Neler yeni

Welcome to SATBİL FORUM PAYLAŞIM

Join us now to get access to all our features. Once registered and logged in, you will be able to create topics, post replies to existing threads, give reputation to your fellow members, get your own private messenger, and so, so much more. It's also quick and totally free, so what are you waiting for?

Bir Satbil Forum Efsanesi

Satbil Reklam Alanı

Satbil Forum Reklam

Tuhaf günler (M. Nedim Hazar)

med61

Guest
Local time
19:18
Katılım
22 Mart 2008
Mesajlar
6
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Şaşırıyor herkes... Harran Üniversitesi'nde işlenen cinayete hayret
ediyorlar üstelik. Bir gencin hastalıklı bir şekilde tutulduğu bir genç kızı
kendi eliyle bıçaklayıp, sonra da intihar etmesini tuhaf buluyorlar. 'Nasıl bir
iştir?' diye soruyorlar. Cevaplar burada, az sonra!


Philip K. Dick'i bilir misiniz? Scanner Darkly, Blade Runner, Minorty Report,
Paycheck ve Total Recall gibi filmlere kaynaklık eden kısa ve tuhaf
öykülerin yazarıydı. Öykülerinde vazgeçmediği trüklerden biridir; kahramanı
bir cihaza oturtup hafızasını formatlar. Sonrası sen sağ ben selamet.


Gerçeklikten kopartılan kurbanlar, kendi hafızalarına yapılan ekimle
bambaşka bir dünyada koyun gibi yaşamlarına devam ederler. Ünlü Matrix
filminde bunu gönüllü isteyen bir hain-kahraman vardır: Cypher. Ajan Smith
ile yaptığı bir görüşmede, sanal bifteği iştahla midesine indirirken
hafızasının sağlam bir şekilde formatlanmasını ister. 'Hiçbir şey
hatırlamamalıyım ve çok zengin olmalıyım' der. Kendi kendini gönüllü bir
şekilde kandırmacadan başka bir şey değildir bu...


Şu yaşadığımız günlere bakınız bir. Ülkenin gerçekliğini görmek istemeyen,
bundan rahatsız olanlar bizden benzeri bir şey talep ediyorlar: 'Oturun
oturduğunuz yere, ne çetesi, ne siyasal yargısı!'
Şöyle yapalım mesela: Ülke olarak birey birey oturalım hafıza silinme
makinasına ve hepimiz silelim hafızalarımızı...


Ne Ergenekon'dan haberimiz olsun, ne Şemdinli'den, ne Susurluk'tan, ne
Ayışığı'ndan, Sarıkız'dan filan... Ömrünü cuntacılığa harcayanların
geçmişlerini de unutup, bugünkü demokrasi kahramanı gibi sunulmalarını da
yutalım ve hatta 'yalarım abi' türü vıcık-abus yaltaklanmaları da görmezden
gelelim...


Sonracığıma 27 Mayıs'ı, 12 Mart'ı, 12 Eylül'ü, 28 Şubat'ı filan da silelim
belleklerimizden. Bu dönemlerde cuntacılarla iş tutan hasta ruhluları da
normal bir şekilde aramızda dolaştıralım. Onlara yağ yakan, öven üst düzey
hukukçuları anlamasak bile normal karşılayalım...


Yüzde 10'luk bir oy kapasitesiyle bile ülkeyi bu kadar geren ve cunta,
olmadı yargı darbesiyle filan yönetmeye çalışan azgın azınlıktan da hiç
rahatsız olmayalım. 'Yüzde 10 iken böylelerse, yarın iktidar olduklarında bu
halkın gırtlağına dayanırlar, inançlı olana oksijen bile vermezler' gibi
düşüncelerimiz de olmasın misal...


Sonra; Andıç Medyası'nı mesela... Geçmişlerini unutalım. Başbakan'ı nasıl
astırdıklarını, 28 Şubat'ta kendi arkadaşlarını bile harcamaktan
çekinmediklerini, patronlarının kasası için memleketi bile yakabileceklerini de
tek kalemde silelim beynimizden...


Kelebek koleksiyonu gibi medya koleksiyonu yapan ve asla doymaz
iştahlarıyla 'ver, daha ver' diyen kriz dönemi zengini olan taşra tüccarlarını
da hiç bilmeyelim...


Bombalarla darbecilik oynayan ruh hastalarını, 'korkutalım şu kerataları'
diye eğlence olsun diye şehrin ortasında bomba patlatan birtakım üst
düzey komutanları, kendi öldürttükleri adamın cenazesinde ağıt yakan
psikopatları da bilmeyelim örneğin...


Katili kardeşlerinin şirketlerine avukat yapanları, ilişkisi ortaya çıktığında
bıçağı kendine saplamaya çalışanları, gördükleri her insanı 'şöyledir,
böyledir' diye fişleyen ruh hastalarını da normal insan olarak gördüğümüzü
varsayalım...


Kaşının kılı kadayıf olmuş, bütün ömrünü garip bir ideolojik saplantıya
harcamış, bir ayağı çukura dayanmasına rağmen, öfkeden kudurmuş,
dünya gelişmelerine karşı çıldırmış ve sonunda ahlakı, etiği, efendiliği bile
rafa kaldırmış, 50 yıl öncenin ideolojik kiniyle her türlü takla atmayı
gazetecilik sananları da, 'yazıktır, yaşlıdır, idare edelim' diye hoş
gördüğümüzü varsayalım...


Bilerek, bilmeyerek bu ruh hastası kliklere, mahfillere her türlü yardım ve
yataklığı yapmayı ideolojik gereklilik zanneden, bir yandan nefsi için her
türlü melaneti çeviren, öte yandan toplum nezdinde bir yer edinmeye
çalışan hâlâ muvazzaf olup tard edilmiş erkan-ı harpleri de mazur
gördüğümüzü varsayalım...


Kendimizi mi kandırmış oluruz, yoksa ülke mi değişmiş olur?
Gelelim baştaki mevzuya... Emin olun elindeki bıçağı genç kıza defalarca
saplayan o ruh hastası delikanlı kadar kimse sevmiyordu öldürülen o masum
gencecik kızı. Ancak hastalıklı bir sevgiydi bu, 'yar etmeyecekti başka
kimseye...' Bilmem anlatabiliyor muyum?


M. Nedim Hazar, ZAMAN, 31 Mart 2008, Pazartesi
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst