Neler yeni

Welcome to SATBİL FORUM PAYLAŞIM

Join us now to get access to all our features. Once registered and logged in, you will be able to create topics, post replies to existing threads, give reputation to your fellow members, get your own private messenger, and so, so much more. It's also quick and totally free, so what are you waiting for?

Bir Satbil Forum Efsanesi

Satbil Reklam Alanı

Satbil Forum Reklam

Güzel şiirler.

aliharbiye

New member
Local time
06:50
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
imkansız aşk...

--------------------------------------------------------------------------------

Elimde yarım kalmış bir yaşam
Yada imkansız bir aşkın hikayesi.
Tedirgin korkak bir sevgi,
Söylenmeyen, söylenemeyen
Yada söylenmemesi gereken.

Elimde hüzünlü bir akşam,
Yada güneşi erken batmış bir gün.
Yanan bir yürek imkansız aşktan.
Anlamak istemez kimse, anlamaz
Yada anlayamaz...

Ve işte elimde imkansız aşkım,
Yada bir yaz ortası deli kışım,
Bu benim apansız ağlayışım,
Yaralanışım, kanayışım,
Bu benim kendimle savaşım.
Ümitsizliğim, korkum,
Ve suskunluğum...

Nedir bu aşkın bedeli,
Kırılsın kalemim kesilsin cezam.
Bir daha sevmemeye hüküm giyeyim,
Sürgün olayım, müebbet alayım
Yada hüzünlü gözlerinde öleyim.

mevlüt akman
 

aliharbiye

New member
Local time
06:50
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Deniz Feneri

Sen Deniz Feneri
Hüzünlü bir kış günü başladı yolculuğun
Çocukluğun yıkık kentlerde
Ve kesme kaya caddeli ahşap evlerde geçti.
Okuma yazmayı öğrendiğin
Gazetelerdeki terör sayfaları
Ve Haliç tersanelerinde korsanlar
Evden çıkarken vedalaşırdı babalarla evlatlar...

Her sokağın başında anaların isyanı dururdu
Ve günler kısa ama geceler uzun olurdu.
Bir kurşun bir liraya
Ve bir hayat bir kurşuna mal olur,
Senin doğduğun yerlerde
İnsanlar can evinden vurulurdu.

Sen Deniz Feneri
Sarayburnu'nun dimdik delikanlısı
Yavuz zırhlısında deniz piyade eri
Yetmişikiye dört çakı gibi asker
Arkadaşının kaza kurşunu izini sırtında taşıyan
Ve giderken bıraktığı sevdiğini döndüğünde bulamayan...

Yıkar mı bizi bu sevda!
Bir aşk delikanlıyı bozar mı be adam?

Hadi kalk!
Eski günlerde olduğu gibi
Karanlığa yine ışık yak!

Arka bahçedeki mahalle kavgalarında
Kaşına sapan taşı geldiği günden beri
Hani kanına kanımı sürdüğüm o günden beri
Can dostum ve kan dostum
İster kalbine gömdüğün sevdamın aşkına
İster Allah'ın aşkına

Kalk bir ışık yak ve bir kor düşür yüreğimize
Savaşmak ne güzel bir şey uğruna
Ve yeniden âşık olmak...

Ve Sen Deniz Feneri
Sarayburnu'nun dürüst delikanlısı
Kalbine gömdüğün aşkın
Gönlündeki sevdan ve aydınlık gözlerinle
Senin işin karanlığa korkuturcasına bakmaktı
Ve sana en yakışmayan şey ağlamaktı.

Deniz Feneri
Unutmadık o günleri
Sevdamız yüreğimizde gizli kalır
Ve mahallenin kızına âşık olmak
Ayıp sayılırdı
Bir kıza âşık olmak bir de parkayı çıkarmak haramdı
Ve dünya dedikleri şey yalandı...

Paranın geçmediği günler vardı gençliğimizde
Ve namerdin yıkamadığı mertliğimiz
Silah çekmek ve tesbih sallamak değildi delikanlılık

Tesbihi çekmek, silahı saklamaktı
Yazık...
Gün geldi delikanlılık kabadayılığa yenildi
Sonra üç kuruşa satılan sevdalar ve ucuz aşklar
Artık senin işin değildi...

Sen Deniz Feneri
Sarayburnu'nun dik ve yitik delikanlısı
Ne geçmişten yükselen ağıtlar anlıyor seni
Ne de geleceğe satılan aşklar

Sen doğarken bir ölüm şaşkınlığıyla
Gökyüzüne uzanmış düşmanlık türküleri
Suçüstü yakalanırken en güzel umutların
Gözlerini bir ihanet anında açmışlığın
Ve yakmışlığın gecenin karanlığına en derin aydınlığını

Hey Deniz Feneri!
Parayla satın alınamayacak aşkların sevdalısı
Çektiğin çileleri özenle saklıyorsun seyir defterinde
Sarayburnu'nun dimdik ve yakışıklı delikanlısı...

Gidiyorsun belki Deniz Feneri
Sana "kal" diyemem giderken
Sevmek kadar ölmek de kader
Ama giderken bile ışığın yol göstersin kayıp gemilere
Gözlerin gökyüzünü aydınlığa bürüsün
Ve sen ölsen bile bir gün
Nâmın yürüsün
Ve sen ölsen bile bir gün
Nâmın yürüsün...
 

aliharbiye

New member
Local time
06:50
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
yağmur
Yağmur yağıyor. Mutfak camındayım. Nasıl üşüdüğümü
bilemezsin. Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne.
Söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama…

Şimdi telefon açsam sana, sesini duymak da yetmiyor ki.
Hep aynı cümleler; “Babamlar nasıl, ilacını aldın mı?”
Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde.
Bir yerlere sığdıramıyorum yüreğimi. Bazen mutfakta
dalıp giderdin yemek yaparken, tahta kaşıkla
tencerenin başında öylece ne düşünürdün acaba?
Özlemek çok fena anne. Anlamak seni; daha da fena…

Omuzlarım ağrıyarak uyanıyorum sabahları.
Benim kızımın omuzlarımı ovmasına daha çok var.
Gittikçe sana mı benziyorum ben, ya da
“Annenin kaderi kıza” dedikleri doğru mu?
“Baban eskitir her şeyi kızım” demiştin bir kez,
anlamamışım meğer, eskiyormuş anneciğim.
Omzunu ovacak kalmıyormuş meğer aynı evin içinde.
Şimdi duysan bunları ne üzülürsün; mutsuz mu kızım diye,
çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle. Mutsuz değilim de anne,
yağmura ve mutfağımdaki kedere çare bulamıyorum.

Evimi topluyor, toz alıyor, patlıcan kızartıyor,
televizyon seyrediyor, akşam çalan kapıyı açıyorum,
açtığımı gören olmuyor.
Pişirdiğim yeniyor da, güzel olmuş denmiyor.
Çay demleniyor, demleniyor, demleniyor…

Kederim mutfağımın her yerine yerleşiyor.
Ah nasıl eskiyor her şey anne, nasıl eskiyor.
Eskilerimi de atmaya kıyamıyorum. Seni çok özlüyorum.
Bana yasakladığın bahçeler, sana da mı uzaktı hep?
Gidemeyişine ağladın mı sende? Ne zaman eskiyor sevgiler?
Ödenen bedellerin acısı geçince mi? İşte böyle,
kalbimde bir acı. Şarkılar seni söyler.

İclal AYDIN
 

aliharbiye

New member
Local time
06:50
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Sen bu satırları okurken ben çok uzaklarda olacağım...
Böyle başlardı bütün bildiğimiz mektuplar,
Biliyor musun? Bu ikimizin hikayesi,
Şu anda nerdesin, ne yapmaktasın;
Bildiğim yerlerde misin yoksa hiç görmediğim bir evin penceresinde mi,
Sevdiklerin özlemi sardı mı nicedir kalbini,
Pişman mısın başlamadıkların için, iç çekiyorsundur şimdi
Düşünüpte yazmadığın yazıpta yollamadığın mektupları saklıyor musun hala,
Kafanda hep aynı cümle biliyorum ne olacak halim,
Ah, biriktirdiğimiz bütün hevesler nasılda hızla tükendiler.
En çok kimi özledin, en çok neyi bekledin?
Şimdi düşlediklerimin neresindesin...
Dedim ya.
Bu ikimizin hikayesi...
Islandığımız bütün yağmurları, dudak kanatan kalpli sızı aşklarımızı,
Bizi buluşturan kaldırımları,
İşte bütün bunları bütün bunları yazıyorum.
Ben unutmadım diye
Hatırlıyor musun sonunu değiştirmediğimiz filmleri
Hayatın gerçeğidir sandığımız kabullenilmiş yenikliği
Bir ağızdan söylediğimiz en kahraman cenkliği,
Büyürken vazgeçtiklerimizi yada vazgeçirttirdikleri şeyleri,
Ne Olacak Halim...
Çabuk mu büyüdük dersin
Biliyorum..
NE Olacak Halim...
Sen bu satırları okurken, ben nerde olacağım kim bilir.
Neleri bırakmış olacağım birde,
Ne aşkları
Ne başlangıçları
Ne ayrılıkları tıpkı senin gibi.
Biliyor musun...
Tek sorum var kendimle şimdi

Ahhh
Ne Olacak Şimdi Halim....
İCLAL AYDIN
 

aliharbiye

New member
Local time
06:50
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
BABALAR VE KIZLARI

0 yaşında
Baba : Ne kadar da güzel. Şimdi bu küçücük şey benim kızım mı? Gözleri de bana ne kadar çok benziyor.
Kızı : Bu gözlerini benden hiç ayırmayan adam babam olsa gerek.

5 yaşında
Baba : Prensesim benim, güzel kızım. Söyle bakalım baban sana ne alsın?
Kızı : En çok babamı seviyorum. Babam, niye annemle uyuyor? Hep benimle uyusun, başkasını sevmesin.

10 yaşında
Baba : Gittikçe yaramaz oluyor, kime çekti bu kız?
Kızı : Ben babama aşığım. Büyüyünce babam gibi bir erkekle evleneceğim. Babam bu ay harçlığımı arttırır mı?

15 yaşında
Baba : Ne kadar da çabuk büyüdü. Eve de gittikçe geç kalmaya başladı. Bu gidişle başına kötü bir şey gelecek. Sanırım daha sert konuşmalıyım.
Kızı : Babam yüzünden arkadaşlarımla istediğim kadar vakit geçiremiyorum. Bana baskı uygulamasından nefret ediyorum. Ne zaman özgür olacağım?

20 yaşında
Baba : Artık sözümü dinlemiyor. Benden giderek uzaklaşıyor. Kendi parasını da kazanmaya başladı ya, bana ihtiyacı kalmadı tabii. Uzun zamandır tatlı bir iki laf geçmedi aramızda zaten. Galiba kızım elden gidiyor.
Kızı : Her dediğime alınıyor, beni bir türlü anlamıyor. Hele geçen gün giydiğim mini eteğe karışmasına ne demeli? Evden ayrılıp, kendi hayatımı kurmalıyım. Çocuk muamelesi görmekten bıktım artık!

25 yaşında
Baba : Bir gün bunun olacağını biliyordum. İşte evleniyor. Zaten aramız eskisi gibi değildi. Şimdi bir de kocası var. Prensesim beni terk ediyor.
Kızı : Böyle bir günde bile o mutsuz ifadeyi takınmasının ne lüzumu var ki? Biliyorum, onu bir türlü içine sindiremedi. Bu yüzden yapıyor. Kendi hayalindeki damat değil ya! Sanki birlikte yaşayacak olan o.

30 yaşında
Baba : Çok az görüşüyoruz. Daha sık bir araya gelsek ne iyi olur. Hem torunlarımı da özlüyorum. Kendi arkadaş çevrelerinden fırsat bulup da bize gelemiyorlar ki…
Kızı : Babamları da çok ihmal ediyorum galiba. Yine telefonda çok üzgün geldi sesi. Hafta sonu onlara sürpriz yapmak en iyisi.

40 yaşında
Baba : Kızım, benim entelektüel düzeyimi yeterli bulmuyor. Ona göre çağın gerisinde düşünüyormuşum. Oysa küçükken derslerine hep ben yardım ederdim. Anlayamadığı bütün problemleri bana sorardı. Şimdi beni beğenmiyor. Bir daha onunla asla politik tartışmalara girmeyeceğim.
Kızı : Babam giderek daha da çocuk gibi davranıyor. Sürekli bir şeylerden yakınıyor. Gerçi son zamanlarda sağlığı da iyi değil ama. Ya ona bir şey olursa? Zaten hiçbir zaman dilediği gibi bir evlat da olamadım.

45 yaşında
Baba : Kızımın mutlu bir yuvası olması ne güzel. Gözüm arkada gitmeyeceğim. Her şeyi kendi başardı. Onunla gurur duyuyorum.
Kızı : Babam için çok endişeleniyorum. Onu kaybetmeye hazır değilim. İlaçlarını da hep ihmal ediyor zaten. Allah’ım onu benden alma!

50 yaşında
Baba : Dünyada mutlu kal kızım!
Kızı : Seni çok özleyeceğim ve arayacağım babacığım. Şimdi ben kime danışacağım, kim yardım edecek bana? Ne olur gittiğin yerde çok mutlu ol. Ve hep yanımda olduğunu hissettir, ne bileyim ben, arada sırada işaretler yolla mesela. Ah babacığım! Sensiz nasıl yaşayacağım?

55 yaşında
Kadın : Sen gideli seni daha iyi anlıyorum babacığım. Keşke seni hiç üzmeseydim demeyeceğim, çünkü keşke’lerin hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini biliyorum. Yine de beni duyuyorsan, lütfen seni üzdüğüm her gün için çok ama çok pişman olduğumu bil olur mu?
 

aliharbiye

New member
Local time
06:50
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
hava serin
üşümüş bir bebek eli gibi serinlik
elinin içine alıp onu ısıtasın gelir....

off can sıkıyor bu nazım...bi benzetme bu kadarmı mükemmel yapılır.
 

aliharbiye

New member
Local time
06:50
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
özledim seni
ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir...
beynimi uyuşturuyor özlemin...
çok sık birlikte olmasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca yıl
içimi nasıl ısıttığını yeni yeni anlıyorum.
yokluğun, hatırlandıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp
sürekli bir boşluğa dönüşüyor.
sabahlara seni okşayarak başlamaları, akşamları her işi bir kenara koyup
seninle baş başa karşılamaları özlüyorum; oynaşmalarımızı,
yürüyüşlerimizi, sevimli haşarılığını, çocuksu küskünlüğünü...
nasıl da serttin başkalarına karşı beni savunurken; ve ne yumuşak,
bir çift kısık gözle kendini ellerimin okşayışına bırakırken...
ya da kolyeni çözdüğümde kollarıma atlarken...
hasta olduğunda, o korkunç kriz gecelerinde günler,
geceler boyu nöbet tuttuk başında... o şen kahkahalarına
yeniden kavuşabilmek için sessiz dualar ederek...
"atlattı" müjdesini kutlarken yorgun bedenindeki yaraları okşayarak,
doktorun böldü sevincimizi: "yaşayamaz artık bu evde...
yüksek binalar ve beton duvarların gri kentinde" dedi,
"o gitmeli... ve kendine yeni bir hayat çizmeli..."
bilsen ne zor, gitmen gerektiğini bile bile "kal" demek sana...
ne zor, senin için ebedi mutluluğun beni unutmandan geçtiğini bilmek...
gitmeni asla istemediğim halde, buna mecbur olduğumuzu görmek
ve sana bunları söyleyemeden "git artık" demek...
"beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın
mutluluğa" demek sana ne zor...
sesimi, kokumu çekip alıvermek beyninden,
sesin, kokun hala beynimdeyken...
seni görmemek ve belki yıllar sonra karşılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek...
ve sonra kendi ellerimle bindirip seni yabancı bir arabanın
arka koltuğuna, birlikte güneşlendiğimiz onca yazı,
yan yana titreştiğimiz onca kışı, paylaştığımız bunca acıyı,
onca kahkahayı ve bütün o uzak yeşillikleri katıp yorgun bedeninin yanına,
arkadan pişmanlık gözyaşları dökmek ne zor...
ne zor hiç tanımadan seni emanet ettiğim bir şoföre "hızla
uzaklaş buradan ve gidebileceğin kadar uzağa git" demek...
yokluğunu beklemek, ne zor...
bunları düşündükçe, şu anda uzaklarda bir yerlerde
üşüdüğünü sezinleyerek panikliyorum. bütün engelleri aşıp,
terk edilmiş caddeleri, kimsesiz sokakları, yalnız bulvarları arşınlayarak
sana ulaşmak, sessizce başını okşamak, kulağına sevgi sözcükleri fısıldamak
ve yavaşça üzerini örtmek geliyor içimden...
paylaştığımız bir mazinin, yitirdiğimiz bir geleceğe
dönüşmesinden hicran duyuyorum.
gizli gizli hüzünlendiğim akşamlardan birinde,
terk etmişlere özgü bir terk edilme korkusunu da
yüreğimin derinliklerinde duyarak sana koşmak,
yaptıklarım ve daha çok da yapamadıklarım için özür dilemek
ve "dön bebeğim" demek istiyorum:
"geri dön... kulüben seni bekliyor..."

can dündar
 

aliharbiye

New member
Local time
06:50
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Seni gördüğüm ilk günü hatırlıyorum da nasıl hayal kırıklığına uğramıştım. Bir anda hapishane gibi göründün gözüme. Yapamayacağımı düşündüm ama benim bir amacım vardı.Öğretmen olmak. Mekan va zaman ayırt etmeksizin.Sonra cafelerinle tanıştık.Zamanımızı geçirmek ve yalnızlığımızı paylaşmak için en iyi eğlence kaynağımız okey oynamaktı. Sonra cefeler de sıktı canımızı. İşte o gün ailemizden ayrıldığımız an geldi aklımıza.Ağlayamamıştık. Gözyaşlarımızı içimize saklamıştık.
Bizim görüş günlerimiz vardı. İzmir'e giderdik o günlerde. Moral depolar yine geri dönerdik.
Hey gidi Demirci seninle ne acılar yaşadık. 4 sene olmuş. Acılarla, yalanlarla, bunalımlarla, aşklar ve arkadaşlıklarla 4 yıl geçirmişiz.4 yıl içinde kaç kez sırtımdan vuruldum bilmiyorum. Çok kanadım. Ama ilaç bulamadım yaralarıma. Artık gidiyorum. Sezen diyor ya "Gidiyorum bütün aşklar yüreğimde" Öyle işte.
Aşklar, acılar, arkadaşlıklar bırakıtorum sana. En değerli varlığımı bırakıyorum. Gençliğimi bırakıyorum. Önümdeki son 47 günü doyasıya yaşamak istiyorum. Aşkımı, öğrenciliğimi, gençliğimi yaşamalıyım. Sence sığar mı 47 güne hepsi.
4 yıl yetmedi ya, 47 gün nasıl yetsin. Artık bir ömür aklımda olacaksın. Günahlarıma ve sevaplarıma yalnızca sen şahittin. Hep öyle kalacaksın.
En değerli varlığım sana emanet. DEMİRCİ gençliğim sana emanet.


Miray Şerbetçi
 

aliharbiye

New member
Local time
06:50
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
SENDEDİR GİZEM

Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatlarının çırpındığı kadar hafif...
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...

Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü...
Ne renk olursa kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin...

Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün

Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bilki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma herşeyi sevdiğin kadar sevileceksin

Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Birgün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar insansın

Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak

Kendini yanlız hissettiğin kadar yanlızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin

Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun

Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin

bunuda öğren



SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN...
 

aliharbiye

New member
Local time
06:50
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
:: Ben Hiç Değişmedim...


En çok kızdığım sözlerden biridir... " Ben hiç değişmedim! " Pek çok insan marifetmiş gibi kullanır bu sözü... Yalnızca doğrularını düşünerek söylerler. Bencilliklerini ortaya koyarlar aslında. Egolarını tatmin ederler.
Bir insanın hiç değişmemesi demek; doğrularının yanında yanlışlarınında değişmemesi demektir.
Bazı insanlar karşısındakinin yaptığı hataları yüzüne vurmak için kullanır bu sözü. " Ben başından beri doğruydum... " edasıyla... Karşısındakine sağlayacağı üstünlüğün verdiği hazzı düşünür... Hatta bazı insanlar bu sözün esiri olurlar. Hayatları boyunca sırf değişmemek için hep aynı hataları yapar dururlar...
Bazı insanlarda eski günleri geri getirmek için kullanır bu sözü... Tek bir söz ile yaptığı bütün yanlışların yok olacağını sanır... " Evet ama ben hiç değişmedim... " edasıyla...
O yada bu şekilde; ilk yaratılıştan buyana hiç bir gün birbirinin aynısı değil. Pek çok hatalar ve pek çok doğrular yapıyoruz. Bazı insanlar sadece doğrularını, bazı insanlar da sadece hatalarını düşünerek yaşıyor... Sanırım önemli olan her ikisininde " farkında olmak ".
Kısa bir hikaye geldi aklima ve ben paylaşmalıyım...
"
Eski zamanlarda birbirini çok seven iki genç varmış... Günler birbirini takip ederken aşıklarda mutluluklarına mutluluk katıyormuş...
Bir gün genç delikanlının yüreğine bir ateş düşmüş. Çocukluğundan beri hayalini kurduğu dünyayı dolaşma isteği içini kemirmeye başlamış... Günler geçtikçe içindeki bu istek büyümüş ve artık dayanılmaz bir hal almış. Sevdiği kıza bir mektup bırakıp dünya turuna çıkmış.
Yaklaşık iki senede tüm dünyayı dolaştıktan sonra sevdiği kızın yanına varmış ve ona " Artık senin yanından hiç ayrılmayacam. Hemen evlenelim. " demiş. Genç kız bu teklifi reddetmiş.
Delikanlı " Ben hiç değişmedim! " diye haykırmış. " Hala seni çok seviyorum... " diye devam etmiş...
Genç kız düşünmüş ve şöyle demiş...
" Eğer hiç değişmediysen... Bir gün yine beni bırakıp gidebilirsin... "

(bu yazı bana ait değil arkadaşlar ancak çok hoşuma gittiği için paylaşmak istedim belirtmek istedim)
 

aliharbiye

New member
Local time
06:50
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
KİM BİLİR
Karanlıktaymışlar. İki embriyo, bir ana rahminde...
Her şeyden habersiz bekleşiyorlarmış, sudan bir
beşiğin içinde... Sarılıp birbirlerine, karanlıkta uyumuşlar öylece...
Haftalar geçmiş, ikizler gelişmiş.
Elleri, ayakları belirginleşmiş.
Gözleri çıktıkça meydana,
İkisi de çevrede olup biteni fark etmiş...
Ne rahat, ne güvenli bir dünyaymış bu...
Sıcak, ıslak, sevgi dolu...
"Öyle güzel bir dünyada yaşıyoruz ki" demişler,
"...bize ne mutlu..."

Gel zaman git zaman, çevreyi keşfe girişmişler.
Bu karanlık dünyayı ve hayatın kaynağını deşmişler.
Onları besleyip büyüten kordonu fark edince
O kordonla kendilerini var eden Anne'lerine şükretmişler.
Sonra başlamış bir varoluş tartışması:
"Buraya nereden geldik, biz nasıl olduk" diye sormuş
ikizler... "Annemiz" demiş biri, "O bizi var etti, bize can verdi."
"Ne biliyorsun" diye itiraz etmiş öteki, "Sen hiç
Anneni görmedin ki...":
"Belki de o sadece zihnimizdedir. Anne inancı bizi
rahatlattığı için uydurduğumuz bir şeydir."


Süredursun ana rahmindeki tartışma, ikizler büyüyüp
gelişmişler. Rahme sığmaz olup tekmeleşmişler.
Artık parmakları ve kulakları varmış kerataların...
Büyüdükçe anlamışlar ki, yolun sonu yakın...
Gün gelecek, bu güzelim hayat bitecek;
Karanlık bir yolculuk, onları bir başka diyara çekecek.


"- Buradaki hayatımızın sonuna yaklaşıyoruz" diye
fısıldamış ikizlerden biri efkarla...
"- Ben gitmek istemiyorum" diye diretmiş öteki;
"doyamadım ki daha hayata..."
"- Ama mukadderat alnına yazılandır; dua et, belki
doğumdan sonra hayat vardır."
Sormuş karamsar olan:
"- Bir gün bize hayat veren kordon kesilecek. Ondan
sonra başımıza neler gelecek?"
Şiirle cevaplamış iyimser olan:
"Birçok giden/ memnun ki yerinden/ çok seneler geçti/
dönen yok seferinden..."


Ve günlerden bir gün, yer sarsılmış, duvarlar kasılmış.
Dayanılmaz sancılarla ikizler beklenen günün geldiğini
anlamış. Buruşuk kollarıyla birbirlerine son kez sarılıp vedalaşmışlar. Ve
"ömrümüz bitti" diye çığlık çığlığa ağlaşmışlar.
Azrail sandıkları bir el kesmiş onları hayata bağlayan
kordonu, Ağlaya ağlaya karanlık bir koridordan öbür hayata çıkmışlar.


Bu bir CAN DUNDAR Yazısıdır, hayatı sadece dünyadan
ibaret sananlar gibi, yaşamlarının sadece ana rahminde olduğunu ve
doğunca öleceklerini sanıyorlar..
Kimbilir belkide bizde yanılıyoruz onlar gibi..
Ölünce ölmüş değil, belkide doğmuş olacaz..

Nerden bilebiliriz ki!
 

aliharbiye

New member
Local time
06:50
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Artık bitti. Nedense bitmemesi için çok uğraşmıştım. Sebebi neydi bilmiyorum. Bir gecelik mutluluk mu? O bir geceden sonra günlerce ağlayışım mı?
Hiç birşey bu kadar zor olmamıştı. Kalbime öyle kök salmışsın ki, seni oradan kazıyana kadar geçmişimi de silmişim, fark edemedim.Ben artık ben değilim, çünkü sensizim.
Belki böylesi daha iyi. Artık sensiz ayakta kalmalıyım. Buna alışmalıyım.
Bu ayrılık mektubu değil. Belki bir karalama,belki de bir günlük sayfası.Sensiz mutlu olabilir miyim bilmiyorum. Ne fark eder ki ben hep mutsuzdum zaten. Ama şimdi sensiz ve mutsuzum. Üzerimden öyle bir yük kalktı ki.
Kolay sanma sakın. Ben benlikten çıktım seni içimden çıkarana kadar. Senden arındım mı bilmiyorum. Kalbime bahar temizliği yaptım. Çamaşır suyu da kullandım. O kadar içime işlemişsin ki çok yordun beni. Neyse sonunda BİTTİ ya. Artık fark etmez!..

MİRAY ŞERBETÇİ

__________________

İki rayı gibiyiz
bir tren yolunun
yakın olması
neyi değiştirir
son istasyonun
SUNAY AKIN
 

aliharbiye

New member
Local time
06:50
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
ZAMANLA KAYBETTİKLERİMİZ

Bir gün insan virgülü kaybetti,
o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve
basit ifadeler kullanmaya başladı;
cümleleri basitleşince düşünceleri de basitleşti.
Sonra ünlem işaretini kaybetti;
alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı.
Artık ne bir şeye kızıyor, ne bir şeye seviniyordu.
Hiç bir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu.
Bir süre sonra soru işaretini kaybetti ve soru sormaz oldu,
hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu.
Ne evren, ne dünya, ne de kendi apartmanı umurundaydı.
Birkaç yıl sonra iki nokta üst üste işaretini kaybetti ve
davranış nedenlerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.
Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işareti kalmıştı.
 

aliharbiye

New member
Local time
06:50
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Aşk aramızda olması gereken en son şeydi. Sorumluluklarımız buna hep engeldi. Söz geçiremediğimiz kalbimiz bu engeli aşmaya çalıştı. Çalıştı belki ama engeller o kadar yüksek ve acımasızdı ki. İzin vermedi bize. Her seferinde engellere yenik düştük. Duvara çarptıkça kanayan bedenimize söz geçiremedik. Her defasında yeniden denedik. Olmadı. Çarpışmalara dayanamadı bedenimiz. Yaralarımız kapanana kadar sabretti belkide. Zaten yaralarımız hiç kapanmadı ki. Tam kabuk bağladığında o kabuğu soyup yerinden canımız acıyana kadar kanattık bedenimizi.
Çok değildi istediğimiz. Bize göre! Ne hayat yardım etti ne de zaman. Zaten bizi asıl ayıran zamandı. Ne kadar geç kaldıysak o kadar yaktık canımızı. Hergün zamana küfrettik.Bizi ayıran zamana. Bu zaman bizi daha da ayıracak birgün. Belki birbirimizi hiç görmemek üzere. Hiç merhem bulamadık yaralarımıza. Bizim merhemimiz bu dünyada yoktu. Birbirimize her bakışımızda dokunmadan sevişmenin ne kadar acı verdiğini öğrendik. Tam dokunacakken bedenimize, yine duvarlar yükseldi önümüzde.
Biz hiç elele tutuşamadık ki, engelleri aşmaya gücümüz olsun


Miray Şerbetçi
 

aliharbiye

New member
Local time
06:50
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Evin minik faresi, duvardaki çatlaktan bakarken çiftçi ve eşinin mutfakta bir paketi açtıklarını gördü. Kendi kendine:
"İçinde hangi yiyecek var acaba ?" diye düşündü.

Bir süre sonra, gördüğü paketin bir fare kapanı olduğunu anladığında yıkılmıştı.
"Evde bir fare kapanı var!, evde bir fare kapanı var!" diye bağırarak telaşla bahçeye fırladı.Minik fareyi telaş içinde gören tavuk, umursamaz ve bilgiç bir tavırla başını kaldırdı ve gıdakladı:
"Zavallı farecik...Bu senin sorunun, benim değil. Bana bir zararı olamaz küçücük kapanın" dedi.

Tavuktan destek bulamayan farecik bu sefer telaşla domuzun yanına koştu ve,"Evde bir fare kapanı var!, evde bir fare kapanı var!" diye adeta çırpındı.
Domuz anlayışla karşıladı ama, "Çok üzgünüm fare kardeş ama dua etmekten başka yapacağım bir şey yok. Dualarımda olacağından emin ol" dedi.

Minik fare çaresizlik içinde ineğe döndü ve ,"Evde bir fare kapanı var, evde bir fare kapanı var!" dedi. İnek ;"Bak fare kardeş, senin için üzgünüm ama beni ilgilendirmiyor." dedi

.Sonunda farecik, başı önde umutsuz şekilde eve döndü. Çiftçinin fare tuzağı ile bir gün tek başına karşılaşmak zorunda olduğunu anladı. O gece evin içinde sanki ölüm sessizliği vardı. Minikfarecik aç ve susuzdu. Tam yorgunluktan gözleri kapanacaktı ki birden bir ses duyuldu. Gecenin sessizliğini bölen gürültü, fare kapanından geliyordu. Çiftçinin karısı, ne yakalandığını görmek için yatağından fırladı ve mutfağa koştu. Karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğunun kısıldığını farkedememişti. Kuyruğu kapana kısılan yılanın canı yanıyordu ve aniden çiftçinin karısını ısırdı. Çiftçi, karısını apar topar doktora götürdü. Doktor,zehiri temizledi sardı. Çiftçi karısını eve getirdi, yatırdı. Karısının ateşi yükseldi ve bir türlü düşmüyordu. Kadıncağız ateş ve ter içinde kıvranıp duruyordu.

Böyle durumlarda taze tavuk suyunun gerekli olduğunu herkes bilir, çiftçi de bıçağını alıp bahçeye koştu. Karısı taze tavuk suyu çorbasını içti, biraz kendine geldi.Karısının hastalığını duyan komşular ziyarete geldiler. Onlara ikram etmek için çiftçi domuzunu kesti. Çiftçinin karısı gittikçe kötüye gidiyordu. Yılan, belli ki çok zehirliydi. Birkaç gün sonra çiftçinin karısı iyileşemedive öldü. Cenazesine çok sayıda kişi gelince hepsine yeterli et sağlamak için çiftçi ineği mezbahaya yolladı. Fare tüm bu olanları büyük üzüntü ile duvardaki deliğindenizledi. Birisi, sizi ilgilendirmediğini düşündüğünüz bir tehlike ile karşı karşıya ise hepimizin aynı tehlikede olabileceğini hatırlayalım. Hepimiz yaşam denilen bu yolculukta yer alıyoruz. Diğerimiz için bir gözümüzü açık tutmalı ve diğerlerinicesaretlendirmek için çaba harcamalıyız.


ULU ÖNDER'İN DEDİĞİ GİBİ;
"Asıl önemli olan ve memleketi temelinden yıkan, halkını esir eden, içerideki cephenin suskunluğudur. -Mustafa Kemal Atatürk-"
 

aliharbiye

New member
Local time
06:50
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
BEN SENİ SEVDİM
Ben seni kocaman bir yürekle sevdim. Gözleri degil,yüregimdi seni gören.
Sen damarlarimdaki kana karisip,geldin oturdun yüregime.Bir baska yerde
olamazdin zaten.Sen benim en degerli yerimde,yüregimde olmaliydin,orada
kalmaliydin.
Çok aska ev sahipligi yapan bu yürek,ilk kez bukadar kolay kabullendi
seni.Herhangi bir konuk degildin artik.Buyüzden ne agilama fasli vardi nede
ugurlama.O yüregin gerçek sahibiydin.Simdi sonbahar kisa giriyoruz ya...
Ben dört mevsim bahari yasadim seninle Çiçek çiçek açtin yüregimde.
Gökkusagi zayif kaldi senin renklerin karsisinda.Taze bir yaprak gibi
yesildin.Açelyaydin pembeliginle.Üzerine çig taneleri düsmüs sari
güldün.Kirmiziydin bir ates gibi.Ve maviydin... En çok bu renkle anmayi
sevdim seni.Denize tutkundum,denizi sensiz,seni denizsiz düsünemedim. Seni
severken dünyayi da sevdim ben,insanlari da...Kendime bile dar gelirken,
içinde herkeze olan bir hayatin sahibiydim artik.
En kizgin, en tahammülsüz oldugum anlarda bile seni düsünmek yetti
bana,içimdeki sevinç yüzüme yansidi,güldüm. Beni böylesine güldüren senin
sevgindi ve ben kaygisiz,içten gülüsün ne demek oldugunu, nasil güzel bir
sey oldugunu anladim seninle. Her seye ragmen sevdim seni.Güçlüydüm ve asamayacagim hiç bir zorluk yoktu. Koca bir kente,koca bir ülkeye kafa tutabilirdim.Sen elimden
tuttugunda,patlamaya hazir volkan gibi hissederdim kendimi.Menzil sendin ve
ben o menzile ulasmak için önüme çikan herseyi yok edebilirdim.Sana ulasmami
engelleyecek herseyi eritirdim,kül ederdim.Sana ulastigimdaysa sakin bir
göle dönüsürdüm.Ve o göle birtek sen girebilirdin.
Sevdim ve hayrandimda...
Her halin çekti beni.Durusunu,uyumani,gülmeni,kizmani,
saskinligini,safligini,kurnazligini,çocuklugunu, olgunlugunu sevdim.Sesini
de sevdim suskunlugunuda.Küçük
oyunlarini,kaprislerinisitemlerini,korkularini sevdim.Seni ve o doyumsuz
sevdani, uçari sevdani anlatacak kelime bulamadim çogu zaman.Sigmadin
cümlelere ve hiçbir cümle seni yeterince tarif edecek kadar derin olmadi.
Seni severken yorulmadim.Çünkü sen yasam kaynagiydin.Hergün
yenilendim.Seninle çogaldim,büyüdüm.Eksik kalan neyim varsa
tamamladin.Ölmeyecektim çünkü sen ölümsüzlügün ta kendisiydin.
Sevdim iste ötesi yok...
 

aliharbiye

New member
Local time
06:50
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
sensizliğe az kaldı.Beni kahreden yalnızlığıma daha fazlası eklenecek. Sen bundan habersiz yoluna devam edeceksin. Herşey çok zor bundan sonra. Benim için aşk ötesi birşeydi yaşadıklarımız.Aşkla sınırlandırılamayacak kadar büyük. İçine kıskançlıkları, sevgiyi, özlemeyi, ağlamayı, mutluluğu, hüznü ve vazgeçmeyi sığdırdım.
Öpebilecek kadar yakınımdayken, dokunamayacak kadar uzağımdasın. Her öptüğümde mutlu olduğum kadar her dokunamadığımdamutsuzdum.
Sen ki her gece rüyamda gördüğüm, hayalini kurduğum, sen ki mutlu olmayı en çok hakeden, sen ki beni en çok mutlu eden. Mutlu olacaksın, bunu bil. Sevdiğinden fazla sevileceksin. Herkesten çok güleceksin. Ve benim tarafımdan bir ömür boyu sevileceksin...

Miray Şerbetçi
 

aliharbiye

New member
Local time
06:50
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Kendi gözümden sakındığım. Seninle mutluluklar, pişmanlıklar yaşadım.
Acı çekmek ve incinmek için sevdim seni. Şimdiyse pişmanlıklarım mutluluklarımı, mutluluklarım da pişmanlıklarımı götürdü.Geriye kalan; ben ve artık boş kalması gereken yüreğim.
Seni çok sevdim. Ama gücüm yetmiyor. Bizim mutluluğumuz oyundan ibaret. Gözlerin beni sana hapsetti her gün. Çek gözlerini üstümden ne olur. Bu oyun bittiğinde kanım tükenecek, bir köşede yığılıp kalacağım. Acaba o zaman benden haberin olacak mı?
 

aliharbiye

New member
Local time
06:50
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
HAYAT SENSİZ OLMUYOR

Düşe kalka yürürüm hayatın yollarına ah
Kendi çizdiğim yollar bunlar ama nereye çıkar sonra
Bilmem bir şey olma bir şeyler yapmak lazım nedense mecburum
Yalnızım diye dönüp baksam yoksun gibi yapsam da yanımdasın
Canımdansın kanımdansın diye mecburen değil mi?
Yanlışta yapsan doğruda seni sen olduğun için sevdim
Keşke yok olsan gitsen özgür kalsam desem gerçek değil
Hayat zor, hayat sıradan keyfi yok sen olmadan


Hayat sensiz olmuyor elimi kimse tutmuyor
Günler sensiz geçmiyor, bunu sen hiç bilmesende
Hayat sensiz olmuyor elimi kimse tutmuyor
Yüzüm bazen gülmüyor, aynıyız biz hiç benzemesekte

Gün olsun derdin olsun paran olmaz kölen olmaz para sana köle olsun
Sorun mu var normal bunlar geçer gider biliyorsun
Çözülür çözülmez farketmez zarar gelmez hayat bu kendini bilmez
Her zaman dönüp yüzümüze gülmez ha ha ha
Unutma onu bunu şunu bırak ben varım unutma ben varım
Hiç belli olmaz yarının ne yaran olursa olsun sararım
Yaparım gözümü karartırım benim malım senin malın
Sensiz her şey yarım senle yarına varım
 

aliharbiye

New member
Local time
06:50
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Asil eksiklik, eksik oldugumuzu dusunmekti.
Asil eksiklik,careyi baskasinda aramakti.
Hayatin matematigi farkli; ikiyarimi toplayinca bir etmiyor.insan tek basina mutsuzsa baskabiriyle de mutlu olamiyor.onceyalnizdik.
9 ay boyuncakaranlik bir yerde disari cikmayi bekledik ve dunyaya
aglayarak geldik.
Pisman gibiydik.
Ya da mecburen gelmis gibi.Biraz buyudukten sonra, kendimizi bildigimiz anda, icimizi kemiren,
kalbimizi kurcalayan o tuhaf duyguyu hissettik:Bir yerde bir eksik var.
Korktuk. "Bunun sebebi ne?"
diye sorduk kendimize.
Cevabi yapistirdik:
"Demek ki sahip olmadigimiz bir seyler var.
O yuzden eksiklik hissediyoruz."Peki, neye sahip olmamizgerekiyor?
cocukken,"yasimiz kucuk" diye dusunduk. Her istedigimizi yapamiyoruz.
Kurallar, yasaklar var. Buyuyunce her sey yolunagirecek.
Buyudukce Birsey degismedi. Yine huzursuzduk. icimizden bir ses ayni
sozcukleri fisildiyordu: "Bir eksikvar."
Kafamiz karisti. Nasil kurtulacagiz bu igrenc duygudan? Nasil gececek bu?
Aklimiza yenicevaplar geldi: Okulu bitirince gececek. Isegirince
gececek. Para kazaninca gececek. Tatile gidince gececek.
Okulu bitirdik. Diploma aldik. ise girdik. Kartvizit aldik.Calistik.
Para kazandik. Tasindik. Araba aldik. Calistik.Eve yeni esyalar aldik.
Tatile gittik. Dans ettik. Terfiettik. Kartviziti degistirdik. Daha cok
calistik. Daha cokpara kazandik.Calistik.Calistik.
Gecmedi. "Bir yerde bir eksik var" hissi, hala orada duruyordu.
Bu sefer de "Sevgilimiz olunca gececek" dedik. "Yalnizligimiz sona
erince bu illetten kurtulacagiz." Beklemeye basladik.
Derken, biri cikti karsimiza.asik olduk. Ve aninda baska biri olduk.
Daha guclu, daha guzel, daha akilli biri. Hesap cuzdanlari, kartvizitler,
hatta ilaclar bile boyle hissetmemizisaglamamisti.
Sevgilimizin gozlerinde, daha once bize verilmemis kadar buyuk sevgi
ve hayranlikgorduk. Sevgilimizin gozlerinde Tanri' yi gorduk.Isigi
gorduk. "Tunelin ucundaki isik bu olmali" diye dusunduk "kurtulduk."
Sonra bir gun, daha dun bize deligibi asik olan insan cekip
gidiverdi. Ya da artik eski sigibi sevmedigini soyledi. Ya da baska birine
asik oldugunu soyledi. Ya da daha kotusu, baska birine asik oldu ama
soylemedi. Telefonu acmamasindan, elimizi tutmamasindan, sevismemesine
bahane bulmak zorunda kalmamak icin biz uyuduktan sonra yataga gelmesinden
anladik, bir terslik oldugunu. Belki de sevmekten vazgecen veya terkeden
sevgilimiz degildi, bizdik. Farketmez.
Sonucta ask bitti.
Simdi her yer bombos. Simdi tekrar yalniziz. Basladigimiz yere donduk.
Yillarca ugrastik, eksigin ne oldugunu bulamadik. Halbuki herseyi
denedik, her yere baktik.
oylemi?
Bakmadigimiz bir yer kaldi. Icimize bakmadik.
Eksik parcayi disarda aradik amaicimizde sakli olabilecegini akil
etmedik.Birilerini sevdik, birileri bizi sevsin diye ugrastikama
kendimizi sevmedik.
Sasiracak bir sey yok, tabi ki sevmedik. Kendimizi sevsek bu kadar
kosturur muyduk?Canimiz yanmasin diye duvarlarin ardina saklanirmiydik?
Kendimizi bos sanip doldurmaya ugrasir miydik?Terk edilmekten korkar
miydik?
Asil eksiklik, eksik oldugumuzu dusunmekti. Asil eksiklik, careyi
baskasinda aramakti. Hayatin matematigi farkli; iki yarimi toplayinca bir
etmiyor. Insan tek basina mutsuzsa baska biriylede mutlu olamiyor.
"Herkes beni sevsin" diye ugrasinca kimse gercekten sevmiyor, herkes
sevgisine sartkoyuyor, sinir koyuyor. Oysa "kendime duydugum sevgibana
yeter" diye dusununce, kendimizi oldugumuz gibi kabullenince yarim
tamamlaniyor. Her sey bir oluyor.
iste o zaman perde aralaniyor. Aci diniyor.
iste o zaman baska 'bir' iyle biraraya gelerek, hesabin kitabin,
korkunun kayginin hukum surdugu sahte bir sevgi yerine, gercek birsevgi
yaratilabiliyor.

CAN DUNDAR
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst