Neler yeni

Welcome to SATBİL FORUM PAYLAŞIM

Join us now to get access to all our features. Once registered and logged in, you will be able to create topics, post replies to existing threads, give reputation to your fellow members, get your own private messenger, and so, so much more. It's also quick and totally free, so what are you waiting for?

Bir Satbil Forum Efsanesi

Satbil Reklam Alanı

Satbil Forum Reklam

Sezer: Şanli Ordumuzu Yipratma Etkİnlİklerİ Akil İle BaĞdaŞmaz

DeNiZCiLeR

Co Admin
Local time
12:07
Katılım
23 Şubat 2006
Mesajlar
1,162
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, ''yargının siyasallaştırılmasının'' yaratacağı sakıncaların önemli bir örneğinin, çok kısa bir süre önce Şemdinli'de yaşandığına işaret ederek, ''Şemdinli'de dile getirilen savlar adalet duygusuna büyük zarar vermiş; Türk Ordusu'nu hak etmediği bir tartışmanın konusu yapmıştır'' dedi.

mansetsezerordu12042006.jpg

''Esin kaynağını Cumhuriyetin kurucusu Atatürk'ten alan şanlı Türk
Ordusu'nu yıpratma etkinliklerinin, akılla ve yurtseverlik duyguları
ile bağdaştırılabilecek bir durum olmadığını'' belirten Sezer,
ordunun itibarının korunmasının devletin asli görevlerinden olduğunu
vurguladı.

Cumhurbaşkanı Sezer, Harp Akademileri Konferansı'nda yaptığı
konuşmada, bilinçli olarak gündemden hiç düşürülmeyen bir konu
üzerinde durmak istediğini ifade ederek, ''Son günlerde artarak
sürdürülen söylemlerde, laiklik, ''din ve vicdan özgürlüğü'' olarak
tanımlanmaktadır. Bu tanımla laiklik, din ve vicdan özgürlüğüne
indirgenmekte ve anlamsız kılınmaya çalışılmaktadır'' dedi.

Bu tanımlamanın, aynı zamanda iki önemli sonuç doğurduğunu
belirten Cumhurbaşkanı Sezer, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bunlardan birincisine göre, tanımlamayla tesettür amacıyla
kullanılan türban bireysel özgürlük kapsamına alınarak, kamusal alanda
da bu uygulamanın kaçınılmaz olduğu vurgulanmak istenmektedir.

İkincisine göre ise bu yaklaşım toplumu, 'mademki laiklik din ve
inanç özgürlüğüdür, laik düzende herkesin kendi istenciyle seçeceği
hukuk düzeninde yaşama hakkı vardır' sonucuna kadar götürecektir.

Tanımın altında yatan amacı böylece vurguladıktan sonra türban
üzerinde bir kez daha durmak istiyorum. Çünkü, Cumhurbaşkanı'nın bu
konuda nasıl davranması gerektiği sıkça tartışılmaktadır. Oysa,
anayasal kurallar ve Yüksek Mahkeme kararları bunun yanıtını
vermektedir.

Anayasa'nın 104. maddesinde, Devlet'in başı sıfatıyla
Cumhurbaşkanı'na Anayasa'nın uygulanmasını gözetme görev ve yetkisi
verilmiş; başlangıcında ve 11. maddesinde, Anayasa kurallarının,
yasama, yürütme ve yargı organlarını, yönetimi, diğer kuruluş ve
kişileri bağlayan üstün hukuk normları olduğu, yasaların Anayasa'ya
aykırı olamayacağı kurala bağlanmış; 148. maddesinde, yasaların
Anayasa'ya uygunluğunu denetleme görev ve yetkisi Anayasa Mahkemesi'ne
tanınmış; 138. ve 153. maddelerinde de, mahkeme ve Anayasa Mahkemesi
kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, yönetimi, gerçek ve
tüzel kişileri bağlayacağı belirtilmiştir.

Anayasa Mahkemesi, Anayasa'ya uygunluk denetimi görevi nedeniyle
anayasal kural, kavram ve ilkeleri resmen yorumlamaya yetkili tek
organ olduğuna ve Anayasa'nın 153. maddesi uyarınca Yüksek
Mahkeme'nin kararları herkesi bağladığına göre, anayasal kuralların
Anayasa Mahkemesi kararlarıyla birlikte değerlendirilmesi ve
uygulanması zorunludur.

Bu nedenle, Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamak
ve içerikleri bu kararlarla belirginleşen anayasal kuralların
uygulanmasını gözetmekle yükümlüdür.''

-''ULUSUN BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜĞÜ''-

Ayrıca, Anayasa'nın 103. maddesi uyarınca, Cumhurbaşkanı'nın
ulusun bölünmez bütünlüğünü koruyacağına, Anayasa'ya, Atatürk ilke ve devrimlerine ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına ve görevini
yansız biçimde yerine getireceğine ant içtiğini, başka bir deyişle
Türk Ulusu'na söz verdiğini bildiren Sezer, şöyle devam etti:
''Cumhurbaşkanı'nın, Anayasa uygulamasını gözetme görev ve yetkisi
ile ant içtiği öğeler birlikte değerlendirildiğinde, yansızlığının
siyasal yansızlık olduğu, Atatürk ilke ve devrimleri ile laik
cumhuriyet söz konusu edildiğinde bu değerlerden yana tutum takınmak
zorunda olduğu görülecektir.

Devlet rejimini oluşturan bu değerleri korumak, düşünce ve eylemde
bu değerler yönünde yan tutmakla olanaklıdır.

Cumhurbaşkanı'nın laik Cumhuriyet'e ilişkin yanlı gözetim görevi
göz önünde bulundurularak anayasal kuralların kısaca irdelenmesi
yararlı olacaktır.

Anayasa'nın 1. maddesinde, Türkiye Devleti'nin bir Cumhuriyet
olduğu belirtilmiş; 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin,
başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve
sosyal bir hukuk devleti olduğu vurgulanmış; 4. maddesinde de, 1 ve 2.
maddelerdeki 'Cumhuriyet' yönetimi ve 'Cumhuriyet'in niteliklerinin
değiştirilemeyeceği, değiştirilmesinin önerilemeyeceği belirtilmiştir.

Değiştirilemezlik, yalnız ilke ve kavramların 2. maddedeki
sözcükleriyle değil, aynı zamanda Anayasa'nın çeşitli maddelerinde
düzenlenen içerikleriyle ilgilidir.

Böylece, Türkiye Cumhuriyeti'nin niteliklerinden olan laiklik
ilkesi, anayasal içeriğiyle güvence altına alınmıştır. Laiklik
ilkesinin anayasal içeriği ise, Anayasa'nın başlangıcı ile 24 ve 174.
maddelerindeki düzenlemelerle belirginleştirilmiştir.

Anayasa'nın başlangıç bölümünde, Yüce Türk Devleti'nin bölünmez
bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa'nın, Atatürk ilke ve devrimleri
doğrultusunda anlaşılması, sözünün ve ruhunun bu yönde yorumlanıp
uygulanması gerektiği,

Hiçbir etkinliğin, Atatürk ilke ve devrimleri karşısında koruma
göremeyeceği belirtilmiştir. Böylece, Atatürk ilkelerinden en önemlisi
olan laiklik, Anayasa'ya yön veren, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin
temelini oluşturan ilkeler arasındaki yerini almıştır.''

-''TANIM YAPILMIŞTIR''-

Bunun içindir ki, yine başlangıç bölümünde, laiklik ilkesi gereği,
kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya kesinlikle
karıştırılamayacağı belirtilirken açık ve kesin biçimde laikliğin
tanımının da yapıldığını kaydeden Sezer, şöyle konuştu:
''Bu tanıma göre laiklik, dinin toplumsal, siyasal ve hukuksal bir
güç ve düzenleyici olmasını önleyen temel ilkedir. Bu işlevine uygun
olarak Anayasa'nın 24. maddesinde de, devletin sosyal, ekonomik,
siyasal ve hukuksal temel düzeninin kısmen de olsa din kurallarına
dayandırılamayacağı, dinin ya da din duygularının yahut dince kutsal
sayılan şeylerin, siyasal ve kişisel çıkar ya da nüfuz sağlama
amacıyla kötüye kullanılamayacağı açıkça belirtilmiştir.

Anayasa'nın 174. maddesinde, Türk toplumunu çağdaş uygarlık
düzeyinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laik niteliğini
koruma amacını güden devrim yasaları tek tek sayılarak güvenceye
alınmıştır. Bunların yanında, Anayasa'nın 13. maddesinde, temel hak ve
özgürlüklerin laik cumhuriyetin gereklerine uygun olarak
sınırlanabileceği; 14. maddesinde de, bu hak ve özgürlüklerin laik
cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan etkinlikler biçiminde
kullanılamayacağı belirtilmiştir.

Böylece, temel hak ve özgürlüklerin laik cumhuriyeti zedeleyecek
biçimde kötüye kullanılması önlenmiş, gerekirse laik Cumhuriyeti
korumak amacıyla sınırlandırılması kabul edilmiştir.''

-YÜKSEK MAHKEME'NİN KARARLARI-

Anayasa Mahkemesi'nin, laiklik ve türbanla ilgili yukarıda
açıklanan kurallara dayalı kesin ve açık yargıları bulunduğunu
belirten Cumhurbaşkanı Sezer, ''Yüksek Mahkeme'nin, kararlarıyla
belirginleşen yargısına göre, laiklik ilkesi nedeniyle, din kuralları,
devlet işlerini düzenleyemez'' dedi.

Sezer, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Din, bireylerin manevi yaşamına ilişkin olan inanç bölümündeki
kutsal yerinde, sınırsız bir özgürlük tanınarak anayasal güvenceye
alınmıştır.

Dinin, bireyin manevi yaşamını aşarak, toplumsal yaşamı
etkilemesine izin verilemez; bireyin inanç ve ibadet yaşamına, kamu
düzenini, güvenini ve çıkarlarını korumak amacıyla sınırlamalar
konulabilir; dinin kötüye kullanılması ve sömürülmesi yasaklanabilir.

Dinin inanç alanından çıkarılıp ideolojiye dönüştürülmesi onu
siyasallaştırır ki, bundan en büyük zararı görecek olan dindir. Çünkü
din siyasallaşmakla kutsallığını yitirecektir.

Anayasa Mahkemesi'ne göre, Atatürk devrimlerinin hareket
noktasında laiklik ilkesi yatmakta ve devrimlerin temel taşını bu ilke
oluşturmaktadır.

Laiklikten verilecek en küçük ödün, Atatürk devrimlerini
yörüngesinden saptırarak, yok olması sonucunu doğurabilecektir.
Anayasa Mahkemesi, türbanla ilgili ilk kararını 1989 yılında vermiş;
açılan dava üzerine, yükseköğretim kurumlarında, 'dini inanç sebebiyle
boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılmasını serbest bırakan
yasa kuralını', Anayasa'nın 'laiklik', 'ulusal birlik',
'demokratiklik', 'hukuk devleti' ve 'eşitlik' ilkelerine aykırı
bularak iptal etmiştir.

Yüksek Mahkeme, türban konusundaki ikinci kararında, Anayasa'nın
ve devrim yasalarının, yükseköğretim kurumlarında dinsel nitelikli
giysiler giyilmesine olur vermediğini belirterek, başörtüsü
konusundaki görüşünü ısrarlı biçimde sürdürmüştür.''

-SİYASİ PARTİ KAPATMA KARARLARI-

Konuşmasında, Anayasa Mahkemesi'nin siyasal parti kapatma
kararlarında da; siyasal partilerin, yükseköğretim kurumları
öğrencilerinin başörtüsü kullanmalarını destekleyen davranışları ile
siyasal bir simge olan türbanın, eylemli bir durum yaratılarak TBMM'ne
taşınması girişiminin laiklik ilkesine aykırı görülerek kapatma nedeni
sayıldığını anımsatan Sezer, Danıştay'ın ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi'nin yaklaşımının da Anayasa Mahkemesi kararlarında beliren
görüş doğrultusunda olduğunu kaydetti.

Türbanı bir siyasal görüşün simgesi ve laiklik ilkesinin ihlali
olarak kabul eden, kamusal alanda türban yasağını uygun gören ulusal
ve ulusal-üstü yüksek mahkeme kararlarının, yasama, yürütme ve yargı
organları ile idari makamları, özel ve tüzel kişileri bağladığına
işaret eden Sezer, şöyle devam etti:
''Tüm çağdaş parlamenter demokrasilerde olduğu gibi Türkiye
Cumhuriyeti'nde de güçler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü ilkeleri kabul
edilmiştir. Bu ilkelerin doğal sonucu olarak yargı erki yasama ve
özellikle gerçek gücü elinde bulunduran yürütmeye karşı korunmuş ve
bağımsız kılınmıştır.

Anayasa'nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin Türk Ulusu adına
bağımsız mahkemelerce kullanılacağı; 138. maddesinde, yargıçların
görevlerinde bağımsız oldukları, Anayasa, yasa ve hukuka uygun olarak
vicdani kanaatlerine göre hüküm verecekleri, hiçbir organ, makam,
merci ya da kişinin, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve
yargıçlara emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği,
tavsiye ve telkinde bulunamayacağı; 140. maddesinde de, yargıçların,
mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesi ilkelerine göre görev
yapacakları kurala bağlanmıştır.
Yargı erki ve hukukun üstünlüğüne bu kadar önem veren Anayasal
kurallar karşısında, yargıç ve savcıların mesleğe en küçük zarar
getirecek davranışlardan kaçınacakları kuşkusuzdur.

Yargı bağımsızlığının edinilip korunmasında, kurallar kadar
eğitimin ve sağlam kişilik yapısının da etkisi vardır. 'Bağımsızlık
benim karakterimdir' diyen Yüce Atatürk'ün bu ünlü özdeyişi yargıç ve
savcıların yol göstericisi olmalıdır. Hakim ve savcılarımızın çok iyi
bildikleri gibi, mesleğin gelecek beklentisiyle herhangi bir etki ya
da karışmaya açık olarak yürütülmesi, önce kendilerine, sonra herkesin
son sığınma limanı yargıya, giderek adalete ve devlete güven duygusuna
büyük zarar verecektir.

-''ŞEMDİNLİ'DE DİLE GETİRİLEN SAVLAR''-

Yasama ve yürütme organlarının da yargının siyasallaştırılmasından
özenle kaçınmaları gerekir. Yargının siyasallaştırılması durumunda
bundan zarar görecek olan başta yine devlet organlarıdır. Bununla da
kalmayacak, tüm devlet kurumları, insani değerler ve bireyler de bu
zarardan paylarını alacaklardır. Bunun için yargı organlarının
kuruluşu, çalışma ilkeleri, yargıçların seçimi ve özlük hakları gibi
konularda yargıyı siyasallaştıracak yöntemlerden uzak durulmalıdır.''

Yargının siyasallaştırılmasının yaratacağı sakıncaların önemli bir
başka örneğinin, çok kısa bir süre önce Şemdinli'de yaşandığına işaret
eden Cumhurbaşkanı Sezer, ''Şemdinli'de dile getirilen savlar adalet
duygusuna büyük zarar vermiş; Türk Ordusu'nu hak etmediği bir
tartışmanın konusu yapmıştır'' dedi.

Sezer, şunları söyledi:
''Türk Devleti, ülkesinin dünya coğrafyasının en sorunlu
bölgesinde yer alması ve tarihi geçmişi nedeniyle, ordusunun her
dönemde güçlü olmasına önem vermiş; orduyu her türlü tartışmanın
dışında tutarak yıpranmamasına, oluşan geleneksel yapısına saygılı
davranarak iç düzen ve disiplininin bozulmamasına özen göstermiştir.

Bu özen, iç ve dış sorunlar, özellikle terörde ve yakın çevre
ülkelerindeki gelişmeler gözetilerek, Kurtuluş Savaşı'nı zaferle
sonuçlandıran, laik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ni sonsuza değin
yaşatmak için en büyük güvence oluşturan ordumuz ve değerli mensupları
yönünden titizlikle sürdürülmelidir.

Esin kaynağını Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ten alan şanlı
ordumuzu yıpratma etkinlikleri, akılla ve yurtseverlik duyguları ile
bağdaştırılabilecek bir durum değildir. Ordu'nun itibarının korunması
devletin asli görevlerindendir.''
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst