Neler yeni

Welcome to SATBİL FORUM PAYLAŞIM

Join us now to get access to all our features. Once registered and logged in, you will be able to create topics, post replies to existing threads, give reputation to your fellow members, get your own private messenger, and so, so much more. It's also quick and totally free, so what are you waiting for?

Bir Satbil Forum Efsanesi

Satbil Reklam Alanı

Satbil Forum Reklam

Resimlerle Kahraman Türk Korsanları Tarihi..

erhan61

New member
Local time
06:16
Katılım
19 Mart 2006
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
51.JPG

Osmanlı Bahriyesi

Bahr kelimesi Arapça’da “deniz” demektir. Bahriye (bahriyye), ise terim anlamıyla, “Devletin donanma ve deniz askeriyle ilgili hususları”nı kapsar.

Türk bahriyesi Çaka Bey ile teşkilat bulmuştur. Fatih devrine gelinceye dek bahriye işlerinde devlete ait gemiler yanında, lüzum görüldükçe tüccar sefineleri de harp gemisi olarak kullanılırdı. Bu gemilerde genelde denizcilikle ilgisi olmayan ve “başıbozuk” tabir edilen kişiler istihdam edilirdi. Fatih’ten sonra bahriyeye iş bölümü usulü getirilmiş ve gemiciler (tersane halkı) ile harp sınıfı (levend) birbirinden ayrılmıştır.

Yavuz Sultan Selim zamanında gelişmesini köklü biçimde sürdüren Osmanlı Bahriyesi, Kanuni döneminde dünyanın en büyük deniz gücü haline geldi. Bu dönemde ünlü Amiral Barbaros Hızır Hayreddin Paşa (Ö.1546) tarafından yeniden teşkilatlandırılan Kaptan-ı Derya makamına bağlandı. 1876 yılında Kaptan-ı Derya yerine Bahriye Nazırı adı kullanılmaya başlandı. Bu albümün resmedildiği yıllarda (1918) halen bu isim kullanılmaktaydı.

İstiklal Harbi’nde milli deniz cephesi teşekkül etti. 1924 yılında denizcilik faaliyetleri Erkan-ı Harp Dairesi’ne (Genelkurmay) bağlı olarak Donanma Kumandanlığı tarafından yürütülmeye başlandı. Nihayet 1949 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı makamı ihdas olunarak Türk bahriyesi çağdaş faaliyetlere yöneldi.

Bugün Türk milleti kendi gemisini kendi gücüyle yapan modern Türk bahriyesine (Deniz Kuvvetleri) sahip olmakla gurur duymaktadır.


52.JPG

Kadırga

Çekdiri sınıfından bir savaş gemisidir. Buharlı gemilerin icadından evvel dünya bahriyelerinde kullanılmış olup çeşitli denizci devletlerce “gali, galey galer, galles, galera” gibi adlarla anılırdı.

Gayet hafif, uzun, dar ve su seviyesinde denilecek tarzda alçak yapımlı bir gemi türüdür. Boyu 165-168, genişliği 21-22, kıç irtif 17-18, baş irtif ise 10-11 kadem (1 kadem 32 cm.dir.) olurdu.

Önceleri kıçı aynalıklı inşa edilmiş olup köşk kısmı köşeli idi. Daha sonra kıçı ve köşkü müdevver (dairevi) inşa edilmiştir.

Kadırganın 25 oturağı ve 49 küreği (bir kürek yeri mutfak için ayrılmıştır) bulunurdu. Beher kürek dört veya beş kişi tarafından çekilir ve toplam 196 (veya 245) pazyen (kürekçi) bulunurdu.

Son derece seri vasıtalar olan kadırgalar kürek yanında yelkenle de seyredebilirdi. Yelkenleri 3 köşeli olup 500 ila 1400 zira (1 zira, 75-90 cm. arasında bir uzunluk ölçü birimidir) arasında değişirdi. On direkte tirinket (dört köşeli küçük yelken) bulunurdu. Mürettebatı arasında 1 kadırga reisi (kaptan), 1 porsun, 19 armador, 2 serdümen, 1 yelkenci, iki vardiyan, 2 kürek yapıcı, 2 kalafatçı ve 2 marangoz bulunurdu. 100 nefer cenkçiler (silahendaz) ise muharip sınıfı oluştururdu.

Kadırgada 7-10 kantar (1 kantar 44 okka, yani 18.600 gr.dır.) ağırlığında 6 lenger (demir) bulunurdu. Baş tarafta 10-12 okkalık (1 okka 400 gr.dır.) 1 top ile bunun iki yanında iki küçük top yer alırdı.

Kadırga inşasında yalnızca ahşap ve çivi kullanılırdı. Girit Harbi sırasında bir kadırganın maliyeti 56.000 akçe ahşap; 49.280 akçe de çivi gideri olarak tespit edilmiştir.

Yelkenle hareket eden kalyonların yaygınlaşmasından sonra kadırgalar yavaş yavaş denizlerden çekilmişlerdir. Kalita tipi bir kadırga halen Deniz Müzesi’nde (İstanbul) orijinal şekliyle muhafaza ve teşhir edilmektedir (De.Nr.22 1).


54.JPG

Levend

İtalyanca “Levantino (şark ahalisi, doğulu)” kelimesinden gelme bir isimdir. Önceleri genel manada denizcilerin serseri takımına denilmişse de daha sonra iyi manası ile Osmanlı’nın deniz askerini anlatmada kullanılmıştır.

Levendler deniz ve kara olmak üzere iki kısım idiler. Deniz levendleri korsan gemilerinde gemici ve cenkçi olarak bulunurlardı. XVII. yy.dan sonra ihtiyaç anında sahil ahalisiden donanmada tüfenkçi er olarak hizmete alınır olmuşlardır. Önceleri korsanlık yapan serbest levendler, Barbaros zamanında devlet hizmetine girmişlerdi. Maaşlı olan bu yerli levendler İstanbul’daki hanlarda ikamet ederler ve sulh zamanında çeşitli taşkınlıklar yaparlarmış. XVIII.yy. da Kaptan-ı Derya Süleyman Paşa bunlar için Galata, Beşiktaş, Hasköy ve Eyüp’te bazı tesisler yaptırıp zabt u rabta alınmalarını sağlamıştı. Keza Cezayirli Gazi Hasan Paşa da aynı asrın sonlarına doğru levendler için Kasımpaşa’da (Bugünkü Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Karargah binası) ve Levent’te (Bugünkü 3. Kolordu Komutanlığı Karargahı olan Levent Çiftliği) birer kışla yaptırmıştır.

Kara leventleri XVII.yy. başlarında (Saruca ve Sekban) kuvvetleriyle beraber beylerbeyi maiyyetinde süvari hizmeti görmüşlerdir. Bir vezir veya beylerbeyi kapısında hizmet eden bu levendlere Kapılı levend denirdi. Azledildikleri zaman ise Kapısız levend diye anılırlar ve başıboş bir hayat sürerlerdi.

Levendler 1772 yılında dağıtılmış ve ocakları lağvedilmiştir. Bugün halk dilindeki “levend, şeblevend, levend gibi delikanlı” tabirleri genellikle onların boylu poslu, güzel endamlı olmalarından dilimize yadigar kalmıştır.


55.JPG

Eski Osmanlı Harp Gemileri

Topkapı sarayının Haliç’e bakan sahiline Yavuz Sultan Selim tarafından inşa ettirilen Yalıköşkü’nün gayet güzel bir kayıkhanesi olduğunu tarih kitapları yazar. Bu kayıkhanede, XIX.yy.ın ikinci yarısına kadar padişahların deniz yolculuklarında hizmet görmüş saltanat kayıkları bulunurmuş. Bugünkü Sepetçiler Kasrı’nın bitişiğinde olan bu kayıkhane, Kayıkhane Ocağı tarafindan idare edilirdi. Bir tamir kitabesi ile içindeki kayıkların tamamı halen Deniz Müzesi’nde (İstanbul) bulunur. Kayıkhane, Sultan II.Abdülhamit zamanında lağvedilmiştir.

2. Sultan IV.Mehmed’in (saltanatı, 1648-1687) kullandığı rivayet edilen bu kadırga aslında bir kalita’dır. Çekdiri sınıfından bir gemi olan kalita 24 oturaklı olup kadırganın bir boy küçüğüdür. Halen Deniz Müzesi’nde (İstanbul) bulunan (De.Nr.221) boyu 40 m; eni 5.70 m; baş yüksekliği 2.28 m., kıç yüksekliği 21,90 m. dir. Beher oturakta 3 kürekçi bulunan kalitanın toplam kürekleri adedi 144 dür.

3. Orta, yeniçeri teşkilatında tabur (sonradan bölük) yerine kullanılan bir tabir olup her ortada önceleri 60-70, sonra da 100 nefer bulunurdu. Ortalar birbirlerinden alametleriyle ayrılırlardı. Bu alametler, ortaların özel bayrak ve çadırlarına işlenir, bazan da dövme olarak mensuplarının pazularına nakşedilirdi. Orta alametleri ise genellikle yaptıkları görev ile alakalı olurdu.

4. Osmanlı tarih yazıcıları (müverrih veya vak’a-nüvis), pek çok genel tarihler yanında kişileri konu alan tarihler de yazmışlardır. Barbaros ‘un hatıralarını yazdırmasından sonra bahriyede de önem kazanan bu tarihçiliğin sonucunda Kılıç (Uluç) Ali Paşa’nın deniz savaşları ile başından geçenler de “Vakayı Ali Paşa” adıyla yazılmıştır. Bu kitabın içinde çeşitli resim ve minyatürler mevcuttur.

5-8.Kırlangıç, çekdiri sınıfından bir gemidir. Çekelve’den büyük, firkateden küçük olup daha çok karakol ve haberleşmede kullanılırdı. 1 süvari, 2 reis, 25 zabit yanında 60-70 kadar mürettebatı olurdu. Küreklerinden her biri 2-3 kürekçi ile çekilen 10-16 oturaklı gemilerdir.

9,10, 13. Çekdiri, kürekle yürüyen gemi sınıfının genel adıdır. Bu tip gemilerde yelken, bir yardımcı hareket unsuru olarak bulunur. Küçükten büyüğe doğru 19 çeşidi vardır. Çekelve (10,13 oturaklı), kırlangıç (14-16 oturaklı), firkate (16-18 oturaklı), kalita (19-24 oturaklı), kadırga (25 oturaklı) ve baştarda (26’dan fazla oturaklı) bunlardandır. Çekdiri sınıfının kalita ve daha az oturaklı olanları savaşta değil, yardımcı hizmetlerde kullanılırlardı.

12. Barça, kalyon sınıfından bir gemidir. Altı düz olup nakliye hizmeti görürdü. Ancak yine de gemide irili ufaklı 85 top bulundurulur, gerektiğinde savaşa girilirdi. Barçalar kalyondan küçük olup 2-3 direkli idiler. Daha çok İspanyollar tarafından kullanılmışlardır.


62.JPG

Kalyon

Yelken ile hareket eden Osmanlı gemilerinin en büyüğüne kalyon (gallion) denir. XI.yy.’dan itibaren dünya denizlerinde kullanılmış olup Kolomb ve Vasco de Gamma birer kalyon kaptanı idiler.

Osmanlılarda ilk yelkenli gemileri, Sultan II. Bayezid devrinde yapılan gökeler idi. Kalyon, Osmanlı’da bu gemilerin devamı olarak buharlı gemiler çağına kadar kullanılmıştır.

Kalyonun mutlaka 3 direği ve mükemmel bir yelken donanımı olurdu. Güvertesi kat kat olup sırasıyla açık güverte, palavra, orta kat, top ambarı, tavlon ve kontra tavlon güverte adlarıyla anılır. En altta sintine bulunur ve bir kalyon en az 60-100 topa sahip olurdu. Kalyonlar bu katlara göre isim alırlardı (Üç ambarlı... gibi). Ateş kudretleri bir bordadan yapabildikleri atışla ölçülen kalyonlarda, topların namluları atış esnasında lumbarlardan dışarı uzanır ve lumbarlar su girmemesi için kapaklı olurdu. XVIII. yy.’da bilhassa Girit savaşlarında kalyonlar ve teşkilatı önemli gelişmeler gösterdi. Viyana bozgunundan (1863) sonraki savaşlarda daima kalyon kullanıldı. Mezamorta Hüseyin Paşa, kalyon teşkilat ve kanunlarını hazırlayarak Osmanlı denizciliğine büyük katkılar sağladı.

Kalyon, kat adedi ve donanımına göre kapak (kaypak), fırkateyn, korvet gibi isimlerle anılmıştır.

1, 2. Kapudan-ı Derya (Kaptan-ı Derya):
Bugünkü Deniz Kuvvetleri Komutanı yerine kullanılır. Önceleri derya beyi adıyla anılan ve reis tabir olunan bu makam, teşkilatın büyümesiyle reisin İtalyanca karşılığı olan capitona’dan bozma olarak kaptan kelimesiyle karşılandı. Kaptan-ı Derya vezirlerden atanırsa Kaptan Paşa adını alırdı. Tanzimattan sonra Bahriye Nazırı diye anılmışlardır.

İlk tersane Gelibolu’da bulunduğu için Gelibolu sancağının Kaptan-ı Derya mutasarrıflığına verilmesi Osmanlı’da gelenek olmuş ve donanma böylece gelişmiştir.

3. Riyale-i Hümayun Kaptanı : Osmanlı donanmasında 1682’den Tanzimat’a kadar kullanılmış bir rütbedir. Bugünkü Tümamiral rütbesi karşılığıdır. Riyale, miri kalyonların üçüncü kaptanıdır. Bindiği gemiye Riyale-i Hümayun denir.

4. Kapudane Bey: 1682’den Tanzimat’a kadar kullanılmış bir rütbedir. Bugünkü Oramiral rütbesi karşılığıdır. Miri kalyonların baş kaptanıdır. Kendisinden sonra Patrona ve Riyale gelirdi.

5. Paşa Başçavuşu: Küçük Hüseyin Paşa’nın Kaptan-ı Deryalığı (1792-1803) zamanında ihdas edilen Paşa çıplağı kadrosunun başçavuşudur. Paşanın emir astsubayı gibi olup yanından hiç ayrılmaz, aynı zamanda koruma görevini yürütürdü. 1872 yılında lağvedilmişlerdir.

6. Kalyoncu : Levendlerin XVII. yy.da aldıkları isimdir. Sefer sırasında donanmaya alınıp, sefer sonunda serbest kalan paralı denizciler bunlardandır. Genellikle Rumeli yakası ile Ege sahillerinden toplanırlardı. Disiplinden mahrum kabadayılar bunlardan çıkardı. Cezayirli Hasan Paşa bunlar için Kasımpaşa’da bir kışla yaptırmıştır. (Bugünkü Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Karargah Binası). Kalyoncu rütbesi 1872 yılında lağvedilmiştir.

7. Paşa Çıplağı: Küçük Hüseyin Paşa’nın Kaptan-ı Deryalığı (1792-1803) zamanında paşanın koruma görevlisi olarak istihdam edilmiş olan çıplaklarının seçkinlerine denirdi. Endamı düzgün babayiğitlerden seçilirlerdi. Kollarında döğme bulunurdu. 1827 yılında lağvedilmiştir.

8. Tersane Başçavuşu : Tersanenin içişlerinden sorumlu kimsedir. Emrinde divanhane çavuşları denilen çavuşlar bulunurdu. Tanzimat döneminde teşkilat ve kadroları değiştirilmiştir.

9. Baratalı Levend: Barata çuhadan yapılan bir çeşit serpuştur. Barata giyen levendler genellikle kapıcılık hizmeti görürlerdi. Barata, mukavva üzerine tutkalla kırmızı çuha yapıştırılarak yapılırdı. Hüsnü Tengüz resmi, Mahmud Şevket Paşa’nın “Osmanlı Teşkilat ve Kıyafat-ı Askeriyyesi” adlı eserinden kopya etmiştir.

10. Levend-i Rumi: Adalardaki Rum halkından alınıp donanmada görevlendirilen denizcilerdir. XVIII. yy.’a kadar bu usule devam edilmişse de hemen daima ihanetleri görülmüştür. Kıyafetleri Türk levendlerinden farklı olurdu. Daha sonra bunlara kalyoncu adı verilmiştir.

11. Çıplak: Küçük Hüseyin Paşa’nın Kaptan-ı Deryalığı (1792-1803) zamanında koruma görevlisi olarak istihdam edilen bahriye neferidir. Tamamı 1 bölük olup merasim kıtası görevini yürütmüşlerdir. Endamı düzgün babayiğitlerden seçilirlerdi.

12. Galata Çavuşu : Tersane askerinden olup Galata tarafının inzibat işlerinden sorumlu bahriye amiridir. Voyvoda Karakolhanesi’nde otururdu. 1827 ‘den Sultan II.Abdüllhamit dönemine kadar görev yapmışlardır.


53.JPG

Burak Reis Cengi
(12 Ağustos 1499)

Tarihimize “Burak Adası Deniz Savaşı” olarak geçen bu Osmanlı-Venedik savaşı, Sultan II. Bayezid döneminde Navarin limanı ile Burak Adası açıklarında yapılmıştır.

Kaptan-ı derya Küçük Davut Paşa komutasında 67’si kadırga, 20’si büyük olmak üzere 300 pare gemiden oluşan Osmanlı donanmasında devrin ünlü denizcileri Burak Reis ile Kemal Reis de görev almışlardı. Özel olarak yapılmış 2.500 tonluk birer gemi olan 2 göke, Osmanlılarca ilk defa bu savaşta kullanılmıştı. Bu gökelerden birinde Kemal Reis, diğerinde de Burak Reis bulunuyordu.

Venedik donanması, 47’si kadırga, ve 17’si büyük gemi olmak üzere 160 pare gemi ile Moton limanında Amiral Antonio Grimani komutasında bekliyordu. Osmanlı donanması yolda firtınaya yakalandı. Günlerce denizle boğuştuktan sonra ancak Venediklilere ulaşabildi. Deniz ve hava şartları Osmanlıların aleyhine idi. Buna rağmen iki donanma arasında şiddetli bir çarpışma başladı. Bir ara Burak Reis düşmanın ortasında kaldı. Etrafı, biner cenkçisi bulunan iki ve beşyüzer cenkçisi bulunan iki (toplam dört) düşman karakasından başka 20 kadar küçük Venedik gemisi ile kuşatılmıştı. Düşman askerleri Burak Reis’in gökesine çengel atarak güvertesine sıçradılar. Türk donanması da yardıma gelemiyordu. Burak Reis durumun kötüye gittiğini görünce kendi gemisini neft ile tutuşturdu. Düşman gemileri de bu yangından kurtulamadılar. İki Venedik gökesi tamamen yandı. Diğerleri yaralı olarak uzaklaşmayı başardılar. Burak Reis ve bazı personeli şehid oldu. Venedikliler ise aşırı zayiat verdiler. Kurtulabilen 90 kadar Osmanlı denizcisi Brodano (Sapienza) adasına çıktılar ve bu adaya Burak Reis’in adını verdiler.

Burak Reis’in gemisini yakmakla gösterdiği asil hareket, savaşın sonucunu Osmanlıların lehine çevirmişti. Bu savaşta deniz tabye tekniği bakımından, topla savaş sistemi ilk defa tatbik olunmuş ve deniz savaşlarında top tabyasının temeli atılmıştır.


57.JPG
"Seydi Ali Reis'in Bahr-i Muhit-i Hindi'de Portekizlilerle Muharebesi"


Seydi Ali Reis
(1498 - 1563)

Seydi Ali Reis, yazdığı kitaplarıyla tanınan bir Osmanlı amiralidir. Barbaros Hayreddin Paşa’nın maiyyetinde yetişmiş, Preveze Zaferi’nde donanmanın sağ kanadına hükmetmişti. Aslen tersane kethüdası olduğundan bir deniz harekatında bağımsız olarak kumandanlık yapmamıştır. Ancak Basra’da bulunan donanmayı Süveyş’e getirmek üzere “Hind Kaptanı” tayin edildi. 1553 yılında başlayan bu görevi oldukça maceralı geçmiştir.

Şair de olan Seydi Ali Reis “Mir’atü’l - Memalik (Ülkelerin Aynası)” adlı eserinde başından geçenleri anlatır. “Muhit” adlı bir atlası, “Hülasatü’l - Hey’e (Astranominin Özeti)” adlı Arapça’dan bir çevirisi, “Mir’atı Kainat (Kainatın aynası)” adlı bir denizcilik kitabı vardır.

Seydi Ali Reis, Basra’da bulunan Osmanli Donanmasını Süveyş ‘e getirmek üzere Hind Kaptanı olunca önce gemileri tamir ettirdi. Böylece donanmayı oluşturan 15 kadırga yenilenmiş oluyordu. 5 ay uygun deniz mevsimini bekleyip 1554 Temmuz’unda yola çıktı. Abadan, Katif ve Bahreyn’i geçtikten sonra Hürmüz Adası’ndan Hurfakan’a geldi. Hind Okyanusu’nun bu hareketli sularında, birden 34 gemilik bir Portekiz donanmasıyla karşılaştı. Savaş, gece yatsıya kadar sürdü ve Portekiz donanmasından 2 gemi batırıldı. Ertesi gün yoluna devam eden Seydi Ali Reis Umman’ı geçince ikinci bir Portekiz donanmasına yakalandı. Bu sefer Portekizlilere zayiat verdirmekle birlikte bir kadırgası yandı, 5 kadırgası da battı. Elde kalan 9 kadırga ile Umman denizine yelken açtı. Böylece 3 yıl 7 ay sürecek bir maceralı seyahat başlamış oluyordu


(resim burda kucuk uzerine tiklarsaniz buyuk fotorafta pub in tabelasindaki turk korsani gorebilirsiniz, basindaki sarigin tam ortasina da turk bayragi koymuslar)

arkadaslar ingilterenin guneybatisinda penzance adiyla anilan korsanlariyla unlu bir bolge var (penzance diye amblemi korsan olan unlu bir futbol takimlarida var).. burasi ingilterenin bir tatil bolgesi ve ingilizlerin korsanlik hikayeleriyle unlu...

ben orda fotografta gordugunuz pub i gordum ve cok sasirdim, pub in adi ''THE TURKS HEAD''..
Turklerin o tarihlerde gemilerinin kucuk ama hizli olmasi sebebiyle savasmaktan ziyade avrupali ticaret gemilerine baskin vererek ilk korsanligi baslattiklarini duymustum.. ama bunu sadece akdenizde yaptiklarini saniyordum, ingiltereye kadar gittiklerini bilmiyordum.. bu resimdeki pub in web sitesine girdim ve hikayesini okudum..

olay soyle:
1922 yilinda, jarussalem e hacli seferleri sirasinda Turkler korsan gemileriyle gelerek ingilterenin guneyindeki penzance diye anilan bu bolgeyi isgal ediyorlar.. Turkler o donemde Papa Calixtus tarafindan afaroz edilmis...
hikayenin devamini assagidaki linkten okuyabilirsiniz..(ingilizce)

turk korsanlar ingilterede
(resim burda kucuk uzerine tiklarsaniz buyuk fotorafta pub in tabelasindaki turk korsani gorebilirsiniz, basindaki sarigin tam ortasina da turk bayragi koymuslar)

arkadaslar ingilterenin guneybatisinda penzance adiyla anilan korsanlariyla unlu bir bolge var (penzance diye amblemi korsan olan unlu bir futbol takimlarida var).. burasi ingilterenin bir tatil bolgesi ve ingilizlerin korsanlik hikayeleriyle unlu...

ben orda fotografta gordugunuz pub i gordum ve cok sasirdim, pub in adi ''THE TURKS HEAD''..
Turklerin o tarihlerde gemilerinin kucuk ama hizli olmasi sebebiyle savasmaktan ziyade avrupali ticaret gemilerine baskin vererek ilk korsanligi baslattiklarini duymustum.. ama bunu sadece akdenizde yaptiklarini saniyordum, ingiltereye kadar gittiklerini bilmiyordum.. bu resimdeki pub in web sitesine girdim ve hikayesini okudum..

olay soyle:
1922 yilinda, jarussalem e hacli seferleri sirasinda Turkler korsan gemileriyle gelerek ingilterenin guneyindeki penzance diye anilan bu bolgeyi isgal ediyorlar.. Turkler o donemde Papa Calixtus tarafindan afaroz edilmis...
hikayenin devamini assagidaki linkten okuyabilirsiniz..(ingilizce)



58.JPG

"Seydi Ali Reis'in iki cesim Portekiz donanmasıyla iki büyük muharebeden sonra "Tüfan-ı Fil" denilen Hind denizlerine mahsus dehşetli boraya tutulması"

Tüfan-ı Fil
(Ağustos 1554)

Seydi Ali Reis iki büyük Portekiz Donanmasından kurtulduktan sonra Umman Denizi’nde sakin bir yolculuğa başladı. Ancak Kirman ve Zufar limanları geçilip de Şihr şehri hizasına gelindiğinde, emsali görülmemiş acı bir fırtına çıktı. Günbatısı istikametinden şiddetli rüzgar esiyor, donanmada yelken tutturulamıyordu. Bu firtınaya Yemen sahillerindeki insanlar zaman zaman rastladıklarından onu “Tufan-ı Fil” (Fil Kasırgası) adıyla anıyor ve bu tufana yakalananların kurtulmalarından ümitlerini kesiyorlardı. Bu sefer sıra Seydi Ali Reis’in 9 kadırgasında mı idi?

Bora günlerce dinmek bilmedi. Seydi Ali Reis ve mürettebatı gece-gündüz mücadele ederek, metanetlerini yitirmediler. Rüzgar onları Hindistan’a doğru devamlı sürüklüyordu. Nihayet yorgun, aç, susuz ve bitap vaziyette Div Kalesi açıklarına ulaştılar. Fakat bu kale de Portekizlilerin elinde idi. Artık ne yelken, ne armadan hayır yoktu. Elde kalan küreklere asıldılar ve Daman Kalesi önlerine demir attılar.

Bu fırtına, Seydi Ali Reis’in daha sonraki maceralı hayatının ilk basamağı idi. Bundan ancak 3 yıl 7 ay sonra İstanbul’a ulaşacaktı; Ama nasıl ve neliklerle.


60.JPG

Sıngın Donanma Cengi
(20 Kasım 1567)

Sıngın kelimesi eski Tükçedeki “sı-mak (= kırmak)” fiilinden gelir ve “kırılan, kırılmış, bozguna uğramış, vurgun” gibi manalar içerir (Msl. Sırp Sındığı Savaşı = Sırpların kırıldığı savaş ... gibi). Dolayısıyla Sıngın donanma “bozguna uğramış donanma” demektir. Tarihlerimiz bu ismi genellikle “Lepanto/İnebahtı” (deniz savaşı için kullanmışlardır.

Lepanto (Lepante), Mora yarımadasının girintisi içinde, Yunanistan’ın güney sahilindedir (Patras - Korintos körfezi). Ancak buradaki deniz savaşı Yunanlılarla değil Papalık kumandasındaki Haçlı donanmasıyla yapılmıştır. Savaş, İnebahtı’nın Türkler tarafindan fethinden 72 sene sonraya rastlar. Bu dönemde Papalık, Venedik ve İspanya, Türklere karşı bir mukaddes ittifak oluşturmuşlardı. İttifakın gayesi Türkleri Avrupa, Afrika ve hatta Anadolu’dan çıkartmak, kısacası Orta-Asya’ya sürmekti.

İttifak donanması 295 pare gemi ve 46.000 asker ile Osmanlı sularında ilerlemeye başladılar. Sokollu Mehmet Paşa bu donanmaya karşı Pertev Paşa’yı serdar, Müezzinzade Ali Paşa’yı da kapudan-ı derya tayin etti. Ne gaflettir ki Barbaros’un talebeleri Uluç Ali ve Piyale Paşalar hala hayatta iken bu görevler başkalarına verilmiştir. Daha sonra iş yine Uluç Ali Paşa’ya düşecektir. Ama ne çare ki artık çok geçtir.

225 parelik Osmanlı donanması bu savaşta sevk ve idareden yoksun komutanların ihtiras kavgaları yüzünden tam adıyla sınmış, kırılmış; 23.000 kişi şehid verilmiştir. Bu savaş ile Osmanlılar, ömründe kayığa binmemiş insanlara donanma teslim edilemeyeceğini çok acı biçimde görmüşlerdir.


61.JPG

Mezamorta Hüseyin Paşa
(Ö. 1701)

Gençliğinde katıldığı bir savaşta 8-10 yerinden yaralanıp öldüğü sanılırken iyileşmesi üzerine canını dişine takan bu Türk denizcisi, Venediklilerin “Yarı ölü” manasına kullandıkları İtalyanca “Mezzo-morto kelimesinden bozma olarak tarihimizde Mezamorta diye anılmaktadır. 1683’te Cezayir Beylerbeyi oldu. Bu görevde iken Fransızlara karşı zaferler kazandı. İstanbul’a gelip kaptan-ı derya atandı. Venedikliler Sakız’ı işgal edince 7-8 Şubat 1695’te 44 gemiden mürekkep Türk Donanması Kalyonlar Kaptanı sıfatı ile Eski Foça önündeki Orak Adasından kalkarak Venedik donanmasının bulunduğu Koyun Adalarına gitmiştir. Burada 60’tan fazla gemiden oluşan Venedik donanmasını bozguna uğratmış, bir çok gemilerini batırarak 9 Şubat 1695’te büyük bir zafer kazanmıştır. Bu savaşta Venedik amirali Benedetto Pisani öldürülmüş ve Venedikliler püskürtülmüştü.

Amcazade Hüseyin Paşa’nın Sakız muhafızı olmasından sonra da pek çok yararlılıkları görüldü. 1696’dan 1701 yılına kadar kaptan-ı derya olarak görev yapan Hüseyin Paşa, ıslahatçı bir amiral idi. Emrindeki donanmanın eksikliklerini bildiği için yeni düzenlemelere girişti. Yeni bir bahriye teşkilat kanunu hazırladı. Çektirilerle birlikte öncü kuvvet olarak yelkenli gemiler yaptırıp donanmada yer almasını sağladı.


63.JPG


Çeşme Faciası
(5-6 Temmuz 1770)

Rus çariçesi II. Katerina, Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayarak Akdeniz’e inme emelinde idi. Bu sırada Osmanli Devleti de Lehistan’ı Ruslara karşı korumayı istiyordu. Ruslar Mora Rumlarını ayaklandırmak amacıyla Baltık Denizi’ndeki savaş gemilerini, Avrupa’yı dolaşarak Ege Denizi’ne gitmek üzere yola çıkardılar. 1770’te Cebelitarık’a hareket eden Rus donanmasına ünlü amiral Aleksi Orlof komuta ediyordu. Orlof, Cezayirli Gazi Hasan Paşa ile denizlerde sık sık karşılaşmış ve hemen çoğunda mağlup ayrılmıştı. Ancak bu sefer Osmanlı donanmasında kaptan-ı derya olarak Hüsamettin Paşa bulunuyordu. Cezayirli, Rusların bu hareket ile Çanakkale Boğazı’nı Osmanlı donanmasına kapatmak peşinde olduklarını sezmiş ve Hüsamettin Paşa’yı sert bir dille uyarmıştı. Bu arada Rodos sancak beyi Cafer Bey, Çeşme limanına sığınmış, öteki Osmanlı gemileri de onu takip etmişlerdi. Orlof, bunu firsat bilerek üzerlerine yürüdü. Rus donanmasında İngiliz amirali Elfinston ve Greig ile bazı yetenekli İngiliz subayları da bulunuyordu. Elfinston ve Greig’in planları gereği Çeşme limanı ağzında 4 gemi batırılarak Osmanlı gemilerinin dışarıya çıkışları engellendi. Akşam karanlığında içeriye Rus ateş gemileri girip Osmanh donanmasını ateşe verdi. Liman dar ve gemi adedi çok olduğundan Osmanlı donanmasında hareket kabiliyeti yitirilmişti. Ateş Osmanlı kalyonlarının birinden diğerine sıçrıyordu. Donanma Rusların top atışları altında tamamen yandı. Kaptan-ı derya Hüsamettin Paşa, bataryası ile Sakız adasına kaçıp kurtuldu ise de sonradan bu tedbirsizliğini idam cezasıyla ödedi.

Çeşme Deniz Savaşı, Osmanlı donanmasının tamamen yok olması ile o dönemde Osmanlı’nın deniz hakimiyetinin bir anlamda sonu oldu.
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst