Neler yeni

Welcome to SATBİL FORUM PAYLAŞIM

Join us now to get access to all our features. Once registered and logged in, you will be able to create topics, post replies to existing threads, give reputation to your fellow members, get your own private messenger, and so, so much more. It's also quick and totally free, so what are you waiting for?

Bir Satbil Forum Efsanesi

Satbil Reklam Alanı

Satbil Forum Reklam

YAHYA KEMAL BEYATLI

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
01:30
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Dünyada ne ikbal ne servet dileriz
Hattâ ne de ukbâda saadet dileriz
Aşkın gül açan bülbül öten vaktinde
Yaranla tarab yâr ile vuslat dileriz.


yahyakemal2.jpg

YAHYA KEMAL BEYATLI...

Yahya Kemal Beyatlı, 2 Aralık 1884 yılında Üsküp'te doğdu; asıl adı Ahmed Agâh'tır. İlköğrenimini Üsküp'te; orta öğrenimini Selanik ve İstanbul Vefa idadilerinde tamamladı. 1903 yılında Paris'e giderek Siyasal Bilgiler Fakültesine girdi. 1912 yılında yurda döndükten sonra dil ve tarih konularında makaleler yayınladı. 1915 yılında Darülfünun (Üniversite) öğretim kadrosuna atandı. Kurtuluş Savaşının bitimine doğru (1923) Ankara'ya geçerek Hâkimiyeti Milliye gazetesinde başyazar oldu. Urfadan milletvekili seçildi (1923-1926). Daha sonra Varşova, Madrid elçiliklerine atandı. (1926-1931). Tekirdağ ve İstanbul milletvekili olarak 1935-1946 yılları arasında yeniden parlamentoya girdi. 1949'da Pakistan büyük elçisi iken emekliye ayrıldı.

1 Kasım 1958 yılında İstanbul'da öldü.

Yaşarken şiir kitabı yayınlamayan Yahya Kemal'in, ölümünden sonra Yahya Kemal Enstitüsünce yayınlanan şiir kitapları:

1961 Kendi Gök Kubbemiz
1962 Eski Şiirin Rüzgâriyle
1963 Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş

Tarih, edebiyat, v.b. konularında deneme, makale ve konferansları da aynı enstitüce kitap olarak yayınlandı.

Yahya Kemal şiir yazmaya lise yıllarında başlamıştı. Bu şiirleri başta Tevfik Fikret olmak üzere Seryet-i Fünun şairlerinin etkisi altındaydı.

Kendi sözleriyle: "Kendi neslimin bütün çocukları üzerinde olduğu gibi, ruhumda, ahlâkımda, zevkimde lisanımda, sanatımda en büyük tesiri O (Fikret) icra etmiştir".

Yeni şiir denemelerine Fransa'da bulunduğu yıllarda başladı. Fakat dönüşünde de bunları uzun süre yayınlamadı. Şiirleri ilk kez 1918'de Yeni Mecmua'da yayınlanmaya başladı. Oysa yeni şiirlerinin yazılış tarihi 1910 ve daha önceleridir. Yahya Kemal'in yazmada ve yayınlamada bu titizliğinin, günümüzdeki kültür, sanat hatta siyaset konulu tartışmalara da ışık tutacak önemli nedenleri vardır. Paris'te Siyasal Bilgiler Okulunda öğrenim gördüğü sırada Albert Sorel'in tarih dersleri "Ona tarih ortasında Türklüğü aramak ve bulmak gibi sonsuz bir heves vermişti..." Dönüşünde, gerek dil gerek Türklüğün kökenleri bakımından Ziya Gökalp'le tartışmaya girdi. Yahya Kemal'e göre "Türklüğün kökeni Anadoluda'dır..." Tarih (ulusal bilinç, ulusal sanat) konusunda yoğun araştırmalarını ve düşüncelerini ulusal dil konusunda da sürdürüyordu. Ona göre "Bir dilin yalnız kendine mahsus, süssüz, tabii, samimi, yalın ifade özellikleri" vardır...

Türkçede ise kendi ifade özellikleri yerine tesirinde kaldığı Arap ve özellikle Fars dilinin ifade özellikleri geçmiştir... Yahya Kemal'e göre "Servet-i Fünun nazmının dili, sözcük topluluğu, gramer ve hatta söz dizimi bakımından Türkçeden uzaklaşmış yapma bir dildi... Bu dil, Fransa dilinin güçlü etkisi altında bir tatlı su lehçesi haline gelmiştir... Ulusal bir çığır açabilmek için ne Servet-i Fünun diline, ne de Divan nazımının diline bağlanılabilir... Halk şiirinin dilini de fazla dar ve mahalli bulan şair, bu durum karşısında bütün milletin birden mal edineceği bir şiirin dili için tek imkân olarak konuşulan Türkçeyi görüyordu."

Daha önce Tevfık Fikret, Rıza Tevfık, Mehmet Emin ve Mehmet Akif’te belirtileri görülen bir Türkçedir bu. Fakat Yahya Kemal'in dili "Fikret'in daha çok konuşmalarla sınırlı kalan, Rıza Tevfik'te bir düzen ve süreklilik sağlayamayan, Mehmet Emin'de İstanbul konuşmasının sınırlarını aşan ve kalıplaşan, Mehmet Âkifte fazla halklaşan ve bazen argolaşan Türkçelerden çok üstün niteliktedir... Aruz vezni ile Fikret kuvvetli bir dış musikisi ve ustalıklı bir manzume lisanı vücuda getirmişti. Bu vezni daha temiz, daha sade bir Türkçe ile dillendirmek kudretini de Mehmet Akif göstermişti. Fakat tam on asırlık bir atalar mirası olan bu güzel vezinle yalnız şiir söyleyen ilk büyük şair Yahya Kemal oldu... (Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihî). Yahya Kemal "ulusal ve Avrupacı sanatın sentezini" yaratmış, "Türk edebiyatında bir sair ilk defa şiirin Avrupai gelişimini yöntemsel bir görüşle incelemiştir" (bkz. ag.y.) "Türk şiiri bir yandan taklitçilikten kurtulup kendi kaynaklarına dönerek ulusallaşacak, öte yandan modern şiirin bütün özelliklerine sahip olacaktır..." (bkz. Kenan Akyüz, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi).

Ulusal tarih, ulusal bilinç, ulusal dil konularındaki görüşlerinin yanısıra, Stephan Mallarmé'nin "Bir mısra, kelimelerin yanyana dizilmesinden meydana gelir" tanımını benimseyen Yahya Kemal'e göre, eski şiir anlayışında "..şair bir mevzuu, bir fikri, bir hayali, bir hissi pürüzsüz ve selis bir ifade ile söylerse işini görmüş, yani mısra söylemiş sayılırdı. Halbuki bu ikinci telâkkide lisan pürüzsüzlüğü, selaset ve belagatın bütün kaideleri şiirin söylenmesine kifayet etmiyordu... Şiir, ritmin lisan haline gelmesi, yani söyleyişin bir musiki cümlesi olabilmek sırrına erişmesiydi..." (N.S. Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi.) "Fransa'da, şiir, Yahya Kemal'i Parnas'cı şairlerin mükemmel manzumeleri ve sembolizmin derin musikisi ile karşıladı...

