bir bitkidir. Böylece, pankreas üzerinde de çok olumlu etkileri olduğu için, ısırgan otu çayı ile kandaki şeker düzeyi düşürülebilir. İdrar yolları hastalıkları ve iltihapları, da bitki çayı ile iyileştirilebilirler. Aynı zamanda da dışkılama kolaylıkları sağladığından, bir ilkbahar kürü için özellikle önerilir.
İlkbaharda ve sonbaharda filizlendiğinde, onunla 4 haftalık bir çay kürü yapmak önemlidir. Sabahları aç karnına, kahvaltıdan yarım saat önce bir bardak ve gün boyunca 1-2 bardak çayı yudumlanarak içilebilir. Bu tür çay kürlerinden sonra kişi kendini anlatılamayacak kadar iyi hissedebilir. Ayrıca bu çayın lezzeti hiç de kötü değildir. Ama duyarlı kişiler, ona biraz papatya veya nane ekleyerek, lezzetini ve kokusunu değiştirebilirler.
Isırgan otu, karaciğer ve safra kesesi hastalıklarında, dalak hastalıklarında, solunum sistemi balgamlanmasında, mide kramplarında ve ülserlerinde, bağırsak ülserlerinde ve akciğer hastalıklarında öncelikle önerilir. Değerli etken maddeleri (Potasyum tuzları, organik asitler-formik asit, histamin, asetilkolin ve Vitamin C) alabilmek için, çay hazırlanırken, yapraklar yalnızca haşlanır (kaynatılmaz). Isırgan otu, koruyucu olarak da günde bir bardak içilebilir. Mikroplu hastalıklarda ve mikrop salgılanan hallerde de bitki çok iyi bir yardımcıdır. Belirli bir yaştan sonra bedendeki demir miktarı azalmaya başlar. Bu nedenle, yorgunluk ve bitkinlik halleri görülür, kişi yaşlandığını düşünmeye başlar ve verimliliği giderek azalır. işte bu durumlarda, demir içerikli taze ısırgan otu ile çok olumlu sonuçlar alınabilir. Bir ısırgan otu küründen sonra, kişi kendini çok kısa bir süre içerisinde eskiye oranla çok daha rahat hisseder, enerji ve çalışma gücü geri gelir, dış görünüm olarak da belirgin bir düzelme başlar. Safrakesesi rahatsızlığı ve kansızlık durumlarında da bitki çayı fayda sağlayacaktır. Ödemlerde, ısırgan otu bedendeki fazla sıvıyı emerek büyük yararlar sağlar. Kan yaptırıcı özelliği sayesinde, kansızlık solgunluklarında, alyuvarlar eksikliğinde, anemi de yardımcı olur. Herhangi bir alerji rahatsızlığı çekenler (bahar nezlesi dahil) uzun bir süre ısırgan otu çayı içebilirler. Bitki, soğuk algınlığına yatkınlığı önler, romatizma ve gut hastalıklarında yardımcı olur.
Taze ısırgan otu yaprak ve kökünün kaynama suyuyla baş yıkanabilir ve saçlar canlanarak, sık bir biçimde büyümeye başlarlar. Her tür saça özellikle iyi gelen ısırgan otu tentürünü herkes kullanabilir. Kafa derisi kepeksiz, saçlar sık, yumuşacık ve parlak! Damar tıkanıklıklarında da (baldırlarda), ısırgan otu çok büyük yardımlar sağlar. Bu hastalığı çeken bazı kişiler, eğer zaman geçirmeden, ısırgan otu kökü ayak banyoları yapacak olurlarsa, olası bir bacak empütasyonundan kurtulabilirler. Her tür kramp, nerden gelirse gelsin, kan dolaşımı bozukluğunun habercisi olabilir. Böyle durumlarda, bitkinin kaynama suyuyla masaj veya banyo yapmak fayda sağlayacaktır. Bu durum, koroner damarlarının daralması gibi özel durumlarda da geçerlidir. Belden yukarısı banyo küvetine doğru eğilir ve kaynatılmış bitkinin ılık suyuyla kalp bölgesine hafifçe masaj yapılır. Siyatik, lumbago ve kollarda, bacaklarda oluşan sinir iltihaplanmalarında, ağrılı bölgelere, yapraklı taze ısırgan otu dalı hafifçe sürülür. Örneğin siyatikte, ayak ekleminden başlamak üzere, dıştan kalçaya kadar ve oradan da bacağın iç tarafından topuğa kadar yavaşça sürülür. Bu iki kere daha yenilenir ve son olarak, kalçadan başlayarak aşağı doğru inilir. Gerektiğinde daha başka bölgelere de aynı biçimde uygulanır. Isırgan otunun sebep olduğu kaşıntıyı önlemek için, işlem sonunda o bölgeler pudralanır.
Kullanılan bitki ne kadar taze olursa, şifalı gücü de o kadar fazladır. Kış için bir miktar stok yapmayı da unutmayın ve kurutacağınız bu ısırganları mayıs ve haziran ayının güneşli günlerinde toplamaya dikkat edin. Kendi sağlığınız için bir şeyler yapabildiğinize sevinin! Ama en önemlisi sadece ihtiyacınız kadar bitki toplayın. Eğer sadece yaprak ve saplara ihtiyacınız varsa kesinlikle bitkiyi köküyle beraber sökmeyin. Bir bölgedeki tüm bitkileri tamamen koparmayın. Gelecek yıllarda da bitkinin neslini sürdürmesine izin verin!
Kullanım Biçimleri:
Çay Hazırlamak:
Yaprak Çayı: Bir tatlı kaşığı ince kıyılmış ısırgan otu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır , 5-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-4 bardak yeni demlenmiş çay aç karnına veya öğün aralarında tatlandırılmadan içilir. Kokusunu veya tadını rahatsız edici bulanlar çaylarına biraz nane ilave edebilirler.
Kök Çayı: Bir tatlı kaşığı ince kıyılmış kök, bir su bardağı dolusu soğuk suya eklenir, hafif ısıda kaynama derecesine getirilir, 4-5 dakika kaynadıktan sonra, ateşten indirilip 5-10 dakika demlendirilir ve süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay soğutulmadan içilir.
Tohum Çayı: Havanda hafifçe ezilmiş bir tatlı kaşığı tohum, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak su ile haşlanır, üstü kapalı olarak 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak taze demlenmiş çay, yemeklerden yarım saat önce soğutulmadan içilir.
Isırgan otu Tentürü: ilkbaharda veya sonbaharda sökülen kökler bol suda iyice yıkanır, elden geldiğince ince kıyılır ve bir şişenin ağzına kadar doldurulur. Köklerin üstüne çıkacak kadar 35-40 derece etil alkol eklenir, her gün çalkalanarak güneşte 14 gün boyunca bekletilir ve süre sonunda bir tülbentten geçirilerek süzülür. Koyu renkli şişelerde, serin bir yerde yıllarca saklanabilir.
El ve Ayak Banyoları: iki avuç dolusu yıkanmış kök, sap ve yaprak, 5 litre soğuk suya konularak, 10-12 saat bekletilir ve sonra kaynama derecesine kadar ısıtılır. Banyo sırasında bitkiler suyun içinde kalabilir. Bu banyo suyu, yeniden ısıtılarak, 2-3 kere daha kullanılabilir.
Saç Yıkamak: 4-5 avuç taze veya kurutulmuş yaprak, 5 litre suya koyulur, ağır ateşte kaynama derecesine kadar ısıtılır, 5 dakika demlendikten sonra süzülür. Kök kullanıldığında ise, 2 avuç dolusu ince kıyılmış kök, 10-12 saat soğuk suda bekletilir, sonra kaynama derecesine kadar ısıtılır ve demlenmesi için 10 dakika beklendikten sonra süzülür. Bu durumda, saç yıkamak için sodalı sabun gerekir.
Referanslar:
1-”Gesundheit aus der Apotheke Gottes” “Tanrı’nın Eczanesinden Saglık”, Maria Treben
2-Türkiye’de Bitkilerle Tedavi, Prof.Dr. Turhan Baytop, I.U Eczacılık Fak.
3-”Bir Yudum Sağlık”, N.Eröztürk, Anahtar yayınları, İstanbul,2000
4-”Maria Treben’s Heilerfolge”,”Maria Terben’in Tedavi Başarıları”, M.Treben,Çev.:Niyazi Eröztürk
Isırgan otunun ülkemizde beş ayrı çeşidi var. Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ekrem Sezik, bu bitkinin bağışıklık sistemini nasıl güçlendirdiğini şöyle anlatıyor: ‘Araştırmalar, ısırgan otunun çayına geçen, suda çözünen bazı maddelerin bağışıklık sistemini harekete geçirdiğini gösterdi. Yani ısırgan çayı bağışıklık sistemini kuvvetlendirici olarak kullanılabilir. Ancak sağlıklı kişiler tarafından kullanıldığında bu etki iyidir.’ Sezik, kimi zaman bağışıklık sistemini harekete geçirmenin zararlı olabileceğine dikkat çekiyor: ‘Bazen bağışıklık sisteminin normalin üzerine çıkarılması yani çok fazla harekete geçirilmesi istenmez. Çünkü bazı kanser vakalarında bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar kullanılır. Eğer bağışıklık sistemi hareketlenirse kanserli hücreler yayılabilir. Yani hastalığın bulunduğu bölgeden diğer organlara metastaş yapma riski ortaya çıkar. Bu nedenle ısırgan çayı her hastada kullanılamaz. Kanserli hastalarda ısırganın hasta tarafından kendi başına kullanılması doğru değildir. Isırganın kanser hücreleri üzerinde olumlu bir etkisi bulunmamıştır. Ancak, bağışıklık sisteminin harekete geçirilmesi istenen durumlarda hekim tavsiyesiyle kullanılabilir.
Kür halinde içilmeli
Fitoterapi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ekrem Sezik, ısırgan çayının sürekli içilmesinin doğru olmayacağını belirterek tüketiminde nelere dikkat edilmesi gerektiği hakkında şu bilgileri veriyor:
‘Sağlık sorunu olmayanlar ısırgan çayını günde 2-3 fincan içebilir. Ancak bazı kişilerde ısırgan çayının mide rahatsızlığı yaptığı unutulmamalı. Devamlı çayın içilmesi doğru değildir. 20′şer günlük kürler halinde kullanılmalı. 10 gün ara verilmeli.
Isırganın çayı demlenerek hazırlanmalı. Kaynar su bitkinin üzerine dökülüp 10 dakika bekletildikten sonra suyu içilmeli. İçindeki maddelerde bozulma olabileceği için taze şekilde tüketilmeli.’
(Akşam gazetesi)


TABİAT ECZANESİNDEN: ŞİFALI BİTKİLER

ISIRGAN OTU :
Isırgan otu, kara kavuk, hatmi, çörekotu ve karahindibayı herkes bilir; ancak pek çok insan dünyanın birçok yerinde bulunan bu çeşit bitkilerin tıbbî ilâç olarak kullanıldığının farkında değildir. Öncelikle, tabiat eczanesinden şifa kaynağı olarak bize sunulmuş olan bitkilerden biri olan ısırgan otunu tanımaya çalışacağız.


Nerede yetişir?
Hangi durumlarda tesirlidir?
Her iki ısırgan otu çeşidinin birçok şifalı yönü olduğu söylenir, şimdiye kadar kesin olarak teyit edileni ise idrar söktürücü özelliğidir. Bundan başka ısırgan otu:
- Kanı temizler.
- Metabolizmayı uyarır.
- Def’i haceti kolaylaştırır.
- Gut ve romatizma hastalıklarında rahatlık sağlar.
- İdrar yolları ve böbrek iltihap ve rahatsızlıklarında tedaviyi destekleyici tesir gösterir.
- Karaciğer, safra kesesi ve dalağa iyi gelir.
- Bayanların şiddetli âdet kanamalarında, kanın normal akışını sağlar.
Çevreci çiftçiler, ısırgan otu gübresine umut bağlamaktalar. Hayvan besicileri; at, kümes hayvanları ve sığıra besleyici yem olarak kurutulmuş ısırgan otu verirler. Özellikle bu durumda sığırın daha fazla süt vermesi beklenir. Avrupalı pamukla tanışmadan önce ısırgan otu sapının liflerinden bir çeşit bez imal ediyordu. Ayrıca birçok kelebeğin tırtıllarının ısırgan otu yemeden hayatta kalmaları mümkün değildir. Şayet ısırgan otu ararken bir dizi tırtılla karşılaşırsanız, meydanı onlara bırakınız. Isırgan otunu başka yerde bol miktarda bulabilirsiniz.

Nasıl işlenir?
Bitkinin her şeyi kullanılabilir. En iyi toplama zamanı, çiçekleri açmadan önceki dönem yani ilkbahardır. Trafiğin yoğun olduğu cadde ve zehirleme ile haşere mücadelesi yapılan yerlerden toplanmamalıdır. Toplarken eldiven giyilmelidir. Isırgan otu taze olmalı ve bol miktarda toplanmalıdır. Özellikle taze filizleri, sebze yemeği için elverişlidir.

Isırgan otu çayı

Çay için ise; 10-15 santimetre büyüklüğünde ısırgan otu saplarını iple bağlayınız. Bu bağları gölgeye asarak kurumaya bırakınız. Ne zaman ısırgan otu yaprakları çıtır çıtır kurursa, o zaman yaprakları sapından ayırınız. Kurumuş halde ısırgan otu artık dalamaz. Bu şifalı bitki, cam kavanozda ışıktan uzak muhafaza edilmelidir.

2-3 çay kaşığı kurutulmuş ısırgan otunu bir bardak (150 ml) suyla kaynatıp 10 dakika bekletiniz, daha sonra süzünüz. Tedavi maksadıyla günde iki-üç bardak olmak üzere, iki-üç hafta ısırgan otu çayı içiniz.
Taze yapraklardan yapılan çay: ¾ litre suya 40 gram ısırgan otunu yapraklarıyla kaynatıp, 15 dakika bekletiniz (bir günlük doz). Kalp ve böbrek fonksiyonlarının yetersizliği sonucu oluşan su birikimi (ödem) durumunda bu çay içilmemelidir. Şüpheli durumlarda hekiminize baş vurunuz. Sebze olarak ısırgan otu
Yaklaşık 800 gram taze filiz ve yaprakları dört kişilik yemek için yeterlidir. Evvelâ iyice yıkanarak, içinde bol su bulunan büyük bir kapta biraz haşlanmalıdır. Kaynamış suyu dökünüz ve ısırgan otunu soğumaya bırakınız. Daha sonra yaş yaprakları sucuk biçiminde yuvarlayınız ve şerit halinde kesiniz. İçinde, ince kıyılmış soğan veya iki-üç diş sarımsak bulunan zeytinyağında; hafif ateşte kavurunuz. İsteğe göre tuz, karabiber ve baharat ilâve edilebilir.

Vücudun zırhı ısırgan otu
Doğal doping ginseng

Geleneksel Çin tıbbında 2 bin yıldır şifa veren ginseng, cinsel performansı, zihinsel ve fiziksel aktiviteyi artırıyor. Yorgunluğa karşı birebir etki gösteren bitki, menopoz şikayetlerine karşı da faydalı olabiliyor. Sabah ve öğlen, günde iki fincan ginseng tüketimi öneriliyor. Hamilelikte ise kullanılması sakıncalı. Doğal Tıp Derneği Başkanı Dr. Ender Saraç, ginseng kökünün nasıl etki gösterdiğini şöyle anlatıyor: 'Dünyada en çok bilinen türleri; Kore (Kırmızı), Sibirya ve Kanada gingsengi. Kore ginsenginin canlandırıcı uyarıcı ve ısıtıcı etkisi var. Sibirya yani soğuk ginsenglerin etkisi ise tam tersi. Yaşlanma ve yıpranmaya karşı koruyucu özellikleri bulunuyor.'

Saraç, ginseng kullanımı ile ilgili uyarıyor: 'Kişinin fizyolojik durumuna göre ginseng seçimi yapılmalı. Yüksek tansiyonu, aşırı çarpıntısı olan birine kırmızı ginseng vermek yanlış olabilir.'

Saraç, ginsengin erkeklerin cinsel gücünü nasıl artırdığını şöyle anlatıyor: 'Yorgunluğun atılmasını, cinsel organın kanlanmasını ve erkeğin zindelik kazanmasını sağlıyor. Jel, kapsül, tablet veya tamamen doğal formunda kullanılıyor
[/FONT]
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
12:14
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
[FONT=&quot]IHLAMUR





[FONT=&quot]Latince ismi : Tilia tometosa[/FONT]

Bilimsel sınıflandırma
Alem: Plantae
Bölüm: Magnoliophyta
Sınıf:Magnoliopsida
Takım:Malvales
Familya:Tiliaceae
Cins:Tilia

Ihlamur(Tilia platyhyllos)

Bitki özellikleri: Anadolu’da çeşitli ıhlamur ağacı türleri vardır. Bu türlerden, tedavi amaçlı kullanılan ikisi, özellikle kuzey Anadolu dağlarında yetişir. Bunlar, küçük yapraklı ıhlamur(Tilia cordata) ve büyük yapraklı ıhlamur(Tilia platyhyllos) türleridir. Bu türlerin dışındakilerin tedavi edici özelliği daha zayıftır.
Toplama ve hazırlama: Çiçeklenmeden sonraki en geç dördüncü güne kadar, çiçekler ve çiçek sapındaki uzun yapraklar, öğlen saatlerinde toplanmalıdır. Bu koşullarda toplanan çiçek ve yapraklar etkinliklerinin doruğuna ulaşmışlardır. Büyük eleklerin üstüne serilerek, gölgede kurutulmalıdır. Kuruduktan sonra ince kıyılıp, hava almayan kaplarda saklanır. Aksi halde kokusunu ve etkinliğini yitirir. Ülkemizde ıhlamur, bütün olarak ve açıkta satışa sunulur. Bu uygulama tümüyle yanlıştır.
Bileşim: Uçucu yağ, flavon, müsilaj, tanen, farnesol, organik asitler, şeker
Kullanım alanları ve biçimleri: Ihlamur çayı, öncelikle organizmanın savunma gücünü arttırarak, ateşli soğuk algınlıklarının kısa sürede savuşturulmasını sağlar. Bu tür hastalıkların tedavisinde gerekli olan, terlemeyi başlatıcı özelliği ile ünlüdür. Ateşli hastalıklara karşı, ıhlamur çayı ile aspirin birlikte kullanıldığında, genelde antibiyotiklere ihtiyaç kalmadığı görülecektir. Bu yolla çocuklar da tedavi edilebilir. Yağışlı ve soğuk havalarda dışarıda dolaşmak zorunda olan kişiler, ertesi gün hastalanmamak için, akşamları 1-2 bardak ıhlamur çayı içmeyi ihmal etmemelidirler. Grip salgını zamanlarında da, bu yöntem ailece uygulanmalıdır.
Hoş kokulu ıhlamurun tadı, içine biraz bal karıştırılarak daha da güzelleştirilebilir. Ihlamur çayı, öksürük ve bronşite karşı da başarıyla kullanılabilir. Ihlamurun tedavi edici özelliği, uygun bitkilerle karıştırılarak, öncelikle organizmayı güçlendirici olarak ve soğuk algınlıklarında kullanıldığında, daha da artacaktır. Özellikle kış aylarında ıhlamurun sıkça kullanılması çok yararlı olur.
Ihlamur çayı: Terletici olarak, 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, 1 bardak kaynar suyla haşlanır, 6-8 dakika demlendikten sonra süzülür. Biraz bal ile tatlandırılarak, sıcak içilmelidir. Kesinlikle kaynatılmaz!
Bitki karışımı: Ihlamur, kuşburnu, papatya, nane ve hatmi, eşit oranda, ince kıyılmış olarak karıştırılır. Demleme biçimi ıhlamurda olduğu gibidir. Kesinlikle kaynatılmamalıdır!
Yan etkiler: Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur. Ama, her şeyde olduğu gibi, ıhlamur çayı içiminde de ölçüsüzce davranılmamalıdır.
Ihlamur (Tilia), ıhlamurgiller (Tiliaceae) familyasından Tilia cinsini oluşturan ağaç türlerine verilen ad.
Boyları 20-30 metreye kadar ulaşabilir. Büyüklüğü 5-10 cm arasında değişen yaprakları genellikle yürek şeklinde ve çarpık, kenarları dişli ve uzun saplıdır. Sarkık çiçek demetleri sarımsı bir renge ve karakteristik bir kokuya sahiptir. Çok geç açan bu çiçekler (Haziran-Temmuz) kurutularak çay gibi içilir.
Tarihçe
Orta Avrupa'da eskiden birçok köyde ıhlamur vardı. Merkezde bulunur buluşma noktası olarak kullanılırdı. Ayrıca burada haber alış verişinde bulunulur, gelinler kendilerini gösterirlerdi. Mayıs başında dans festivalleri bu ağacın altında düzenlenirdi. Bunlarla beraber köy mahkemeleri genelde yine burada kurulurdu. Bu yüzden ıhlamur, mahkeme ağacı ya da mahkeme ıhlamuru olarak da bilinir. Germen ve Slav halklarında ıhlamur kutsal bir ağaçtır. Hatta Hırvatistan'da ıhlamur, milli para değerlerinin alt birimi olarak kullanılan bir terimdir.
Kullanımı
Güzel kokulu çiçeklerinden dolayı ve bir gölge ağacı olarak yetiştirilir. Doğramacılıkta kıymetli olan beyaz ve hafif bir odun verir. Ihlamur kabuğundaki lifler ip ve kaba dokumalarda kullanılır. Çiçek durumları tıbbi olarak kullanılır. Ihlamur çiçeği yatıştırıcı, idrar verici ve balgam söktürücü olarak çay halinde kullanılır. Ihlamur çiçeği banyosunun da yatıştırıcı bir özelliği vardır.

Büyük yapraklı ıhlamur

Bilimsel sınıflandırma
Alem:plantae
Bölüm:Magnoliophyta
Sınıf:Magnoliopsida
Takım:Malvales
Familya:Malvaceae
Cins:Tilia
Tür:T. platyphyllos


Binominal adı

Tilia platyphyllosScop.
Büyük yapraklı ıhlamur (Tilia platyphillos), ebegömecigiller (Malvaceae) (eskiden Tilaceae) familyasından 40 m kadar boylanan ağaç nadir olarak da çalı durumunda olan ıhlamur türü.
Morfolojik özellikleri
Tepe seyrek, geniş ve yuvarlakçadır. Yaşlı gövdeler koyu renkte, kabaca yırtılmış, kazık kök güçlü, yan kökler uzun, yeni sürgünler önceleri tüylü, parlak, zeytin yeşili ya da kızıl kahve rengindedir.
Yapraklar 6-12 cm uzunlukta, çarpık yumurta ya da yuvarlakça yürek biçiminde, kenarları düzenli ve keskin dişli, ucu sivri, üst yüzü koyu yeşil, bütün yüzde ya da damarlar üzerinde sade ya da beze tüyler bulunur. Alt yüzü mavimsi yeşil, tüylü ya da çıplaktır. Damar açılarında beyaz tüyler bulunur. Yaprak sapı 2-5 cm uzunlukta tüylüdür. Yapraklar sonbahar’da altın sarısı bir renk alır.
Çiçekler sarımsı beyaz renkte olup 3-17 çiçekli, sarkık yalancı şemsiye kuruluşunda, kuruluşlar yeni sürgünlerin yaprak koltuklarında bulunur. Çanaklar 5 parçalı, uzunca yumurta biçiminde, kenarları uca doğru tüylüdür. Taçlar ters uzunca yumurta biçiminde, olup 5-12 cm uzunluktadır. Meyve yuvarlakça, odunlaşmış, sert kabuklu olup kabuk üzerinde 4-5 tane, uzunca çıkıntı bulunur.
Tohum koyu boz kahverenginde, yumurta biçiminde, çenekler el görünüşünde, uzunca ve sivri dilimlere ayrılmıştır.
Ekolojik özellikleri
Haziran sonu – Temmuz başında çiçek açar. Tohum olgunluğu Eylül-Ekim aylarıdır. Büyümesi çabuktur. Filizlenme gücü yüksektir. Işık ağacıdır. Sıcaklık isteği nispeten fazladır. Derin, serin yumuşak, besin ve madence zengin, ılımlı humuslu toprakları sever. Kireçli topraklarda da yetişmektedir. Tuzlu topraklardan kaçınır. Donlara ve kuraklığa karşı duyarlıdır. Güçlü kazık kök yapar, sığ ve fakir topraklarda kuvvetli yan kökler geliştirir, kuvvetli kök sürgünü verir.
Kullanımı
Orta ve Güney Avrupa anavatanıdır. Ender olarak, yaban olarak da bulunur. Bulvar ve parkların ağaçlandırılmasında kullanılan bir ağaçtır.
Dağılımı
Türkiye'de Rize, Trabzon, Artvin ve Çanakkale civarında doğal olarak bulunur.
Amerikan ıhlamuru
Bilimsel sınıflandırma
Alem:plantae
Bölüm:Magnoliophyta
Sınıf:Magnoliopsida
Takım:Malvales
Familya:Tiliaceae
Cins:'''''Tilia'''''
Tür:'''''T. americana'''''

Binominal adı
''Tilia americana''
L.
Amerikan ıhlamuru (Tilia americana), ıhlamurgiller (Tiliaceae) familyasından anavatanı kuzey Amerika olan 40 m'ye boylanabilen bir ıhlamur türü.
Tepe yuvarlakçadır. Yeni sürgünler yeşil renkte olup tüysüzdür. Yaprakları 10-20 cm uzunlukta, genişçe yumurta biçiminde ucu sivri, üst yüzü koyu yeşil, alt yüzü açık yeşil renktedir. Yan damar açılarında kahverengi tüyler bulunur. Yaprak sapı uzun olup 3-5 cm kadardır. Çiçekleri 5-15 çiçekli olup az çok sarkık yalancı şemsiye kuruluşunda, örtü yaprakları beşer parçalıdır. Meyveler yuvarlak ya da uzunca ters yumurta biçimindedir. Kabuğu kalındır. Temmuz ayında çiçek açar.
Derin nemlice toprakları sever. Odununda ıhlamur yağı bulunur. Kuzey Amerika'nın doğusunda ve orta Amerika'da ve Kanada'da bulunur.
Yurdumuzda Marmara ve Doğu Karadeniz Bölgeleri‘nde bol miktarda yetişen ıhlamurun çiçek, yaprak, kabuk ve ağacından faydalanılıyor. Hoş kokulu bir bitki olan ıhlamur aynı zamanda iyi bir ev ilacı. Kurutulmuş ıhlamur yaprakları, çiçekleriyle birlikte kaynatılarak yapılan hoş kokulu içecek sinirleri yatıştırır, bağırsak kurdunu düşürür, bağırsak sancısını giderir, öksürüğü keser, damar tıkanıklığını açar, gribi iyileştirir, hazımsızlığa karşı kullanılır, mide üşütmesini ve uykusuzluğu giderir. Ihlamur ayrıca idrar söktürücü, terletici, yatıştırıcı, göğüs yumuşatıcı özelliğe de sahiptir. Ihlamur çiçeği balla karıştırılıp içilirse mide ülserine iyi gelir. Kan dolaşımını düzenler...

Ihlamurun içinde uçucu yağ, tanen, şeker, C ve P vitamini, reçine ve enzimler de bulunuyor. Mide şikayeti olanlar ıhlamuru tek başına kaynatıp içerse hazmı kolaylaştırır. Bunun yanı sıra ıhlamurun içine biraz kekik, nane ve rezene katıp kaynatıp içerseniz hem mide yanmalarına, hem de kusma türü rahatsızlıklara iyi gelir.

Bunların yanında ıhlamur kan dolaşımını düzenler. Kabızlıkta da ıhlamurdan yararlanabilirsiniz. Kramplar için de ıhlamurun iyi bir ilaç olduğunu unutmamalısınız. Sabah aç karnına içilmeye devam edilen ıhlamur zayıflamak isteyenlere bu hususta yardımcı olur. Ihlamurun migren için de birebir olduğu bilinir. Ancak ıhlamuru uzun süre ve fazla miktarda kullandığınızda kalbinize zarar verebileceğini de unutmamalısınız!

Strese karşı ıhlamur çayı
İçine çok az karanfil atarsanız hem güzel bir tat elde etmiş olursunuz, hem de sizi sakinleştiren etkisini arttırırsınız.

Grip ve nezle ye ıhlamur
Bu tür hastalıklarda ıhlamur sadece terlemeyi sağlayarak değil, aynı zamanda vücudun direncini de artırarak tedaviye yardımcı olur.

Güzellik için ıhlamur
Göz çapaklanmalarında ıhlamuru kaynatın ve süzün. Pamuk yardımı ile gözlerinize kompres yapın. Hem çapaklanmaları önleyecektir, hem de gözünüzü dinlendirecektir. Gözlerinize kompres yaparken gözünüzü kapatmayı unutmayın.

Ihlamuru kaynatıp elde ettiğiniz su ile ara sıra saçlarınızı yıkayarak saçlarınızın beslenip kuvvetlenmesini sağlayabilirsiniz. Bu işlemden sonra saçınızı durulamayı ihmal etmeyin.

Cildinizde leke mi var?
Hemen ıhlamuru suda kaynatıp sıvı sümüksü bir hal alıncaya kadar bekletin. Sonra bu sıvıyı lekelere sürün faydasını göreceksiniz. Yine aynı şekilde elde edeceğiniz ıhlamurla kırışıklıklara masaj yaparsanız iyi sonuç alacaksınız.
Ihlamur ağacı

Marmara, Batı Karadeniz, Orta Toroslar ve Kuzey Anadolu'da yayılış gösterir. Özellikle kuzey ve batı bölgelerimizdeki ormanlarda rastlanan sık dallı, geniş tepeli ağaçlardır. Yüksekliği 15-10 cm arasında değişen yaprakları genellikle yürek şeklinde ve çarpık, kenarları dişli ve uzun saplıdır. Sarkık çiçek demetleri sarımsı bir renge ve karakteristik bir kokuya sahiptir. Çok geç açan bu çiçekler (Haziran-Temmuz) kurutularak çay gibi içilir.

Avrupa da da birbirine yakın bir kaç türü vardır. Birinci tür orman ıhlamuru (veya erkek ıhlamur) küçük yapraklıdır. İkinci tür Hollanda ıhlamuru orta boy yapraklıdır. Üçüncü tür dişi ıhlamur büyük yapraklıdır. Memleketimizde bu türlerden, tedavi amaçlı kullanılan ikisi, özellikle kuzey Anadolu dağlarında yetişir. Bunlar, küçük yapraklı ıhlamur(Tilia cordata) ve büyük yapraklı ıhlamur(Tilia platyhyllos) türüdür. Ihlamurun yaprak ve çiçeklerinden bitki olarak 18. yüzyıldan beri yararlanılmıştır. Ihlamur ağacının çiçeklenmeden sonraki en geç dördüncü güne kadar, çiçekler ve çiçek sapındaki uzun yapraklar, öğlen saatlerinde toplanmalıdır. Bu koşullarda toplanan çiçek ve yaprakların etkileri daha fazladır. Büyük eleklerin üstüne serilerek, gölgede kurutulmalıdır. Kuruduktan sonra ince kıyılıp, hava almayan kaplarda saklanır. Çiçekler ayrı kurutulursa daha makbuldür. Aksi halde kokusunu ve etkinliğini yitirir. Ülkemizde ıhlamur, bütün olarak ve açıkta satışa sunulur.Bu uygulama yanlıştır. Türkiye'de sadece Artvin ve Yalova'da ağırlıklı olarak üretilen ıhlamur balı bir çok hastalığın tedavisinde kullanılıyor. Kurutulmuş yapraklar ve çiçekleri çay gibi haşlanarak içilir, odunu oymacılıkta, modelcilikte, kutuculukta kullanılır. Hafif ve yumuşak olduğu için maketçiler ıhlamur tahtasını çok makbul tutarlar.

Tıbbi Özellikleri :

Ihlamur çayının bilinen hiçbir yan etkisi yoktur. Ama, her şeyde olduğu gibi, ıhlamur çayı içiminde de ölçüsüzce davranılmamalıdır. Yemek üzerine ıhlamur içilirse hazmı güçleştirir. Doğru olanı yemek arası saatlerde, yatarken içilmeli

Mafsal iltihabı, Romatizma, Karaciğer iltihabı, Hipertansiyon, Selülit, Grip, Öksürük, Terlemeyi başlatıcı özelliğinden dolayı ateşli ve soğuk algınlığında çok etkilidir. Hazmettirici, Balgam söktürücü, Nezle Spazm, Migren, Hafif uykusuzluklarda, genel direnci artırır. Damar tıkanıklığına, Damar sertliğine ve Selülit’e de iyi gelir. Uyutur.

Önerilen kullanım şekli
* Ihlamur çayı: Terletici olarak, 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, 1 bardak kaynatılmış suya atılır. 1-2 dakika kaynatılır. 5-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Biraz bal ile tatlandırılarak, sıcak içilmelidir.

* 1 bardak su kaynatılır. 1 tutam ıhlamur çiçeği konur. 10 dakika bekletilir. Günde 2-4 bardak içilir. İçindeki saponin maddesi sebebiyle balgam söktürücü ve göğsü yumuşatıcıdır.

*Eşit miktarda ıhlamur,murver çiçeği, papatya, karıştırılır. 2 tatlı kaşığı 2 su bardağı kaynatılan suya atılır. 1-2 dakika kaynatılır. 5-10 dakika dinlendirilir. Sıcak olarak 1 çay bardağı içilir.

* Ihlamur, Kuşburnu, Papatya, Nane ve Hatmi, eşit oranda, ince kıyılmış olarak karıştırılır. 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, 1 bardak kaynatılmış suya atılır.1-2 dakika kaynatılır. 5-10 dakika demlendirilir. Sonra süzülür. Biraz bal ile tatlandırılarak, sıcak içilmelidir.

*Ihlamur çiçekleri ve portakal yaprakları kaynatılıp çay gibi içilirse sinir hastalıklarında, öksürük, yaralar, migren ve sinirsel kusmalara faydalıdır.

*Ihlamur mide salgısını arttırarak hazmı kolaylaştırır. İçine süzme bal ve süt ile karıştırılırsa mide ülserine iyi gelir.

* Kabuklar kaynatıldığı zaman, safra salgısını uyararak, hazımsızlık vakalarında iyileşme sağlar. Yarım avuç dövülmüş ağaç kabuğunu bir litre kaynayan suya atın. 2-3 dakika kaynatın. 5-10 dakika dinlendirin. Günde bir fincan için. Dıştan yanıklara karşı suyunu pansuman olarak kullanılır. Kabuklarda müsilaj maddesi taşıdıklarından hafif müshildirler.

*4 bardak suya 40 gr ıhlamur ağacı kabukları, yaprak ve çiçekleri konur. Su 1,5 bardak kalana kadar kaynatılır. Yemek aralarında 1 fincan soğuk ve sıcak olarak içilir 10- 20 günlük kürler yapılır.2-4 yıl devam edilir.

*Saç dökülmesini önlemek için ıhlamur suyu ile masaj yapılır.

*Burkulma ve ezilmeden dolayı olan ağrılar da ıhlamur pansumanı yapılır.

* Baş ağrısı için ıhlamur çiçeği, lavanta çiçeği, melisa, kediotu kökü, eşit olarak karıştırılır. Bir bardak kaynar suya bir tutam konur 5 dakika demlenir günde 1 kere bir fincan içilir.

* Yaprakları zeytinyağı ile birlikte dövülerek elde edilen merhemi deri üstü yaralarına, yanıklarına, enfeksiyonlarına sürerek çabuk iyileşmesi sağlanır.

Midenin dostu ıhlamur

Ihlamurun içinde uçucu yağ, tanen, şeker, C ve P vitamini, reçine ve enzimler bulunduğunu açıklayan uzmanlar, ıhlamurla ilgili şunları söylüyor: "Ihlamur, tek başına kaynatılıp içildiğinde; mide şikayeti olanlarda hazmı kolaylaştırır. Bunun yanı sıra ıhlamurun içine biraz kekik, nane ve rezene katarak kaynatıp bu karışımı içerseniz, hem mide yanmalarına hem de kusma türü rahatsızlıklara iyi gelir. Cildinizde leke mi var? Hemen ıhlamuru suda iyice kaynatıp soğutun. Sonra bu sıvıyı lekelere sürün, faydasını göreceksiniz. Aynı şekilde elde edeceğiniz ıhlamurla kırışıklıklara masaj yaparsanız, iyi sonuç alırsınız. Strese karşı, ıhlamur çayı iyi gelir. İçine çok az karanfil atarsanız, hem güzel bir tat elde etmiş olursunuz hem de sizi sakinleştiren etkisini artırırsınız. Grip ve nezle olunca ıhlamuru içmekte büyük yarar vardır.

SAÇLARA DA İYİ GELİYOR Göz çapaklanmalarında, ıhlamuru kaynatın ve süzün. Pamuk yardımı ile gözlerinize kompres yapın. Hem çapaklanmaları önleyecek, hem de gözünüzü dinlendirecektir. Ihlamuru kaynatıp elde ettiğiniz su ile ara sıra saçlarınızı yıkayarak, saçlarınızın güçlenmesini sağlayabilirsiniz. Bu işlemden sonra saçınızı durulamayı ihmal etmeyin.
Ihlamurun çiçeği ilkbaharda toplanarak gölgede kurutulur.
*Kanı temizler ve kan dolaşımını düzenler, kansızlığa, kalp çarpıntısına ve karaciğer zaafiyatine iyi gelir. Enfaktüse faydalıdır.
*Damar kireçlenmesinde, damar tıkanıklıklarında faydalıdır.
*İdrar arttırıcı özelliği vardır, böbrek ve mesaneyi temizler. Böbrek taşlarının düşmesine yardım eder.
*Sinirleri kuvvetlendirerek, her türlü sinir bozukluklarını giderir. Yatıştırıcı ve uyutucudur. Vücuda rahatlık verir. Spazm gidericidir.
*Balgam söktürücüdür, göğsü yumuşatır, terletici, ateş düşürücü etkisi vardır. Gribal enfeksiyonlarda etkilidir. Astıma, bronşite iyi gelir. Öksürüğü keser.
*Mide salgısını arttırır. Mide ülseri için oldukça faydalıdır, balla karıştırılarak içilir. Mide, bağırsak gazlarını giderir.
*Kabızlığı giderir, baş ağrısı ve dönmelerini iyi gelir, migren tedavisinde kullanılır, sara hastalığına faydalıdır.
*Burkulma ve ezilmelerden kaynaklanan ağrıları dindirir. Yanıklara iyi gelir. Apse ve çıbanların tedavisinde , iltihapları kurutmada kullanılır. Bulantıyı giderir.
*Ihlamur ağacının kabuğu dekoksikasyon yapılarak yatıştırıcı, safra söktürücü olarak kullanılır. Kabuklardan hazırlanan merhem yara iyileşmesinde kullanılır. Ihlamur ağacının kabuğunun altındaki lifler toplanır dövülerek hamur haline getirilir. Bu hamur yaraların tedavisinde kullanılır.
*Ihlamur çayı göz banyosu içinde kullanılır. Gözdeki kızarıklığı alır.
*Cilde güzellik verir. Çilleri giderir. Çiçeklerinden elde edilen su yüze sürülür. Yüzdeki ergenlik çıbanlarını yok eder. Saç dökülmesini önler.
*Çocuklar banyo yaptırılırsa iyi gelir.

*UYARI: Daima taze kullanılmalı bekletildiğinde içindeki aktif maddeler kaybolur.
[/FONT]
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
12:14
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
[FONT=&quot]HİNDİBA

[FONT=&quot]Latince ismi : Cichorium endiva
[/FONT]
Yöresel adları: Radika, arslandişi

Bitki özellikleri: Her tür toprakta yetişebilir. Bahçe çimlerinin arasında bile görülebilir. Uzun yapraklar rozet biçiminde, hemen toprağın üstünde toplanmıştır, kenarları derin loplu ve dişlidir. İçi boş olan uzun sapın ucunda sarı bir çiçeği vardır. Çiçek solduğunda, yerine oluşan tohum başağı, beyaz ve yuvarlak bir tüy topunu andırır. Mart-mayıs aylarında çiçeklenir. Sap ve yaprakların hafif acımsı bir tadı vardır.
Bileşim: Vitaminler, acı maddeler, triterpen, sterol, carotin, flavon, tanen, mineraller(bolca kalsiyum), uçucu yağlar, inulin.
Toplama ve hazırlama: Nisan-mayıs aylarında, köküyle birlikte çıkarılır. Gölgelik ve havadar bir yere asılarak kurutulur. Daha sonra, kök ve yapraklar ince kıyılarak kullanıma hazırlanır. Ama o her mevsimde taze olarak da toplanarak, salatalarda kullanılır.
Kullanım alanları ve biçimleri: Hindiba, genel anlamda böbreklerin ve karaciğerin çalışma kapasitesini fevkalade yükseltir.
Katılgandokuyu(bağdoku) çok olumlu etkileyerek, yeterli oranda kanın tüm hücrelere ulaşmasına yardımcı olur. İçerdiği etkin maddelerin birlikte oluşturduğu etki sayesinde, güçsüz kişilerin güçlenmesini sağlar. Romatizma ve gut hastaları, ilkbahar ve sonbaharda mutlaka 2-4 haftalık bir hindiba kürü yapmalıdırlar. Şikayetleri kesinlikle azalacaktır. Ayrıca, şeker hastaları için de bazı rahatlıklar sağlayabilir. Hindiba ayrıca, safrakesesi taşlarının oluşumunu ve irileşmesini önler. Oluşmuş olan taşları eritemez, ama ağrıları ve öteki rahatsızlıkları azaltabilir. Safra azlığı, mide ve bağırsaklarda oluşan şişkinlik ve sindirim bozukluklarında çok başarılıdır. Hindiba değişik biçimlerde kullanılabilir.


Hindiba salatası:
Bitki ayıklanıp yıkandıktan sonra, bir süre de sirkeli suda bekletilerek iyice temizlenmelidir. Bütün veya kıyılmış yapraklar, üstüne zeytinyağı ve limon eklenerek, yemeklerden önce yenir. Hafif acımsı bir tadı vardır, ama kesinlikle rahatsız edici değildir.
Hindiba özsuyu: Taze bitki iyice yıkandıktan sonra, henüz ıslakken mutfak robotuna atılarak suyu sıkılır. Yemeklerden önce 1-3 kahve fincanı dolusu içilebilir. Özsu uzun süre saklanamaz.
Hindiba çayı: Kök ve yaprak karışımı ince kıyılmış olarak, 1-2 tatlı kaşığı dolusu 1 bardak suya eklenir, hafif ısıda kaynama derecesine geldikten sonra, 1 dakika kadar kaynatılır ve ocaktan çekilir. 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak çay, tatlandırılmadan, yemeklerden önce içilir.
Yan etkiler: Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.
Kara Hindiba (Taraxacum officinale), Arslandişi ve Radika adlarıyla da tanınır. Nisan ve Mayısta tüm tarla kıyılarında, çayırlarda ve çimenlerde çiçeklenir. Her yıl bu çiçek halısını büyük bir zevkle izleriz. Bu tür, sarı çiçekli, çok yıllık, süt taşıyan küçük bitkilerdir. Yapraklar rozet halinde tabanda toplanmış olup, kenarları derin loblu ve dişlidir.Rozet yaprakları bazı kentlerimizde ilkbaharda sebze olarak satılmaktadır.Bitki çok ıslak yerleri sevmez. Yapraklar çiğnenmeden önce, kökler, ilkbaharda veya sonbaharda, çiçek sapları ise, çiçeklenme sırasında toplanır. Bitkinin tümü şifalıdır. Her ilkbaharda bitkinin tümü toplanarak ve haşlanmış patates ve haşlanmış yumurta ile karıştırılarak güzel bir yemek hazırlanabilir. (Referans1: M.Treben).
Yabani Hindiba (Cichorium intybus L.) 1 m'ye kadar yükselebilen çok yıllık otsu bir bitki olup, yaprakları parçalı ve tüylüdür. Çiçekleri açık mavi ve nadiren beyaz renklidir. Anadolu'da yaygın bir bitkidir. Özellikle boş tarlalarda ve yol kenarlarında yetişir. Inülin, uçucu yağ, acı maddeler ve glikozitler taşımaktadır. Kavrulmuş köklerinin toz elde edilmesiyle elde edilen ürün Avrupa'da kahve yerine kullanılmaktadır. Hindiba-i berri adıyla da bilinir (Referans2: T.Baytop). Hindiba'nın bir de sebze olarak kullanılan (Cichorium endivia L.-Compositae) türü vardır. Bu tür 50-100 cm boyunda, 1-2 yıllık, yaprakları parçalı ve tüysüz otsu bir bitkidir. Türkiye'de yabani olarak bulunmaz. Bahçe ve bostanlarda (İstanbul, Bursa) sebze olarak yetiştirilmektedir. İbn-i Sina bu bitkinin yapraklarının yıkanmadan ve soğuk su ile yapılan ekstrelerinin kullanılmasının gerektiğini savunan özel bir kitapçık hazırlamıştır. "Hindiba Risalesi" denilen bu kitapçıktan yazmalar İstanbul kütüphanelerinde bulunur. "Bostan Hindibası, , Frenk Salatası, ve Göynek adlarıyla da bilinir (Referans2: T.Baytop).
Kara Hindiba'nın en önemli iki özelliği, safra kesesi ve karaciğer hastalıklarında oldukça başarılı oluşudur. Karaciğeri en olumlu etkileyebilen bitkilerden biridir. Günde yenilen 5-6 çiçek sapının, kronik karaciğer iltihaplarında iyileşme sağlayabilir . Bu saplar şeker hastalığına da iyi gelebilir. Şeker hastaları bu saplardan günde 10 tane kadar, bitki çiçekli olduğu sürece yiyebilirler. Saplar çiçekleri ile birlikte yıkandıktan sonra çiçekler koparılır ve saplar yavaş yavaş çiğnenerek yenir. Bunlar acımsı, gevrek ve suludur ve kıvırcık salatanın tadını andırırlar. Sık sık hastalanan ve kendilerini kötü hisseden kişiler, 14 günlük bir hindiba çiçek sapı kürü uygulayabilirler. Bu kürün etkisi sizi şaşırtacaktır. Ama bu saplar daha başka hastalıklarda da yardımcı olurlar. Deri kaşıntılarını, egzamaları ve temriyeleri iyileştirebilirler. Mide sıvılarını düzene sokar ve mide de birikmiş maddeleri temizler. Taze çiçek sapları karaciğer ve safrakesesinin çalışmalarını düzenler. Hindiba, içerdiği mineral tuzların yanı sıra, metabolizma hastalıklarına karşı çok önemli maddeleri de içerir. Kan temizleyici etkisi sayesinde, romatizma ve gut hastalıklarında da yardımcı olabilir. Eğer taze çiçek sapı kürü 4 hafta sürdürülecek olursa, beze şişkinlikleri de yok olabilir. Sarılık ve dalak hastalıklarında da hindiba başarıyla kullanılabilir. Hindiba kökü, çiğ yenildiğinde veya kurutulup çay biçiminde kullanıldığında, kan temizleyici, sindirim kolaylaştırıcı, ter ve idrar söktürücü ve canlandırıcı etkilere sahiptir. Bu kökler kanı inceltir ve kanın koyu olması halinde başarıyla kullanılabilir. Eski bitki kitapları, hindiba yapraklarının ve köklerinin kaynatılarak, suyunun kozmetik olarak kullanıldığını yazıyorlar.
Kadınlar gözlerini ve yüzlerini onunla yıkıyor ve böylece saf bir görünüm kazanabileceklerine inanıyorlardı. Bu bitki, kış dinlenmesine çekilen bitkilerden değildir ve yaprakları kar altında bile gelişir. Her yıl ilkbaharda, hindiba çiçeklerinden, çok lezzetli sağlığa yararlı bir pekmez yapılabilir (Referans1: M.Treben). Bu değerli bitki eskiden beri çok önemli bir yere sahip olmasına rağmen ne yazık ki, pek çok kişi tarafından tanınmaz ve zararlı bir ot olarak bilinir. ergenlik sivilceleri ısırgan otunun ve hindibanın kan temizleyici özelliklerini sayesinde iyileştirilebilirler.
[/FONT]
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
12:14
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
[FONT=&quot]HARDAL




[FONT=&quot]Latince ismi : Brassica nigra[/FONT]


Hardal:
0,2-1,5 m boylarında beyaz veya sarı çiçekli, yıllık otsu bitkilerdir. 10 kadar türü vardır. Türlerinin çoğu Akdeniz çevresi memleketlerinde yetişir. Hardalın beyaz hardal otu, siyah hardal otu, yabanî hardal olmak üzere değişik türleri vardır.

Siyah hardal otu (Sinapis nigra): 1-1,5 m boyunda, bir yıllık sarı çiçekli otsu bir bitkidir. Yaprakları saplıdır. Meyveleri 1-3 cm uzunlukta 2-3 mm genişlikte, sap üzerine yatık, tüysüz, hemen hemen dört köşeli, kısa sivri uçludur. Yassı ve köşeli olan meyvelerinde tohumların bulunduğu yerler şişkindir. Tohumlar kırmızımsı siyah renktedir. Bitkinin Orta Avrupa, Anadolu ve İran’da kültürü yapılır.
Kullanılan kısımları tohumları ve tohumlarından elde edilen yağıdır. Bitkinin yaprakları dökülmeye başladığında meyve salkımları toplanır. Bunlar 15 gün kadar gölgede kurutulduktan sonra tohumları alınır. Hardal tohumlarında müsilaj, yağ, sinapin, sinigrin isimli glikozit ve mirozinaz fermenti vardır. Çok eskiden beri tıpta kullanılmaktadır. Dâhilen hardal tohumu unu az dozlarda midevî, yatıştırıcı ve tarçınla karıştırılırsa iyi bir iştah açıcıdır. Hâricen yakı, lapa veya banyo hâlinde romatizma ve bronşitte mevzii tahriş yapmak için kullanılır. Hardal yağı cildi tahriş eder, onun için sürüldüğü yer kızarır. Hafif antiseptiktir. Dumanı öksürük ve gözyaşı getirir. En fazla baharat olarak kullanılır. Deriyi tahriş edip, kızarttığından iç organlardaki kanı dışarıya toplar. Zehirlenmelerde kusturucu etkisinden faydalanılır. Hardal yakıları bir saatten fazla tutulmamalıdır. Aksi halde yılancığa benzer büyük şişler meydana gelir. Yakılar ılık suda ısıtılır. Sıcak su fermentleri tahrip eder. Hardal yakısı, hardal tozunun kâğıt üzerine yapıştırılması suretiyle elde olunur. Kullanılacağı zaman ılık suda ıslatılarak hardallı tarafı deriye gelecek şekilde kullanılır.
Beyaz hardal otu (Sinapis alba): Beyaz çiçekli hardal otudur. Vatanı Akdeniz çevresi memleketleridir. Orta Avrupa ve Kuzey Amerika’da da kültürü yapılır. Önemli bir yağ bitkisidir.
Beyaz hardal otunun sarı-kırmızı veya beyaz renkteki olgun tohumlarından hardal yağı elde edilir. Kullanılışı siyah hardal otu ile aynıdır.
Yabani hardal (Sinapis arvensis): 20-60 cm yüksekliğinde, memleketimizde tarla ve nadaslarda, yol kenarlarında yetişen bir tarla otudur.
Brassicaceae familyasındandır. Sarı çiçekli otsu bir bitkidir. Tohumları baharat olarak kullanılır. On kadar farklı türü olmasına karşin üç ana türü genelde baharat olarak bilinir kullanılır beyaz , siyah , kırmızı hardal olarak bilinir. Kırmızı hardala aynı zamanda hint hardalı da denilir.
Latince İsimleri; Siyah Hardal (Brassica nigra [L.] Koch ), Beyaz Hardal (Sinapis alba L.) Kırmızı hardal (Brassica jüncea)
Hardal tozu sirke ile karıştırılmışsa continental hardal, su ile karıştırılırsa İngiliz Hardalı adı alır.
Dijon hardalı
Hardalın tarihçesi 3000 yıl öncesine kadar gitmektedir. Asya, Yunan, eski Roma ve Mısır halkları hardalı kullanmışlardır. Hardal, lahana, turp ve şalgamında üyesi olduğu ailedendir. Kırk kadar farklı üyesi olan sarı çiçekli bu tur botanikte brassica olarak anılan türdür (genus).
En ilkel şekilde hardal tohumları öğütülüp sirke ile macun kıvamına getirilerek elde edilebilir. Bu şekilde tohumun icindeki yağ ile sıvı karışıp tepkimeye girmesi sonucunda hardal acılığını alır.
Hardalların en ünlülerinden birisi Dijon hardalı dır. Parisin 195 Km güneydoğusundaki bu şehirde 1856'da Jean Neigeon tarafından ünlendirilmiştir. Hardal yapımında kullanılan sirke yerine koruk suyu kullanılarak yaptiğı bu karışım daha az asidik ve tabiki daha yumuşak bir tada sahip olmuştur.
1853 yılında Dijon'da Maurice Gray hardal tohumunu işlemek için yeni bir makina gelistirmiştir. Böylelikle büyük miktarlarda hadal tohumunun kolay ve ucuza işlenmesi temin edilmiştir. Dijon hardalının ünlenmesinin ikinci sebebi de Dijon topraklarının potasyum açısından oldukça zengin olmasıdır. Bugün dunya hardal tohumlarının hemen hemen tamamı Kanada'da üretilmektedir. Dijon ise Fransa'nın ünlü Bordo bölgesinde olduğunda üzüm suyu üretimini şaraba dönüştürmektedir.
Antoine Poupon Gray Poupon Mustard Company'yi (Poupon Hardal Şirketi) kurmuştur. Bugün Grey Poupon dükkanı Dijon merkezinde faliyetine devam etmektedir. Burada hala otantik hardal ve hardal kapları bulunabilir. Buzdolabınin olmadığı günlerde bu özel kaplar, oda sicaklığında hardal saklamak için kullanılırmış.
Üretimi
Dijon hardalı, siyah veya kırmızı hardal tohumunun kabuğunun ayrılıp ve herhangi bir renklendirici veya katkı maddesi kullanılmayarak yapılır. Günümüzde koruk suyu yerine şarap, sirke veya üzüm suyu da kullanılmaktadır. Ayrıca fındık, peynir, ahududu, şampanya ile aromalandırılmış hardallar mevcuttur.
[/FONT]
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
12:14
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0

FESLEĞEN (Reyhan)
Latince ismi : Ocimum basilicum



Fesleğen

Bilimsel sınıflandırma

Alem:
Plantae
Şube:
Magnoliophyta
Sınıf:
Magnoliopsida
Takım:
Lamiales
Familya:
Lamiaceae
Cins:
Ocimum
Tür:
O. basilicum

Binominal adı

Ocimum basilicum
FESLEĞEN (Ocimum basilicum)
Yöresel adları :Fesliyen, peslan, reyhanotu, ırıhan, rahan
Drog adı :Basilici herba / tüm bitki (kök hariç)
Eterli yağ :Basilici aetheroleum
Toplama/kurutma :Çiçeklenme aşamasında yapraklar ve çiçekli bölümler toplanır, gölge ve havadar bir yerde kurumaya bırakılır. Daha sonra ince kıyılır ve hava almayan kaplarda saklanır.
Ama saksıda yetiştirilen bitkinin taze yaprakları her zaman kullanılabilir.
Bileşim: Linalool, ve Methylchavicol içerikli eterli uçucu yağ, Cineol, tanen ve flavonlar.
Etkileri: Yatıştırıcı, gaz söktürücü, mideyi rahatlatıcı, sindirimi uyarıcı
Kullanım alanları: Fesleğen öncelikle sindirim sistemini ve sinir sistemini olumlu etkiler; şişkinlik, mide krampı, kolikler ve sindirim problemleri kullanım alanıdır. Mide bulantısını yatıştırır ve bağırsak parazitlerini öldürebilir.
Yatıştırıcı etkisi sayesinde, sinirlilik, depresyon, gerginlik ve uykusuzluk durumlarında yardımcı olur. Epilepsi, migren ve boğmacaya karşı da denenmelidir. Geleneksel olarak, anne sütünü arttırmada kullanılır.
Bitki özsuyu, sinek ve böcek ısırıklarının tedavisinde doğrudan ısırılan bölgeye sürülerek kullanılır. Fesleğen ayrıca antibakteriyel özelliğe de sahiptir.
Fesleğenin lezzetli bir baharat olarak her mutfakta bulunması gereği de anımsanmalıdır.
Kullanım biçimi: Yarım veya bir tatlı kaşığı ince kıyılmış fesleğen, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak içilebilir.
Fesleğen, genellikle tıpta ve aynı zamanda yemeklik maksadıyla da kullanılır. Özellikle Fransa’da tüylü olarak 3 fut (90,4cm “1 fut = 30,4cm”dir) yüksekliğinde yetişir. Dalı, yayvan ve dörtgen biçimindedir, çiçekleri beyaz, yapraklar halka biçiminde dizilmiş sarmal şekildedir, üst tarafı toparlak ve gergin dallıdır. Yaprakların altı gri-yeşil ve siyah noktalı yağ hücreleri vardır. 1inç uzunluğunda ve 1/3inç genişliğindedir. Dokunulduğunda serinlik ve yumuşaklık hissi verir.
Farklı büyüklüklerde birkaç değişik şekilleri vardır. Yaprakları kokulu ve renklidir. Fesleğenin yaprakları çoğunlukla koyu yeşil renktedir. Kıvrık yapraklıdır ve çiçeklerinin kısa iğneleri vardır, kısa yapraklıdır ve kokusu rezeneye benzer.
Kimyasal Maddeler
Fesleğenler, farklı çeşitlerde olduğu gibi kokuları da farklıdır. Çünkü bu şifalı ot, diğerlerine oranla farklı bir sayıda temel yağlar içerir. Tatlı Reyhan’ın, eugenolden gelen güçlü bir karanfil kokusu vardır. Bu kimyasalın kokusu aynı karanfile benzer. Bu narenciyenin kokusu, limonlu reyhan ve misket limonuna benzer. Afrikan mavisi reyhanda keskin bir nane kokusu vardır. Çünkü içerisinde yüksek oranda camphene ve nane ruhu vardır. Meyan fesleğeni anethol içerir ve aynı meyanda bulunan anason kimyasalın verdiği meyanın kokusuna benzer. Ve bu sebeple kimi zaman fesleğene, anason fesleğeni de denilir.
Birçok fesleğeni kokusuyla birbirinden ayıran, oluşumunda yardımcı diğer kimyasal maddeler ve her bir fesleğen türüne özgü olan içeriği :
·cinnamate (tarçınla aynıdır)
·citronellol (citronella, sardunyalar ve güller)
·geraniol (sardunyadaki gibi)
·linalool (bir çiçek kokusu aynı zamanda kişnişteki koku)
·methyl chavicol (tarhunun verdiği koku)
·myrcene (defne ağacı, myrcia)
·pinene ( adı üstünde, kimyasal olarak çam yağının verdiği koku)
·ocimene
·ocimene
·terpineol
sağlık sorunları bakımından
fesleğen, rezene ve tarhun gibi, diğer aromatik bitkilere benzer. İçerdiği Estragole’nin fare ve sıçanlarda kanserojen ve teratogen olarak etkileri biliniyor. Şimdilerde insanlar üzerindeki etkileri, kemirgenler üzerinde 100 - 1000 arasında deney yapılarak, normal olan ve beklenen sonuç alındı. fesleğenin, kanser riskini azalttığı keşfedildi.
Fesleğen, ballıbabagiller (Lamiaceae) familyasından Ocimum cinsini oluşturan tek yıllık ve genellikle ılıman bölgelerde yetişen bir bitki türleri.
Yemeklerde kullanılmak üzere tarımı yapılan fesleğenin kökeni Asya'nın dönenceler arasında kalan bölgelerine dayansa da, günümüzde yeryüzünün öteki ılıman bölgelerine de yayılmıştır.
Yetişkin fesleğenlerin boyları genellikle 20 ile 60 cm arasında değişir. Renkleri açık yeşilden koyu yeşile kadar değişen yaprakları yumuşak olup, bir ile beş cm arasında uzunlukta ve bir ile üç cm arasında genişlikte olurlar. Soğuğa karşı çok duyarlı olan fesleğen bitkisi, en çok sıcak, kuru ortamları sever.
Fesleğenin yemeklerde kullanımı
Kurutulmuş fesleğen
Hem taze, hem de kurutularak kullanılan fesleğen, pişirilerek ya da çiğ yenilen yemeklerde yaygın olarak kullanılır. Kendisi pişirildiğinde tadını çabuk yitirdiği için, genellikle yemeklere son anda katılır.
Türk yemeklerinde yaygın olarak kullanılan fesleğen, öteki Akdeniz ülkelerinin ve kökeninin dayandığı güney, güneydoğu Asya ülkelerinin (özellikle de Tayland) yemeklerinde de önemli yer tutar.
Uyarı: Fesleğenin bilinen herhangi bir yan etkisi yoktur, ama bitkinin eterli yağı içten kullanılmaz
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
12:14
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
DEFNE
Latince ismi : Laurus nobilis

Defne, her eve lazım
Defne ağacı, bahçeye güzellik verir. Defne yaprağı, yemeklerinize lezzet katar. Defne yağlı sabunu ise cildinizi güzelleştirir

Akdeniz havzasında yetişen defne, her dem yeşil bir ağaçtır. Yaz, kış yaprağını dökmez. Ülkemizin Akdeniz kıyıları başta olmak üzere Ege, Marmara ve Karadeniz kıyıları ile bu kıyıların iç kısımlarında yetişir. Defne, Akdeniz bitki örtüsünün simgesi olan ağaçlardan biridir.
defne1.jpg

İnsanoğlu ilk çağlardan beri defneyi sevmiş, onun pek çok özelliklerinden yararlanmıştır. Defne, ilk çağlardan beri ekonomik ve sosyal yaşamda önemli bir yer edinmiştir.

Roma İmparatorları ve ordu kumandanları, yaptıkları savaştan galip olarak döndüklerinde Roma'da yapılan törenlerde başlarına defneden yapılmış taç takarlardı. Eski Yunan olimpiyatlarında, yarışları kazanan sporcular, başlarına yine defne dallarından yapılmış taç takılarak onurlandırılırlardı.

Bizim Cumhuriyet bayaramlarında da, Anadolu'nun pek çok yerinde yapılan zafer takları, defne ve mersin dalları ile süslenir.
Ete, balığa defne
defne2.jpg

Defne, aromatik bir bitkidir. Kokusu çok hoştur. Defne yaprağı yemeklere lezzet verir. Defne yağı, parfüm sanayisinde kullanılır.

Antalya'da 5 yıldızlı pek çok otel, gelen turistlere defne yaprakları ile hazırlanmış banyolar yaptırarak para kazanır.

Et ya da balık pişirirken tencerenin içine iki adet defne yaprağı attığınızda, yemeğiniz bambaşka bir lezzet kazanır. Boğazdaki lüks balık lokantaları kılıç şiş yaparlar. Kılıç şiş hazırlanırken, şiş’e, kuş başı balığın yanı sıra domates, yeşil biber ve defne yaprağı takarlar. Defne yapraklı kılıç şişin porsiyonu 40-50 liradır.


defne3.jpg

Bizim İzmir ve Mersin limanlarından, ABD ve AB ülkelerine her yıl 10 bin ton dolayında kurutulmuş defne yaprağı ihraç edilir. Yurt dışına defne yaprağı yetiştirmekte zorlanan ihracatçılar Orman bakanlığından defne ormanları kurmasını istiyorlar.

Türkiye'nin çuvalla üç otuz parnaya ihraç ettiği defne yaprağının 15 tanesi, İngiliz marketlerinde 1.5 pounda satılır. İngiliz hanımları marketten, kutusunu 1.5 pounda aldıkları defne yaprağı ile yemeklerinin lezzetini artırırlar.
Garlı sabun
Hatay, Kilis, Nizip yörelerinde defne ağacının zeytine benzeyen meyvesinden defne yağı çıkarırlar. Bu yağla yapılan sabuna 'garlı sabun' denir. Pirina yağı (zeytinyağı) ve defne yağı ile yapılan garlı sabun, cilt ve saç sağlığı için çok yararlıdır.

Son yıllarda İstanbul'da Mısır Çarşısı'nda ve Ege ile Akdeniz'in turistik yörelerinde garlı sabun satışları çok arttı. Özellikle AB’li turistler garlı sabunu çok seviyorlar. Eskiden çuvalda, kilosu 3-4 liradan satılan garlı sabun, şimdi lüks karton kutularda, tanesi 2-3 liradan alıcı buluyor.

Defne güzel bir ağaçtır. Bulunduğu bahçenin güzelliğine güzellik katar.

Tavuk, hindi ya da et haşladığınız tencereye iki tane defne yaprağı atıp tadının farkına varın. Mutfağınızda kurutulmuş defne yaprağını eksik etmeyin. Banyoda da garlı sabun kullanmaya başlayın.


Defne : Terletir, ateşi düşürür. Vücuda rahatlık verir. İdrar ve adet söktürür. İştah açar. Sinir ağrılarını dindirir

Defne yağı : Lauri expressum Romatizma ağrılarını dindirici ve vücut parazitlerini öldürücüdür. Ayrıca, saç dökülmesini de önler.

Defne yaprağı : Folium Lauri Terletici, antiseptik ve midevi etkilere sahiptir.
defne4.jpg

DEFNE DÜNYASI
Geçmiş mitolojik çağlara kadar uzanan defne, güzellik ve güzel kokunun sembolü olarak bilinir. Yüzyıllardır saç dökülmelerine karşı defne yağı, saç diplerine yedirerek kullanılır. Defne saç diplerindeki hücreleri aktive ederek saç tellerinin güçlenmesini, çevre şartları, kimyasal temizleyiciler ve çeşitli nedenlerden kaynaklanan kepeklenmenin azalmasını ve zamanla ortadan kalkmasını, ciltte oluşan ölü derilerin atılmasını hızlandırarak sivilce, kırışıklık, istenmeyen leke ve yağların azalmasını sağlar.
Dünyada en değerli yağların çıkarıldığı defne ağaçları yoğun olarak Hatay yöresinde yetişmektedir. Bu yörede çıkarılan, antiseptik özelliğine sahip defne yağları, Avrupa ve Amerika ülkelerine ihraç edilmekte, bu ülkelerdeki ünlü firmalarca, ilaç ve kozmetik ürünlerinde kullanılmakta ve bu ürünler dünyanın dört bir yanında en pahalı kozmetik ürünler arasında beğeni ile talep edilmektedir. Ayrıca Avrupa ve Amerika'daki ünlü güzellik salonları defne yağı ve yaprağından yapılan kremleri kas gevşetici olarak kullanmaktadır.

Defne ve Defne Sabunun Özellikleri Nelerdir?
defne5.jpg

Defne, mucize bitki olarak da biliniyor. Defne meyvelerinden elde edilen yağın antiseptik özelliği var. Defne sabunu da işte bu yağdan üretiliyor.

Hakiki defne sabunu, saç dökülmesi ve kepeklenmeye karşı etkili bir ürün. Ayrıca cilde de çok faydalı. Antiseptik özelliğinden dolayı tüm vücut parazitlerine ve mantar hastalığına karşı da faydalı bir ürün olan defne sabununun diğer faydaları ise şöyle sıralanıyor:

- Varisleri rahatlatıyor
- Ergenlik sivilcelerine, saç diplerindeki yara ve tahrişlere karşı çok iyi geliyor
- Derideki gözenekleri açıp rahatlatıyor
- Doğal kokusu ve antiseptik oluşundan dolayı evdeki dolaplarda kullandığınızda haşere barınmasını engelliyor.

Defne yağında klorofil bulunuyor. Bu nedenle sabun, açık kahverengi-yeşil arasında bir renkte oluyor. Sabun kurudukça rengi biraz daha açılıyor.
Sadece rengine veya kokusuna bakarak bir sabunun defne sabunu olduğunu söylemek gerçekten zor. Çünkü piyasada defne esansı ile yapılan birçok sabun bulunmakta ve bunları gerçeklerinden ayırmak kolay değil.

Yerel dilde "gar" ve "har" olarak da adlandırılan defnenin sabun olmaya giden yoldaki macerası da çok ilginç. Üretim; sızma zeytinyağı, defne yağı, sabun tuzu ve su karışımının kazanlarda odun ateşinde kaynatılmasıyla başlıyor. Binlerce yıllık geleneksel tekniklerle kaynayan zeytinyağı kazanlarına, sulandırılmış sabuncu sodası ilave ederek kaynatma işlemi devam ediyor. Sonunda zeytinyağı, sabuncu sodasının etkisiyle sabunlaşmaya başlıyor.
Ertesi gün kazanlar tekrar odun ateşiyle kaynatılırken, gerekli miktarda doğal kaya tuzu ilave ediliyor. Sonrasında sabunlar soğumaya bırakılıyor. Sabunlar henüz sıvı halde iken kovalarla tavlalara dökülüyor ve bir gece kurumaya bırakılıyor. Sabun dolu tavlalar iyice sertleşmeden yüzeyleri düzleniyor. Boyalı iplerle kesilecek yerler işaretleniyor. Özel bıçaklarla işaretli yerlerden yatay ve dikey sıralar halinde kesiliyor. İşte defne sabunlarının biraz yamuk şekilli olmasının bir sebebi de bu. Çünkü sabunlar, tamamen el emeği ile üretiliyor.

Defne yaprağı

Diğer adları
Defne / Defne yağına akdeniz bölgesinde tehnil yağı denir / nehtel / tahnal / tefrün / tenyel / Latince: laurus nobilis / laurel / laurier/ İng: Sweet Laurel - Bay leaf / Farsça: Barg bu / Fransızca: Laurier / Arapçası: rend gar habbül- gar şecerül-ğar

Defne Bitkisi:

Anavatanı Asya olan Defne, İspanya, Fransa, İtalya, Yunanistan, Türkiye gibi Akdeniz kıyılarına sahip ülkelerde fazla olarak görülür. Akdeniz makisinin karakteristik bir ağacıdır. Yeşil olan hiç dökülmeyen aromatik kokuya sahip yaprakları et, balık, çorba ,balık vs yemeklerde koku vermek için kullanılır. Avrupa'da zeytinyağında konserve edilen mantarların içine mutlaka birkaç defne yaprağı konulur. Defne yağı taze meyvelerden ve yapraklarından elde edilir. Kaynatıldıktan sonra ezilip süzülerek yağı alınır. Tıbbi olarak da kullanılır. Fazla kullanılmamakla beraber meyvesi güzel bir baharattır. Defne sabunu da defne yağından elde edilen bir üründür. Taze meyvelerden ve yapraktan kaynadıktan sonra ezilip alınan yağdan elde edilir. Mikrop öldürücü etkisinden dolayı faydalıdır. Hatay yöresinde halen yapılır ve kullanılır. Gebelik durumunda defne kullanılmamalıdır. Yukarıda açıklaması yapılan, ülkemizin birçok yerinde yetişen Akdeniz defnesi (L. nobilis) dışındaki diğer defne türleri zehirlidir.

Tıbbi özelikleri:

Yorgunluk, bronşit, uyutucu, mikrop öldürücü, hazım ettirici, spazm çözücü, mide bağırsak gazı söktürücü, idrar söktürücü, nefes açıcı, terletici, hazmettirici ve uyarıcı özelliği vardır. Soğuk algınlığı sebebiyle meydana gelen kırgınlık, romatizma, ağrılarına faydalıdır. Hamilelere yasaktır. Ağrıların sebeplerini doktora baş vurarak muhakkak öğrenin.

Önerilen kullanım şekli
*Defne yaprakları keskin kokusu ile ağızda çiğnenirse ağız kokularını yaraları giderir. Baharlı lezzeti ile sindirim salgılarını arttırır.

*Diş ağrısını dindirmek için 2-3 yaprağını sirke ile kaynatıp dişe gargara yapın.

*100 gr defne yaprağı 1 litre suda kaynatılarak günde 1-2 fincan içilir.

*Meyvesinin iki tanesi dövülür, yenirse sancının her çeşidini keser. Bağırsak ağrısını dindirir. Sonra sebebini öğrenmek için doktora baş vurun.

*Meyveleri idrar söktürücü ve romatizma ağrıları gidericidir.

*Güneşte kurutulmuş meyve ve yaprakları toz haline getirilir. Her türlü zehirli hayvan ısırığı, arı sokmasında faydalıdır.

*Defne sabunundan mikrop öldürücü özeliğinden dolayı cilt mantarlarında, saç dökülmesini yavaşlatmak için kullanılır.

*4 avuç dolusu defne yaprağı 1 kuvvet kaynar suya suya atılarak ılınınca bu su içinde 1 saat oturup banyo olarak da uygulanabilir. Bu banyo soğuk algınlığı sebebiyle meydana gelen her türlü ağrılara ve bayanlarda adet zamanı sancıları ile basit vajinal akıntılarda faydalıdır. Bedeni uyarır zindeleştirir.

*Bitkinin meyvelerinden yapılmış olan defne yağı, bedende anjin, (boğaza haricen sürülür) romatizma, sinüzit nedeniyle ağrıyan yerlere sürülerek rahatlama sağlanır.

*10gr defne tohumları balla macun yapılır. Kaşık kaşık yenir. Baş ağrısına, romatizmaya nefes darlığına iyi gelir.

*Çay olarak içmek için 5 bardak kaynar suya 2-3 yaprak atılır. 2-3 dakika kaynatılır. 10 dakika beklenir. Yemekten sonra veya yemek araları günde 2-3 fincan içilir.

*Hazmettirici ve uyku için 3 bardak suya 2 yaprak konur 3 dakika kaynatılır. Akşam yemeğinden sonra 1 fincan içilir.

*4 bardak suya 5-10 gr meyve atılır. 1-2 dakika kaynatılır. 10 dakika bekletilir. Günde 3 kere 1 er fincan içilir.

*Anjin, ağız ve yaraları için 4 bardak suya 5 yaprak konur. 3-4 dakika kaynatılır. 5-10 dakika demlendirilir. Gargara yapılır, sinüzit ağrılarının bulunduğu yere kompres yapılır.

*Defne yağı romatizma ağrılarda sürülür.

*Defne sabunu saç dökülmesini yavaşlatır. Deri mantarlarına etkilidir.

*Bir-iki adet taze defne yaprağı fasulye, mercimek, nohut, pirinç gibi kuru yiyeceklerin içine konursa onların kurtlanmalarını önler.

*Et balık yemeklerine güzel koku verir. 2-3 günlükse de bayatlığını alır.
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
12:14
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
ÇÖREK OTU
Latince ismi : Nigella sativa
corekotu_o.jpg

Diğer isimler

Roman coriander (Roman kişnişi).
Nutmeg Flower (küçük Hindistan cevizi çiçeği).
Fransızca: Quatre épices. Toute épice: pot çimeni
Almanca: Schwarzkummel.
Kullanılan bölümleri
tohumları ve otu.
Çörek otu (veya küçük hindistancevizi çiçeği), Asya’ya özgü, bir yıllık ömrü olan küçük bir bitkidir. Sınırlı sayıda olmak üzere Güney Avrupa’da yetiştirilir ve diğer kısımları dünyanın bazı diğer yerlerinde bulunur.
Romalılar arasında, yemeklik olarak çok değerli olduğundan, çörek otunun isimlerinden biride Roman kişnişidir.
Fransızlar, bu bitkinin tohumlarını pişirmek için kullandığı için de quatre épices or toute épice adı altında bilirler. Fransızlar, çörek otunu eskiden biber yerine kullanırlardı.
Tanım
Bu bitki biraz sert, dimdik, dalları ayrık ve tanelidir. Yapraklarının dipleri gri-yeşil ve çiçeklerin ucu gri-mavi ve gerisi yabansıdır. Tohum damarları dişlidir. Biraz küçük olmasıyla beraber tohumları dolgun ve basıktır. Geneli 3 köşeli olmak üzere iki tarafı yassı ve bombeli bir şekildedir. Siyah veya kahverengi haricinde, beyaz olanın içerisi yağlı ve dayanıklıdır. Hint cevizine benzer hoş, güzel bir kokusu ve keskin baharatlı bir tadı vardır.
Yetiştirme
Tohum, ilkbaharda, sıcak bir toprak tedarik edilerek ekilir. Tohum ekme aygıtları 38,1cm – 45,75cm arası ayırabilir ve bu bitkiler 25,4cm – 30,48cm olmak üzere ikiye ayrılarak inceltilir. Özel bir bakım gerektirmeksizin, yazın ortasına kadar, tohumlar olgunlaşır. Kolayca dövülür ve temizlenir. Kuruttuktan sonra iyice kuru ve serin yerde saklanır.
Birleşim (ecza)
Tohumlarının bileşiminde başlıca, uçucu yağ ve sabit yağ (%1.3 ‘ünde uçucu yağ ve %35’inde sabit yağ) bulunur. Donuk, ayrışık bir glucoside melanthin vardır. İçerisinde seyreltilmiş hidroklorik asit, Melanthigenin ve şeker vardır. Çörek otuna Nigelline adını veren Rochebrune; içerisinde güçlü bir paralysing alkaloid ve toxicol africaine bulmuştur.
Tıbbi etkisi ve kullanımı
Hindistanda, çörek otu tohumlarını, emmenagogue, canlandırıcı ve diyaforetik *(eczacılıkta ‘fitoterapi’ : terlemeyi arttıran madde) olarak kullanırlardı ve süt salgılamayı arttırdığına inanırlardı. Aynı zamanda çörek otunu, adjuvan, *(eczacılıkta ‘fitoterapi’ : 1. destekleyen, yardım eden 2. bir bitkisel preparatta esas droğun etkisini kuvvetlendiren etki (sinerjik etki) gösteren yardımcı drog), pürgatif, *( peristaltik hareketleri arttırarak bağırsakların boşalmasını sağlayan, güçlü etkiye sahip bir madde) ve tonik ilaçlar olarak kullanırlardı.
Doğu ülkelerde yaygın bir şekilde yemeklerde lezzet verici bir baharat olarak kullanılırdı. Mısırlılarda yaygın olarak ekmeklerinde kullanırlardı ve bereketli bir besi olduğuna inanarak, keke benzer şekerlemelerine çörek otu koyarlardı. Hindistanda, aynı zamanda haşaratlardan uzak tutmak için, çamaşırlarının arasına çörek otu koyarlardı. Ve oranın yerli doktorları, çörek otunu tıbbi olarak, karın gazı giderici, hazımsızlık ve bağırsak hastalıkları tedavisinde kullanırlar.
Çörek otu 2000 seneden daha uzun bir zamandır Ortadoğu ve Uzakdoğu ülkelerinde doğal bir ilaç olarak kullanılmaktadır. 1959 yılında ed-Dahahnî ve arkadaşları çörek otu yağından Nigellone bileşimi elde etmişlerdi. Çörek otu çekirdekleri içeriği %40 oranda sabit yağ, %1,4 oranında uçucu yağlar, %15 oranında aminoasitler, protein, kalsiyum, demir, sodyum ve potasyumdan meydana gelmiştir. İçeriğindeki en önemli diğer bileşimler ise thymoquinone, dithymoquinone, thymohydroquinone ve thymol’dur. Çörek otunun bağışıklık sistemi üzerindeki etkisi 1986 yılında ABD’de Dr. El-Kadı ve ekibinin araştırmaları sonucu ortaya çıktı. Bu araştırmayı dünyanın çeşitli bölgelerinde bu bitki ile ilgili farklı araştırmalar izledi. Dr. El-Kadı çörek otunun bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi olduğunu tespit etti: Yardımcı T-hücreleri ortalama %72 oranında, doğal savaşçı hücrelerin başarı oranı ise %74 oranında artmıştır. Bazı modern çalışmalar da Dr. El-Kadı’nın araştırma sonuçlarını desteklemektedir:
Medical Immunity Dergisi’nin Ağustos 1995 sayısında, çörek otunun insan vücudunda bulunan lenf hücreleri ve akyuvarlardaki çoklu kök hücrelerin faaliyeti üzerindeki etkisinden söz edilmiştir. Bu derginin Eylül 2000 sayısında laboratuar fareleri üzerinde yapılan deneylerden hareketle çörek otu yağının cytomegalo virüsüne (CMV) karşı koruyucu etkisi olduğundan söz eden bir araştırma yayımlanmıştır. Çörek otu yağı anti virüs olma özelliği bakımından araştırılmış, virüse yakalanılan erken dönemde kazanılan bağışıklık ölçülmüş, katil hücrelerin sınırlandığı görülmüştür.
Avrupa’da yayınlanan Kanser Dergisi Ekim 1999 sayısında fareler üzerinde yapılan araştırmalarda thymoquinone bileşiminin mide kanserine etki ettiğine dair bir makale yayınlamıştır. Kanser Karşıtı Araştırmalar Dergisi’nin Mayıs 1998’de yayınladığı makalede ise çörek otu özünün kanserli tümörlere karşı etkili olduğundan söz edilmiştir. Medical Ethanol Dergisinin Nisan 2000 sayısında çörek otu çekirdeklerinden elde edilen ethanolün bağışıklık sistemi üzerindeki yüksek tesirlerinden bahsedilmiştir. Tıbbî Bitkiler Dergisi’nin ise Şubat 1995 sayısında çörek otu yağının ve thymoquinone bileşiminin beyaz kan hücreleri üzerindeki etkisi ele alınmıştır. Bu alanda daha birçok araştırma bulunmaktadır
KONUNUN MÛCİZEVÎ YÖNÜ:
Hz. Peygamber çörek otunun her hastalığın ilacı olduğunu haber vermiştir. Şifa sözcüğü tüm hadislerde elif lam takısı olmadan nekre (yalın/belirsiz) olarak kullanılmıştır. Bu durum çörek otunda her hastalık için bir şifa payı bulunduğunu söylemeye imkân vermektedir. Bağışıklık sistemi, her hastalığı yenmek için özel bir silahı bulunan tek ve biricik nizamdır. Bu nizam, doğal bağışıklık sistemini ve hastalığa karşı özel antikorların yapılması ve savaşçı hücrelerin oluşturulması ile kazanılmış bağışıklık sistemini içermektedir.
Deneysel araştırmalar sonucu çörek otunun bağışıklık sistemini güçlendirdiği ispat edilmiştir. Hepsi lenf hücreleri olan yardımcı hücreler, antikorlar ve savaşçı hücrelerin oranı Dr. El-Kadı’nın araştırmasına göre %75 artmıştır. Süreli ilmî yayınlarda neşredilen pek çok araştırma da bu gerçeği desteklemiştir. Yardımcı lenf hücreleri iyi duruma gelip interferon ve interleukin 1 ve 2 düzeyleri artınca bağışıklık hücreleri de iyi duruma gelir. Çörek otu özünün kanserli hücreler ve bazı virüsler üzerindeki öldürücü etkisi karşısında bu iyilik hali bağışıklık sistemine de yansır. Schistosomiasis hastalığının izleri de ortadan kalkar. Bu durumda çörek otunun her tür hastalığa karşı şifa olduğu kesin olarak söylenir. Çünkü bağışıklık sistemini iyileştirir ve güçlendirir. Bağışıklık sisteminde her hastalığın çaresi bulunmakta olup bu sistem tüm hastalıkların sebepleriyle savaşır, hastalıklara karşı tam veya kısmî şifa sunma gücüne sahiptir.
Hadis-i şeriflerde böylece ilmî bir hakikat tecelli etmiştir. Bundan on dört asır önce, Allah (c.c) tarafından gönderilen bir peygamber hariç, hiçbir insanın bu gerçekleri bilmesi ve bunlardan söz etmesi mümkün değildi. Şu sözlerin sahibi olan Allah (c.c) doğru söylemiştir:
O, kendi hevâsından bir söz söylemez. O’nun söyledikleri kendisine bildirilen bir vahiyden başkası değildir.” (en-Necm, 53/3–4).
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
12:14
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
ÇAM AĞACI
Latince ismi : Pinus

Çam, Pinus türünden olan kozalaklı bir ağaçtır. Pinaceae (çamgiller) soyundandır. Çamın 115 civarında çeşidi vardır.
Dağılımı
Çamlar yerel olarak en çok Kuzey Yarımkürededir. Kuzey Kutbundan, Kuzey Amerika’ya geniş bir alanı vardır. Nikaragua ve Hispaniola’nın güneyinde, en yüksek olan türleri de Meksika ve Kaliforniya’dadır. Portekiz ve İskoçya’dan Avrasya’ya kadar bir alana yayılmıştır. Rusya, Uzak Doğu, Japonya ve Filipinlerin doğusunda, güneyde ve enkuzeyde; Afrika, Himalaya ve Asya’nın güneydoğusundadır. Yalnızca bir türü ile (Sumatran çamı) Sumatra’da ekvatoru aşmaktadır. Çamlar aynı zamanda Güney Yarımküre’nin birçok kısımlarında da geniş çapta dikilidir.
Morfoloji (yapıbilimi)
Çamlar daima yeşil kalır (kışın yapraklarını dökmez) ve reçinelidir. Çam ağacının kabuğu çoğunlukla kalın ve pul puldur, fakat bazı türlerinin kabuğu pullu ve incedir. Dalları, muntazam bir şekilde yaratılmıştır “helezon biçimindedir.” Yani çok sarmal(spiral) ve gergindir fakat dallarının görünüşü bir yüzüğü andırır. Çamların çoğu uninodaldır. Yeni yılda, ağacın tepesinde filizleri tomurcuklar halinde her sene sadece bir helezon(sarmal) oluşturtur. Fakat diğerleri, multinodal olanlar yılbaşında dallarında iki yada daha fazla helezonlar oluşur. Dalları spiral şekilde gelişir. Fibonacci rakamı oranlarına göre kozalak pulları muntazamdır. İlkbahardaki yeni filizlere kimi zaman “mumlar” denir. İlk başta filizlerin uçları yukarı doğru ve açık renklidir. Daha sonra koyulaşır ve dışa doğru yayılır. Bu “mumların” ormancılara göre anlamı toprağın verimliliğini arttırması ve ağacı, dinçleştirmesidir.
Kozalaklar
Loblolly Pine (Pinus taeda): erkek kozalaklar
Genellikle monoecious türünde, aynı çam ağacında hem erkek hem dişi kozalaklar bulunur. Birkaç türde olan sub-dioecious, çoğunlukla tanelidir. Fakat, tamamı tek cins değildir. Erkek kozalaklar küçük, türüne özgü olarak 1 – 5cm uzunlukta, ve sadece kısa bir dönem için mevcuttur (genellikle ilkbaharda ve tek tük çam da, sonbahardadır). Bahar geldiğinde çiçek tozları dağılır. Dişi kozalakların (türüne bağlı olarak), tozlaşma sonrası olgunlaşması 1.5 – 3 yıl arası zaman alır. Gerçek döllenme en geç 1 yılda gerçekleşir. Olgun kozalaklar 3 – 60cm uzunluklardadır. Her biri çok sayıda helezoni olarak düzenlenmiş 2 tohumlu pullar verimli pullardır. Taban ve tepesi tohumsuz olan kozalakların pulları küçük ve verimsizdir. Rüzgarla dağılan tohumlar, çoğunlukla küçük ve kanatlıdır. Fakat bazısı daha geniş ve arta kalan yalnızca tek kanadı vardır.
Kullanım
Genç uzun yapraklı çamların (pinus palustris) dikimi ticaridir.
Çam türleri arasında, ticari kullanım bakımından en önemlisi kerestedir. Dünyanın ılıman ve tropikal bölgelerinde kağıt hamuru olarak değerlendirilir. Bunun nedeni yumuşak kütüklerinin hızlı yetişimidir. Oldukça sık olarak dikilebilir. Çamlar ticari olarak kullanım için ekim alanlarında yetiştirilir.
Bazı türlerinin reçinesi terebentin kaynağı olarak önem taşır. Aynı zamanda eğimli görünür.
Bazı türleri geniş tohumludur, bunlara çam fıstığı denir. Bunlar biçildikten sonra fırında pişirim ya da (normal) pişirim için satılır.
Bazı çamlar yılbaşı ağacı olarak kullanılır. Ve kapsamlı olarak kullanılan çam kozalakları aynı zamanda yeni yıl dekorasyonu için de kullanılır.
Çam ağaçları ayrıca güzel kokusuyla da ünlüdür. Kimi insanlar kokusunu almak için çamı ezerler. Çok az sayıda insanda çam reçinesinin alerji yaptığı ve kokusunun astım krizine yol açtığı bilinirdi. Aynı zamanda da kimi alternatif tıpla tedavi şekillerinde ise astım tedavilerinde kullanılır.
Beslenmeye ilişkin kullanımı
Çamlar, yaşamsal yiyecek bitkisi olarak iyi bilinir. Çam ağacının beyaz olan iç kabuğu; yumuşak, nemli ve dokuludur. Ağacın dış kabuğu yenilebilir ve de A ve C olmak üzere yüksek vitaminler içerir. Çiğ olarak dilimler halinde yenilebilir. İçerisindeki tozu kaynatılıp koyulaştırıcı/tatlandırıcı olarak, çorba ya da diğer yiyecekler için kullanılır. Çayı demlenerek yapılır, taze yeşil çamları ise kaynamış suya koymak gereksizdir çünkü A ve C olarak yüksek vitaminler içerir.
References: Farjon, A. 1984, 2nd edition 2005. Pines. E. J. Brill, Leiden. ISBN 90-04-13916-8
Little, E. L., Jr., and Critchfield, W. B. 1969. Subdivisions of the Genus Pinus (Pines). US Department of Agriculture Misc. Publ. 1144 (Superintendent of Documents Number: A 1.38:1144).
Richardson, D. M. (ed.). 1998. Ecology and Biogeography of Pinus. Cambridge University Press, Cambridge. 530 p.
Mirov, N. T. 1968. The Genus Pinus. Ronald Press, New York (out of print).
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
12:14
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
CİVANPERÇEMİ


Latince ismi : Achillea millefolium


civanpercemi_o.jpg


Diğer isimleri :
Binyaprak, Yaşlı Adam Biberi, Asker Yarası, Şövalye Binyaprağı, Bin ot, Burun kanaması, Marangoz Otu, Kan değeri, Sağlam Ot
Yetiştiği yer
Civanperçemi, yıl boyu süren, Avrupa ve Asya’nın yerel şifalı otudur. Kuzey Amerika’da ve dünyanın diğer tüm ülkelerinde kabul görmüştür. Civanperçemi çok yaygın olarak yol kenarları boyunca, eski alanlarda, çayırlarda, doğudaki meralarda, Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Kanada ‘da bulunmaktadır.
Yetiştirilişi





Civanperçemi, verimsiz topraklarda bile kolaylıkla yetiştirilir. Kuru toprağı, güneş gören bir şekilde yerleştirmeniz tavsiye edilir. Bu bitki çok iyi bir dosttur.
Tanım
Civanperçemi 10 – 20 inç yüksekliğinde büyür, tek dallıdır, lifli ve tüylüdür. Birbiri ardına sıralı olan yaprakları 3 – 4 inç uzunluğunda ve 1 inç genişliğindedir. Tabanındaki göbeği daha geniştir, dalını kavrar. Yaprak şekli, çok parçacıklar halinde aşk merdiveni gibi kesik kesiktir.



tü tüylerle kaplı bir görüntü verir. Çiçekleri, çeşitli ve üzeri düz demetler halindedir, beyaz çiçeklerinin tepeleri küçük ve pek çok kalabalık çiçekten ibarettir. Minicik olan çiçeklerinin her biri papatyayı andırır. Tüm bitki daha çok veya az tüylüdür, beyaz çiçekli olanın tüyleri ipek gibidir. Çiçekleri Mayıs – Ağustos arası açar. Dalı büzgülüdür, yaprakları ve çiçeği açar ve kuruduktan sonra şifalı ot olarak kullanılır. Kuru olan bu şifalı ot baharat olarak ya da tat vermek için yenilebilen bir bitkidir, adaçayı gibi keskindir.
Özellikleri
Civanperçemi ilaç gibi kullanılabilen, çok değerli bir şifalı ottur. Birçok bilimsel kanıtıyla alternatif tıpta, bir antiseptik *( cilde ve dışarı açılan boşlukların mukozasına dıştan uygulanarak kullanılan antimikrobik madde), antipasmodik *( spazmı önleyen veya yok eden madde), astrenjan *( vücutta yumuşak dokuların kasılmasını sağlayan, kanamayı ve salgılamayı kontrol altına alan madde), karminatif *( mide ve bağırsaklardaki aşırı gazı yok eden madde), diyaforetik *(terlemeyi arttıran madde), sindirimi kolaylaştırıcı, uyarıcı *( psikiyatride; beyin ve sinir sisteminin işlevini hızlandıran kimyasal madde), tonik ve vazodilator *( damar düz kasını gevşeterek damarı genişleten) olarak kullanılır. Civanperçemi, soğuk algınlığı, kramplar, ateşlenmeler, böbrek düzensizlikleri, diş ağrılarına karşı, tahriş olmuş cilde, kanamalar ve kadınların adet dönemini düzene sokmak için kullanılır. Safra akışını uyarıcıdır ve kanı temizler. Şifalı çayı, şiddetli soğuk algınlıkları ve gripler için, mide ülserleri için, mide krampları, apseler, travma ve kanamalar için ve iltihap azaltıcı olarak kullanılan çok iyi bir ilaçtır.
Reçete
Bir aromatik çaya : 1 çay kaşığı kurutulmuş otu 1 fincan kaynamış suya ekleyin, tadını tatlılaştırmak için 10 dakika demlemeye bırakın. Yatma vaktinde alınız.
Kandil çiçeği, bindir yaprak otu adlarıyla da tanınan civanperçemi bitkisi, özellikle kadınlar için vazgeçilmez bir yardımcıdır. Hem bitki uzmanı hem de bir rahip olan Kneipp yazılarında civanperçemi için söyle der; "arada sırada da olsa, hanımlar ona el atsalardı pek çok hastalığı çekmemiş olurlardı."
Bu bitki, bayanların sancılı ve depresif gecen regl dönemlerinde, menopoz öncesi ve sonrası çekilen rahatsızlıklarda çok etkilidir.
Ayni zamanda kadınların üreme organları için de pek çok faydası vardır. Rahim kanseri, çeşitli rahim rahatsızlıkları, yumurtalık iltihaplarında içilen civanperçemi çayları çok yararlıdır. Miyomlar ve beyaz akıntılar için, yarım banyolar tavsiye edilebilir.
Yarım banyo için; 100 gr civanperçeminin yaprak ve çiçekleri tam olarak geceden soğuk suyun içine konur. Ertesi gün kaynama derecesine kadar ısıtılıp, banyo suyuna ilave edilerek kullanılır. Yalnız banyo sırasında böbrek bölgesi suyun dışında kalmalıdır. 15 k. suda kalınır banyo sonrası kurulanmadan havluya sarınarak bir saat kadar dinlenilir.
Çay; Bir dolu tatlı kasığı civanperçemi ¼ litre kaynar suya ilave edilerek 3 k. demlenir, sonra süzülerek, sıcak olarak yudum yudum içilir. Oldukça acı olan bu çayı içerken, şeker, tatlandırıcı gibi ilaveler yapmamak gerekir. Bitki çaylarına eklenen bu ilaveler, bitkilerin içindeki kimyasal maddelerle reaksiyon verebilirler. Maksimum fayda sağlamak için bunlara dikkat etmek gerekir. Bizim bayanlara tavsiyemiz, hiç olmazsa yılda iki kez birer haftalık kür olarak bu bitkiyi tüketmeleridir.
Eski şifa kitaplarında civanperçemi “tüm hastalıkların çaresi” olarak anılır. Kanı temizleme özelliğine sahip olan bu bitki, ayrıca Hepatit-B, mide, hazımsızlık, romatizma, karaciğer rahatsızlıkları, bağırsak iltihapları ve hareketlerini düzenlemede çok faydalıdır.
Civanperçemi, dolaşım sistemi rahatsızlıklarında ve damar spazmlarını hafifletmek için de tavsiye edilir.
Bitkinin kullanılan kısmı, yapraklı ve çiçekli dallarıdır. Dallar ve çiçekler henüz tamamen açılmadan toplanır ve gölgede kurutulur. Bitkinin bu kısımları uçucu yağ, sabit yağ ve acı glikozit maddelerini ihtiva ederler. Kuvvet verici, uyarıcı, idrar ve gaz söktürücüdür. İçersindeki Sincolden dolayı antiseptik, balgam söktürücü ve midevidir. Yara iyi edici bir özelliği vardır. Basurda sulu hulasası fitil halinde verilir.
Hayatımızdan ayrı düşünemeyeceğimiz bir şifalı bitkidir. Türkiye'de 40 kadar civanperçemitürü bulunmakta ve bunların birçoğu kullanılmaktadır. Türlerine göre 5-100 cm yükseklikte, yapraklar yünlü gibi tüylü ve parçalı, çiçekleri ; beyaz, fildişi beyazı, soluk sarı veya altın sarısı rengindedir. Çok yıllık ve otsu bir bitkidir. Mavimtrak renkli bir uçucu yağ taşır. Bu uçucu yağda azulen, limonen, sineol, borneol, pinenler, seskiterenler vardır. Bitki çayırlarda, dar tarla yollarında, yol kıyılarında ve tahıl tarlalarının kenarlarında kümeler halinde yetişir. Güneşli havalarda çevresine aromalı keskin bir koku yayar. Aslında çiçekleri, güneşin en etkili olduğu saatlerde toplamak gerekir, çünkü o sıralarda eterli yağları ve şifalı gücü doruk noktasında olur. (Referans2: Prof. Dr.Turhan Baytop)
Civanperçemi oturma banyoları da sağlık için çok yararlıdır. Kol ve bacaklardaki sinir iltihaplanmalarında, civanperçemi katkısıyla yapılacak kol ve bacak banyoları çok rahatlatıcıdır. Fakat, bitki öğle güneşinde toplanmalıdır.
Dr. Lutze, civanperçemini şu hastalıklara öneriyor: (Referans1: M.Treben)
·Kanın kafaya sancılı biçimde basıncı
·B dönmesi
·Bulantı
·Göz sulanması eşliğindeki göz rahatsızlıkları
·Göz sancıları
·Burun kanaması
·Hava şartlarından kaynaklanan migren krizi
Düzenli olarak içilen bitki çayı ile migren tümüyle iyileşebilir. Bedeni temizleyici etkisi sayesinde, yıllar boyu yer etmiş hastalıkları bedenimizden
dışarı atabiliriz. Civanperçeminin en iyi biçimde ve doğrudan kemik iliğini etkilediğini ve orada kan üretimini düzene soktuğunu özellikle belirtmek gerekir. Bu gücü sayesinde bitki, kemik iliği hastalıklarında,çay kürleri, banyolar ve tentür kullanımı yolu ile yardımcı olabilir. Mide kanamalarında ve basur (hemoroid) kanamalarında olduğu kadar, mide basıncı ve mide yanmalarına karşı bitki çayı çok kısa sürede başarı sağlayabilir. Soğuk algınlıklarında, sırt veya romatizma ağrılarında bitki çayı elden geldiğince sıcak olarak içilmelidir. Bitki çayı böbreklerin düzenli çalışmasını sağlar, iştahsızlığ giderir, gazları ve mide kramplarını, karaciğer düzensizliklerini, mide ve bağırsak kanalı iltihaplarını iyileştirmeye yardım eder ve bağırsak beze çalışmalarını düzenleyerek, dışkılamayı kolaylaştırır. Kan dolaşımına ve damar kramplarına karşı çok etkili olduğu için bitki çayını koroner yetmezliğind de önerilebilir. Rahatsız edici vajinal kaşıntılar, bitkinin kaynama suyu ile yapılan yıkama ve oturma banyoları sayesinde yok olabilirler. Civanperçemi çiçeklerinden, basura karşı etkili bir merhem hazırlanabilir. (Referans1: M.Trebe)
UYARILAR:
Civanperçeminin gebelik süresince kullanılmaması tavsiye edilir. Bazı duyarlı kişilerde alerjik tepkilere yol açabilir. Başkaca bilinen bir yan etkisi yoktur.
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
12:14
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
CEVİZ Latince ismi : Juglans regia




Bilimsel sınıflandırma

Alem:

Plantae

Bölüm:

Magnoliophyta

Sınıf:

Magnoliopsida

Takım:

Juglandales

Familya:

Juglandaceae

Cins:

Juglans


Cevizlerin sağlık açısından faydaları



Bilimsel çalışmalar sonucunda cevizin damar koruyucu, ishal kesici, cildi temizleyici, siğil giderici, hipoglisemik, antifungal (mantar hastalıkları tedavisi), antiviral (virüs infeksiyonlarına karşı olan etki), tümör engelliyici özelliklerinin olduğu belirlenmiştir. Ceviz kanın pıhtılaşmasını önler, kan dolaşımını düzenler, kan pıhtılarını bozar, antialerjik özellik gösterir, karaciğer fonksiyonlarını düzenler, protein sentezini teşvik eder, serum kolesterolünün azalmasını sağlar, bağışıklık fonksiyonları korur ve anormal antikor oluşumunun engeller. Son epidemiyolojik çalışmalar, sert kabuklu meyvelerin kalp-damar hastalıklarının neden olduğu ölüm oranlarını azalttığını ve bu etkinin, yaş, egzersiz, sigara, alkol, diyetteki yağ oranı, lif, meyve, sebze ve vitamin E ile ilişkili olduğunu göstermektedir.
Amerikan Kolejinin Kardiyoloji gazetesinde, yeni yapılan bir araştırma yayınlandı:
“Yemeklerden sonra ceviz yemek, vücuttaki sağlığa zararlı yağları ve kan damarlarındaki yağların bozucu etkilerini azaltabiliyor.” Barcelona Hastanesi Kliniğinde yapılan araştırmalarda, çalışmayı 24 katılımcı yürüttü. Yarısı normal kolestrol seviyesinde, diğer yarısının da orta ölçünün daha yüksek düzeyinde kolestrolü vardı. Bir haftada her bir gruba, salam ve peynir olmak üzere yağ oranı yüksek iki besin yedirildi. Bir öğün yemek boyunca araştırmacılar yemeğe 5 çay kaşığı zeytin yağı ekledi. Araştırmacılar haftanın sonuna kadar, diğer öğüne 8 kabuksuz ceviz ilave ettiler.
Testler sonrasında, yüksek doymuş yağ oranı olan yemeklerde, zeytin yağı ve cevizlerin atardamarlardaki tehlikeli iltihap ve oksitlenmeyi her öğün sonrasında azaltmaya yardımcı olduğunu görüldü. Buna rağmen cevizler zeytin yağından farklıdır. Ceviz, aynı zamanda atardamarların, elastikiyet ve esnekliğini korumaya yardımcı olur. Eşit olarak daha yüksek kolestrolü olan katılımcılarda, cevizin bunlara yardımcı olduğu görülmüştür.
Araştırmacıların öncüsü olan Dr. Emilio Ros, cevizlerin koruyucu etkileri olduğunu, çünkü bu sert kabuklu yemişin içerisinde ALA ve yüksek antioksidanlar *( serbest radikallerin hasarına karşı koruyucu maddelerdir. Bunlar bazı endojen enzimler, vitaminler “E,C, beta-karoten” ve minerallerdir), bitkiye dayalı omega 3 yağ asidi *( çoklu doymamış esansiyel yağ asidi. En çok balık yağında bulunur. Trombojenik ve inflamatuar cevabı baskılarlar) bulunduğunu söylemiştir. Cevizler aynı zamanda vücudu korumak için kullanılan bir amino asit* ( asidik ve bazik özelliklere sahip, NH2 ve COOH grubu içeren organik asittir. Makro besin öğelerinden proteinlerin en küçük yapı taşıdır. Aromatik a.a., tirozin, triptofan, methionin ve fenilalalinin oluşturduğu alt grup. Ağır karaciğer yetmezliğinde kan düzeyleri artar, dallı zincirli a.a. (branched chain a.a.) valin, lösin ve izolösin ismindeki amino asitlerin bulunduğu alt grup. Kas dokusunda metabolize edildikleri için ciddi stresteki hastalarda, travma ve sepsiste kullanılmaları önerilmektedir) olan arjinin, *( esansiyel olmayan bir amino asit. Proteinlerin hidrolizi ve sindirimi ile üretilir. Malbeslenme, stres, ağır travma gibi durumlarda esansiyel olur) ve nitrik oksit *( sindirilen organizmaları öldürmede, güçlü mikrobisidal ajan olarak makrofajlarda işlev gören, geniş aralıklı aktiviteye sahip bir biyolojik etkili molekül) içermektedir. Ceviz, kan damarlarının esnekliğini korumak için de gereklidir.

Yetiştirme ve kullanımı
Dünyada kereste üzerine, ticari anlamda türünün en önemli maddesi, Juglans regia(ceviz)’dir. Ceviz, başlıca yetiştirilen bir kerestedir. Bu türün yetiştirilme koşulları genellikle ılıman bölgelerde sağlanır.
Araştırmaların gösterdiği üzere, ceviz, (ekim alanına) ekildiğinde Elaeagnus × ebbingei gibi içeriğinde bir nitrojen tespit edilmiştir. Ağacının canlılık etkisi verebildiği ve birkaç araştırmanın sonuçlarına göre %30 oranında çevre ölçümü ve yüksekliğinde artış görülmüştür *(Hemery 2001).
Fındık ve ceviz gibi sert kabuklu yemişler yetiştirileceği zaman, ekilecek yerler tozlaşmanın amacına uygun olarak dikkatle seçilmelidir. Bununla beraber bazı ekinler “bereketli özellikleriyle” pazarlanır. Ceviz gibi sert kabuklu yemişler tozlaşma gibi ortak bir farklılıkları olduğundan genellikle diğer yemişlerden daha iyi pazarlanmaktadır.
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
12:14
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
BİBERİYE

Latince ismi : Rosmarinus officinalis

Bu bitkinin Latince adı, Rosmarinus officinalis’dir ve deniz nemi anlamına gelir. Çünkü biberiye genellikle deniz kıyısında yetişir. Biberiye, antik Romalılar tarafından tütsü olarak kullanılırdı ve bir efsaneye göre Hz. İsa bebekken bir biberiye çalılığının altında korunmuştur.
Romalılıar biberiyeyi defin törenlerinde kullanmayı orta çağa kadar sürdürmüşlerdir. Örf ve adetleri gereği cenaze törenlerinde biberiye dallarını tabutun üstüne koyarlardı. Biberiye yağının iltihaplı hastalıkları tedavi ettiğini zannederlerdi. Bir biberiye filizi düğme iliğine konulursa iyi şans getirdiği ve hafızayı güçlendirdiği söylenir.
Biberiye çiçeklerinin neden mavi olduğuna dair efsanevi ve güzel bir hikayesi vardır. Mısır’da kutsal bir ailenin bezgin kızı olan Mary pelerinini biberiyenin beyaz çiçekleri üzerine örtmüş. Mary’nin peleriniyle çiçekler mucizevi olarak değişerek mavi renkte olmuş. Biberiyenin İspanyolca adı romero ya da hacıların bitkisidir. Nebati olarak beyaz çiçek türleri vardır fakat gölgede mavi çiçektirler.
Biberiye birçok çeşitli durumlarda kullanılabilir :
Evde kullanımı : Taze dallı biberiyeyi bir odanın serin bir yerde saklayın. 2 bardak suda bir avuç dolusu biberiyeyi 10 dakika kaynatın. Banyo ve mutfak temizleyicisi olarak mikrop öldürücü bir solüsyondur.
Dekoratif olarak kullanımı : Biberiye dallarının güzel kokulu bir gövdesi vardır. Halkalar halinde örülüp çelenk olarak süslenir.
Yemeklik olarak kullanımı : Çiçeklerini, kristalize etmek ve süslemek için salataya karıştırılabilirsiniz. Meyve püresine 450 gr şekeri krema ile karıştırıp biberiyeyi ekleyin. Yaprakları idareli bir şekilde katılarak ekmeği de içeren ve fasulye ya da kek olarak da geniş bir yiyecek alanında kullanılabilir. Biberiyeyi pişmiş patateslere lezzet vermek ve yağını da sebzelere tat vermek için kullanın.
Pratik olarak kullanımı : Yaprakları soyulduğunda, barbeküye güzel bir koku vermek için biberiye dalları ateşte yakılır.
İlaç olarak kullanımı : Kan dolaşımını hareketlendirir, ağrıları dindirir ve tatbiki olarak kan yapar. Yağın sindirimine yardımcı olur. Eklem ve romatizma ağrılarına iyi gelir. Gargara yapılarak kullanıldığında mikropları öldürücüdür.
SERİN HAVALARDA
Yorgunluk, depresyon ve güçsüzlük için idealdir. Serin havalarda, kan dolaşımını güçlendirir, sindirimi hareketlendirir, üşütme, nezle, soğuk algınlığı belirtileri ve romatizmaya karşın iyi bir tedavi edicidir. Buz torbası ya da ılık havlulara nazaran, baş ağrıları için çok daha fazla yararlıdır. Mahsul, yıl boyunca taze kalır. tentür ya da demlenerek alınır.
BİBERİYE YAPRAĞI
Biberiye, eklem ağrısı, kas ağrısı, iştah kaybı gibi küçük sindirim problemleri, hafif bulantı ve mide gazı tedavilerinde kullanılır. Biberiye yaprakları, çeşitli maddeler içerir. Bakteri öldürücüdür, sindirimi kolaylaştırır ve bağırsak bölgesini rahatlatır. Dahilen tentür ya da çay gibi, içecek olarak alınır. Biberiye yaprakları, sıkılarak uygulanabilir veya sıcak su içine bırakılarak ıslatılabilir ve yapraklar bükülerek de kullanılabilir.
BİBERİYE YAĞI
Biberiye yağı cilde uygulandığında, cilt yüzeyindeki kan akışını arttırır.
Dozaj kullanımı tavsiyesi
Çay
Sindirim problemleri için, bir çay kaşığı kurutulmuş biberiye yaprağı 1 fincan suda 10 dakika kaynatılıp demlenir. Yemeklerden önce bir fincan; günde 3 fincan kadar içilir.
Yağ/Krem
Eklem ya da kas ağrıları için zaruri olarak yağından az bir damla sürülür veya standardize olarak içeriğindeki kreminin yüzde 6 – 10’ u kadar rahatsız olan bölgeye günde 4 kez ovalayarak sürülür.
Sıvı haldeki özü
Günde 3 kez yemeklerden önce yarım çay kaşığı ya da paketinin üzerindeki talimata uygun olarak alınır.
Tentürler
Günde 3 defa yemeklerden önce bir çay kaşığı kadar alınır ya da paketinin üzerindeki talimata uygun olarak kullanılır.
Tenkit ve uyarılar : Biberiye yağını dahilen KULLANMAYINIZ. Biberiye yaprakları çocuklarda ishale neden olabilir. Orta dereceli şeker hastaları biberiye yağı haricindekileri korkusuzca kullanabilir; yağı ciltte kaşıntı yapabilir.
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
12:14
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
AT KUYRUĞU Latince ismi : Equisetum arvense

Ortak isimleri :

Atkuyruğu (horsetail)
Temizleme kamışı (scouring rush)
Çayır atkuyruğu (field horsetail)
Bilimsel adı :
Equisetum arvense L.
Sembolü :
QAR
Yaşama süresi :Yıl boyu sürer
Kökeni : yerel
Mevsimi : serin havalar
Yetişme özellikleri : Hava durumuna dayanıklı biçimde oynak eklemli dalları vardır. İki farklı şekildedir.Birincisi, ilkbaharın başında bilya yatağı şeklinde gelişen, basit, yalın verimsiz bir saptır. İkinci dalında ince halkalar biçiminde dizilmiş yaprakları vardır, yeşil eklemlidir. Kökler, rhizomatous ve yumru kökten ibarettir.
Çiçekleri : Pek çiçeği yoktur, fakat bir külah biçiminde, ¾ - 1 ½ inç arası uzunluklardadır.
Meyve ve tohumları : Spor ile çoğalır. Spor keseleri aşık sarı toz halindedir.
Yaprakları : Küçük ve pul biçiminde, geneli yeşil olmayan, yaprakları halka şeklinde dizilmiş ve tohumunun etrafı zırhlı, birleşik tabanlıdır.
Ekolojik (çevrebilimsel) bakımdan uyarlanışı
Çayır atkuyruğu otu, ormanlık alanlarda, tarlalarda, çayırlarda ve bataklıklarda ve derenin yanındaki nemli topraklarda,nehirlerde,göllerde ve deprem bölgelerinde (karışıklığın hüküm sürdüğü bölgelerde) bulunur. Çayır atkuyruğu otu genellikle nemli yerlerde bulunur. Fakat aynı zamanda kuru, yol kenarı, demir yolundaki toprak set ve çukurlar gibi verimsiz yerlerde de bulunabilir.
Atkuyruğu otu, yoğun neme karşın duyarlıdır; kurak koşullarda ise yeni filizlerin oluşumunda azalma görülür.
Toprakları : yağmurlu topraklar
Ortak Türleri : Batlık hasırotu, bataklık otu (saz)
Kullanımı ve idaresi :
Amerikan yerliler ve eski göçmenler atkuyruğu otundan çay yapıp, diyuretik (idrar söktürücü) olarak kullanırlardı. Çayır atkuyruğu otu, atlar için bir öksürük ilacı olarak kullanılırdı. Atkuyruğu otundan, iri ve sert tüylü olan oklu kirpilerden korunmak için, hayvan inleri ve giysiler boyanırdı. Nesneleri temizlemek ve cilalamak için kullanılırdı. Taze filizler pişmiş ya da çiğ olarak yenilebilir.
Atkuyruğundan elde edilen çekilmiş silis ile yeniden mineralleştirme ve diyuretik (idrar söktürücü) için kullanmak üzere ilaçlar üretilmiştir.Biojenik silislerin diğer kullanımları endüstriyel ilaçlar olarak (aşındırıcı, diş macunu, kumaş koruyucu, optik lifler, boya koyulaştırıcı) deterjan ve temizleyici olarak kullanılabilir.1970’lerde yaygın bir şekilde eczada, yapraklarının kokusu parfüm olarak kullanılırdı fakat şimdilerde çok az kullanılmaktadır. Bunlar yemeklere lezzet vermek ve yemek tadının güzelleşmesi için de kullanılabilir.
Atkuyruğu ( Equisetum arvense ), kırkilitotu , zemberekotu , çamotu , kırkboğum , tilkikuyrığu ve katırkuyruğu olarak da tanınır. İlkbahar başlangıcında, derinlere kök salmış olan köksaptan, önce spor taşıyıcı kahverengi başak sapları çıkar. Düzgün yapılı küçük çam ağaçlarını andıran 40-50cm boyundaki yeşil yaz kuyruğu ise daha sonra çıkar.Çok yıllık, otsu ve çiçeksiz bitkilerdir. Gövdesi silindir biçiminde, dallı veya dalsız, yeşil veya esmer-yeşil renkli, sert ve içi boştur. Yaprakları çok küçük, pul biçiminde ve sivri uçludur. Spor ile çoğalırlar.Spor keseleri verimli gövdelerinin uçlarında başak şeklinde toplanmışlardır. Türkiye'de 7 kadar türü yetişmektedir. Saponin , %60-70 silisilik asit , potasyum tuzları , tanen ve az miktarda alkaloitler (palustrin, nikotin ve diğerleri) içerirler. Atkuyruğu , tarlalarda, dere kıyılarında ve eğimli arazilerde yetişir. Balçıklı toprakta yetişenleri en şifalı olanlarıdır. Yetiştiği yere göre %60-70 silisik asit içerir ve bu oran onun şifalı etkinliğini arttırır. Doğal olarak, yapay gübre kullanılan tarlalardan toplanılmaması gerekir. Dalları en ince olan atkuyruğu cinsi genellikle ormanlarda ve orman kıyılarında yetişir. Bu cins de şifalıdır. Bataklık, karasuluk yerlerde ve dağlık meralarda yetişen, parmak kalınlığında saplı ve yüksek boylu bitki ( Equisetum hiemale ) ise yalnızca dıştan, banyo katkısı (oturma banyosu) olarak kullanılmalıdır! Genç sürgünleri yiyen hayvanlarda, kan işemesi ile belirlenen zehirlenmeler görülür. Özellikle sığır ve atlar bu bitkiye karşı duyarlıdır. Kurutma ile zehirlilik etkisi azalmaz. İnsanlarda da aynı şekilde zehirlenme belirtileri görülmektedir. Bu nedenle dikkatle kullanılması ve belirtilen miktarların üzerinde kullanılmaması gereken bir drogdur. Çayı yapılacak bitkilerin, tarlalardan, orman kıyılarından ve dere kıyılarından toplanması gerekir. Çay için toplanacak bitkiler( Equisetum arvense) , 25-60 cm yükseklikte ve sapı 3-6 mm civarında olan türlerdir. Mayıs-Haziran döneminde, henüz canlı yeşil rengini korurken, sapın toprağa yakın bölümünden kesilir ve demetler halinde gölge ve havadar bir yere asılarak kurumaya bırakılır. İğne yapraklar gövdeden kolayca ayrıldığında kuruma tamamlanmış olur. Yapraklar ovuşturularak saptan ayrılır vebir örgüye serilerek 1-2 gün boyunca tam olarak kurumaya bırakılır. Sonra ince kıyılır ve hava almayan kaplarda saklanır.
Bu bitki, özellikle kanama durdurucu özelliği ve ağır mesane ve böbrek hastalıklarında sağladığı başarılar sayesinde eski çağlardan beri tanınmaktaydı. Atkuyruğu , kanamalarda, kan kusmalarda, mesane ve böbrek rahatsızlıklarında, taş ve kum rahatsızlıklarında, benzeri bulunamaz ve yeri doldurulamaz bir şifalı bitkidir. Eski rahatsızlıklarda, çürüyen yaralarda ve hatta kanser türü çıbanlarda bile atkuyruğu alışılmamış hizmetler sağlar.
atkuyrugu3.jpg
Genellikle, ıslak ve sıcak bitki nemli bezlere yatırılarak, hasta bölgeye kompres ( bitki lapası ) olarak uygulanır. İsviçreli herbalist Künzle’nin söylediğine göre ;"Tüm insanlar, bir yaştan sonra sürekli olarak atkuyruğu çayı içmelidirler." Tüm romatizma, gut ve nevraljik ağrılar böylece yok olur ve sağlıklı bir yaşlılık devresi yaşanabilir. Anlattığına göre, 86 yaşındaki bir adam, atkuyruğu buğu kompresi sayesinde korkunç taş hastalığından kurtulmuş ve daha uzun yıllar ağrı çekmeden yaşamış. Ayrıca şunları da ekliyor Künzle : ”En ağır kanamalar veya kan kusmaları, atkuyruğu çayı içilerek en kısa sürede veya hemen iyileşir !” Ağrılı mesane üşütmeleri ve kramplara karşı, kaynatılmış bitkinin buğusu 10 dakika kadar mesane bölgesine uygulanır . Bu tedavi biçimi birkaç kere yinelendiğinde hastalık tümüyle atlatılır. Birdenbire işeyememe başlayarak ağrılar içinde kıvranan yaşlı kişiler, doktor tarafından idrar bir hortum aracılığı ile boşaltılmadan, bu buğu kompresleri sayesinde ağrılardan kurtulabilirler. Böbrek kumu, böbrek ve mesane taşlarında, sıcak atkuyruğu tam banyolar ı alınır ve aynı zamanda da atkuyruğu çayı içilir ve basınçlı bir biçimde boşaltabilmek için, idrar elden geldiğince tutulur. Taş, bu durumda genellikle düşürülür. Bu konuda almış olduğum mektuplar da, yukarıdaki önerileri onaylamaktadır. Bu kullanım biçimi sayesinde, böbrek taşları düşürülüyor ve daha sonra kişiler kendilerini çok iyi hissediyor ve hiçbir şikayetleri kalmıyor. Sıvı dışkılayıcı ilaçlar yetersiz kaldığında, atkuyruğu yardımcı olur. Örneğin, kalp dış zarında ve akciğer zarında su toplanması veya kızıl hastalığından sonraki böbrek düzensizliklerinde ve sıvı dışkılama düzenini bozan mikroplu hastalıklardan sonra. Sonuç olarak, onun böbrek ve mesane sistemi için dıştan ve içten kullanılabilen seçkin bir bitki olduğu söylenebilir. Böbrek çanağı iltihaplarında bir tek atkuyruğu katkılı banyo mucizeler yaratır. Bu durumda (yani yalnızca dıştan kullanmak için ), parmak kalınlığında sapı olan uzun boylu atkuyruğu , bataklık ve karasuluk bölgelerden toplanır ve böbrek çanağı iltihaplarında, dıştan kullanılarak, hemen etkisini gösterir. Yakın bir tanıdığım , ağır bir böbrek çanağı iltihabı yüzünden aylardır hastanede yatıyordu. Sağlığına ne zaman kavuşabileceği bir türlü belli olmadığı için, benden (M.Treben) yardım istedi. Atkuyruğu banyosu önerdim ona. Birkaç gün sonra aldığım mektupta şunlar yazıyordu : “Hayatımı kurtardın ! Hastaneden çıktım. Atkuyruğu banyosu tüm şikayetlerimi sona erdirdi ve bana yeni bir güç verdi.” Zor bir doğum sonrasında, genç annelerde bazen, görme bozukluklarına rastlanır ;çünkü doğum sırasında annenin böbrekleri bir hayli zorlanır. Atkuyruğu oturma banyoları , dıştan yaptığı etki ile böbreklerin kan dolaşımını yoğunlaştırarak, onların gözler üstündeki basınçların azalmasını ve böylece görme bozukluklarının giderek düzelmesini sağlar. Ünlü ılıca hekimi Dr.Bohn, bu bitkiyi övmekle bitiremez : “ Atkuyruğu , bir yandan kanama durdurucu özelliğe sahipken, öte yandan da, çok önemli bir böbrek ilacıdır. Atkuyruğu çayı içildikten sonra, bol miktarda koyu renkli idrar dışarı atılacaktır. Ödemlerde de etkisi çok çabuk görülen bir bitkidir.” Ödemi iyileştirecek ilaçlardan olumlu sonuç alındığında, tüm öteki bitki çayları bir tarafa bırakılarak günde 2-3 bardak atkuyruğu çayı gün boyuna yayılarak, yudumlanarak içilmelidir. Edinilmiş deneyimlere göre, ödem gerileyecektir. Kaşıntılı egzamalarda, kabuklu, iltihaplı, kılları dökülmüş olsa bile, atkuyruğu kaynama suyu ile yapılan banyolar veya kompresler büyük yardım sağlar. Kaynama suyu ile yapılan yıkamalar ve banyolar, dolamalara, bacaktaki açık yaralara, işleyen eski yaralara, kanser türü çıbanlara, fistüllere, kıl dibi iltihaplarına ve deri tüberkülozuna karşı başarılıdır. Dinmeyen burun kanamalarında, bitki kaynama suyu soğutulduktan sonra, kompres biçiminde buruna uygulanır. Kan dindirici olarak, akciğer, dölyatağı (rahim), basur ve mide kanamalarında, içten çay biçiminde kullanılır. Bu tür olaylarda doğal olarak, bitkinin uzun süre kaynatılması gerekir. Atkuyruğu çıban otu ile eşit karıştırılarak kullanıldığında, kan temizleyici özelliği sayesinde, atardamar sertliğine ve unutkanlığa karşı başarılı olacaktır. Kepekli saçlar, atkuyruğu kaynama suyu ile her gün yıkanır ve saç diplerine zeytinyağı ile friksiyon (ovarak sürme) yapılır. Kepekler kısa sürede yok olacaktır. Binbirdelikotu ile eşit oranda karıştırılarak demlenen atkuyruğu çayı günde 1-2 bardak içilip, akşamları da kuru yemek yendiğinde, yatağa işeme olayı önlenebilir.Bu çay aynı zamanda, bademcik iltihabı, ağız boşluğu ve dişeti kanamalarında ve iltihaplarında, fistüllerde ve polüplerde gargara biçiminde kullanılır. Kadınların beyaz akıntılarında, atkuyruğu oturma banyoları alınmalıdır. Bitkinin, kronik bronşit ve akciğer tüberkülozuna karşı oldukça etkili olduğu da hiçbir zaman unutulmamalıdır ! Düzenli çay içimi ile silisik asit alımı sayesinde akciğer tüberkülozu iyileşirken, bir yandan da, hastalığın yaratmış olduğu genel güçsüzlük durumu sona erer. Avusturyalı Biyolog Richard Willford’un belirttiğine göre, yeni araştırma sonuçları sayesinde, uzun süre düzenli biçimde atkuyruğu çayı içildiğinde, kötü karakterli şişliklerin (tümörlerin) büyümelerinin durduğu ve sonunda yok oldukları söylenebilir. Dölyatağındaki ve anüsteki polipler ve eklem sıvı kesesi iltihapları bile bu yöntemle geçirilebilir. Bu tür olaylarda atkuyruğu buğu kompresi ve oturma banyoları yardımcı olarak uygulanmalıdır. Bu buğu kompresleri , kramplı mide rahatsızlıkları, karaciğer ve safra kesesi düzensizliklerinde ve yukarı doğru oluşturdukları basınçla kalp çalışmasını etkileyen ağrılı birikimlerde yardımcı olur.


atkuyrugu2.jpg


Beni (M.Treben) arayan 49 yaşındaki bir çiftçinin ayak tabanında sert ve ağrılı bir yumru oluşmuştu ve adamcağız yürüyemiyordu. Ben ona, kötü karakterli tümörleri bile yok eden, atkuyruğu buğu kompreslerini önerdim. Üç gün sonra yine telefonla aradığımda, yumrunun tümüyle yok olduğu haberini aldığımdaki mutluluğumu düşünebilirsiniz. Ayak tabanının derisi biraz gevşek ve yumuşakmış, sert yumrudan ise hiçbir iz kalmamış. Tanrı'nın eczanesinden bir mucize daha ! Deneyimlerime göre en ağır bel kemiği sakatlıkları bile, eğer bir sinirin sıkışması sonucunda oluşmamışlarsa, atkuyruğu oturma banyoları ile iyileştirebilirler. Röntgen filminde, yaşlılık nedeniyle aşınmış eklemler saptanmış olsa bile, bu durum ağrı çekmeyi gerektirmez ! Hastalığında yukarı doğru basınç yapmaya başlayan bir böbreğin, bel kemiği boyunca uzanan sinirlere dayanması sonucu bu tür ağrılar oluşabilir. Bir atkuyruğu oturma banyosu, böbreklere derinlemesine yaptığı etki ile, onların yukarı doğru olan basınçlarını yok eder. 38 yaşındaki bir kadın üç yıldır bel kemiği tedavisi görüyordu. Fakat, iyileşmeyi beklerken, ağrıları daha da artmış, omuz ve boyun civarı öylesine sertleşmişti ki, sabahları yatağından kalkabilmek için, eşinin tavana monte ettiği bir askıya tutunmadan edemiyordu. Bu kadının yalnızca bir tek atkuyruğu oturma banyosu aldıktan sonra tüm ağrılarından ve kas sertleşmelerinden kurtulduğunu okuyunca mutlaka şaşıracaksınız! Aynı durum, traktör sürücülerinin uğradıkları bel kemiği zararlarında da geçerlidir. Traktörün sallantısı bel kemiğini değil, böbrekleri rahatsız ediyor.

atkurugu4.jpg



Bu durumda hemen yukarı doğru oluşan basınç, atkuyruğu oturma banyoları ile ortadan kalkar. İsviçreli bir hanım, birkaç yıl boyunca, boynundan başlamak üzere, bir baston gibi hareketsiz kalmıştı. Her yıl ılıcalarda (kaplıca) gördüğü tedavi yalnızca biraz yardımcı olduğu halde, kesin bir iyileşme olmuyordu. İnanmadığı halde, evine döndüğünde atkuyruğu oturma banyosu yapacağına bana söz verdi. Çok kısa bir süre sonra da, telefonda onun sevinçli sesini duydum. Sıcak atkuyruğu banyosundaki ilk on dakikadan sonra tüm tutuklukları yok olmuş. Kadının rahatsızlıkları böylece sona erdi ve yıllar boyunca bir daha görülmedi.


atkuyrugu1.jpg

Büyük Nevrolog Dr. Wagner- Jaureg, yazılarında şöyle diyor : “ Tüm sinir hastalarının üçte ikisi, eğer böbrekleri sağlıklı olmuş olsaydı, sinir kliniklerine girmek zorunda kalmazdı” Bu gerçeği öğrendiğimden beri, böbrek rahatsızlığından ötürü depresyonlar, saplantılar ve cinnet krizleri nedeniyle sağlıklarını yitirmiş kişilere atkuyruğu oturma banyoları önererek, onları akıl hastanelerinden kurtarmayı başardım. Bu tür olaylarda, ısırganotu ve civanperçemi yanı sıra, atkuyruğu çayı da, sabah ve akşam olmak üzere, günde iki bardak içilmelidir. Tüm belirtileri ile kanıtlanmış böbrek düzensizliklerinde, oturma banyoları taze atkuyruğu ile hazırlanmalıdır.

Kullanım Biçimleri :

Çay Hazırlamak : Yarım veya bir tatlı kaşığı kurutulmuş ve ince kıyılmış bitki (ince saplı olan 3-6 mm, 25-60 cm yükseklik), orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 15-20 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-4 bardak aç karnına veya öğün aralarında soğutulmadan içilir.
Oturma banyoları: Daha önce de belirtmiş olduğum gibi, en iyisi, bataklık ve karasuluk yerlerde yetişen kalın saplı ve uzun boylu bitkinin (1-2 m) kullanılmasıdır. Bir banyo için, beş litrelik bir kova dolusu bitki gerekmektedir . Oturma banyolarında, böbrekler suyun içinde kalmalıdır. Banyo süresi 20 dakikadır. Banyodan sonra kurulanılmaz ve bir bornoza sarınarak bir saat kadar yatakta terlendikten sonra kurulanılarak, kuru iç çamaşırı giyilir. Oturma banyosu suyu, sonradan ısıtılarak, iki kere daha kullanılabilir. 4-5 litrelik bir kova dolusu taze bitki veya 100g kurutulmuş bitki, akşamdan 3-4 litre suya yatırılır. Ertesi gün kaynama derecisine kadar ısıtılır ve süzüldükten sonra küvet içindeki banyo suyuna eklenir. Banyo süresi 20 dakikadır! Banyo suyu böbreklerin üstüne çıkmalıdır. Banyodan sonra kurulanılmamalı ve bir bornoza sarınarak yatakta dinlenilmelidir.
Bitki Buğu Kompresi : İki avuç dolusu ince kıyılmış bitki bir süzgece koyularak, içinde su kaynamakta olan bir kabın üstüne yerleştirilir ve üstü kapatılır. Kompresin soğumamasına özen göstermek gerekir! Birkaç saat veya gece boyunca etkilememeye bırakılır..
Lapa kompresi: Taze bitki iyice yıkanır ve bir tahta tablanın üstünde lapa haline gelene kadar ezilir.
Referanslar:
1- "Gesundheit aus der Apotheke Gottes" "Tanrı'nın Eczanesinden Saglık", Maria Treben
2- Türkiye'de Bitkilerle Tedavi, Prof.Dr. Turhan Baytop, I.U Eczacılık Fak.
3- "Bir Yudum Sağlık",N.Eröztürk, Anahtar yayınları,200
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
12:14
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
ANASON Latince ismi : Pimpinella anisum

Yöresel adları: Enison, nanahan

Bitki özellikleri:
Küçük beyaz çiçekli, 30-60cm yükseklikte, tüylü, bir yıllık bir kültür bitkisidir. Doğada aramamak gerekir.

Bileşim:
Herkesin tanıdığı, hoş, aromatik bir kokusu vardır. Genelde %2-4 oranında değişen uçucu yağdan kaynaklanır bu koku. Anethol, uçucu yağın ana maddesidir. Ayrıca şeker ve albümin de içerir.

Toplama ve hazırlama:
Bir kültür bitkisi olan anasonun doğada aranmasına gerek yoktur. Baharatçılardan satın alınabilir.

Kullanım alanları ve biçimleri:
Anason öncelikle gaz söktürücü, mideyi güçlendirici ve öksürüğü yatıştırıcı olarak kullanılmalıdır. Sürekli hıçkırıklarda bir bardak anason çayı denenebilir. İştah açıcı, mideyi rahatlatıcı, yatıştırıcı ve sindirimi kolaylaştırıcı olarak kullanılabilir. Uykusuzluğa karşı da denenebilir. Bebeklere ve küçük çocuklara gaz sıkıntılarında ve öksürüklerde anason çayı içirilmelidir. Tadı ve kokusu hoş olmayan bitki çaylarına veya bitkisel kaynaklı ilaçlara aroma katkısı olarak da kullanılabilir. Anason çayı, yeterli olmayan anne sütünü arttırır.Başlangıçta, mide şişkinliğine ve gazına karşı anasonun yararlarından söz edilmişti. Evet, anason bu alanda oldukça rahatlatıcıdır, ama frenk kimyonu ondan da etkilidir. Öksürük tedavisinde de, anasondan önce rezene gelir. Belki anason etkinlik açısından bu iki bitkinin gerisinde kalabilir, ama onun öne çıkan özelliği de, tadının çok iyi olmasıdır. Bu nedenle, yetişkinler ve çocuklar için mide şişkinliği ve gazına karşı hazırlanacak çaylarda, bu üç bitkinin eşit oranda karıştırılarak kullanılması çok daha yararlı olacaktır.

Anason çayı:
Havanda hafifçe ezilmiş 1-2 çay kaşığı dolusu anason, 1 bardak kaynar suyla haşlanır ve demlenmesi için 8-10 dakika beklendikten sonra süzülür. Öksürüğe karşı, günde 2-4 bardak çay, bal ile tatlandırılarak içilir. Mide şişkinliğine karşı yine günde 2-3 bardak çay, tatlandırılmadan içilmelidir. Anasonun havanda hafifçe ezme işlemi, her çay demlenmesinde taze olarak yapılmalıdır.

Yan etkiler:
Çok ender olmakla birlikte, solunum yolları veya sindirim organları alerjisi görülebilir. Bu durumda çay kullanımını kesmek gerekir. Başka hiçbir yan etkisi yoktur. Anason neye iyi geliyor

Anason hazmı kolaylaştırır. İştahsızlığı ve yemeklere karşı duyulan tiksintiyi giderir. Mide ve bağırsak gazlarını söktürür. İdrarı artırır. Kusmaları ve ishali keser. Aybaşı kanamalarının düzenli olmasını sağlar. Ancak, aybaşı kanamaları ve hamilelik döneminde kullanılmaz. Anne sütünü artırır. Sinirleri yatıştırır. Migren ağrılarını keser. Beyin yorgunluğunu giderir. Uyku verir. Kalbi kuvvetlendirir. Kan dolaşımının düzenli olmasını sağlar. Cinsel arzuları kamçılar. Astım, nefes darlığı ve bronşitte görülen şikayetleri giderir. Öksürüğü keser. Yaşlılarda meme sarkmasını önler. Fazla miktarda kullanıldığı zaman uyuşukluk verir.

Anason: (Anis / Anis / Anise) Haziran-Ağustos aylarında, beyaz renkli çiçekler açan, 50-60 cm yüksekliğinde, bir senelik bitki. Gövde dik, silindir biçiminde, içi bos, çok dallı, tüylü ve üstü çizgilidir. Alt yaprakları uzun saplı, oval veya kalp biçimindedir. Çiçekler bileşik şemsiyelerde toplanmışlardır. Meyveleri armut seklinde küçük, üzeri tüylü, yeşilimsi sari renklidir.Basta Ege bölgesi olmak üzere bütün Anadolu’da bahçelerde yetiştirilir. Kültür anasonunun vataninin Anadolu olduğu tahmin edilmektedir.Meyvelerinde nişasta, müsilaj, sabit ve uçucu yağ bulunmaktadır. Uçucu yağ miktarları bitkinin cinsine ve yetiştiği yerin şartlarına bağlıdır. Uçucu yağın % 80-90’i anetoldür. Anetol, zehir etkili fakat bu etkisi çok olmayan bir maddedir. Meyvelerinden su buharı distilasyonu ile elde edilen anason yağı, hemen hemen renksiz ve karakteristik kokuludur. Anason tıpta midevi, bağırsak gazlarının teşekkülünü önleyici, hazmı kolaylaştırıcı ve göğüs yumuşatıcı olarak kullanılır. Ayrıca nefes darlığı, öksürük ve kalp çarpıntısı rahatsızlıklarında da etkilidir. Anason yüksek dozda alındığında bas ağrısı, uyuşukluk, görme zorluğu yapar. Daimi kullananlarda anisizm hastalığına sebep olur. Bilhassa çocuklara uyku vermede, midede teşekkül eden gazları gidermede çok faydalıdır. Bebekler için bir çay kaşığı tohum bir bardak suya olmak üzere çay olarak hazırlanır. Yemeklerden önce veya süte katılarak bir kaç çay kasığı verilir. Büyükler % 1-2’lik çayını günde 2-3 bardak alabilir.
Türkiye’de yetiştiği yerler: Bütün Anadolu
Kullanıldığı yerler: Kullanılan kısmı, meyveleri ve yapraklarıdır. Meyveleri tamamen olgunlaştıktan sonra toplanır ve gölgede kurutulur. Hazmı kolaylaştırır. İştahsızlığı giderir. Mide ve bağırsak gazlarını söktürür. İdrar artırır. Migren ağrılarını keser. Astım, nefes darlığı ve bronşitte görülen şikayetleri giderir.
Diğer İsimleri: Raziyane, Enison, Nanahan. Latince Adı: Pimpinella Anisum. Bitki: Yaz aylarında beyaz renkli çiçekler açan 40-60 cm yüksekliğinde otsu bir bitkidir. Yetiştiği Yerler: Orta Avrupa, Rusya, Doğu Hindistan ve Akdeniz iklimine sahip ülkelerde mevcuttur. Türkiye'de de başta Ege bölgesi olmak üzere tüm Anadolu'da bilhassa Antalya, Aydın, Burdur, Isparta, İzmir, Muğla ve Manisa da yetiştirilmektedir. Tarihçe: .. Kullanılışı: Tamamen olgunlaştıktan sonra temmuz, ağustos aylarında toplanarak gölgede kurutulan meyveleri ve meyvelerinden su buharı distilasyonu ile elde edilen yağı kullanılır. Kuru meyveler toz haline getirilir veya suyla birlikte kaynatılarak suyu içilir. Anason meyveleri 2 mm genişlikte 6 mm uzunlukta armut şeklinde yeşil- gri renkli üzeri tüylü tanelerdir. Kuvvetli ve özel bir kokusu ve baharlı hafif acı, yakıcı lezzeti vardır. Anason ilaç olarak kullanımının dışında içecek olarak ve çöreklere koku ve lezzet vermesi için de kullanılabilir
İçindeki Maddeler: Nişasta, müsi-
laj, sabit ve uçucu yağ vardır. Uçucu yağ içinde etkili madde olan anethol ile az miktarda estragol ve terpenler var- dır. Tıbbî Etkiler: Acı ve yakıcı tadı, kokusu sebebiyle tükürük ve mide ifrazatını çoğaltır, dolayısıyla iştah açar, hazmı kolaylaştırır, barsak gazlarının meydana gelmesini önler. Hazımsızlık ve bağırsak gazları için 1 su bardağı kaynar suya 1 tatlı kaşığı anason atılarak karıştırılır. Daha sonra bal veya şeker ile hafif tatlandırılarak içilir. Anethol müsekkin ve barsak spazmlarını sancıları çözücüdür. Fazlası hafif sarhoşluk ve sonra da ağır uyku verir. Bu özelliği sebebiyle gaz şikayetleri dolayısıyla uyumayan çocuklara hem ağrıyı gidermek hem de uyutmak maksadıyla anason çayı içirilmesi çok bilinen bir uygulamadır. Bebeklere anason çayı hazırlamak için 2 çay kaşığı anason tohumu, 2 çay bardağı suda haşlanır. tatlandırmak için içine biraz bal veya şeker ilave edilebilir. Elde edilen bu sıvıdan bebeklere günde 3 kez 2 çay kaşığı verilir. Anason çayı süt veren hanımlarda sütü arttırır, öksürüklerde göğsü yumuşatır. Süt arttırıcı etki için 30 gr. anason yaprağı 1 litre suda kaynatılır ve yemeklerden önce 3'er çorba kaşığı içilir. Anason yağı vazelin ile karıştırılarak vücut bitlerine karşı kullanılabilir. Müsilaj sebebiyle hafif müshil etkilidir. Ayrıca idrar söktürür.
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
12:14
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
ADAÇAYI Latince ismi : Salvia officinalis

Bilimsel sınıflandırma

Alem: Plantae Şube: Magnoliophyta Sınıf: Magnoliopsida Takım: Lamiales Familya: Lamiaceae Cins: Salvia
Ada çayı (Salvia), Diş otu veya Meryemiye olarak da bilinir, ballıbabagiller (Lamiaceae) familyasından Salvia cinsini oluşturan kokulu bitkilere verilen ad. Bütün Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de çokça yetişir. Tüylü ve beyazımsı bir renkte olan yapraklarının kurusu çay gibi haşlanarak içildiği gibi, et yemeklerine koku ve lezzet vermek için de kullanılır. Özellikle karaciğer, ördek, kaz, tavuk ve av hayvanlannın kızartmalannda çok hoş bir koku ve tat verdiği için kullanılir. Avrupa ülkelerinin mutfaklannda kızarmış patateslerin, hamurlara koyulan yağların kokulandınlmasında, salamuralarda, etlerin dinlendirilmesinde çok kullanılır.
adacayi1.jpg

Adaçayı 30-70 cm boyunda olan bitkinin menekşe renkli çiçekleri halka dizilişlidir. Karşılıklı olan beyaz keçeli yaprakları gümüş gibi parıldar ve acımtırak, ıtırlı bir koku yayarlar. Bahçe ada çayı, güneşli bir yerde yetiştirilmelidir. Don olayına karşı duyarlı olduğu için, kış boyunca çam dalları ile örtülmesi doğru olur. Ülkemizde İzmir bölgesinde bahçe adaçayı yetiştirilmektedir. Bir başka tür olan çayır ada çayı (Salvia pratensis), çayırlarda, bayırlarda ve meralarda yetişir. Çevresine ıtırlı hoş bir koku yayan mavi–menekşe renkli çiçeklerin pırıltısı uzaklardan seçilebilir. Çayır ada çayı (Anadolu adaçayı) batı ve güney-batı Anadolu'da bol olarak yetişmektedir. Anadolu ada çayından "elma yağı" veya "acı elma yağı" denilen yağ da üretilmektedir. Bu tür adaçayı da kimyasal yapı ve tedavi etkisi bakımından tıbbi (bahçe) adaçayına benzemektedir.

Toplama/Kurutma

Bitki yaprakları çiçeklenme öncesi, Mayıs-haziran aylarında toplanır. Etken maddelerinin doruğa ulaştığı öğlen saatlerinde toplanan yapraklar, gölgeli ve havdar bir yerde kurumaya bırakılır. İyice kuruduktan sonra ince kıyılarak, hava almayan kaplarda saklanır

Bileşim

Eterli uçucu yağlar, %30 Thujon, %5 Cineol, Linalol, Borneol, Salven, Pinen ve kafur; tanenler, triterpenoitler, flavonlar; Östojen benzeri maddeler; reçineli bileşikler içerir.

Tarihçe

Bu bitkinin çiçekleri, gargara ve adaçayı sirkesi yapmak için toplanır (bir avuç çiçek, doğal sirkenin içinde bir süre bekletilir) ve elde edilen sirke, uzunca bir süre hasta yatağından kalkamayan kişilere rahatlatıcı ve canlandırıcı anlamda sürülerek, masaj yapılır. Yapraklar daha çiçeklenme başlamadan, mayıs ve haziranda toplanır. Bitki kuru ve güneşli günler boyunca, eterli yağlar oluşturduktan sonra, yapraklar öğlen güneşinde toplanır ve gölgede kurutulur. Adaçayı, çok eski çağlarda da ünlü bir şifalı bitki olarak tanınırdı. 13. Asırdan kalma bir dizede şöyle deniyor: “Eğer dikmişsen adaçayını bahçeye, ne gerek var ölmeye!"
Adaçayının eski çağlarda da ne büyük bir övgü ile anıldığını, çok eski bir şifalı bitki kitabı şöyle anlatıyor: "Kutsal Meryemana, Bebek İsa ile Herodes’un gazabından kaçmak zorunda kaldığında, kendisini saklamaları için, çayırdaki tüm çiçeklerden yardım istemiş, ama hiçbir çiçek ona yanıt vermemiş. İşte o zaman adaçayı eğilmiş ve Meryemana sığınacak bir yer bulmuş. Onun sık ve koruyucu yapraklarının arasına girerek Herodes’un askerlerinden saklanmış ve askerler onu görmeden geçip gitmişler. Tehlike geçiştirildikten sonra, saklandığı yerden çıkan Meryemana, tatlı sesiyle adaçayına şöyle demiş: Bu andan sonra sonsuza dek insanların en çok sevdiği çiçek sen olacaksın. Seni, insanları tüm hastalıklardan koruyacak kadar güçlü kılıyorum. Bana yaptığın gibi, onları da ölümden kurtar!” İşte o zamandan beri adaçayı, insanları iyileştirmek ve onlara yardım etmek için her yıl yeniden çiçekleniyor.


Faydası

Adaçayı sıkça içildiğinde tüm bedeni güçlendirir, kalp krizi tehlikesini azaltır ve kötürümlüklerde çok yaralıdır. Gece terlemelerinde ve aşırı terlemelerde, lavanta çiçeğinin yanı sıra, yardımcı olabilecek tek bitkidir. Gece terlemesine neden olan hastalığı iyileştirir ve bu hastalıkla el ele giden aşırı güçsüzlüğe, canlandırıcı etkisi sayesinde son verir. Hastalık sonrası güçsüzlük hallerinde başarıyla kullanılabilir. Pek çok doktorun, ada çayının değerli özelliklerini artık iyice tanımış olduklarını biliyoruz (Referans1: M.Treben). Onu kramplarda, omurilik rahatsızlıklarında, beze hastalıklarında ve organ titrekliklerinde büyük bir başarıyla kullanıyorlar. Yukarda belirtilen hastalıklarda, günde 2 su bardağı çay yudumlanarak içilmelidir. Ada çayı, hasta karaciğeri de çok olumlu etkiler, onunla ilgili tüm rahatsızlıkları giderir ve gazları yok eder. Kan temizleyici etkisi vardır. Solunum organlarını ve mideyi balgamsı salgılardan temizler, iştah açıcıdır. Mideyi ve bağırsakları rahatlatır, gazların dışkılanmasını sağlar. Kramp çözücü etkisi sayesinde, ishalde çok rahatlatıcıdır. Böcek sokmalarında, sokulan bölgeye adaçayı yaprağının tozu uygulanır. Ada çayı, dıştan uygulandığında, yaprağın tozu uygulanır. Ada çayı dıştan uygulandığında (Çalkalama ve Gargara), bademcik iltihabı, boğaz hastalıkları, diş iltihaplanmaları, yutak ve ağız boşluğu iltihaplanmalarında veya ülserlerinde özellikle önerilir. Eğer zamanında adaçayı kullanılmış olsaydı, pek çok çocukta ve yetişkinde bademcik ameliyatına gerek kalmayabilirdi. Bedenimizin polisleri olarak, zehirli maddeleri yakalayan ve zararsız hale getiren bademcikler alındığında, ağızdan giren zararlı maddeler doğruca böbreklere ulaşırlar. Ada çayı, sallanan dişlere, dişeti çekilmesine ve kanamasına karşı da (Çalkalama ve Gargara) başarıyla kullanılabilir veya bitki çayına batırılan pamuk hasta bölgelere uygulanır. Ayrıca dıştan kullanımda da, gargara ve çalkalamaların yanısıra yara kompresi olarak da kullanılabilir. Sinirli ve yorgun olan kişiler ve dölyatağı (rahim) hastalığı çeken kadınlar arada sırada ada çayı oturma banyoları almalıdırlar. Zayıf ve güçsüz çocuklara balla tatlandırılarak içirilir. Bu çay, tahriş kaynaklı öksürüklerde de başarılıdır.

Adaçayı, aynı zamanda şişkinlik, ishal ve bağırsak iltihabı rahatsızlıklarında alınır. Çalkalama/gargara yaparak dişeti kanamaları için kullanılır. Haricen uygulandığında, hasar ve yaraları hafifletir, cilt yangılarını tedavi eder. Asya’da bu ilaç kanlı idrar, kanlı balgam, hemorrhoidler için düşünülmüştü. Ve homeopatik (* romatoloji : homeopatik tıp; özel yöntemlerle hazırlanan doğal ürünlerin çoğu kez az miktarlarda alındığında sağlığı düzelteceği inancına dayanan alternatif tedavi yaklaşımı. Bir madde, yüksek dozlarda bir hastalığın semptomlarını oluşturuyor ise, çok küçük dozlarda o hastalığı tedavi edebilir inancına dayanmaktadır. Madde her ne kadar seyreltilir ise, o kadar etkili olabilir. Uygulayanlar, küçük dozlarda hazırlanan bitkisel madde veya minerallerin savunma sistemini uyararak etkili olduklarını düşünmektedirler.) pratisyen hekimler anne sütünün taşma olaylarını nizama sokmak için adaçayı kullanırlar. Adaçayı, tüm bu problemlere yararlı olmasına rağmen, henüz doğrulanmamıştır.

Aynı zamanda da araştırmacılar adaçayının Tip II, insüline bağımlı olmayan şeker hastalarının( *Endokrinoloji : Tip II DM. İnsülin eksikliği veya insüline doku düzeyinde direnç oluşumu söz konusudur. Tüm DM’li hastaların %90’ı bu gruba girer. Genellikle erişkin yaşlarda görülür. Tedavide oral antidiyabetik ilaçlar ya da insülin kullanılır) tedavisi için adaçayının çok önemli bir yeri olduğunu tahkik ettiler. Yapılan bir çalışmanın göstermiş olduğu pozitif sonuçlar, belgelenmesinin gerekli olduğunu ortaya koydu.

Adaçayı nedir; ne sağlar?
Amerika Birleşik Devletleri’nde, adaçayı yemekleri lezzetlendirmek için bir baharat olarak değerlendirilir. Adaçayı’nın yurt dışındaki tıbbi kullanımı çok uzun bir tarihe dayanır.Adaçayı, cinsel yolla bulaşan hastalıkları(* Cinsel ilişki veya kontaminasyon sonucu virüsler (HPV), protozoalar (trtikomonaslar), bakteriler (treponema pallidum, gonokoklar, klamidya) ve ektoparazitlerle (scabies sarcoptei) ile geçen sifiliz, AIDS, uyuz, şankroid, üretrit, prostat benzeri hastalıkları ifade etmektedir) sağlığa kavuşturur, böcek ısırığı için iyi gelir ve hala Avrupa’da boğaz ağrıları için gargara yapılarak kullanılmaktadır. Antibakteriyel nitelikleri vardır, virüs ve mantar gelişimine engel olur. Gerginliği, burukluğu geçirir; terlemeyi ve diğer salgıları azaltır.
Bu bitkinin ezilmiş hali, kurutulmuş yaprakları, adaçayı çiçekleri yağının çıkarılması, yaprakları ve tohumları da şifa vermesi bakımından çok önemlidir. Akdeniz Bölgesi yerlileri, tüm Avrupa ve Kuzey Amerika’da adaçayı yetiştirilmektedir.

Özel önlemler
Küçük bir tehlike olmasına rağmen, adaçayı dozajın üzerinde kullanılınca aynı etkileri sağlamayabilir. Bu durumlarda yan etkileri oluşabilir.

Olası ilaç etkileşimleri
Hiçbir etkileşimi olmadığı bildirilmiştir.

Özel bilgi: Eğer hamileyseniz ya da emdiriyorsanız
Hamilelik süresince bu ilacı almayın.

Nasıl hazırlanır?
İlacın toz halinde yapılmış ve bronşit için kullanımı açısından 1.66 ons toz halindeki ilaç 2.66 ons bal ile karıştırılır. (1 ons 28.3 gramdır.)

Gargara ve çalkalamak için hazırlanışı 2.5gram adaçayı (ya da 2-3 damla adaçayı yağı) 3 ons su ile karıştırılır. Ya da başka bir seçenek olarak, 5 gram (1 çay kaşığı dolusu) bu alkollü esansı bir bardak suyun içerisinde kullanın. Aynı zamanda sulandırılmamış alkollü esans iltihaplı mukoza zarına (sümük dokuya) hemen etkisini gösterir.
Türüne özgü dozajı

Günlük normal dozajı:
Kurutulmuş adaçayı : 4 – 6 gram arası (1 çay kaşığı dolusu)
Adaçayının zaruri yağı : 2 – 6 damla arası
Adaçayı ruhu (alkollü esansı) : 2.5 – 7.5 gram arası (1 çay kaşığı dolusunun yarısı “1½ “)
Sıvı halde adaçayı esansı : 1.5 – 3 gram arası (1 çay kaşığı dolusunun yarısı – çeyreği arası)
Adaçayı balı : sabahları ve yatmadan önce 1 çay kaşığı dolusu
Toz halinde adaçayı : aşırı terlemeler için her yemekten önce 1 kapsül
Işık ve rutubetten saklanarak biriktirilmelidir.

Dozajın üzerine çıkılırsa

Dozajın çok üzerinde alkollü esansı ya da zaruri yağından fazlasını almanız çok tehlikelidir.

Dozajı aşmanız durumundaki belirtiler: hararet, sıcaklık hissi oluşur, kalp atışı hızlanır ve baş dönmesi olur. Bir dozaj aşımına dair şüphe durumlarında, derhal tıbbi yardım alınız.
adacayi2.jpg

adacay1.gif
Bilim adamları alzheimer için aranan ilacı mutfakta buldu. Adaçayının alzheimer sendromlarından unutkanlığa karşı etkili olduğu açıklandı.

Şifalı bitkilerle ilgili en eski metinleri inceleyen Britanyalı bilim adamları, adaçayının hafıza üzerinde etkili olduğu sonucuna vardı. Britanya'nın New Castle ve Northumbria Üniversitelerinde yürütülen araştırma için 44 denek seçildi. Deneklerin bir kısmına adaçayı yağı, bir kısmınaysa etkisiz maddeler içeren tabletler verildi. Daha sonra yapılan kelime hatırlama testlerinde adaçayı tableti alanların çok daha başarılı olduğu görüldü.
Araştırma ekibinden Nicola Tildsey, "Bu çalışma, yüzyıllar önce şifalı bitkilerle uğraşanların çalışmalarının ne kadar değerli olduğunu ve bazı hastalıklar için onların söylediklerinin ciddi biçimde ele alınması gerektiğini ortaya koydu" dedi.
Adaçayının alzheimer üzerindeki etkileriyle ilgili daha geniş kapsamlı bir araştırma başlatan ekibe ilham verenlerin arasında John Gerard'ın 1597 tarihli kitabı da vardı. Gerard, adaçayının hafızayı güçlendirip, kafayı çalıştırdığını söylüyordu.
Araştırma, İngiliz Şifalı Bitkiler Araştırma Merkezi'nin (MPRC) daha önceki bulgularıyla da uyumlu. MPRC'nin araştırmasında, adaçayının, alzheimer nedeniyle azalan bir beyin kimyasalını koruduğu görülmüştü. Ortalama ömrün artmasıyla yaygınlaşan alzheimer, ilaç endüstrisinin en aktif olduğu alanlardan. Adaçayının antioksidan ve iltihapları giderici özellikleri de bilimsel araştırma konusu.
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
12:14
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Ayrıkotu kökünün kullanımı

Ayrıkotu kökü; idrar söktürücü, mukoza koruyucu, antiseptik, bronşları rahatlatıcı, kan temizleyici özellikler taşır.

Bol miktarda karbonhidrat (triticin), müsilaj ve saponinler, mineral tuzlar, özellikle potasyum tuzu, silisik asit ve demir, vitaminler (A, B), organik asitler içeren ayrık otunun kökü, ilkbahar başlangıcında filizlenmeye başlamadan sökülür. Yıkanarak topraktan temizlenir ve açık havada kurutulur. Kuruduktan sonra, 55 derecelik yapay ısıda tekrar kurutulması doğru olur. Çünkü tam olarak kurumadığında küflenir ve kullanılamaz.

İYİ GELDİĞİ HASTALIKLAR
Bronşiyal rahatsızlıklar, metabolizma problemleri, romatizma ve gut hastalıkları, üriner sistem iltihapları, idrar kesesi iltihabı, idrar yolları iltihabı, prostat iltihabı, öncelikli kullanım alanlarıdır. Prostat büyümesine karşı da kullanılabilir. Böbrek taşı ve kumuna karşı idrar söktürücü olarak görev yapabilir. Kan temizleyici etkisi vardır. Deri hastalıklarına ve ergenlik sivilcesine karşı kullanılmalıdır.

AKNEYE KARŞI ETKİLİ KARIŞIM
2 ölçü ayrık otu kökü, 1 ölçü atkuyruğu, 1 ölçü ısırgan otu, 1 ölçü mayıs papatyası, ince kıyılarak iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. 2-3 haftalık bir kür halinde, günde 3-4 bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında içilir.

* Kullanım biçimleri: Bir tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış ayrık otu kökü, orta boy bir su bardağı dolusu soğuk suya eklenir, hafif ısıda 10 dakika kadar kaynatıldıktan sonra 10 dakika demlendirilir ve süzülür. Günde 3 bardak içilir.

* Karışımlar: İdrar kesesi iltihabı, idrar yolları iltihabı ve prostat iltihabına karşı, civanperçemi veya ısırgan otu ile eşit oranda karıştırılır. Prostat büyümesine karşı, yakı otu ile eşit oranda karıştırılır. Bu karışımlarda, ayrık otu kökü kaynatılarak demlendirilir, öteki bitkiler haşlanarak demlendirilir ve bu iki tür çay birbirine karıştırılarak içilir. Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.

kaynak:takvim
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
12:14
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Ballıbaba Bitkisi

Ballıbaba bitkisi kanı temizliyor.

HALK arasında beyaz ısırgan, tatlıbaba olarak da bilinen ballıbaba bitkisi; potasyum tuzları, tanen, şekerler, müsilaj, uçucu yağ, saponin, flavonol glikozidleri, histamin, tiramin, metilamin içeriyor. Ballıbaba; tonik (kuvvetlendirici), vazodilator (damar genişletici), antifebril (ateş düşürücü), diüretik (idrar söktürücü), hastalıklardan koruyucu ve kabız yapıcı özelliklere sahip. İshal, dizanteri, akciğer kanaması, kandaki akyuvarların azalması (lokopeni), hemeroid, varis, idrar zorluğu, sistit, asabilik ve sinirlilik, astım, kadınların vajinal akıntıları ve prostat iltihapları tedavilerinde önerilebilir, kan temizleyici özelliği mevcuttur.

Kullanım şekli ve dozu: 1 bardak suya 1 tatlı kaşığı kıyılmış bitki konularak kaynatılır, soğuyana kadar demlendirilir ve süzülür. Günde 3 defa, yemek aralarında içilir. İstenilirse balla tatlandırılır.

kaynak: sabah
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
12:14
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Ekinezya'nın iyileştirici gücü

Kızılderililerin kullandığı şifalı bitkilerden, Kuzey Amerika ana vatanlı Ekinezya artık elimizin altında... Üstelik şimdi, çayı, kremi ve damlası var.

Çocukken okuduğumuz çizgi romanlarda Kızılderililerin vahşi yanlarının gösterilmeye çalışılmasına hiç inanmaz, her zaman ezilenlerin yanında olma psikolojisiyle, onlara büyük bir sempati duyardım. Hele doğaya olan saygıları, bitkilerle yaraları iyileştiren büyücüleri hep ilgimi çekerdi.

Bu bitkilerle gelen olağanüstü iyileşmeler, anlaşılıyor ki hiç de o kadar olanaksız değil. Hatta Kızılderililerin kullandığı şifalı bitkilerden, Kuzey Amerika ana vatanlı ekinezya, artık elimizin altında... Çayı, kremi ve damlası var. Özellikle Doğa'nın çıkardığı ekinezya çayı çok ilgi görüyor.

Ekinezya, yapılan araştırmalara göre insan vücudunun bağışıklık sistemini kuvvetlendiren tek bitki. Bakteri ve mantar enfeksiyonlarından, boğaz ağrılarına, ağız yaralarına dek pek çok hastalığa iyi geliyor. Ekinezya, alternatif tıp alanının gözde bitkilerinden…

Ekinezya, nezle, grip gibi bulaşıcı enfeksiyonlara karşı bünyenin savunmasını sağlayan interton maddesinin üretimini de arttırıyor.

Ekinezya'nın diğer özelliklerinden bazılarını burada kısaca sayalım:

-Akyuvarların üretimini ve aktivitesini destekliyor,

-Hastalığa neden olan mikro organizmaların insan vücudunda çoğalmasını zorlaştırıyor,

-Alerjik reaksiyonları önlüyor,

-Üst solunum yolları enfeksiyonlarını tedavi ediyor,

-Bakteri ve mantar enfeksiyonlarına karşı direnci artırıyor,

-Gargara gibi kullanıldığında ağız yaralarını iyileştiriyor,

-Romatizma ve artrit vakalarında uygulanan tedaviye destek veriyor.

Hazırlayan: Zerrin Özalp Öztarhan
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
12:14
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Sinirliot (Plantago lanceolata/major)

Yöresel adları:
Ateş yaprağı, bağa yaprağı, sinirli yaprak

Bitki özellikleri: Tabanda bir yaprak rozeti oluşturur. Bu rozetin ortasında, 15-30 cm boyunda, ucunda tohum başağı taşıyan ince sap yükselir. Yapraklar ince-uzun veya ovaldir. Saptan uca kadar uzunlamasına, 3-7 adet arasında değişen, belirgin damarları vardır. Mayıs-eylül aylarında çiçeklenir. Uzun yapraklı ve oval yapraklı olmak üzere, iki ayrı türü vardır. Tedavi etkinliği açısından her iki tür de eşittir. Her yerde, hatta bahçe çimlerinin arasında bile karşımıza çıkar. Yıl boyunca yeşildir ve tedavi edici güce sahiptir.

Bileşim: Müsilaj, acı maddeler, organik asit ve glykosid aucubin başlıca etkin maddeleridir. Bitkinin antibiyotik etkisi vardır.

Toplama ve hazırlama: Bitki, kurutulmak için tüm yaz boyunca toplanabilir. Ama yıl boyunca taze ve etkilidir.

Kullanım alanları ve biçimleri: Öncelikle öksürüğe ve üst solunum yolları tahrişine karşı, çay içimi olarak kullanılır. Bu hastalıkların tedavisi için, ayrıca bitki özsuyu da içilebilir. Bitkinin antibiyotik etki içerdiğinin başlıca kanıtlarından biri de, bitki özsuyunun, ötekilere oranla çok daha uzun süre bozulmadan kalabilmesidir. Onun özellikle akciğer ve bronşit hastalıklarında çok başarılı oluşunun başlıca nedeni, işte bu antibiyotik etkisidir.

Zayıf akciğerlere ve böbreklere sahip olan kişiler, temriye ve egzama üretenler, sık sık öksürenler, sesi kısılanlar ve kilosu normalin altında olanlar onu kullanmalıdırlar. İyi beslendikleri halde gelişemeyen çocuklar için de çok yararlıdır.

Akciğer astımında ve bronşiyal astımda, sinirliot-kekik eşit karışımı kullanılabilir. Bu bitki karışımı, karaciğer ve mesane hastalıklarında da başarılı olabilir.

Ezilmiş taze yapraklarla yapılan kompresler, çıbanları işletir, yüzeysel sertlikleri, siğilleri yok eder. Çok uzun süredir kapanmayan yaralar bile kısa sürede kapanır. Kesiklere, çatlaklara, eziklere, sinek veya böcek ısırmalarına karşı da taze yaprak kompresi veya taze bitki özsuyu dıştan kullanılmalıdır.

Sinirliot çayı: 1-3 çay kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, 1 bardak kaynar suyla haşlanır, 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Gün boyunca 3-4 bardak içilebilir. İstenirse bal ile tatlandırılabilir. Şeker hastaları tatlandırmaz.

Sinirliot özsuyu: Taze yapraklar iyice yıkanır ve ıslakken mutfak robotundan geçirilir. Saat başına 1 tatlı kaşığı içilebilir.

Sinirliot şurubu: Temiz taze yapraklar iyice ezilir ve biraz su katılarak kaynama derecesine kadar ısıtılır. Süzülmeden, bolca bal eklenerek iyice karıştırılır. Özellikle öksürük, akciğer ve üst solunum yolları tedavisinde, saatte 1 tatlı kaşığı içilmelidir.

Yan etkiler: Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.


Kaynak: "Tanrı'nın Eczanesinden Sağlık" - Niyazi Eröztürk
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst