Neler yeni

Welcome to SATBİL FORUM PAYLAŞIM

Join us now to get access to all our features. Once registered and logged in, you will be able to create topics, post replies to existing threads, give reputation to your fellow members, get your own private messenger, and so, so much more. It's also quick and totally free, so what are you waiting for?

Bir Satbil Forum Efsanesi

Satbil Reklam Alanı

Satbil Forum Reklam

Osmanlıdan Günümüze Avrupalılaşma Sevdamız

Turkiye-Sevd@lisi

New member
Local time
09:09
Katılım
6 Nisan 2007
Mesajlar
3,175
Tepkime puanı
25
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ezanlarin Yukseldigi Minarelerden,Ay Yildizin Golg
OSMANLIDAN GÜNÜMÜZE AVRUPALILAŞMA SEVDAMIZ
Devşirmeler yönetimindeki Osmanlı, kurtuluşu Avrupalılaşmakta görüyor, şöyle deniliyordu.
"Ülkemiz serbest ticaret sayesinde hızla sanayileşecektir."

Batı tahsilli Osmanlı uzmanlarının
"Osmanlı Devleti bu antlaşmayı uygulamakla Batı uygarlığına girecek." dediği Balta Limanı anlaşması 1838'de imzalanır.
1996'da DYP-SHP hükümetinin imzaladığı "Gümrük Birliği anlaşması" sonrası Dışişleri bakanı Deniz Baykal ne diyordu? ""Türkiye"yi güçlü ve önder bir ülke yapacağız, AB'ye taşıyacağız." Müstemleke basının "Türkiye cennete dönüyor" diye duyurduğu bu anlaşmanın Balta Limanı Anlaşmasından tek farkı, idam fermanının bu sefer Brüksel'de imzalanmasıdır.
1838 Balta Limanı anlaşmasını 1839'da Tanzimat Fermanı izler.
Tanzimat Fermanı ile Azınlıklara geniş haklar verilir, devletin yapısında yeni düzenlemeler yapılır.
1996 Gümrük Birliği anlaşmasını "Ulusal programlar" izler. Azınlıklara yeni haklar sağlanır, devletin yapısı tartışmaya açılır.
Terane aynı: Ülkemiz serbest ticaret sayesinde hızla sanayileşecek, bu anlaşmalar bizi Batı uygarlığına sokacak..."
"Batı uygarlığına girmek için" Tanzimat Fermanı yetmez. Islahat Fermanı da ardından gelir.
"Batı uygarlığına girmek için" Gümrük Birliği yetmez, "Yapısal Uyum Reformları" arkasından gelir.
Ne kadar ilginç değil mi, Tanzimat ve Islahat fermanları ile "Teba olsun olmasın bütün gayrı-Müslimler mülk edinebilecek, dernek kurabilecek, izin almaksızın diğer ülkelerdeki dernek ve vakıflarla ilişkilerde bulunabilecek..."
AKP'nin yasalaştırdığı "Azınlık Vakıfları yasasına" ne kadar da benziyor değil mi?
Eğer şu anda devletimizi yönetenler içerisinde tek bir tane bile Türkiye'yi düşünen varsa alır eline 1856 Paris Anlaşması ve "AB üyelik anlaşmalarını" karşılaştırır. Sonra da tarafını belirler. Ya "Türkiye tarafı olur AB anlaşmalarını yırtıp atar, ya da Sadrazam mason Mustafa Reşit gibi "Ülkemiz serbest ticaret sayesinde hızla sanayileşecek, Batı uygarlığına gireceğiz..." teranelerine devam eder.
Paris Anlaşması da "Avrupalılaşmak için neler yapmamız gerektiğini" anlatır, Kopenhag Kriterleri de.

Devam edelim.
Osmanlı dış borç yükü altında ezilir ve ağır taahhütlerle Ayastafanos Anlaşması'nı imzalamak zorunda kalır.
"İnsaflı Batılılar" bu anlaşma şartlarını hafifletme karşılığında KIBRIS'ı ister.
KIBRIS'ı veririz. Üstüne de "Borçlarımızı bir süreliğine erteleyen" batının insafına teşekkür eder "Avrupalılaşma hedefinden vazgeçilmeyeceğinin" altı bir kez daha çizilir.
Tesadüfe bakın ki şu anda "Üyeliğin önündeki en büyük engel Kıbrıs'tır, verin kurtulun" diyen batılı dostlarımızın "insafı" da takdire şayan, değil mi?
Batı uygarlığına girmek ve serbest ticaret ile hızla sanayileşmek sevdası sonucunda Duyunu-Umumiye Osmanlı'nın vergilerini toplamaya başlar, sevabına. Demir Çelik, Tuz, Tütün, Balık, Gaz yağı, Haberleşme gibi dönemin önemli ticaret ve stratejik kalemlerinin işletilmesi YABANCI SERMAYE'ye bırakılır.
Ordu'nun yönetimi Alman ve İtalyan generallere verilir.
Tesadüf ya şimdi de Demirçelik, Haberleşme, Tütün, Enerji gibi önemli ticaret ve stratejik kalemler Yabancı Sermaye'nin elinde.
Batı bizi kalkındırmak için büyük fedakarlıklarına devam eder.
1884 yılında "Reji idaresi" ile tarımımızı "adam etmek için" seferber olan Batı, 2000'li yıllarda "Tarımda Islah ve alternatif ürünlere yönelim" projeleriyle seferber olmadı mı?
Osmanlı'nın en önemli gelir kaynağı Tarım idi. Batılıların "kalkınmamız" için önerdikleri "Reji idaresine" göre, Osmanlı Tütün, Pamuk, Şeker Pancarı, Tahıl gibi ürünlerde kısıtlamaya gidecek, bu ürünleri "daha ucuza Avrupa'dan temin edecekti.
"2008 yılında Buğday ihtiyacı en acil olan ülke Türkiye'dir." Bu haberi geçtiğimiz günlerde OECD raporlarından okuduğumda bir çiftçi çocuğu olarak çok utandım, yerin dibine girdim. "Tarım Bakanımız ise hala koltuğunda oturuyor..."
Osmanlı-Türkiye benzerlikleri bu kadar mı? Değil elbette.
Duyunu Umumiye'nin yanı sıra bu kez "Uluslararası Mali Denetim Komisyonu" kuruluyor ve Osmanlı Maliyesinin bütün ipleri Avrupalı dostlarımızın eline geçiyor.
Maliyesi yabancının eline geçen bir devletin egemenlik hakkından bahsedilemez.
Öyle de oluyor. Osmanlının egemenlik hakkı bitiyor ve hazin son.
"Gidişe karşı çıkan namuslu bir kaç Meclisi Mebusan üyesine, sadrazam Mustafa Reşit Paşa derki; Siz Osmanlının gelişmesini istemiyorsunuz, siz ülkeyi geri bırakmak istiyorsunuz, Avrupa Medeniyetine girmemizi engelliyorsunuz...."
Ankara'da gündüz gözü havai fişekler patlatıp kutladığımız müzakere tarihi alma hadisesinde de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ne diyordu, hatırlayalım.
"Avrupa Birliği medeniyetler ittifakı projesidir. Avrupa Medeniyetine girişimizi kimse engelleyemez..."


Özetleyelim mi?
Yok biz özetlemeyelim. AKP'nin ingiliz vatandaşı Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı durumu özetledi zaten. Dedi ki, Bu savaş Milliyetçilerle küreselciler arasındaki bir savaştır.
Bu küreselci bakan'ın itiraf ettiği Türkiye durumu ile 1800'lü yıllarda Avrupalarda okuyup Osmanlıyı Avrupalılaştırmak isteyen Mustafa Reşit paşaların yönetimindeki Osmanlı durumundan farklı değildir.
Biz bu savaşı küreselcilere karşı o dönemde kaybettik ve topraklarımızın onda dokuzunu vererek o dönemdeki uyuşukluğumuzun bedelini ödedik.
Şu anda da aynı uyuşukluk içerisindeyiz. Bu sefer kaybedeceğimiz, sadece ülkemiz değil Anadolu'daki mevcudiyetimizdir.
O dönemde küreselcilerin elinden küçücük bir toprak parçasını ancak kurtarabildik. Şu anda acaba ülkemizin tümünü mü yoksa ancak bir kısmını mı kurtarabileceğiz, işte bütün mesele budur.
Evet savaş "Küreselcilerle Milliyetçiler arasındadır."
Küreselciler Osmanlı'nın onda dokuzunu Avrupalılaştırdılar, elimizden alarak.
Şimdi kalan onda birde gözleri.
Aynı film yine vizyonda.
Siz elinizde "Pop-Corn", izlemeye devam ederseniz, daha çook tren geçer bu ülke üzerinden...
Osmanlıya haksızlık etmeyelim. Osmanlı bu anlaşmaların çoğunu "zor duruma düştüğü için zorunlu yapmıştır." Türkiye ise "zor duruma düşmek için gönüllü" yapmaktadır.

Süleyman ÇELİK
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst