“ÖNLEYİCİ POLİSLİK” EKSENİNDE “TÜRK POLİSİ YAZMALIDIR!” MESELESİ
ØGiriş:
Çağa ayak uydurmanın her çağ için geçerli akçesi “okumak”tır. Okumanın götüreceği nokta ise elbette “yazmak”tır.Günümüz polisi , “çağa ayak uydurma” gibi bir endişe taşıyor ise , “önleyici polis” lik kavramını hücrelerine kadar idrâk etmeli ve önlemeyi düşündüğü suçları ve önayak olması gerektiği “Polis-Halk İlişkileri” ni ancak “Bilgi Toplumu Polisi” ünvanını kazanarak yerine getirebileceğini fark etmelidir. “Bilgi Toplumu Polisi” , “bekleme süresi” kaydında olmayan ve hiyerarşik piramidin her kademesinde elde edilebilecek bir rütbedir.Okuma bilmeyen polis olmaz çünkü…
Bu çalışmamızda , tâzeliğini hiç kaybetmeyen bir konu olan “okumak” meselesi , “taze bir polis” bakışıyla ele alınacak , “polisin , neden yazan bir insan olması gerektiği” üzerinde durulacaktır.
Yazmak meselesi , “sağlıklı beslenme” , “trafik kurallarına uyma”, “fazla televizyon seyretmeme” gibi bir çok kişice “tavsiye” sadedinde söylenen ve fakat akabinde “söyleyen diller” in , “yazan eller” olmadığı bir konudur.Benzer bir çelişkiye düşmemek için konuyu bir “örnek” ve bir “davet” ile renklendirmeye de gayret edeceğiz.
1-Tarih yazıyorsun , yazı da yaz:
Türk Polisi , kaliteli ürünlerini bir “pazarlama eksikliği” nden dolayı satamayarak , malı elinde kalan tüccar gibidir.Bunun başlıca nedeni ; “hatayı önce kendinde aramak” prensibince , “kendi sesinin kısıklığı” dır.Bu ses kısıklığı , pazaryerindeki diğer çığırtkan ve simsarlarca doldurulmakta ve polisin yüz kasa taze meyvesi içinde birkaç çürük elma , bu çığırtkanların objektiflerince yakın çekime alınarak onca incir berbat edilmektedir.Polis reklamını iyi yapamamaktadır.
“Reklam yapmak” ele geçirilen birkaç ton uyuşturucunun sergilenmesi ile sınırlı değildir, bir cinayetin parmak ısırtan çözülme şekli de yetmez ; zira bunlar , “önleyici polislik” değil , “olay sonrası polislik” , diğer ifadesiyle “adlî polislik” tir.Adlî polislikte tarih de yazsanız , bu tarihin , “son kullanma tarihi” ne dönüşmesi fazla zaman almaz.Medya , bu tarz tarih yazmaları zaten yeterince yayınlamaktadır, bu konuda şikayet edemeyiz onlardan.
-Peki “önleyici polis” tarih yazabilir mi?
-Önleyici polise düşen görev , tarih yazmak amaçlı fantastik hayaller değil , “yazı yazmaktır”…Ancak böylelikle “etten duvar” olmanın dışında bir yerlere gelinebilir.Polis , şikâyet ettiği hususlara , genellikle hakkında “kalem oynatılarak” düşmüştür.Bu konuda mücadelesini de yine kalem oynatarak verebilir.Emin olmalı ki; silahlar ile yazılan tarih yeterince yer tutmuştur.Artık okumak ve yazmak zamanıdır…
2-Bilgi Toplumu Polisi’nin Mevzuatı:
Her kolluk kuvveti için olduğu gibi , Bilgi Toplumu Polisi için de elbette görev dayanağı “kanun satırları” dır.Ve fakat “satır araları” tabiri , “okuyan insan” için hep normal satırlara “açık ara” fark atmaktadır.Demek ki; Bilgi Toplumu Polisi, her okuduğunu gelişigüzel anlamayacak ve “düşünce süzgeci” nden üç boyutlu resimlere bakar gibi bakacak ve “önleyici olmak” adına ortaya yeni açılımlar koyabilecektir.İşte , Bilgi Toplumu Polisi’nin kanuna ilişkin yorumları:
*Kolluk Kuvveti: Karşılaştığı her durumu , insanlar ile iyi ilişkiler kurmak adına “fırsat kollar gibi” kollayarak suçları sözlükten silmeye gayret eden devlet görevlisi.
*Arama Görevi: “Önleyici olma” da ve halkıyla ilişkilerde en etkili yöntemi bulmak için , hakimin verdiği karar ile değil , okumanın getirdiği ıztırar (zaruri görme) ile her türlü kaynağı , kitabı , kütüphaneyi , siteyi arama görevidir.
*İfade Etme Görevi: Polis , okuduklarının öğrendiklerinin hamalı olmamalı ve onları diğer insanlar ile en güzel şekilde paylaşma gayesiyle “deneme, makale, kitap” gibi yazılı yollarla ifade etme görevini yerine getirmelidir.
Yukarıdaki mevzuatı genelleştirebilir ve güncelleştirebilirsiniz. Birkaç numune ile Bilgi Toplumu Polisi’ne çam sakızı çoban armağanı hediyemiz olsun
3-“Balta Girmemiş Orman” ve “Bir Baltaya Sap Olmak”:
Polis açısından , “yazmak” alanı , balta girmemiş orman gibidir.İşte, halk tabiriyle “bir baltaya sap olmak” şeklinde ifade edilen “yararlı olmak” işi, polisçe , “yazarak” yerine getirilebilir.Bu konuda “yerim dar” veya “yenim dar” gibi mazeretler geçerli değildir.Zira , mesâi bakımından “Robocop” a dönmüş ve tek eksiği metalik aksamı olduğu günlerde bile “polislik sıcak olaylarla soğukkanlı olmayı öğrenmektir” şeklinde ufacık bir tecrübeyi yazıp göndermek için “internet kafes” leri mekan edinen polisler vardır.
“Vakit” sorunu olmayıp , “yazmak malzemesi” adına bahane üretenleri ise , yüzlerce evrağa attığı imzalar, görüşme yaptığı onca insan, baktığı bir o kadar olaylar yalancı çıkaracaktır.O belgeler aleyhinde “maddi delil” , o müşteki ve şüpheliler , hakkında “tanık” olacaktır.Yazmayı görevden sayan polis için bütün bunlar bu “görevi savsaklama” emareleridir.
4-Görevi İyiye Kullanmak
Devlet Memurlarınca en yüz kızartıcı bir itham “görevi kötüye kullanma” dır. Bilgi Toplumu Polisi, bunun da çaresini bulmuştur.Zira o, mesleğini sorgulamak ve hayatı okumak bakımından “yaman bir sorgucu” dur.Sorgu tekniğinin en başında ise “okumak” , ince eleyip sık dokumak, düşünmek ve nihayet öğrendiğini uygulamak vardır. “Yaşadığı” nı , “yazdığı” haline getiren polis , “görevini iyiye kullanmak” fiilini işleyebilir.İşte böyle bir mantıkla düşünmenin ürünü olan ve “Yazı Yazı Getirir mi?” , (yazmak , yaz mevsimini veya yeni bir yazıyı getirir mi) diye başlıklandırdığımız bir metinden alıntı:
***En iyi bir öğrenme yolu , yazarakçalışmaktır. Bunu sınavlara girerken hemen hemen hepimiz anlamışızdır.Deftere , bilgisayara yazmayınca ,kalem veya klavye kullanmayınca , o , “suya yazılan” dır. Bir yazı, okunmama , anlaşılmama endişesini taşısa da, “yaz , denize at , balıklaranlayamayabilir” düşüncesi akla gelse de , zaten Cemil Meriç’in tabiriyle “her kitap (kitap , yazılan herşeydir , sadece ciltli sayfalar değil!) denize atılmış bir şişe” dir. Bu şişenin bulunup okunması , anlaşılması , kabul görmesi , sizin yazarkenki samimiyetiniz ile doğru orantılıdır. Öte yandan , yazarken “ev ödevi” hazırlamak gibi bir havada yazdığımızı söylemek isteriz.{Çünkü , düşük rütbemiz ile, öğretmenlerimiz konumundaki mesleki büyüklerimizin karşısına çıkıyoruz.} Zira , bu ödev ile sınava çalışıyoruz ve dediğimiz gibi "yazarak çalışmak faydalı olur" diye bunu yapıyoruz. Ayrıca her yazının , genetik bir bağlılık ile devam etmesini diliyoruz. Bu "usül-fürû" zincirlemesinden maksat , yazının yazıyı doğurması , “laf laf açması” gibi , "yazının yazıyı getirmesi" dir.Birbirinin ırsi özelliklerini taşıyan yazılar , “yazanın fikri gelişmesi” ni de hormonsuz, katkısız bir şekilde , spontane , doğal bir “seyahat” haline büründürebilir.{Geriye bakarak , yazmak yolunda belli bir tarz oluşur} Yazan , yazdıkça bağışıklık kazanacak , bünyesi mikroplara dayanıklı hale gelecektir. Yazmaz ise , bu eksikliği fark edenler , hormon aşılamaya çalışacaktır. “Bir tarafı” rahatsızlanan ise , “her tarafa” objektif davranamayabilir. Objektifliğe belki de en çok polislerin ihtiyacı vardır. Yazı , "yaz" ı da , yani yaz mevsimi ile teşbih edilen güzel , tatlı bir atmosferi desağlayabilir.Yazmak , paylaşmanın en verimli bir şeklidir.Kışlardan kurtulup, yazı getirebilmek , paylaşmanın getirdiği birliktelik ile olacaktır. Bu üzümler baktıkça kararacak , karardıkça aydınlatacaktır. Biz , "ödevimiz" i hazırlamak için yazarak çalışıyor, yazarak paylaşıyor, paylaşarak yaşıyor ve yaşadıkça okuyoruz.Yazdıkça bekliyoruz ki, ortaya çıkan eksikliklerimizi, hatalarımızı başkaları görsün ve de düzeltsinler. Ödevin esprisi de bu değil midir zaten? Kendini aşma gayreti, haddini aşmak demek değildir... Biz öğrenciyiz,öğrenci kalmalıyız.Öğrencilikten iyi meslek olduğunu zannetmiyorum.***
5-Uzak Görürsen Yaklaşamazsın
Polis, yazmayı kendisine uzak görmemelidir.Önce okuyarak bu işe ihtimal vermeli , sonra ihtimam göstermelidir.
Bir işin olacağına ihtimal verilmezse kuvvetle muhtemel olmaz, oldurulmaz…Dolayısıyla , önce gerçekleşme “ihtimal”ini hesap dışı tutmamayı öğrenmelidir.Bu hesapsızlığın hayattaki dile dökülmüş tarzı; “düzelmez bu teşkilat” , “iflah olmaz bu memleket” , “senin-benim çalışmalarımla olmaz bu iş” ve saire gibi “ihtimal vermemek” liklerdir…Bu sözleri söyleten , beklentisiz , çıkarsız iş görmemenin bir sonucu olan anlayıştır.Olmasına dair ihtimâli vermek , o işe cidden sahip çıkanların harcıdır.Diğerleri , olacağına inansa bile , bu “oluş” un geç bir vakitte meydana geleceğini ve kendisinin istifade edemeyeceğini düşünmektedir.
Mesleğimizle örneklersek ; “emeklilikte düzelen bir teşkilatı ben neyleyeyim?” olur… Veyâ vatandaş olarak ; “ömrümün sonunda bu memleketi iflah olmuş görsem kaç yazar?” şeklinde dışa yansır…Uzak görür ve yaklaşamaz o ihtimale…İhtimal vermeyen , neye ihtimam (özen) gösterir ki?Esasen pek umurunda da değildir…İlk adımı atmak yerine hep asansörün aşağıya inmesini bekliyor…Ahmet Hâşim’in “ağır ağır çıkacakasın bu merdivenlerden” nasihatine rağmen , bizimki ha bire asansör kapısında ömür tüketir veya bir ipin yukarıdan salınmasını bekler…
6- Geniş ufuklu insan ,”Bilgi Toplumu Polisi”nin göbek adıdır
“Ufku geniş olmak” , kullanımı oldukça yaygın bir tâbir olarak konuşmalarımızda , tavsiyelerimizde , nitelemelerimizde yerini almış durumdadır.Bu tâbirden bizim anladığımız ; “büyük hedefler edinmek , küçük meselelere takılmamak , büyük düşünmek , vizyonunu kapsamlı tutmak, ileri görüşlü olmak, yelpâzenin tüm renklerini kucaklamak” ve sâire gibi açıklamalardır.
Ufkunu geniş tutmak adına atılması gereken ilk adım okumaktır. Dolayısıyla asıl mesele “okumak”tır. Okumadan yazar olmak gayreti ; “kes-kopyala-yapıştır” , “intihal” (eser hırsızlama) , tercüme , taklit gibi sonuçları doğurur.Okumak , bizim apaçık bekleyen
aleni meselemizdir; diğerleri
alengirli meselelerdir.
“Yazma” yı , “geçiştirme , günü kurtarma , zevahiri toplama” amacıyla yapmak , okuyana bir hakaret sayıldığından ve de rüzgarların bitki tohumlarını taşıyarak “ekoloji” deki aşılamayı sağladığı bilindiğinden , yazanlar , yazmak vasıtasını kullanarak “beyin fırtınası” rüzgarları ile fikir aşısı yapıp düşünce hastalıklarına karşı bir panzehir imâl etme arzusu taşımalıdır. Tereddütlere savaş açmalıdır , “vuzûh” u (açıklık , gerekeni berrak bir ifâde ile anlatabilmek) fethetmelidir.Benim süpürgem kalem olmalı , evimin önünü onunla temizlemeliyim…Yukarıdaki , pazarlama bilmeyen tüccârın yapması gereken budur.
7-Milenyumdaki Akademi Polisi / Bir Örnek
Okumak ve yazmak adına endişe taşıyan birkaç genç komiser tarafından kurulmuş bir site ve mail grubu vardır;
, yukarıda teğet geçtiğimiz örnek de bu idi.Benzer endişeleri taşıyan polis ve polis dostları da her türlü yazılı ve görüntülü çalışması “Akademili Polis” olarak bu milenyumun polisleri ile elele verebilir.O siteyi zamanında şöyle tasvir etmiştik:
Akademilenyum
Polisin , “değişim” i yaşayıp “gelişim” i yaşaması ve yaşatmasıyla ilgili en etkili anekdot şu anlatacağımız olsa gerek: Türkiye’de sosyalizm ve komünizm rüzgârlarının etkili ve polisin de yetkili olduğu yıllarda, polis arama yapmak için bir eve gelir.Bir zaman Osmanlı’da “fethine gidilen yer” anlamında kullanılan “Kızıl Elma” ideali gibi, Marksist-Leninist söylemi çokça dillendiren sosyalist ve komünist insanların ağızları da o günlerde “Kızıl Devlet” demektedir. İşte , aramaesnasında polis , Platon’un , nâm-ı diğer Eflâtun’un , Devlet’in nasıl olması gerektiğindenbahseden kitabına rastlar . Kapak aynen şöyledir: “EFLÂTUN-DEVLET”…Ve der ki polis:-“Biz kızıl devletleuğraşırken bir de eflatun devlet mi çıkardınız? Şimdi, zihnimizi o günlerden “zoom” layarak bugünlere geliyoruz."Akademilenyum Polisi" ne…Ne isabettir ki ; ”Akademi” kelimesi , bilirsiniz, yukarıdaki düşünürü , Platon’u hatırlatır ; zira , Akademi adıyla okul açıp , “öğreti” lerini anlatan filozof olarak tanırız biz Eflâtun’u. Bugünse “Akademilenyum” isimli bir web sitesi kurup, öğretilerini değil belki ama“öğrendiklerini” sergileyen yeni milenyumun polisleriyle karşı karşıyayız ; daha doğrusu yan yanayız. Nitekim, Akademilenyum sitesi incelendiğinde görülecektir ki, hizmet ettiği halkla iç içe olmak ile teknoloji ve bilimle iç içe olmak aynı potada eritilmiştir. Uzman olduğu güvenlik konularından tutun eğitime , spora , sanata ve “ilgi duyma” özelliği bulunan her insanın ilgi duyacağı nice alanlara karşı yelken açabileceğiniz bir sörf sitesi bekliyor sizi. İnternette sörf yaparken “emniyetli” bir liman ararsanız , @kademilenyum limanına demir atmanız gerekecek ; zâten tanısanız, bu sörfte bu liman sizin yelkenleri suya indirmenizi sağlayacaktır. Resmî ve sivil bir çok katılımla zengin bir ziyaretçi kitlesi bulunanAkademilenyum sitesi, “önyargı” dan çok “öngörü” ye dayalı, “bildiğini okumak” tan çok “çağı okuma” ya dönüktür. Köşe dönme kaygısından uzak "köşe yazıları" , tecrübeyi yansıtan "deneme" ler, kılı kırk yaran "incelemeler" , bilim miyopluğundan uzak "makale" ler , iz bırakan "izlenim" ler; bilişim ile ilgili nice "girişim" ler bu sitenin renkli yelpazesini oluşturuyor.Genç komiserlerin milenyumdaki “ileri karakolu” dur bu site.Yurdun birçok ilinde, dünyanın birçok ülkesinde bulunan üyelerini monitör başına getirmekte "sanal mıknatıs" gibi bir etkiyi bünyesinde barındıran bu iletişim yumağının çığ gibi büyümesi , sahip olduğu dinamizmin ve azmin gereğidir. Teorik adaletin , pratik ve aktif uygulayıcıları olarak, “Gecikmiş adalet , adalet değildir! ” in ne manaya geldiğini bilenlerdeniz.Bu siteden haberdâr olma vaktiniz gecikirse , gecikmiş adâlet olur ; işte , olağan düzenin aksine bir polis olarak ihbarı ben yapıyorum;
adresinde sizlerin birer arama yapmasını talep ediyorum, üstelik hakim kararı olmadan!
ØSonuç ve öneriler:
“Bilgi Toplumu Polisi”, ekseninde anlatmaya çalıştığımız “okumanın ve yazmanın önemi” , her polisçe mesele edinilmeli ve “silah” değil “kalem” muteber olmalıdır.Günümüzde “yazan insanlar” a ihtiyâç vardır ve kalem kullanma için gerekli şartlar doğmuştur.Zira , polis , “hak ettiği konumda olmama” yı bir “meşru müdafaa” gerekçesi sayıyor ise , kalemini kullanmalıdır.Bu konuda denemeler , makaleler , kitaplar yazmalı ve internet isimli “çağın bağı” nı kullanmalıdır.Sevgiler….
Komiser Yardımcısı, Polis Akademisi Başkanlığı