Fransız şiirinde ilk dikkat ettiği hadise, başlangıçtan en yeni sembolist şairlere kadar eski Yunan mısralarını Fransızca bir mısra haline getirmek için giriştikleri ve başardıkları tarihi faaliyet oldu... Bir aralık Türk şiirini ve zevkini asırlardan beri almış olduğumuz Arap ve Acem tesirlerinden uzaklaştırarak doğrudan doğruya Yunan ve Latin edebi terbiyesine bağlamak" eğilimini duydu. (a.g.y.). Bu eğilim onu, aynı mısraların Türkçedeki "ifade sırlarını" bulmak gibi bir çalışmaya (a.g.y.) ve antik şiirin "berrak, külfetsiz, samimi, aydınlık söyleyişine" yöneltti... (K.Akyüz, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi.) Muazzam ve titiz bir çalışmaya koyuldu (a.g.y.). Şiir onun için "musikiden başka türlü bir musiki", "içimizin ahengi"dir... (a.g.y.). "Sembolist şiirin büyük değer verdiği iç ahenkle parnasiyenlerin titizlikle temine çalıştıkları dış ahengi onda bağdaşmış olarak buluyoruz..." (a.g.y.). Buna karşılık, "Fransız nazmına ait şekilleri pek az kullanmış, Servet-i Fünunun en çok tercih ettiği sone tarzına hiç rağbet etmemiş... gazel, şarkı, mesnevi ve rubai tarzlarını kullanmıştır... Ahenk bakımından çok daha mükemmel bulduğu aruzu heceye daima tercih etmiştir..." (a.g.y.).

Yahya Kemal sağlam bir kültür ve dil bilinci üstüne kurduğu şiirlerindeki klasik yalınlık ve güçlülükle, sanatının özünde ve biçiminde ulusal ve modern olanın, bireysel ve toplumsal olanın, tarihsel ve çağdaş olanın sentezine ulaşmadaki çabaları ve başarılarıyla, modern şiirimizin, (Kendi Gök Kubbemiz'deki şiirleriyle) büyük bir kurucu ustası, klasiğidir. Bu özellikleriyle, XX. yüzyıl dünya şiirinin de önemli şairleri arasında bulunduğundan kuşku yoktur.

Eserleri

1964 Aziz İstanbul
1966 Eğil Dağlar
1968 Siyasi Hikayeler
1968 Siyasi ve Edebi Portreler
1971 Edebiyata Dair
1973 Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım
1975 Tarih Müsahabeleri
1976 Bitmemiş Şiirler
1977 Mektuplar - Makaleler

Kaynakça: Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi - Ataol Behramoğlu
 
Son düzenleme:

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
01:30
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
AÇIK DENiZ

Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum;
Her lahza bir alev gibi hasretti duyduğum.
Kalbimde vardı "Byron"u bedbaht eden melal!
Gezdim o yaşta dağları, hülyam içinde lal...
Aldım Rakofça kırlarının hür havasını,
Duydum akıncı cedlerimin ihtirasını,
Her yaz, şimale doğru asırlarca bir koşu...
Bağrımda bir akis gibi kalmış uğultulu.
Mağlupken ordu, yaslı dururken bütün vatan,
Rüyama girdi her gece bir fatihane zan.
Hicretlerin bakıyyesi hicranlı duygular...
Mahzun hudutların ötesinden akan sular,
Gönlümde hep o zanla beraber çağıldadı,
Bildim nedir ufuktaki sonsuzluğun tadı.
Bir gün dedim ki "istemem artık ne yer ne yar"!
Çıktım sürekli gurbete, gezdim diyar diyar,
Gittim o son diyara ki serhaddidir yerin,
Hâlâ dilimdedir tuzu engin denizlerin!

Garbin ucunda, son kıyıdan en gürültülü
Bir met zamanı, gökyüzü kurşunla örtülü,
Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi;
Gördüm güzel vücudunu zümrütleyen deri
Keskin bir ürperişle kımıldandı anbean;
Bakam ve anladım ki o ejderdi canlanan.
Sonsuz ufuktan ah o ne coşkun gelişti o!
Birden nasıl toparlanarak kükremişti o!
Yelken vapur ne varsa kaçışmış limanlara,
Yalnız onundu koskoca meydan ve manzara!
Yalnız o kalmış ortada, âsi ve bağrı hun,
Bin mağra ağzı açmış, ulurken uzun uzun...
Sezdim bir âşinâ gibi, heybetli hüznünü!
Ruhunla karşı karşıya kaldım o met günü,
Şekvanı dinledim, ezeli muztarip deniz!
Duydum ki ruhumuzla bu gurbette sendeniz,
Dindirmez anladım bunu hiçbir güzel kıyı;
Bir bitmeyen susuzluğa benzer bu ağrıyı

(Kendi Gök Kubbemiz
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
01:30
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
KAR MUSİKİLERİ

Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu.
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.

Bir kuytu manastırda dualar gibi gamlı,
Yüzlerce ağızdan koro hâlinde devamlı.

Bir erganun ahengi yayılmakta derinden...
Duydumsa da zevk almadım İslav kederinden.

Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta,
Tanburi Cemil Bey çalıyor eski plakta.

Birdenbire mes'udum işitmek hevesiyle
Gönlüm dolu İstanbul'un en özlü sesiyle.

Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık,
Uykumda bütün bir gece Körfez'deyim artık!

Varşova 1927 (Kendi Gök Kubbemiz)
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
01:30
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
SESSİZ GEMİ

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
01:30
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
HAZAN BAHÇELERİ

Kalbim yine üzgün, seni andımda derinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
Yorgun ve kırılmış gibi en ince yerinden
Geçtim yine dün eski hazan behçelerinden

Senden boşalan bağrıma gözyaşları dolmuş
Gördümki yazın bastığımız otları solmuş
Son demde bu mevsim gibi benzimde kül olmuş
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden


 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
01:30
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
GÜFTESİZ BESTE

Sizi dün bekledim o yollarda
Ki gezindikdi bir zaman karda,
Kararan gözlerimle rüzgarda
Sizi dün bekledim o yollarda!...

Sanıyordum unuttunuz adımı,
Dediniz hissedince maksadımı:
"Beni hala bu genç unutmadı mı
Ki bugün bekliyor bu yollarda?"

Nice sevdalılarla sevgililer
Aşkı yollarda böyle beklediler!
Nice sevdalılar da var ki diler
Akşam olsun bu kuytu yollarda!...
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
01:30
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Dönülmez Akşamın Ufku

Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç

Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile
Avunmak istemeyiz böyle bir teselliyle

Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan

Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece
Gruba karşı bu son bahçelerde keyfince

Ya şevk içinde harap ol ya aşk içinde gönül
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
01:30
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
AKINCILAR

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Haykırdı ak tolgalı beylerbeyi ``ilerle''
Bir yaz günü geçtik tunadan kafilelerle
Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan
Şimşek gibi Türk atlarının geçtığı yoldan
Bir gün yine doludizgin atlarımızla
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla
Cennette bu gün gülleri açmış görürüzde
Hala o kızıl hatıra gitmez gözümüzde
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
01:30
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
DUYUŞ VE DÜŞÜNÜŞ

Sevdiklerim göçüp gidiyorlar birer birer
Ay geçmiyor ki almayayım gamlı bir haber.

Kalbim zaman zaman bu haberlerle burkulu;
Zihnim düşünceden dağınık, gözlerim dolu.

Kaybetti asrımızda ölüm eski hüznünü,
Lakayd olan mühimsemiyor gamlı bir günü.

Çok şey bilen diyor:'Gidecek her gelen nesil!
Ey sade-dil! Bu bahsi hayatında böyle bil!

Hiç durmadan, hayat öğütür devreden bu çark,
Ölmek sırayladır, sıralanmakta varsa fark.

İlmin derin görüşleri, aklın hükümleri
Doldurmuyor boşalmış olan hisli bir yeri
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
01:30
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
ENDÜLÜS'TE RAKS

Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı...
Şevk akşamında Endülüs üç def' kırmızı...

Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir.
İspanya neş'esiyle bu akşam bu zildedir.

Yelpâze çevrilir gibi birden dönüşleri,
İşveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri...

Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır;
İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır.

Alnında halka halkadır âlşüfte kâkülü,
Göğsünde yosma Gırnata'nın en güzel gülü...

Altın kadeh her elde, güneş her gönüldedir;
İspanya varlığıyle bu akşam bu güldedir.

Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi;
Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi...

Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli...
Şeytan diyor ki sarmalı, yüz kerre öpmeli..

Gözler kamaştıran şala, meftûm eden güle,
Her kalbi dolduran zile, her sîneden: "Ole!"
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
01:30
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
EYLÜL SONU

Günler kısaldı. Kanlıca'nin ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları.

Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa...
Yazlar yavaşca bitmese, günler kısalmasa...

İçtik bu nadir içki'yi yıllarca kanmadık...
Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!

Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;
Lakin vatandan ayrılışın ıstırabı zor.

Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sahile,
Bitmez bir özleyiştir, ölümden biter bile
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
01:30
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
GEÇMİŞ YAZ

Rüya gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle
Her anını, her rengini, her şiirini hazdan.
Hala doludur bahçeler en tatlı sesinle!
Bir gün, bir uzak hatıra özlersen o yazdan

Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin:
Geçmiş gecelerden biri durmakta derinden;
Mehtap... iri güller... ve senin en güzel aksin...
Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde!
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
01:30
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
MOHAÇ TÜRKÜSÜ

Bizdik o hücumun bütün aşkıyla kanatlı;
Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle,
Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle!
Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü;
Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü.
Gül yüzlü bir afetti ki her pusesi lale;
Girdik zaferin koynuna, kindik ovisale
Dünyaya veda ettik, atıldık dolu dizgin;
En son koşumuzdur bu! Asırlarca bilinsin!
Bir bir açılırken göğe, son def'a yarıştık;
Allaha giden yolda meleklerle karıştık.
Geçtik hepimiz dört nala cennet kapısından;
Gördük ebedi cedleri bir anda yakından!
Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber;
Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber
Lakin kalacak doğduğumuz toprağa bizden
Şimşek gibi bir hatıra nal seslerimizden
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
01:30
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
ÖZLEYEN

Gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde,
Sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde!
Dağlar ağarırken konuşmustuk tepelerde,
Sen nerde o fecrin ağaran dağları nerde!

Akşam, güneş artık deniz ufkunda silindi,
Hülya gibi yalnız gezinenler köye indi
Ben kaldım, uzaklarda günün sesleri dindi,
Gönlümle, hayalet gibi, ben kaldım o yerde
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
01:30
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
SİSTE SÖYLENİŞ

Birden kapandı birbiri ardınca perdeler...
Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye nerdeler?

Som zümrüt ortasında, muzaffer, akıp giden
Firuze nehri nerde? Bugün saklıdır, neden?

Benzetmek olmasın sana dünyada bir yeri;
Eylül sonunda böyledir İsviçre gölleri.

Bir devri lanetiyle boğan şairin Sis'i.
Vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisi.

Hülyama bir eza gibi aksetti bir daha;
-Örtün! Müebbeden uyu! Ey sehr! -O beddua...

Hayır bu hal uzun süremez, sen yakındasın;
Hala dağılmayan bu sisin arkasındasın.

Sıyrıl, beyaz karanlık içinden, parıl parıl
Berraklığında bilme nedir hafta, ay ve yıl.

Hüznün, ferahlığın bizim olsun kışın, yazın,
Hiç bir zaman kader bizi senden ayırmasın
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
01:30
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
SÜLEYMANİYE'DE BAYRAM SABAHI

Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye'de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mubarek, ne garib alem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayaletle dolu...
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sükünette karıştıkça karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya.
Tanrının mabedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor.

Ordu-milletlerin en cok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allah'ına bir böyle yapı.
En güzel mabedi olsun diye en son dinin
Budur öz şekli hayal ettiği mimarının.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmis Istanbul'un ufkunda bu kudsi tepeyi;
Taşımış harçını gaazileri, serdarıyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mimariyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevi bir kapı açmıs buradan gökyüzüne,
Taa ki geçsin ezeli rahmete ruh orduları..

Bir neferdir bu zafer mabedinin mimarı.
Ulu mabed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir varisin olmakla bugün mağrurum;
Bir zaman hendeseden abide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi,
Senelerden beri ru'yada görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
Büyük Allah'ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbir oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!

Gördüm on safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbir'i
Ne kadar saf idi simasi bu mu'min neferin!
Kimdi? Banisi mi, mimarı mı ulvi eserin?
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyada yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
Vatanın hem yaşıyan varisi hem sahibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettigimiz yerlerde.

Karşı dağlarda tutuşmus gibi gül bahceleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Gökte top sesleri var, belli, derınden derıne;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdar'dan mı? Hisar'dan mı? Kavaklar'dan mı?
Bursa'dan, Konya'dan, İzmir'den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, taa Beyazıd'dan, Van'dan,
Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mubarek bu seher!
Kadın erkek ve cocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi büyük hatıralar rüzgarını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.

Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosva'dan, Niğbolu'dan, Varna'dan, İstanbul'dan..
Anıyor her biri bir vak'ayı heybetle bu an;
Belgrad'dan mi? Budin, Eğri ve Uyvar'dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra-dağlardan mı?

Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalar'dan mi? Tunus'dan mi, Cezayir'den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;
O mübarek gemiler hangi seherden geliyor?

Ulu mabedde karıştım vatanın birliğine.
Cok şükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşıyanlarla beraber bulunan ervahi.

Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
01:30
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
VUSLAT

Bir uykuyu cânanla beraber uyuyanlar,
Ömrün bütün ikbâlini vuslatta duyanlar,
Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zâmanı,
Görmezler ufuklarda, şafak söktüğü ânı...
Gördükleri rü'ya ezelî bahçedir aşka;
Her mevsimi bir yaz ve esen rüzgâri başka.
Bülbülden o eğlencede feryâd işitilmez;
Gül solmayı; mehtâb, azalıp gitmeyi bilmez...
Gök kubbesi her lâhza, bütün gözlere mâvi...
Zenginler o cennette fakirlerle müsâvi;
Sevdâları hülyâlı havuzlarda serinler,
Sonsuz gibi, bir fıskiye âhengini dinler.

Bir rûh, o derin bahçede bir defa yaşarsa
Boynunda O'nun kolları, koynunda O varsa,
Dalmışsa O'nun saçlarının râyihasiyle,
Sevmekteki efsûnu duyar her nefesiyle.
Yıldızları, boydan boya doğmus gibi, varlık
Bir mûcize halinde o gözlerdendir artık.

Kanmaz, en uzun bûseye, öptükçe susuzdur
Zirâ, susatan zevk, o dudaklardaki tuzdur.
İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan...
Bir sır gibidir az çok ilâh olduğumuzdan.
Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler.
Bir gün nereden hangi tesadüfle gelirler?
Aşk, onları sevkettiği günlerde, kaderden
Rüzgar gibi bir şevk alır, oldukları yerden.
Geldikleri yol, ömrün ışıktan yoludur o!
Alemde bir akşam ne semavî koşudur o!
Dört atlı o gergerdûne, gelirken dolu dizgin,
Sevmis iki rûh ufku gorurler daha engin,
Simalari her lâhza parildar bu zeferle;
Gok, her tarafindan, donanir mes'alerle!

Bir uykuyu cânanla beraber uyuyanlar,
Varlikta butun zevki o cennette duyanlar
Dunyayi unutmus bulunurken o sularda,
-Zâlim saat ihmâl edilen vakti calar da-
Bir ân uyanirlarsa lezîz uykulardan,
Bastanbasa, heryer kesilir kapkara, zindan...
Bir fâciadir boyle bir âlemde uyanmak...
Gunden gune, hicranla bunalmis gibi, yanmak...
Ey tâli Olumden ne beterdir bu karanlik!
Ey âsk O gonuller sana mâloldular artik!
Ey vuslât O âsiklari efsûna râmet!
Ey tatli ve ulvî gece Yillarca devam et
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
01:30
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Sonbahar

Fani ömür biter,Bir uzun sonbahar olur.
Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarümar olur.
Mevsim boyunca kendini hissettirir veda;
Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ.
Yazdan kalan ne varsa olurken haşır neşir.
Günler hazinleşir, geceler uhrevileşir;
Teşrinlerin bu hüznü geçer ta iliklere.
Anlar ki yolcu yol görünür selviliklere.

Dünyanın ufku gözlere gittikçe tar olur.
Her gün sürüklenip yaşamak ruha bar olur.
İnsan duyar yerin dile gelmiş sükutunu;
Bir başka musikiiye geçiş farz eder bunu.

Teslim olunca vadesi gelmiş zevaline,
Benzer cihana gelmeden evvelki haline.

Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya
Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya:
Duymaz bu anda taş gibi kalbinde bir sızı;
Fark etmez anne - toprak ölüm maceramızı
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
01:30
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
SES

Günlerce ne gördüm ne de kimseye sordum,
"Yarab! hele kalp ağrılarım durdu!" diyordum.
His var mı bu alemde nekahat gibi tatlı
Gönlüm bu sevincin heyecanıyla kanatlı
Bir taze bahar alemi seyretti felekte,
Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı Bebek'te,
Akşam!.. Lekesiz,,saf, iyi bir yüz gibi akşam!..
Ta karşı bayırlarda tutuşmuş iki üç cam;
Sakin koyu,şen cepheli kasrıyle Küçüksu,
Ardında vatan semtinin ormanları kuytu;
Bir neşeli hengamede çepçevre yamaçlar
Hep aynı tehassüsle meyillenmiş ağaçlar
Dalgın duyuyor rüzgarın ahengini dal dal.
Baktım süzülüp geçti açıktan iki sandal.
Bir lahzada bir pancur açılmış gibi yazdan
Bir bestenin engin sesi yükseldi boğazdan
Coşmuş yine bir aşkın uzak hatırasıyla,
Aksetti uyanmış tepelerden sırasıyla,
Dağ dağ o güzel ses bütün etrafı gezindi:
Görmüş ve geçirmiş denizin kalbine sindi.
Ani bir üzüntüyle bu rüyadan uyandım.
Tekrar o alev gömleği giymiş gibi yandım,
Her yerden o,hem aynı bakış ,aynı emelde,
Bir kanlı gül ağzında ve mey kasesi elde;
Her yerden o, hem aynı güzellikte göründü,
Sandım bu biten gün beni ram ettiği gündü.
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
01:30
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Mehlika Sultan

Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Gece şehrin kapısından çıktı.
Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Kara sevdalı birer aşıktı.

Bir hayalet gibi dünya güzeli
Girdiğinden beri rü'yalarına;
Hepsi meşhur, o muamma güzeli
Gittiler görmeye Kaf dağlarına.

Hepsi, sırtında aba, günlerce
Gittiler içleri hicranla dolu;
Her günün ufkunu sardıkça gece
Dediler: ''Belki bu son akşamdır''

Bu emel gurbetinin yoktur ucu;
Daima yollar uzar, kalp üzülür:
Ömrü oldukça yürür her yolcu,
Varmadan menzile bir yerde ölür.

Mehlika'nın kara sevdalıları
Vardılar çıkrığı yok bir kuyuya,
Mehlika'nın kara sevdalıları
Baktılar korkulu gözlerle suya.

Gördüler: ''Aynada bir gizli cihan...
Ufku çepçevre ölüm servileri...''
Sandılar doğdu içinden bir an
O, uzun gözlu, uzun saçlı peri.

Bu hazin yolcuların en küçüğü
Bir zaman baktı o viran kuyuya.
Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü
Parmağından sıyırıp attı suya.

Su çekilmiş gibi rü'ya oldu!..
Erdiler yolculuğun son demine;
Bir hayal alemi peyda oldu
Göçtüler hep o hayal alemine.

Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Seneler geçti, henüz gelmediler;
Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Oradan gelmeyecekmiş dediler!..
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst