Neler yeni

Welcome to SATBİL FORUM PAYLAŞIM

Join us now to get access to all our features. Once registered and logged in, you will be able to create topics, post replies to existing threads, give reputation to your fellow members, get your own private messenger, and so, so much more. It's also quick and totally free, so what are you waiting for?

Bir Satbil Forum Efsanesi

Satbil Reklam Alanı

Satbil Forum Reklam

Güzel şiirler.

aliharbiye

New member
Local time
07:20
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Fırtınadan sırılsıklam bir geceye uyuyup, ışıl ışıl bir bahar güneşine uyanınca insan, uzun sürmüş bir kış uykusunun mahmurluğundan silkinmişcesine diriliyor ruhu...
Yorgun bir yılın sonunda, denizin tuzlu dudaklarından öpmeye koştuğum bir sahil kasabasında, elektronik posta kutuma düştü "kırlangıcın öyküsü"...


* * *


"Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş.
Cesaretini toplayıp penceresine konmuş.
Önce olabildiğince dik durmuş,
Sonra gagasıyla cama vurmuş.
'-Tık... tık tık...'
Çok meşgulmüş adam... öfkeyle cama dönüp bakmış:
'-Kimmiş onu işinden alıkoyan?'
Kırlangıcın minik kalbinde amansız bir heyecan
Kırık sözcükler dökülmüş gagasından...
'-Hey adam, seni nicedir izliyorum.
Sorma nedenini, niçinini,
Ama galiba seni seviyorum'.


* * *

Şaşırmış adam,
'-Sen de nerden çıktın şimdi,
Tam aklımı toplayacakken bozdun işimi...'
Şöyle bir tüylerini kabartmış kırlangıç,
ve aklındaki planı çıtlatmış:
'-Aç pencereyi beni içeri al sen,
birlikte yaşayalım ebediyen...
hem sofrada ortağın olurum,
hem evde eğlencen'.
Parlamış adam:
'-Şuna da bakın neler diyor bu...
Haddini bil, hiç kuş insana aşık olur mu?'
'-Soğuklar başladı bak, üşüyorum dışarda.
Alırsan içeri, deva olurum yanlızlığına da...'
Hepten kızmış adam, kovmuş kırlangıcı camın önünden
'-Yürü git işine, yalnızlığımdan memnunum ben"
Bükmüş gagasını zavallı kırlangıç,
Uçmuş semaya doğru, kanadı kırık...



* * *

Gel zaman git zaman,
kırlangıçın hemen ardından,
bizim adamı pişmanlık basmış:
'-Hay aptal kafam, ben ne halt ettim,
ayağıma gelen fırsatı teptim'.
Sonra teselli etmiş yalnız kalbini:
'-Sıcaklar başlayınca gelir kırlangıcım.
Onu içeri alır yalnızlığımı paylaşırım".
Kış geçip de yaz gelince, yalnız adam başlamış beklemeye...
Ama sevdalısı uğramamış bile bir kere...
Akın akın gelen sürülere sormuş,
Onun kırlangıcından eser yokmuş.
Öyle üzülmüş ki, gidip bilge kişiye danışmış.
Hem kırlangıcı, hem kendi eşekliğini anlatmış
Bilge kişi almış adamın mesajını,
Lakin üzüntüyle sallamış başını:
"A benim yalnız oğlum. Ne kadar efkarlansan azdır.
Çünkü kırlangıçların ömrü 6 aydır".



* * *

Sırılsıklam bir geceye uyuyup, güneşli bir sabaha uyanınca insan, kabus gibi geçmiş bir yılın, ışıltılı yeni yıllara gebe olduğuna dair inancı tazeleniyor.
Hele yorgun bir yılın sonundaysanız,
denizin tuzlu dudaklarından öpmeye koştuğunuz şirin bir sahil kasabasında, dostların arasındaysanız...
Ve hele, posta kutunuza atılan mektuplar size "Bulduğun aşkların kıymetini bil" diyorsa...

Can DÜNDAR
 

aliharbiye

New member
Local time
07:20
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Delikanli yillar sonra dogdugu kasabaya döner. Sabah uyandiginda aklina yillar önce evlenmek istedigi, kasabanin güzel kizi gelir. Kizin güzelligi cevre kasaba ve sehirlerde bile dillerdedir ve kimler istediyse kiz bir türlü olumlu yanit vermemistir.

Otelden cikar ve gördügü yasli adama kizi sorar. Yasli adam az ilerde güzel bahce
icinde bir ev gösterir, kizin orada oturdugunu söyler. Delikanli merak eder,kizin nasil biriyle evlendigini. Bir kösede beklemeye baslar,bir müddet sonra yaslica kel pek te hos görünmeyen bir adami yolcu eder kiz kapidan... Zengin bir adam da degildir....

Adam gittikten sonra delikanli calar kapiyi, kendini tanitir. Sorar niye bu adamla evlendigini kiza... Kiz "söylerim" der ama bir kosulla.... Evin arkasinda büyük bir gül bahcesine götürür delikanliyi ve der ki: "Bu bahcenin en güzel gülünü bana getirirsen söyleyecegim sana niye bu adamla evlendigimi... Ama asla geri yürümek yok bahcede,arkana bakmak yok en güzel gülü istiyorum sadece..."

"Memnuniyetle" der delikanli ve girer bahceye.... Cok güzel sari bir gül durmaktadir karsisinda, tam elini güle uzatmisken pembe bir gonca görür az ötede, ilerler... Ona uzanirken kadife kirmizi bir gül ilisir gözüne ilerde... Derken.....Birde bakar bahcenin sonuna gelmis... Kiza verdigi söz gelir aklina.. Geri dönmek yok... Ne yapsin.. Mecburen buldugu alelade, hatta solmaya yüz tutmus bir gülü mahcup bir sekilde götürür kiza.... Kiz gülümser gülü görünce..

''Bilmem aldın mı cevabını?'' der delikanliya.....

İşte, hayat bu bahcede yürümeye benzer....
 

aliharbiye

New member
Local time
07:20
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
AŞK OLSA GEREK


Öyle tutkuluydun ki hayata başlarken...
Şimdiyse küçücük bir çiçek teselli ediyor seni...
Aradaki o büyük boşluğun adı,
aşk olsa gerek...

Cezmi ERSÖZ
 

aliharbiye

New member
Local time
07:20
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
AYRILAN


Aşkı doğuran şey nedir;
O yakınlığı, iki can arasında ?
Ve kopuş ne zaman başlar ?
Ne zaman biter bir sevda ?

Bir kurt gibi içten içe
Gelişip büyür çürüme
Bir an gelir ki aynı mekandasınızdır
Ayrı duygusal zamanlarda ...

Ataol BEHRAMOĞLU
 

aliharbiye

New member
Local time
07:20
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
YAĞMUR

Yağmur yağıyor. Mutfak camındayım. Nasıl üşüdüğümü
bilemezsin. Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne.
Söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama…

Şimdi telefon açsam sana, sesini duymak da yetmiyor ki.
Hep aynı cümleler; “Babamlar nasıl, ilacını aldın mı?”
Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde.
Bir yerlere sığdıramıyorum yüreğimi. Bazen mutfakta
dalıp giderdin yemek yaparken, tahta kaşıkla
tencerenin başında öylece ne düşünürdün acaba?
Özlemek çok fena anne. Anlamak seni; daha da fena…

Omuzlarım ağrıyarak uyanıyorum sabahları.
Benim kızımın omuzlarımı ovmasına daha çok var.
Gittikçe sana mı benziyorum ben, ya da
“Annenin kaderi kıza” dedikleri doğru mu?
“Baban eskitir her şeyi kızım” demiştin bir kez,
anlamamışım meğer, eskiyormuş anneciğim.
Omzunu ovacak kalmıyormuş meğer aynı evin içinde.
Şimdi duysan bunları ne üzülürsün; mutsuz mu kızım diye,
çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle. Mutsuz değilim de anne,
yağmura ve mutfağımdaki kedere çare bulamıyorum.

Evimi topluyor, toz alıyor, patlıcan kızartıyor,
televizyon seyrediyor, akşam çalan kapıyı açıyorum,
açtığımı gören olmuyor.
Pişirdiğim yeniyor da, güzel olmuş denmiyor.
Çay demleniyor, demleniyor, demleniyor…

Kederim mutfağımın her yerine yerleşiyor.
Ah nasıl eskiyor her şey anne, nasıl eskiyor.
Eskilerimi de atmaya kıyamıyorum. Seni çok özlüyorum.
Bana yasakladığın bahçeler, sana da mı uzaktı hep?
Gidemeyişine ağladın mı sende? Ne zaman eskiyor sevgiler?
Ödenen bedellerin acısı geçince mi? İşte böyle,
kalbimde bir acı. Şarkılar seni söyler.

İclal AYDIN
 

aliharbiye

New member
Local time
07:20
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
ayrilik

İkİ Rayi Gİbİyİz
Bİr Tren Yolunun
Yakin Olmasi Neye Yarar
Son İstasyonun



Sunay Akin
 

aliharbiye

New member
Local time
07:20
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
AYNA


Aynaya bakma sakın
ve saçlarına dokunma.
Rüzgara sesin
Geceye kokun düşmesin .
Sen bu bahar bir başka düşe gir
daha sığ ırmakların olsun
ve açık mavi denizin
beni unuttuğun anılarına sar
ki başka sızılara bulanayım ...

Cezmi ERSÖZ
 

aliharbiye

New member
Local time
07:20
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
La Vita é Bella – ( HAYAT GÜZELDİR )

Hayat güzeldir.
Bir Arjantin tangosu, bir yavru kedi, yazın esen rüzgar, kışın dağılan bulutlar, ilk öpüşme,
küçük eller, eski evler, güneş batan İstanbul tepeleri kadar güzel – hem de çok güzeldir.

Ve bedavadır;
ellerin cebinde çaldığın ıslık,
yaşlı teyzenin anlattıkları,
aldığın derin nefes, bir yaz sabahı.

Hayat;
İzmit Treni’ndeki pişmaniyeciyle, sulama kanalındaki çıplak çocuklarla,
ikram edilmiş soğuk ayranla, sofradaki tabaklarla,
uyumakla, uyanmakla, acıkmakla, yorulmakla,
kazanmakla, kaybetmekle,
olduğu gibi, “al kullan” diye sunulduğu gibi,
müebbetlik bir kuş, iki ciğer arasında,
göğüs kafesinin ardında volta atar,
ölünceye kadar kanat çırparken güzeldir.

Gerisi hikayedir...
 

aliharbiye

New member
Local time
07:20
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
AYRILIK VAKTİ


Akşamı getiren sesleri dinle
Dinle de gönlümü alıver gitsin
Saçlarımdan tutup kor gözlerinle
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin.

Güneşle köye in, beni bırak da Küçüle, küçüle kaybol ırakta Şu yolu dönerken arkana bak da Köşede bir lahza kalıver gitsin.

Ümidim yılların seline düştü
Saçının en titrek teline düştü
Kuru yaprak gibi eline düştü
İstersen rüzgara salıver gitsin...



Necip Fazıl Kısakürek
( 1905 - 1983 )
 

aliharbiye

New member
Local time
07:20
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
AYRILIK HEDİYESİ



Şimdi saat sensizliğin ertesi,
yıldız dolmuş gökyüzü ay-aydın,
avutulmuş çocuklar çoktan sustu,
bir ben kaldım tenhasında gecenin
avutulmamış bir ben..



Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim
ki bu yaşlar
utangaç boynunun kolyesi olsun
bu da benden sana
ayrılığın hediyesi olsun..



Soytarılık etmeden güldürebilmek seni,
ekmek çalmadan doyurabilmek
ve haksızlık etmeden doğan güneşe
bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi
mülteci isteklerim oldu ara sıra, biliyorsun..
Şimdi iyi niyetlerimi
bir bir yargılayıp asıyorum
bu son olsun be.. Bu son olsun!
Bu da benim sana
ayrılırken muazeretim olsun!



Şimdi saat yokluğunun belası
sensiz gelen sabaha günaydın!
İşi-gücü olanlar çoktan gitti,
bir ben kaldım voltasında sensizliğin,
hiç uyumamış bir ben..



Şimdi dişlerimi sıkıp
dudaklarıma kanamayı öğrettim
ki bu kızıl damlalar
körpe yanağında bir veda busesi olsun,
bu da benden sana
heba edilmiş bir aşkın
son nefesi olsun..

Kafamı duvara vurmadantanıyabilmek seni,beyninin içindekileri anlayabilmekve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümübütün saatleri öylece durdurabilmek içinçıldırasıya paraladım kendimi,lanet olsun!Artık sigarayı üç pakete çıkardım günde,olsun be! Ne olacaksa olsun!Bu da benim sanaayrılırken şikayetim olsun.

( Gözyaşım utangaç boynunun inciden kolyesi olsun,
her damla vefasız teninde bir veda busesi olsun,
isterim sen de yan ömrüne, hep ağla,
hep ağla, bu benden son dua,
bu benden ayrılık hediyesi olsun... )



Yusuf Hayaloğlu
 

aliharbiye

New member
Local time
07:20
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
AÇ GÖZLERİNİ


En sevdiğin elbiseni giydim
Bu gece kokunu sürdüm
Solgun yüzünü okşadım
Sessizce saçlarından öptüm
Yazdığın mektupları okudum
Kana kana su içer gibi
Plaklarını çaldım ah!
En çok o şarkıda özledim seni..



