Neler yeni

Welcome to SATBİL FORUM PAYLAŞIM

Join us now to get access to all our features. Once registered and logged in, you will be able to create topics, post replies to existing threads, give reputation to your fellow members, get your own private messenger, and so, so much more. It's also quick and totally free, so what are you waiting for?

Bir Satbil Forum Efsanesi

Satbil Reklam Alanı

Satbil Forum Reklam

TASAVVUFÎ TERİMLER (O)

kaptan-8

Co Admin
Local time
08:01
Katılım
21 Nisan 2008
Mesajlar
9,366
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Adana
TASAVVUFÎ TERİMLER (O)
..:: 1 ::..
O : Üçüncü şahıs zamiri. Arapça karşılığı Hüve: veya Hû: Allah.

OCAK-I BEKTAŞİYAN: Türkçe, Bektaşîler Ocağı demektir. Yeniçeri Ocağına bu ad verilir. Yeniçeri ocağı, Hacı Bektâş-ı Velî'ye bağlı sayıldığı için, bu tâbir meydana gelmiştir. Ancak Yeniçeri ordusunun kuruluşunda, Hacı Bektâş-ı Velî bizzat bulunamamıştır. Zira O'nun ölümü ile bu ocağın kuruluşu arasında, bir asır civarında bir zaman boşluğu vardır. Öyle zannediyoruz ki, Hacı Bektaş'ın halifelerinin Osmanlı Devletinin kuruluşunda, aktif roller üstlenmesi, ikisi arasında münasebet kurulmasına sebebiyet vermiştir.

OCAK-OCAKZÂDE: Türkçe-Farsça. Ocak oğlu demektir. Ocak; içinde odun, kömür yakılan, dumanı üstteki bacadan çıkan özel ateş yakma yerine denir. Mecazi olarak, kuruluş boy-soy, kök, dirlik, düzenlik manalarına gelir. Bu, aynı zamanda bir Bektaşî tabiridir. Bektaşî tekkelerinde, meydân odalarında, kıblenin olduğu yerdeki ocak. Ocak bulunmayan meydandaki köşenin biri, ocak haline getirilirdi. Ocağın bir tarafında Seyyid Ali Sultan Postu, öbür tarafında Horasan Postu bulunurdu. Bu konudaki bazı deyimler şu şekildedir :
Ocağın yansın : Bu hem hayır dua, hem de bedduadır.
Ocağı yıkılsın, ocağı sönsün : Nesli kesilsin, soyu sona ersin, demektir.
Allah ocağını söndürmesin, ocağın şen olsun : Allah neslini devam ettirsin, huzurun geçimin iyi olsun anlamına gelir.
Ocak : Herhangi bir hastalığa okumaya izinli olan ve bunu babadan oğula geçirerek ve bu şekilde nesiller boyu devam ettiren kişiler hakkında, ocak tabiri kullanılır. Meselâ, sıtma ocağı, baş ocağı, dolama ocağı, sarılık ocağı vs. gibi. Bu ocaklar, genellikle kırsal kesimde ve özellikle Kadirî, tasavvuf okullarında yaygındır.
Alevilerde, dede denen mürşidin, seyyid yani Hz. Peygamber (s) in soyundan gelmesi şarttır. Onlara göre Sarı Saltuk, Pir Sultan,Dede Kargın, Aguçen (ağu yani zehir içen), Karadonlu Can Baba, Kızıl Deli, Seyyid Baba, Şeyh Samut, Şeyh Çoban gibi Bektaşî an'anesine girmiş kişiler, seyyiddirler. Bunların soylarından gelen dedeler de, o ocaktandır. Bundan dolayı dedelere ocakzâde denir. Alevîler bölük bölük, babadan oğula, bu ocaklardan birinin talibi sayılırlar. Bu ocaklardan birine mensub olanlar da, bir başka ocağı pîr tanırlar. Dede, kış mevsiminde, dervişlerinin bulunduğu köylere gidip, onların sorgu-görgülerini icra eder, gençlerini musâhib kavline sokar.

Mekân etti nân-hânenin bucağın,
Bulutlara atar, tutar nacağın,
Hem uyaran pîrimizin ocağın,
Mürsel Dede oğlu Sultan Balı'dır.
Kazak Abdal

Burada "ocak uyarmak", deyimi, yolu erkânı yenilemek, diriltmek manasınadır.
OKÇULAR ŞEYHİ: Okçular tekkesinin umumî nâzın veya başı anlamına kullanılır. Tekke, Okmeydanı'nda olduğu için, bunun yerine Şeyhu'l-Meydân da kullanılır. Ancak bu unvan, daha önceleri, rikâb-ı hümayun atçıbaşısı için kullanılırdı. Sonradan atçıbaşılık kalkınca, bu görev, menzil sahipleri arasından seçilenlere verilmiştir.

OKÇULAR TEKKESİ: Şimdiki tâbirle okçuluk klübü. Tekke, okçuların ok tâlimi yaptıkları Okmeydanı'nda idi. Tekkenin geniş salonuna "semâhâne"denirdi. Okçular tekkesi, 6 Mayıs'ta yani Hıdırellez günü açılır, altı ay boyunca Pazartesi ve Perşembe günleri tâlim yapılırdı. Tekkede şeyhu'l-meydan ve havacılar denen, bugün hakem diyebileceğimiz mahiyette kişiler bulunurdu, idman yapanları, menzil ihtiyarı, mütevelli veya korucu adı taşıyan görevliler sınavdan geçirir, başarılı olanların adı, taşa kazılırdı. Şairler bunlar için şiir yazar, başarılı olanlara para mükafatı da verilirdi. Muallim Cevdet'in kaydettiğine göre, okçuların kendilerine göre adab ve erkânı vardı. Meselâ okçular, abdestsiz ok atmazlar, pirlerine saygı gösterirlerdi. Tekke altı ay açık, altı ay kapalı kalırdı. Tasavvufun sportif alandaki etkinliğini göstermesi açısından, bu tekkelerin başlıbaşına ilmî çalışmalara konu olması, kültür tarihimiz açısından büyük önem arzedecektir. Okçuluk ruhsatı, bu tekkenin şeyhince verilirdi. Tekkeye gelen okçular abdest alır, namaz kılarlar ve kat'iyyen abdestsiz ok atmazlardı. Tekke âdâb ve erkânında kusur işleyenleri, şeyh efendi "bizimle oturma" diyerek kovardı.

OK YAYDAN ÇIKTI BİR KERE : Başına kötü hal gelen biri için, sehm-ı kaza (kaza oku] nun artık yayından çıktığını belirtmek üzere kullanılan bir deyim. Artık bundan sonra, sabır gerekir, yapacak bir şey kalmamıştır.

ONBİR TARİKATIN TAVLASINDAN BOŞANAN, BİZİM TAVLAMIZDA KARAR EDER : Bektaşîler, tarikatları oniki olarak kabul ederler. Diğerleri bu oniki tarikatın şu'beleridir. Onlara göre, hakiki tarikat, Bektaşîliktir. Bir kimse Bektaşîliğe girmedikçe hakikata ulaşamaz. Diğer tarikatlar bu konuda yetersizdir. Bu bakımdan, onlara göre, onbir tarikat ehli sonunda Bektaşî olabilir ama bir Bektaşî başka bir tarikata giremez, buna lüzum yoktur. At ahırına tavla denir. Bektaşîler bu sözle, kendileri de dahil olmak üzere bütün tarikatlari ahıra (lavla), müridleri de terbiye edilmek üzere tavlaya girmiş atlara benzetirler. Ancak bu benzetişin ince tasavvuf edebinden uzak olduğu açıktır. Meselâ onlar, sevdiği kimselere, "pezevenk" derler.

ONDÖRT MASUM : imâmiyye'ye göre, Hz. Muhammed (s), Hz. Fâtıma (r) ve oniki imam ma'sûmdurlar, yani küçük büyük her günahtan, yanılmak ve kötülük yapmaktan münezzehtirler. Bu sebeple bunlara Ondört Masum derler. Bu şüphesiz, İslam inancına taban tabana ters düşen bir husustur. Zira, Peygamberlerden başka kimse ma'sum değildir. Bu ifade, ergenlik çağına gelmemiş, akil-baliğ olmamış, üzerine şer'î yükümlülük düşmeyen küçükler için de, kullanılır. Oniki imamın ergenlik çağına gelmeden şehid edilen ondört evlâdına, masum denilmekle birlikte, Gölpınarh'nın da ifâde ettiği gibi, bu ondört masum çocuğun, ütopik kişilerden oluştuğu gerçektir. Bunun insandaki acındırma mekanizmasıyla yakından ilgisi bulunduğunu zannediyoruz. Ancak, gülbanklerde ve nefeslerde, bu ondört masumdan bahisler vardır.

ONBEŞLER : Onbeş kişiden oluşan ricalu'l-gaybe denir. Bunlar, mü'min kâfir ayırımı yapmadan, herkese şefkat ve merhametle davranırlar.

ONLAR : Ricalü'l-gaybden on kişi. Bunlar huşu halinde, sessiz,yavaş konuşan kişilerdir. Vakar ve sekinetle yürürler, laf atanlara "selâm size" derler. Fakat gerekli hale gelirse, kendilerine tasallut edenleri, def etmekte bir sakınca görmezler.

ONSEKİZLER : Ricalü'l-gaybden onsekiz kişi. Allah ne emretmişse, onu yerine getirirler, gerektiğinde kendilerinde keramet zuhur eder.

ONİKİ HİZMET : Alevîlerin cem ayinlerindeki oniki hizmet. Bu hizmetlere bakanların adları şöyleydi: 1- Mürşid, 2- Pîr, 3- Halife, 4- Çerağcı, 5- Zâkir, 6- Gözcü, (ikiye ayrılır: Dışarı Gözcüsü, İçeri Gözcüsü) 7- Tarîkçi, 8- Cemiyetbaşı, 9- Saka (Sucu), 10- Nakîb, 11-Ferraş (Süpürgeci), 12- Hadim (Hizmetçi).

ONİKİ İMAM : Bkz. Düvazde imam. ONSEKİZ BİN ÂLEM : Çeşitli boyutlarıyla birlikte, bütün bir kainata onsekizbin âlem denmiştir. Âlemin onsekizbin sayısına ulaştırılması şu şekilde açıklanır : "Bu, dokuz felekle beraber kürre-i hava, kürre-i mâ, küre-i türâb, küre-i nâr, yani anasır-ı erbaa, Cemâd, hayvan, nebat yani mevâlid-i selâse, insan ve insan-ı kamil; onsekiz olur ki, zuhur itibariyle herbiri bin sayılırsa onsekiz bin olur."
Bu kozmolojik telakkiye, göre, bütün bir varlık âlemi onsekiz temele dayandırılmaktadır ki onlar da şunlardır.
a) Dokuz felek = 9
b) Hava küresi = 1
c) Su küresi = 1
d) Ateş küresi = 1
e) Toprak küresi = 1
f) Cansızlar = 1
g) Bitkiler = 1
h) Hayvanlar = 1
i) insan = 1
j) insan-ı Kâmil = 1
------------ 18
Bu onsekiz temel, 18.000 olacak çeşitlilikle ortaya çıkar. Âlemler boyut farklılığıyla çeşitlenir. Mesela, Amerika'da NASA merkezinde, uzaya araç veya uydu gönderme konusu gündeme gelince, üç boyutlu dünyaya ait matematik işlemlerinin yetersizliği ortaya çıkıyor, deniliyor. Uzaya araç göndermek için, bu açmazın giderilmesi gerekir... İşte bunun için 26'ncı boyutlu bir alana ait astro-matematik gündeme geliyor, problemi çözüyor ve uzaya, bu sayede araç gönderilebiliyor. Sırf bu olay, yaşadığımız âlemin ötesinde, zihinsel planda bile olsa, bir takım varlık boyutlarının bulunduğu gerçeğini dile getirir. On sekiz bin âlemin ne olduğunu anlamak istiyorsak, bu açıdan, yani, günümüz modern astro-fizik, astro-matematik, astro-geometrik hesaplarından yola çıkmamız gerektiğine inanıyoruz. Ancak yine de kabul etmek gerekir ki, on sekiz bin âlemin ne olduğu hususu, hâlâ, problem olma özelliğini korumaya devam edecektir.

ORDU ŞEYHİ :Askerleri cihada teşvik ve ordunun zafere ulaşmasına dua için çaba gösterenler. Fatih, İstanbul'un fethinde, ağzı dualı Akşemseddin gibi kutsal gönüllü velilere davette bulunmuş, onlar da, bu görevi seve seve yapmışlardı. İşte bu âdet, Tanzimat'tan sonra kaldırılmıştır.​
 

kaptan-8

Co Admin
Local time
08:01
Katılım
21 Nisan 2008
Mesajlar
9,366
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Adana
TASAVVUFÎ TERİMLER (O)
..:: 2 ::..
ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMEK : Kalpte, Allah'tan gayri bütün istekleri yok etmek. Bu, isteğe bağlı ölümdür, mecburî ölüm (son nefesle ölüm) değildir. Bu şekilde, kendi iradesiyle ölenler, manâ âleminde yeni bir yaşantıya kavuşurlar. Ab-ı hayat denilen ölümsüzlük suyu da işte budur.

ÖP EŞİĞİ ÇIK DIŞARI : İstenilmeyen yerde durmamak gerektiğini, öğütleyen bir söz. Sufiler, mücadele ve münakaşadan son derece kaçınırlar, onun için, böyle bir durumla karşılaşınca eşiği öpüp, niyaz ederek çıkarlar.
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst