Neler yeni

Welcome to SATBİL FORUM PAYLAŞIM

Join us now to get access to all our features. Once registered and logged in, you will be able to create topics, post replies to existing threads, give reputation to your fellow members, get your own private messenger, and so, so much more. It's also quick and totally free, so what are you waiting for?

Bir Satbil Forum Efsanesi

Satbil Reklam Alanı

Satbil Forum Reklam

tam zamanı

melek_19

Guest
Local time
12:24
Katılım
11 Nisan 2006
Mesajlar
5
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
37
>>Genç kız nihayet uyanmıştı. Tüm gece boyunca uyumuştu. Gözlerini
>>ovuşturdu. Elbiselerini düzeltti. Şaşkındı.
>>
>>- Neredeyim ben? Siz kimsiniz?
>>
>>- Demek dün gece neler olduğunu hatırlamıyorsun?
>>
>>- Çok içtiğimi hatırlıyorum o kadar...
>>
>>- Evet, kapıyı sana açtığımda çok sarhoştun gerçekten. Kapıyı açar açmaz
>>bana ilk söylediğin söz suydu:
>>
>>"Ben Tanrı'nın hediyesiyim" Genç kız bu söz karşısında utancını
>>gizleyemiyordu. Bir şeyler söylemek istiyor ama nereden başlayacağını da
>>bilemiyordu. Şaşkınlığını biraz olsun gizlemek için:
>>
>>- Peki ya sonra ? dedi.
>>
>>- İşin doğrusu ben Tanrı'dan böyle bir hediye beklemiyordum. Şaşırdım bir
>>an. Gerçeği arayan birisine senin gibi bir serabın gösterilmesi doğal
>>gelmedi bana. Ben bunları düşünürken sen de şu anda yattığın yerde sızıp
>>kaldın zaten.
>>
>>- Dün geceden beri yerde mi yatıyordum? Diye sordu şaşkınlıkla.
>>
>>- Evet, düşüp sızdığın yerden kaldırmadım. Biliyorsun seraba dokunulmaz.
>>Bütün gece Tanrı'nın seni almasını bekledim. Ama görüyorsun ki hala
>>gelmedi. Sahi söyler misin sen hangi Tanrı'nın hediyesisin böyle?
>>
>>Ferda sitem dolu bir utangaçlıkla:
>>
>>- Lütfen benimle alay etmeyin, dedi.
>>
>>- Alay etmiyorum. Sadece seni anlamaya çalışıyorum. İstersen önce sana bir
>>kahve yapayım da kendine gel. Kemal kahveleri getirdiğinde Ferda biraz
>>olsun kendine gelmişti. Üzerindeki yabancılığı atmaya, doğal olmaya
>>çalışıyordu.
>>
>>- Benim adim Ferda. İki sokak ilerideki sitelerde oturuyorum. Dün gece
>>için özür dilerim. Arkadaşlarla yasadığım bir çılgınlıktı o kadar. Çok
>>utanıyorum.
>>
>>- Ben de Kemal. Bu evde tek başıma yaşıyorum. (Bir an duraksadı Kemal).
>>Senin hakkında ne düşündüğümü merak ediyorsun değil mi?
>>
>>- Biraz öyle...
>>
>>- Hiç... Hiçbir şey düşünmedim.
>>
>>- Neden?
>>
>>- Özel olarak hiçbir insan üzerinde düşünmem pek.
>>
>>- Gecenin yarısında kapını çalıp evinde yatan bir kız hakkında bile mi?
>>
>>- Evet...
>>
>>- Çok garip bir insansın.
>>
>>Kemal sustu... ve sonra
>>
>>- Söylesene maskeli bir baloda insanların gerçek yüzlerini tanımak mümkün
>>müdür sence?
>>
>>- Tabii ki değil.
>>
>>- İşte şu toplumda gördüğün bir çok insan ve sen... Hepiniz maskelerinizle
>>yaşıyorsunuz. Su toplum maskeli bir balodan farksızdır bence. Hem de
>>zamana, kişilere ve olaylara göre her an değişen maskelerin kullanıldığı
>>bir balo... Bu yüzden pek anlamlı gelmiyor bana insanlar üzerinde
>>düşünmek.
>>
>>- Kendini soyutluyorsun insanlardan.
>>
>>- Öyle de denebilir. Zaten toplum ferdin en büyük düşmanıdır bence. Bu
>>yüzden insanlardan hiçbir şey almamayı yeğliyorum. Buna rağmen her şeyimi
>>vermeye de hazırım onlara.
>>
>>- İnsanların sevgisini de reddeder misin, örneğin?
>>
>>- En başta onu. Bugünün sahte sevgileri bir insanin kalbini yaralamak için
>>seçilen en tehlikeli yoldur.
>>
>>- Ama insan hiç sevilmeden yasayamaz ki...
>>
>>- Bunda yanılıyorsun. İnsan sanıldığının aksine sevilerek değil severek
>>yaşar. İnsan sevilmek ihtiyacında olan zayıf bir varlık değildir. Kısacası
>>sorun bence sevilmek değil sevmektir.
>>
>>- Sevdiğin halde sevilmiyorsan?
>>
>>- Sevilmek senin sorunun değil onun sorunu. Bence sevmek bir insanı kendi
>>içinde hissetmendir. Sevilmek ise kendini bir insanin içinde hissetmen.
>>Anlayabiliyor musun? Sevmek seni zenginleştirir, sevilmek değil. Bunu
>>evreni kapsayacak şekilde de düşünebilirsin.
>>
>>- Nasıl yani?
>>
>>- Evrensel anlamda sevmek kainatı kendinde seyretmek, sevilmek ise kendini
>>kainatta seyretmektir. Ferda'nın kafası karışmıştı. Hiç bu kadar
>>derinlemesine düşünmemişti sevgi üzerine.
>>
>>Bunu fark eden Kemal:
>>
>>- Bunları bir anda anlamak sana güç gelebilir. Ama biraz düşünürsen umarım
>>anlayabilirsin. Şunu unutma ki insanlık bugün ikinci tas devrini yaşıyor.
>>Birinci taş devrinde insanlar yumuşacıktı. Sevgi sayesinde her şey
>>yumuşacıktı. Sadece evleri ve aletleri taştandı. Simdi ise her şeyimiz
>>yumuşacık, yüreklerimiz taş gibi. Hatta taştan da katı. Çünkü öyle taslar
>>vardır, üzerlerinde otlar yetişir ve öyleleri de vardır ki... Kemal'in
>>gözleri nemlendi bunları söylerken. Yılların acılarını, ihanetlerini,
>>buruklukların, kelimelere döküyordu aslında. Ağlamaklı bir hale
>>dönüşüyordu sesi kesik kesik...
>>
>>Uzun bir sessizlik oldu. Bütün bir hayat şeridi geçti Ferda'nın gözleri
>>önünden. Eğer Kemal'in anlattıkları doğruysa sevgi hiç olmamıştı
>>hayatında. Bir anda gözleri duvarda bir çerçevede olan mısralara takıldı:
>>
>>"Donuk sevgiler çağındayız Sıcak sevgiler cehennemde yanıyor Sevgi...
>>Yaşanmayacak kadar güzel, Fark edilmeyecek kadar sade, Duyulmayacak kadar
>>doğaldır."
>>
>>Kemal duvarda ağlayan bir çocuk portresi gösterdi Ferda'ya:
>>
>>- Biliyor musun bir çocuğa verilecek en değerli besin şefkattir. Ve de
>>cesaret. Bunlar öyle hassas bir dengeye sahiptir ki, denge bozuldu mu işte
>>şu insanları görürsün karşında... Şefkat ve cesaret kurbanları... Kimileri
>>aşırı şefkatin yanında cesaretsiz büyütülürler. Bu insanlar küçücük bir
>>dünya kurmak isterler kendilerine. Güçsüzdür bu insanlar, kolayca
>>kırılırlar. Dünya çok acımasızdır öylelerine göre... Kendilerini sevecek
>>birilerini ararlar hep. O kadar yoğunlaşırlar ki bazen şiddetli bir
>>arzuyla birine doğru akmak isterler. Cesurca sevemezler. Cesareti
>>öğrenememiştir bu insanlar. Öte yandan da cesur insanlar... Dünyayı bile
>>devirebilirler. Ama basit bir sevgi oyunuyla kolayca yıkılıverirler.
>>Dünyayı titretecek cesareti taşıyan bu insanlar kalplerine dokunan bir
>>parmakla diz üstü çöküverirler yere. Ve su sözleri duyar gibi olursun
>>onlardan: " Dağ düştü üstümüze Yıkılmadık ama İnsan değdi tenimize Acısı
>>yıktı bizi...! Cesaret onları o kadar sertleştirmiştir ki sevdikleri
>>insanı kolları ile kalpleri arasında neredeyse öldürür.
>>
>>Kemal sustu birden. Ferda bir şeylerin olduğunu hissetmişti. Çözmek
>>istiyordu Kemal'i.
>>
>>- Niye sustun?
>>
>>- Bana ne şefkati öğrettiler nede cesareti.
>>
>>- Ama tüm bunları biliyorsun sen
>>
>>- Nasıl olduğunu merak ediyorsun değil mi, anlatayım. Bir an durdu sonra:
>>
>>- İnsanların nefretinden sevgiyi, ihanetlerinden sadakati,
>>korkaklıklarından cesareti öğrendim.
>>
>>- İnsanlar bu kadar acımasız mi? Gerçekten seven insanlar yok mu hiç?
>>
>>- Bırak sevgilerini gülmeleri bile doğal değil onların. Seni senin için
>>değil kendileri için severler. O kadar iyi o kadar güzel ve o kadar haince
>>severler ki hayran olmamak elde değil biliyor musun? Sevgi ve ihaneti
>>sanatsal bir uyarlamayla o kadar güzel sahneye koyarlar ki son sahnede
>>öleceğini bile bile seyredersin oyunu. Mükemmel bir katildir onlar. Seve
>>seve öldürürler seni. Dudaklarından sevgi sözcükleri yükselir. Yapacağın
>>tek şey gözlerini kapatıp sevgi atmosferi içinde sevgi sözcüklerinin
>>sağanak yağmuru altında ölümü beklemendir. Anlıyor musun?
>>
>>- Sen sevilmekten korkuyorsun
>>
>>- Belki...
>>
>>- Neden? - Neden mi? Ben her insani kalbime misafir edebilirim,
>>sevebilirim yani. Kalbimden eminim çünkü. Sevdiğim insani rahatsız edecek
>>hiçbir şey yok kalbimde. Ama kimsenin kalbine girmek istemem. Çünkü
>>bilmiyorum nelerle karsılaşacağımı. Bilmiyorum hangi tuzaklar bekliyor
>>beni. Ve bilmiyorum o insan bunlardan haberdar mı?
>>
>>- Fikirlerimi alt üst ettin. Her şey karıştı. Sevmek sevilmek, nefret
>>sevgi... Hatta şu ana kadar gerçekten yaşayıp yaşamadığımı düşünüyorum.
>>
>>- Aslında sana anlattığım her şeyi kendinde bulabilirsin.
>>
>>- Nasıl?
>>
>>- Kendini tanıyarak... Yalnız kaldığın anlarda...
>>
>>- Yalnızlıktan kaçmışımdır hep...
>>
>>- Yalnızlıktan kaçmak kendinden kaçmaktır. Bir düşünsene, doğarken de
>>yalnızsın, ölürken de. O halde yasarken yalnızlıktan kaçmak anlamsız değil
>>mi?
>>
>>- Yalnızlıkta insan ne bulabilir ki sıkıntı ve boşluktan başka?
>>
>>- Kendini gerçekten tanıyabilseydin uzaydaki derinlikten daha derin bir iç
>>uzayın olduğunu görebilirdin. Bizler ruhumuzu öldürüyor sonra başına geçip
>>ağıt yakıyoruz... Benliğindeki zenginliği fark etseydin dünyada ikinci bir
>>insan aramazdın biliyor musun?
>>
>>- Anlamadım!
>>
>>- Dünyada bir tek kişi vardın aslında. O bir tek kişinin içinde beş milyar
>>insan.
>>
>>- Benliğim bu kadar kalabalık mi?
>>
>>- Evet. Benliğin tüm varlığın merkezidir. Tüm acılar ve sevinçler
>>yüreğinde gizlidir senin. Ölenleri yüreğine gömdüğün gibi doğacak çocuğun
>>kalbi de senin içinde atar. Hem acıyı hem sevinci yaşarsın iç içe, yan
>>yana... Hatta o kadar acı çekersin ki acı, acı olmaktan çıkar...
>>
>>- Sözlerin çok karışık.
>>
>>- Belki haklısın bu konuda. Bazı insanlar başlı başına paradokstur.
>>Düşünceleri de öyle. İnsanlar paradoksal düşünmeye alışık değiller. Bu
>>yüzden anlaşılmıyoruz. Zaman bir hayli ilerlemişti. Ferda izin istedi.
>>Zihni o kadar dağılmıştı ki hiçbir şey söylemeden çıktı evden. Bütün gece
>>boyunca Kemal'in sözleri ile uğraştı Ferda. Bazen onu anladığını
>>düşünüyor, bazen saçmaladığına karar veriyordu. Her şeye rağmen hayranlık
>>duyuyordu ona. Ara sıra arkadaşlarına anlatmak istiyordu onu. Ama kimsenin
>>anlamayacağından emindi. Günler geçiyor, yüreğinde Kemal'e, karşı konulmaz
>>bir sevgi taşıdığını hissediyordu Ferda. Her geçen gün biraz daha
>>büyüyordu sevgisi. Aylar geçmiş ama bir türlü ona gitmeye karar
>>verememişti. Çekiniyordu. İnsanlardan bu kadar uzak biri onun gibi deli
>>dolu bir kızı ciddiye alır miydi? "Hiç kimse sevgiyle dirilmeyecek kadar
>>ölmüş değildir hiçbir zaman". Evet, bu söz de onun değil miydi? Nihayet
>>karar verdi Ferda. Gitmeli ve ona sevdiğini söylemeliydi.
>>
>>Ferda Kemal'in evine gittiğinde büyük bir şaşkınlık geçirdi. Evde kimse
>>yoktu, taşınmıştı... Evin bekçisi yaklaştı Ferda'ya:
>>
>>- Kızım, adinizi öğrenebilir miyim?
>>
>>- Adım Ferda, Kemal Bey taşındı mi?
>>
>>- Evet kızım, taşındı. Ve kimseye söylemedi nereye gittiğini, bana bile.
>>Bir mektup bıraktı sana. Gelirse verirsin dedi. Ferda mektubu aldı.
>>Tereddütlü adımlarla evine gitti. Yıkılmıştı. Derin bir boşluk hissetti
>>yüreğinde. Birden ümitle doldu yüreği. Belki de onu yanına çağırıyordu.
>>
>>Sabırsızlıkla mektubu açtı. "Ey sevgili, Seni sevip sevmediğimi
>>söylemeyeceğim. Ama sevgiyi öğretebildim sana sanırım (ne kadar
>>öğretilebiliyorsa). Dilerim kalbine kalbimden verdiğim şey yüreğinde
>>yeşerip meyve verir. Böylece ne sen bende kaybolacaksın, ne de ben sende.
>>Sen beni kendinde, ben seni kendimde bulmuş olacağım. O zaman hiç
>>ayrılmayacağız.
>>
>>Sakin sevgimle seni tuzağa düşürdüğümü sanma. Sevgi hayatin hem çekirdeği
>>hem de meyvesidir. Bir ağaç, meyvesiyle seni kendine çağırıyorsa bu bir
>>aldatma sayılmaz. Unutma ki ağaç meyvesine çağırır, kendisine değil.
>>
>>Ey sevgili, Sen bir sığınak arıyorsun ama ben durulmaz bir fırtınayım. Sen
>>kendinin sakini olmak istiyorsun ama ben evrenin sakini olmak istiyorum.
>>Sen olmayacak bir barışı arıyorsun. Bense tüm kötülüklerle savaşmak
>>istiyorum. Sen küçücük bir çocuksun. Ama ben küçükken çok büyüdüm. Sen
>>dünyadan kopup yıldızlara sığınmak istiyorsun. Bense kendimi yeryüzüne
>>karşı sorumlu tutuyorum. Sen bir ağacın gölgesine sığınıp yaşamak
>>istiyorsun. Bense ülkemi arıyorum. Yolları aydınlık, insanları ümitli ve
>>huzur dolu olan bir ülke. Sen bende kaybolmak istiyorsun ama ben seni
>>kaybetmek istemiyorum. Sen susuyorsun, bense haykırıyorum.
>>
>>Sakin unutma
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst