Join us now to get access to all our features. Once registered and logged in, you will be able to create topics, post replies to existing threads, give reputation to your fellow members, get your own private messenger, and so, so much more. It's also quick and totally free, so what are you waiting for?
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Ağaçtım Bir Zamanlar...
Yapraklar ve çiçekler verdim dal dal
Dallarımda meyvalar verdim bal bal...
Sevgililer suda gezinsin diye
Sert göğsümden onlara verdim sandal.
Gölge verdim altımda oturacak,
Dalımda kuruldu ipten salıncak,
Çizilen kâlple aşk bilinsin diye
Gövdem,bağrım oyuldu bıçak bıçak...
Kuşlar dallarımda flört ettiler
Yuva kurup yavrular büyüttüler,
Gözle görüp içine sinsin diye
Yuvadan uçurmadan eğittiler...
İhtiyarlık şimdi beni de buldu
Yaprağım,çiçeğim,kuşlar kayboldu...
Kuru boş yer işgâl etmesin diye
Gövdem parça parça yakacak oldu...
Şu dünyada dikili bir ağacın olsun gel
Ağaçla bütünleşen toprak şanslı ve güzel.
Estikçe,salladıkıça yaprağı çoşar rüzgâr
Sanki seslerden sarhoş olmuş büyük bestekâr...
O yapraklardan çıkar o en güzel besteler
Makamlar binbir çeşit,ne usûller var neler?
Kuşlar o şarkılarla hep aşkı fısıldaşır
Kelebekler çiçekten çiçeğe sevgi taşır.
Yaptı da o ağaçtan NUH NEBİ gemisini
Kurtararak yarattı 'Tufan Efsanesi'ni.
Emirnâmesinde der KANUNİ:'Keserim baş
Kim ki bir ağaç kese,ola o ağaç da yaş...
Ormanı NERON gibi yakıp bakmak ne demek?
Ömründe kalsa son gün olsun iş ağaç dikmek.
Öneriyor bak bunu Yüce PEYGAMBER'imiz
Ağaç dikmekle olur CENNET 'te de yerimiz.
Küçümseme ağacı olsa da dünya malın
Ağaç ile yapılır t a b u t u n ve de s a l ı n...
Uyumlu türküsü o anda
Bozuluyor ağaçkakanın
Bir dal düşüyor başıma
II
Seriyorum yere kollarını
Başının altında
Göğsü nakışlı güz ayları
Sökülüyor dikiş yerinden
Gizli bir ibrişim
Turuncu rengiyle sarıyor ortalığı
Gül ve lale kokusu
Bir kuşun taçyaprağına
Sokulup uyuyorum
III
Anı gibi geçip gidiyor
Yürüyüşünde güz dalgınlığı
Gülüşü kaymağı balı
Süzülüp akıyor yollara
Ben düşlerimi topluyorum
Gidiyor o döküle saçıla
sabah erken saatinde,
sessiz sokaklarda,
esiyor serin rüzgar
ağaçların dalları dans eder gibi
sağa sola sallanıyor.
sararmış yaprakları yerlerde
üşümüş gibi yatıyor.
ağaçlar çırıl çıplak titriyor...
kuşlar gök yüzünde telaş halinde..
göçmek üzere hazırlanıyorlar,
gökyüzünde de hüzünlü duruyor.
kara bulutlar güneşin yüzünü örtüyor,
geldi sonbahar geldi...
Çocukluğumdan bir ağaç var hatırımda
Meşe ağacı; ulumu ulu benim on kat boyumda
Koşuşurdu koyunlar kuzular sıcak yaz günleri
Meşe ağacının gölgesinde uyumaya
Şimdi düşünüyorum da: Ne oldu o ağaca?
Beynimi zorluyorum fakat hatırlamıyorum
Hâlbuki fidandı o da zamanında
Belki bir çocuk dikmiştir onu toprağa
Ama büyümüş gelişmiş; dal, dal dağılmış etrafa
Ben bu ağacın gölgesinde çok anılar dinledim
Âlim dedenin ağzından ait olan onun zamanına
Bu ağacın gölgesinde her oturup yattığımda
Yine bir ağacım olsun isterim sır vermeyen
Anlatacaklarımı esintileriyle dinleyen
Sevinç ve dertlerime ortak olsun derim
Bu nedenle her yıl bir ağaç dikerim.
Bana da önemsiz gelirdi ağaç dikmek çocukluğumda
Fakat sonraları değerini anladım bir fidanın
Hayatlarını kurtarıyordu insancıkların
Oksijen veriyordu onlara hem de bedavaya
Çocuklarım! Sizle çabuk anlayın değerini ağacın,
Kazıyın önemini kafanızın anlayan tarafına.
Her diktiğimiz ağaç göremeyeceğimiz bir gelecekte
Hayat verecek çocuklarımızla torunlarımıza.
Hava ne kadar güzel öğretmenim
Yollar ağaçlar kuşlar ne kadar güzel
Yeryüzü pırıl pırıl öğretmenim
Gizlisi saklısı kalmamış dünyanın
Nesi var nesi yoksa dökmüş ortaya
Bütün bitkiler, bütün hayvanlar, bütün taşlar
Sürüngenler, konglomeralar, serhaslar
Hepsi hepsi ortada öğretmenim.
Ne olur biz de gidelim
Burda kalsın kitaplar
Burda kalsın iğneli karafatmalar
Kollarından bacaklarından gerilmiş kurbağalar
Burda kalsın hepsi
Bomboş kalsın hepsi
Bomboş kalsın evler okullar
Hapishaneler, hastaneler...
Öğretmenim, sevgili öğretmenim
Sırtımıza alırız hastaları
Kim bilir ne özlemişlerdir kırları...
Ya mahpuslar.
Ne sevinirler kimbilir
Sarılıp sarılıp öperler adamı.
Bir bağımız vardı bizim, hey dostlar,ötegeçede,
Üzümleri tatlı, toprağı verimli...
Hele bahar gelmeye görsün bir...
Gözünü açar, budardık çubuklarını...
Bellemesi bir başkaydı zaten...
Budanan çubukları odun yapardı annem..
Üzüme dolunca çubuklar;
Bir başka olurdu bakışlar
Dallara söykerdi salkımlar...
Hey gibi bizim bağ hey
Güz gelince bağ beklerdi küçükler.
Eski elbise takılırdı dallara,
Bir de ateş yakılırdı akşam dönüşünde..
Üzümleri, tilkiler, yemesin diye,
Aylarca beklenen bağ bozumu başlardı,
Bir hareketlilik yaşanırdı bağ yolunda,
Kuş cıvıltıları terkederdi yerini bizlere.
Tenekelerle, sepetlerle toplanırdı;
Salkım salkım üzümler...
Kağnılarla getirirdik üzümleri köye, havtlarda ezilirdi üzümler.
Pekmez toprağı getirirdik ocaktan,
sabaha kadar pekmez kaynardı;
teştlerde, kulplu kazanlarda.
Tandırda sabahlardı, nineler, anneler!...
Yıllar sonra köye gitmiştim ziyarete..
Haydi... Bizim bağa gidelim dedim anneme;
bir başka baktı annem gözlerime...ifade etmekte zorlanıyordu sanki,
gözlerinde yaş belirdi, hüzünlü hüzünlü:
"Bizim bağ...Bizim bağ harap oldu ey oğul" dedi...
Şöyle bir daldım maziye....tâ yıllar öncesine döndüm...
Oysa ki , bir başkaydı o yıllar...Heyhat!...
Üretmek... üretken olmak, ne güzeldi sahiden...
Kırmadı beni annem, yine gittik bizim bağa.
Birkaç kara kütük...Bir o kadar da çubuk gözüküyordu...
bir tek , "Armut Ağacı" kalmıştı ; harap olan bağa inat.
"Bağ harap olduysa, BEN varım" diyordu sanki...
dallar meyveye dolmuştu, başlar yere eğikti..
ürün vermenin zevkini çıkarıyordu...bizim bağın bekçisiydi O...
Bizim bağ harap olmuştu;Kuşlar da yoktu, tilkiler de!...
Derin bir sessizlik almıştı bizim bağı
Ey oğul! Şimdiki nesil hazırcı, zahmete katlanan nerdeee?...
yok artık; ekşiye, pekmeze hasretiz,
Ne idiğü belirsiz pekmeze mahkumuz diyordu annem.
İki gözlerimiz de iki çeşme olmuştu..
Ama, bu göz yaşları çare üretmezdi;
harap olmuştu bizim bağ
Bizim bağ harap olmuştu.
Bir bizim bağ mı? Hayır... hayır!...
bütün bağlar böyleydi bizim köyde....
Elveda bizim bağlar...Elveda bağcılık!...Elveda.
Ellerimizde kaynattığımız; pekmezler, ekşiler...
Büyük sözü dinlememişti, pişmandı; genç nesiller.
kuşlar ötüşmüyor, tilkiler koşuşmuyordu artık,
Bizim Bağın Dere yalnızlığa itilmişti.
Belliydi zaten;
Bakılmazsa dağ olur demişti; Rahmetli dedem...
Öyle oldu gerçekten!...
Bizim bağ harap oldu velhasıl!....
Ben en çok yeşili seviyorum
Bazen bir engin deniz
Bazen ise bir çocuksu sevgi
Gözlerimi açar açmaz
Seni arar gözlerim
Renginin derinliklerinde
Çay bahçelerinde gezinirim
Yurdumun eşsiz yaylaları
Cennet gibi güzelim bağları
Ben yanlız seni düşünürüm
Seni senle yaşarım
Baktığım her noktada
Yeşilim seni ararım
ey koca çınar
yılların nasıl geçti
yapraklarında bir ömür var
gölgende anıların
kimbilir kimleri gördün
o ömründe
kimler anlattı seni
belkide adına şarkılar
ilkbaharda sonbaharda
ta ki yıllar seni
yorunca ya ve alıncaya kadar
İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz ve kullanıcı deneyiminizi geliştirebilmek için Cookie kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımını kabul ettiğinizi varsayacağız