Akıl alır gibi değil... Bunca yazıyoruz, çiziyoruz, anlatıyoruz, ya harbiden
kulaklarında kocaman tıkaç var yahut kin ve garezleri o kadar kocaman ki
anladıkları halde anlamazdan geliyorlar. Yaşı gitmiş bilmem nereyi bulmuş
adam hâlâ 'biri bana örtünmenin nasıl özgürlük olabileceğini anlatsın' diyor...
Hani artık ağaçların bile karşısına bir obje konulduğunda, ahşabın da bir süre
sonra karşısına konulan objeyi algıladığını ispatladı bilim. Şöyle mi desek: 'Bak
amca, dede, bey baba örtünmek özgürlük değildir, asla. Açılmak da özgürlük
değildir. Hani Pigmeler yeryüzünün en özgür insanları filan değildirler.
Özgürlük, kimsenin örtünüp örtünmeyeceğine karışmamaktır. İşte izlediniz
YouTube'da; bir üniversitenin tesislerinde bir araya gelen koca koca teyzeler
nasıl da öfkeli, nasıl da kızgınlar. 'Şöyle parlak şeylerle başlarını örtüp dimdik
şekilde yanımdan geçmiyorlar mı? Hazmedemiyorum' diyor yaşlı teyze.
Zihniyetin siyasî kolu ise 70 yıllık türküsünü -buralarda söylemeye yüreği
yetmediğinden olsa gerek- yurtdışında tekrar ediyor. 'Türban, Nazi giysisidir.'
Sonra da bu zihniyete kalkıp jakoben, katı laikçi, ideolojinin militan zihniyeti
deyince bozulup köpürüyorlar...
İlgili haber
Hep söylüyoruz oysa, mesele türban, başörtüsü filan değil. Adamlar böyle
insandan rahatsız. Öyle başı dik bir şekilde karşılarına çıkıp, demokrasiden
filan bahsedince bozuluyor, kızıyorlar, her türlü kural dışılığı mubah
görüyorlar... Durum böyle olunca, ülkeyi babalarının malı gibi gören yüzde
10'luk azgın bir azınlığın karıştırabilme kapasitesi devreye giriyor tabii...
Okuyorsunuz işte, kapalı kapılar ardında birbirlerine; 'bırakın çıkarsınlar
yasayı, siz de emir verin, çıkarın olayları, millet birbirini yesin!' Hani bu
zihniyet için bir şey yapmanıza gerek yok da zaten. Direkt Kur'an'dan,
ezandan rahatsız olan biri için sizin ağzınızı açmanıza bile gerek yok.
Varlığınız zaten suç unsuru!
Şimdi biraz paçaları tutuşunca hem hırçınlıkta sınır tanımıyorlar hem de artık
derenin eski dere, köprünün de eski köprü olamayacağını yavaş yavaş fark
etmeye başladılar sanırım. Elin oğlu yapılan şaklabanlıkları görüyor ve eskisi
kadar gizlenmiyor zihniyetin gerçek yüzü. Hani artık, 'patlat bir iki bomba,
düşür birbirine gençleri, bırak birbirlerini yesinler, sonra el koy' senaryosu da
pek yutulmayacak gibi. Bu nedenle öfkeliler ve saçmalıyorlar. Onlara göre
özgürlükler konusunda en ufak bir cümle sarf etmeniz bile bölücülük, inanç ile
ilgili en basit isteğiniz bile gericilik, hak ve hukukla ilgili en ufak bir talebiniz
bile haddini bilmezlik. Baksanıza nasıl utanmadan bağırıyor yaşlı teyze;
'İstikrar senin neyine Vesayet!' Bugün Avrupa'da değişik mahfillerin bu ülkede
yaşanan şaklabanlıklar hakkında görüş bildirmesine ateş püskürenlerin
suratına, çok değil birkaç yıl önce elin Amerika'sında, 'Terörü bitirmeyin,
AKP'nin işine yarar' diye ekip ve ekipman yolladığı, demokrasi havarisi gibi
görünen yaşlı yazar amcaların günün 24 saati küfrettiği Amerikalara özel
elçiler yollayıp, 'rica etsek şunu indirseniz, şunu bindirseniz' diye yüz karası
lobicilik yapmaya çalıştıklarını çarparız.
Şahsen Anayasa Mahkemesi'nin kapatılma davasıyla ilgili müracaatı kabul
etmesinin bile bazı mahfiller için istenilen sonucun alınmış olarak varsayıldığını
düşünüyorum. Zira bu ülkede artık gizlenmeye bile gerek durmayan 'AKP
yıkılsın da gerekirse dünya da yıkılsın' diyen zihniyet var ve mahkeme
uzadıkça her fırsatı değerlendireceklerine eminim. Ama bir şeyden daha
eminim, -hiç sanmıyorum ama- isterse kapatmasın mahkeme, isterse
kapatsın; birtakım kriz tüccarlarının, bu milletin değerlerine olan
düşmanlarının artık pek şansı yok. Sonuç ne olursa olsun gerek çağdaş
dünyanın geldiği demokrasi ve özgürlük noktası, gerek Türk milletinin
üzerinde oynanan oyunları artık fark etmesinden dolayı sonuç ne olursa olsun
kaybedenler onlar olacaklar. Öyle bir kaybediş ki, kurtulmak için çabaladıkça
kendi bataklıklarına daha çok gömülecekler!
Nedim HAZAR, ZAMAN
kulaklarında kocaman tıkaç var yahut kin ve garezleri o kadar kocaman ki
anladıkları halde anlamazdan geliyorlar. Yaşı gitmiş bilmem nereyi bulmuş
adam hâlâ 'biri bana örtünmenin nasıl özgürlük olabileceğini anlatsın' diyor...
Hani artık ağaçların bile karşısına bir obje konulduğunda, ahşabın da bir süre
sonra karşısına konulan objeyi algıladığını ispatladı bilim. Şöyle mi desek: 'Bak
amca, dede, bey baba örtünmek özgürlük değildir, asla. Açılmak da özgürlük
değildir. Hani Pigmeler yeryüzünün en özgür insanları filan değildirler.
Özgürlük, kimsenin örtünüp örtünmeyeceğine karışmamaktır. İşte izlediniz
YouTube'da; bir üniversitenin tesislerinde bir araya gelen koca koca teyzeler
nasıl da öfkeli, nasıl da kızgınlar. 'Şöyle parlak şeylerle başlarını örtüp dimdik
şekilde yanımdan geçmiyorlar mı? Hazmedemiyorum' diyor yaşlı teyze.
Zihniyetin siyasî kolu ise 70 yıllık türküsünü -buralarda söylemeye yüreği
yetmediğinden olsa gerek- yurtdışında tekrar ediyor. 'Türban, Nazi giysisidir.'
Sonra da bu zihniyete kalkıp jakoben, katı laikçi, ideolojinin militan zihniyeti
deyince bozulup köpürüyorlar...
İlgili haber
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Hep söylüyoruz oysa, mesele türban, başörtüsü filan değil. Adamlar böyle
insandan rahatsız. Öyle başı dik bir şekilde karşılarına çıkıp, demokrasiden
filan bahsedince bozuluyor, kızıyorlar, her türlü kural dışılığı mubah
görüyorlar... Durum böyle olunca, ülkeyi babalarının malı gibi gören yüzde
10'luk azgın bir azınlığın karıştırabilme kapasitesi devreye giriyor tabii...
Okuyorsunuz işte, kapalı kapılar ardında birbirlerine; 'bırakın çıkarsınlar
yasayı, siz de emir verin, çıkarın olayları, millet birbirini yesin!' Hani bu
zihniyet için bir şey yapmanıza gerek yok da zaten. Direkt Kur'an'dan,
ezandan rahatsız olan biri için sizin ağzınızı açmanıza bile gerek yok.
Varlığınız zaten suç unsuru!
Şimdi biraz paçaları tutuşunca hem hırçınlıkta sınır tanımıyorlar hem de artık
derenin eski dere, köprünün de eski köprü olamayacağını yavaş yavaş fark
etmeye başladılar sanırım. Elin oğlu yapılan şaklabanlıkları görüyor ve eskisi
kadar gizlenmiyor zihniyetin gerçek yüzü. Hani artık, 'patlat bir iki bomba,
düşür birbirine gençleri, bırak birbirlerini yesinler, sonra el koy' senaryosu da
pek yutulmayacak gibi. Bu nedenle öfkeliler ve saçmalıyorlar. Onlara göre
özgürlükler konusunda en ufak bir cümle sarf etmeniz bile bölücülük, inanç ile
ilgili en basit isteğiniz bile gericilik, hak ve hukukla ilgili en ufak bir talebiniz
bile haddini bilmezlik. Baksanıza nasıl utanmadan bağırıyor yaşlı teyze;
'İstikrar senin neyine Vesayet!' Bugün Avrupa'da değişik mahfillerin bu ülkede
yaşanan şaklabanlıklar hakkında görüş bildirmesine ateş püskürenlerin
suratına, çok değil birkaç yıl önce elin Amerika'sında, 'Terörü bitirmeyin,
AKP'nin işine yarar' diye ekip ve ekipman yolladığı, demokrasi havarisi gibi
görünen yaşlı yazar amcaların günün 24 saati küfrettiği Amerikalara özel
elçiler yollayıp, 'rica etsek şunu indirseniz, şunu bindirseniz' diye yüz karası
lobicilik yapmaya çalıştıklarını çarparız.
Şahsen Anayasa Mahkemesi'nin kapatılma davasıyla ilgili müracaatı kabul
etmesinin bile bazı mahfiller için istenilen sonucun alınmış olarak varsayıldığını
düşünüyorum. Zira bu ülkede artık gizlenmeye bile gerek durmayan 'AKP
yıkılsın da gerekirse dünya da yıkılsın' diyen zihniyet var ve mahkeme
uzadıkça her fırsatı değerlendireceklerine eminim. Ama bir şeyden daha
eminim, -hiç sanmıyorum ama- isterse kapatmasın mahkeme, isterse
kapatsın; birtakım kriz tüccarlarının, bu milletin değerlerine olan
düşmanlarının artık pek şansı yok. Sonuç ne olursa olsun gerek çağdaş
dünyanın geldiği demokrasi ve özgürlük noktası, gerek Türk milletinin
üzerinde oynanan oyunları artık fark etmesinden dolayı sonuç ne olursa olsun
kaybedenler onlar olacaklar. Öyle bir kaybediş ki, kurtulmak için çabaladıkça
kendi bataklıklarına daha çok gömülecekler!
Nedim HAZAR, ZAMAN