Issızlık kapıyı çaldı, açmaya korktum
gece yarısı
Şehir uykuya daldı, baktım dışarıya
katran karası
Rüzgar telaşla kokunu getirdi bana
aldım koynuma
Buseni hafızamdan koparıp
iliştirdim dudaklarıma
Üşüdüm karanlıkta
Tenine dokundum hissetsin diye
Aç gözlerini..



Erguvanlarına su verdim
İçerken benimle konuştular
Yastığını okşadım, kokladım
Anılar uçuştular.
Soluğun saçlarımı yaladı sanki yine
bir meltem gibi
Teninin kokusu karıştı kokuma
Yakıştılar..



Boğuldum karanlıkta
Yanı başımdasın benden çok
uzaklarda
Ellerimi tut dokun bana
Aç gözlerini..



Attım kendimi caddelere
Yeşil ceketin sardı beni
Yürüdüm üstüne karanlığın korkusuz
Tuttum ellerini...



Can Dündar
( 1961 - )
 

aliharbiye

New member
Local time
07:20
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Ayrılanlar İçin
Yollarımız burada ayrılıyor
Artık birbirimize iki yabancıyız
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet her şeyi unutmalıyız

Her kaderin tesellisi bulunur, üzülme
İnsan ne kadar sevse unutabilir
Mevsimler, gelir geçer, yıllar geçer
Sen de unutursun bir gün gelir

Hiç yaşamamışçasına, hiç sevmemişçesine
Unutursun o günlerimizi, gecelerimizi
O günlerce gecelerce sevişmelerimizi
Her şeyi evet her şeyi unutabilirsin

Hatta bütün yazdıklarımı satır satır
Kalırsa, içinde bir derin sızı kalır


Ümit Yaşar Oğuzcan
 

aliharbiye

New member
Local time
07:20
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
bence bu şiirde ayrılanlara çok uygun


İmkansız


gecenin en siyahında
umudun bittiği yerdeyim
köşeyi dönsem ölüm
düz gitsem hayat
gölgeler içindeyim
sen imkansızsın
Sensizlik imkansız aşk imkansız

çemberin en dışında
en çıkmaz sokaktayım
çığlık atsam sessiz
sussam yine çaresiz
gölgeler içindeyim

sen imkansızsın
Sensizlik imkansız
aşk imkansız.....
 

aliharbiye

New member
Local time
07:20
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Seni Seviyordum

Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı aksam güneşi...

Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi

İnsan hergün anımsarmı aynı gözleri

SENİ SEVİYORDUM ve senin haberin yoktu

Saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun, herkesden başkaydı işte...

Güldüğü zaman yukarıya bakardı;

Yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı...

Ne güzeldiler sen bilmiyordun...

BEN SENİ SEVİYORDUM...

Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler

Duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu

Geri dönüyordu, çoğalıyordu

Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi, herseyi erteliyişim oluyordun

Kalp ağrısı oluyordun,

Birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun,

Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk,

Dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyorduk ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk

Cesurduk...

Ufuk çizgisi maviydi, gün batımı hep turuncu ve kızmızıydı bütün karanfiller...

Ben SENİ SEVİYORDUM sen bilmiyordun...

Sevinçlerim oluyordun arasıra sen hiç bilmiyordun

Sonra herhangi biri oldun, bütün sevinçlerim bittikten sonra

Yagmurlar yağdı serin haziran aksamlarına

Derken bir gün uzaktan gördüm seni...

Saçların bana inat başın herseye meydan okuyarak işte yine aynı

Kalbimi acıttı her zaman ki gibi...

Değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun

Şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir yada boşver bilme en iyisi...
İclal Aydın
 

aliharbiye

New member
Local time
07:20
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...
Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama yeme ihtimalini sevdim.
İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman
özlemeye başladım herkesi...
Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra..
Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı...
Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...
Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda,
solculuk oynamaya başladık..
Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu pütürlü duvarlara ve
Türk Dil Kurumu'na inat bir Türkçeyle...
Ağbilerimizden öğrendik, S harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi..
Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri.
Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben.
Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim..
Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak..
Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu..
Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri.
Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim
Ve hiç bir mahkeme tutanağında geçmedi adım
Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece
Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde, ama sen yoktun
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde
Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu
Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum.

Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.

Yaz sıcağı toprağa çekiyor da tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini
Sonra otobüs oluyordum, kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü
Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum
Muş ovasının yalancı maviliğini
Otobüs oluyordum bir süre
Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, yanağım otobüs camının garantisinde
Otobüs oluyordum
Bir ülkeden bir iç ülkeye
Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum.
Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin
Korkuyordum
Sonra iniyordum otobüsten
Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun,
ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk,
ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum.
Çünkü sonunda annem oluyordum, babam kokuyordum sonunda..
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam
Ben seninle bir gün Van'daki bir kahvaltı salonunda
Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği
bir yol üstü lokantasında
Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan
Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında
Ben seninle herhangi bir insan elinin
terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim

Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim!
 

aliharbiye

New member
Local time
07:20
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
sizce aşk nedir?bence AŞK....
Aşk; yalnız bir operadır kış güneşinde dinlenen.
Aşk; bazen bir zaman hatasıdır.
Aşk; bazen kavuşamamak, adını karalamaktır kağıtlara.
Uzun bir suskunluktur ya da durmadan ondan konuşmaktır.
Aşk; bir filmin, bir karesinde takılıp kalmak...
Bazen tuhaf bir cesaretle meydan okumaktır.
Aşk; bazen nedenini bilmediğiniz bir duraksamadır.
Aşk; bir harabenin ortasında birşey bulup da ne yapacağını bilemeyen
iki savaş çocuğu gibi kalmaktır.
Eylül'ün toparlanıp gitmesini izlemektir.
Bir bakış bile anlatmaya yeterken herşeyi
kalbinizi dolduran duyguların kalbinizde kalmasıdır.
Aşk; canınızla beslemektir hüznün kuşlarını.
Aşk; vazgeçmektir gözlerinden.
Geceleri ansızın nedensiz uyanmaktır uykularından, usul usul ağlamaktır.
Aşk; birgün anahtarın ters döneceğine inanıp ışığa kavuşmayı özlemektir.
Aşk; buralardan öylece çekip gitmek ve sonunda kendine bir gül vermektir.
Acını içine alıp, göz damlalarını tutup, güçlü olmaya çalışmaktır
 

aliharbiye

New member
Local time
07:20
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
AŞKIM
Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bi denize karşı
Yan gelmişim diz boyu sulara
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle dövüşemem
Siz ne derseniz deyiniz
Benim bir gizli bildiğim var.
 

aliharbiye

New member
Local time
07:20
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
gidiyorum
dişarda Yağan Kar Taneleri
Gözlerimde Ayrilik Hediyen
Yaşlarla
Gidiyorum Artik Elweda
Sewgilim

Belkide Bi Delilikti Seni Sewmek
Olsun Yinede Güseldi
Sewerken Terkedilmek
We Senin Için Gözyaşi Dökmek

Ellerim Buz Tutsada Acimaz
Sende Sewgin Yok Olsada Bende Yok Olmaz
Ağlamasamda Gözlerim Kör Olmaz
Dönmem Artik
Elweda Sewgilim
 

aliharbiye

New member
Local time
07:20
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
GİDERSEN
Gidersen bu gün bu evden
Bu can bu hayat düşer gözümden
Ben sana deli divane aşığım

Canıma yapışmışken bu deli hasretin
Ben sensiz, sevgisiz söyle yar nasıl edeyim

Gidersen bu gün bu evden
Bu can bu hayat düşer gözümden
Ben sana deli divane aşığım
Üzersem, birgün kıyarsam
Verdiğim sözden cayarsam
Alsın bu canı Allahım, razıyım

Aşkım sensiz yaşayamam, taşıyamam bu canı
Son darbe tek kurşunla bitiririm acımı
 

aliharbiye

New member
Local time
07:20
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Hayat ve Ben
Otuzbeşime bastım geçen hafta...
İlk yarı bitti : Hayat:1 - Ben:0...!!!...
Ama belliydi böyle olacağı
Nicedir başlamıştı belirtiler:
Yolda çocuklar "Amca şu topu atıversene" diye seslendiklerinde kuşkulanmıştım ilkin...
Sonra saçlarımdaki beyaz teller tescilledi yarı yolun ufukta göründüğünü,
Baktım; lise fotoğraflarım sararmış, sınıf arkadaşlarım yaşlanmış.
Eş dost sohbetlerinde sağlık ve çocuk konuşulur olmuş, seyahat ve aşk yerine...
Gök gibi gürlemeye alışkın müzik setimin ses düğmesini kısar olmuşum, içimdeki uçurtmanın ipini çekercesine...
Bizim zamanımızda diye başlayan nutuklar atmaya başlamışım mezuniyet törenlerinde,
-Hayret daha dün değil miydi benimkisi?-
Yıllar yılı dudak büktüğüm "ölümden sonra hayat" masallarına kulak kabartmaya başlamışım gizliden gizliye...
İple çektiğim Haziranlara sırt çevirmişim.
Yaşamın orta sahasına girmişim, irkilmişim...
Ruhumun ikizleri yine çekiştiriyorlar kollarımdan;
Biri, "daha ne gördün ki" diyor yüzünde papatyalarla, asıl şimdi başlıyor hayat!... Bundan sonrası rahat!"
Lakin "Buydu görüp göreceğin" diye efkarlanıyor öteki... ikinci yarı geçer hızla, yaşlanırsın zamanla...
Yaşı genç olanlar 35'e uzak durduklarını sanarak "Sahi oldu mu o kadar? Hiç göstermiyorsun" tesellisindeler.
35'le çoktan tanış olanlarsa "Hayata hoşgeldin" pankartlarıyla karşılamadalar...
İlk yarı sadece bir ısınmaymış meğer: asıl ikinci yarıda anlaşılırmış tadı, hayatın... kavganın... aşkın...
Bense şaşkın... devre arası bilançolarındayım.
Son dönemde kimbilir kaç kez eski anıları yaralı ele geçirdim, belleğimin derinliklerinde?...
Kimbilir kaç kez kendime yakalandım, kendimden kaçarken?...
Ve sustum vicdan sorgularında...
Aksi sedamla bile dertleşmedim. Meğer ne yaman serüvenmiş hayat? Bazen yediveren gülleri gibi bereketli...
Sanki hayat değil, Körfez Krizi mübarek: Bir koyup, beş alıyorsun...
Yaşıyor, seviyor ve seviliyorsun... Bazense kıtlıktan kırılıyor ortalık, şaşıp kalıyorsun...
Oysa -herkes bilmezden gelse de- skoru belli oyunun:
30'larda dedeni ve nineni kaybediyorsun, 40'larda anneni ve babanı... Ve 70'lerde kendini...
Şimdi devre arası, yolun yarısı...
Bugüne dek ancak tanıştık hayatla... Ben ona kendimi tanıttım, O bana kendini...
Göğsüme madalya gibi dizdim hatalarımı...
Zaferlerim onlar benim, olgunluğumun yapıtaşları...
Ve derin bir yara gibi sakladım başarılarımı...
Asansör çıkarken yukarı, dönüp bakmadım bile aşağı...
Dönmesin diye başım...
Ben istikballe arkadaşım...
Ne var ki herşey yarım...
Hayat da yarım, sevdalar da...
Daha diyeti ödenmedi sevinçlerin...
İhanetlerin hesabı sorulmadı...
Nazım'ın dedidği gibi "Kopardım portakalı dalından ama, kabuğu soyulmadı, sevdalara doyulmadı..."
"Doydum diyen görmedim ki ben zaten..."
Lakin gel de zamana anlat bunu...
Sahi nedir bu telaş, bu kin? Sanki ölüye can yetiştireceksin...
Baktım ikinci yarı kapıda... ve hayatın ceza sahası yakın...
Doldurdum bir kara kutuya 35 yılın hesabını.
Acılar, sancılar bir çekmecede sevdalar diğerinde...
Bir yerde hüzünler ve korkular, bir üstte sevinçler ve zaferler...
Kat kat, dizi dizi dizdim kullanılmıştakvimlerimi,
Sabırla kapattım kutuyu, sevgiyle mühürledim ağzını...
İlk yarı bilançom o benim: Yangında ilk kurtarılacak... Kazada ilk açılacak...
Yarımlar tam olduğunda kara kutuyu açıp bakanlar teşhis koyacaklar halime...
"Çok mutlu olmuş, fazla yüksekten uçmuş zavallı" diyecekler
Ya da,
"Sebepsiz alçalmış... Bile bile vurmuş kendini dağlara!..."
Fakat kara kutu ancak bir kısmını söyleyecek hikayenin...
Kalanı benimle gelecek...
Dağların yamaçlarına savuracağım en mahrem hatalarımı...
Reyhanlar saklayacak sırlarımı...
Skoru birtek Ege'nin suları bilecek...
Denize kavuşabilirse eğer içimdeki nehir...

HAYAT : 0 - BEN: 1
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst