Neler yeni

Welcome to SATBİL FORUM PAYLAŞIM

Join us now to get access to all our features. Once registered and logged in, you will be able to create topics, post replies to existing threads, give reputation to your fellow members, get your own private messenger, and so, so much more. It's also quick and totally free, so what are you waiting for?

Bir Satbil Forum Efsanesi

Satbil Reklam Alanı

Satbil Forum Reklam

Mübarek gün ve Geceler

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
11:21
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Mirac Kandili
Miraç, Efendimiz (aleyhisselatü vesselam)’in ifa ettiği eşsiz kulluğuna mükafat olarak kazandığı velayetin bir ifadesinden barettir
Allah, yerde eserleriyle kendisini beşere gösterdiği Peygamberimizi, gökler âleminin sakinlerine de göstermek için O’nu o yüce meclislerde dolaştırmış ve her yer üzerinde hükmünün geçtiğini bütün âleme göstermiştir.

Peygamberliğinin değil, kulluğunun bir semeresi ve neticesi olan Mirac yolculuğunda Efendimiz (sas), kendisini çepeçevre saran kanun ve sebepleri aşarak, beşeriyete ait perdeleri geçip uzun mesâfeleri bir hamlede kat etmiş, yıldızları, sistemleri birer merdiven, birer basamak, birer atlama taşı gibi kullanıp, Rabb’ini görmeye mâni buudları geride bırakmış, cismen ve rûhen vardığı makamdan Cenâb-ı Hakk’ı müşahede etmiştir. Peygamberlerle selâmlaşmış, melekleri görmüş, Cennet’i ve güzelliklerini, Cehennem’i ve azâmetini temâşâ etmiştir. Melekler O’na teşrifatçılık yapmış, huriler perdedar olmuştur. Yıldızlar kaldırım taşı gibi ayaklarının altına serilmiş, bineğiyle berk gibi bütün mekanı kat edip tekrar insanlık içine dönmüştür. İşte Miraç bu yüce yolculuğun adıdır.

Allah, Nebisine sahip çıkıyor

Efendimiz (sas), bütün zorluklara rağmen, kulluğunda öyle olgunluğa ve dolgunluğa ermişti ki, kendisine açılan o kapıdan içeriye girerken, kulluğun zirvelerine çıkmıştır. Miraç, bir yönüyle bunun ifadesidir. Miraç, en zor şartlar altında dahi kulluğundan fedakarlıkta bulunmayan Efendimiz’in (sas), insanların kendisine bütün bütün sırtlarını döndüğü, bütün sebeplerin kapandığı, “Bunlarla kız alıp vermeyeceksiniz. Çarşıda pazarda bir şey satmayacaksınız. Onlara hiçbir şekilde yardımda bulunmayacaksınız. Her türlü ilişkinizi keseceksiniz.” dedikleri dönemde ve zâhiren hiçbir çıkış yolunun görünmediği anda, Allahu Teala, Efendimiz’in (sas) kalbini taltif etmek ve kırılan gururunu, onurunu hoşnut etmek için O’nu katına almıştı. Hatta böylesi olumsuzlukların yaşandığı bir dönemde Efendimiz (sas) bir de iki büyük yara almıştı.

Bu gece Allah Resulune Vahyedilen Bakara suresinin son iki ayeti:

“Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah’a meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. “Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır” dediler. Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!”

Miraç nedir?

Miraç, kelime manası itibarıyla “merdiven”, “yükselecek yer”, “en yüksek makam” manalarına gelmektedir. Bu gecede İnsanlığın İftihar Tablosu (sas) bir mucize olarak Mekke’deki Mescid-i Haram’dan, Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya ve oradan da göklerin İlâhî derinliklerine doğru pervaz edip ruhen ve bedenen Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıkmıştır. Kur’an-ı Kerim (İsrâ, 17/1; Necm, 53/8-11.) ve hadis-i şeriflerle (Buhari, Salat 1; Müslim, İman, 259.) hakikati sabit olan Miraç hadisesi, beşer idrakinin üstünde ve zaman ve mekan hudutları dışında cereyan etmiş ulvî bir tecellidir.

Bu gece ne yapmalı?

Eğer kişi, Kur’ân’ın dilinden kalp kulağıyla iman derslerini dinleyip başını kaldırıp vahdete tam yönelse, “kulluğun miracı”yla kemalat arşına çıkabilir. Miraç’ta iman hakikatleri gözle görüldüğü için, bu kandil gecesi imanî konuları ve o konular içinde Miraç’a ait meseleleri derinlemesine okuyup mütalâa etmek lâzımdır. “Mirac-ı imânî” ile âdeta İlâhî mükâlemeye nail olmalıdır. Camilerde cemaatle kılınan akşam ve yatsı namazları ve okunan Kur’ân’larla kıvamını bulan ruhlar, daha sonra evlerine çekilmeli, evlerindeki Mescid-i Haram mesabesindeki odalarından seccade Burak’ına binerek ilham Cebrail’i eşliğinde ihlas Mescid-i Aksa’sına varmalı; orada gözyaşıyla karışık bir kâse mânâ sütü içtikten sonra secdelerin miracıyla yükselip âyetlerin kanatlarında ruhunun mülk ve melekût semalarına yelken açmalı, her rek’atta âdeta bir kat yukarılarına doğru yücelmeli, bir noktadan sonra binek değiştirip ihsan Refref’ine binerek kendi kemal sidre-i müntehalarında pervaz etmeli, nihayet insanda arş-ı azam mesabesindeki kalbin derece-i ufkuna urûç ile tâ kâbı kavseyne ulaşıp “Et-tahiyyâtü”nün sırrıyla huzur-u kibriya’da sünûhât ve ilhâmât ötesi bir nevi mükâleme-i İlâhiye ve müşahede-i Rabbâniye’ye mazhar olmalıdırlar.

Miraç, Peygamberimiz’e hastır

Bütün namazlar, niyazlar, oruçlar ve çileler; namazın, niyazın, orucun manasını halka anlatmalar ve bütün bunları birer merdiven yapmalar, Efendimiz’in (sas) miraca yükselmesine vesile olmuştur. Böyle bir şeref, Efendimiz’den (sas) başka ikinci bir peygambere nasip olmamış, sadece O’na has bir keyfiyettir. Her nebi, kendi ruhunda Allah’ın huzuruna çıkmış, kurbu huzura müşerref olarak iltifat görmüştür. Fakat bütün gökleri ve cennetleri bilemediğimiz keyfiyet içinde yapılan böyle bir miraç sadece Allah Rasûlü’ne hastır. İşte bizler de böyle kadri yüce, civanmert bir Nebi’nin arkasında bulunmanın hazzı içinde doya doya bir namaz kılıyoruz.
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
11:21
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Kadir Gecesi


En nurlu ve feyizli geceyi Kadir Gecesinde idrak ederiz. Kur'ân'da adı geçen tek ay Ramazan ayıdır; tek gece de Kadir Gecesidir. Bu bereketli saatlerin şeref ve kıymetini Kâinatın Rabbi Sevgili Habibine haber vermektedir. Bu gecenin faziletine o kadar değer verilmektedir ki, o vakitlerde tecelli edecek rahmetin ve ruhanî hâdiselerin anlatılması için müstakil bir sûre inmiştir. Bu sûre Kadr Süresidir.

Yine Cenâb-ı Hak bu gecenin kudsiyetini bildirmek için beş âyetli bir sûrede üç defa "Leyletü'1-Kadr" ifadesini açıkça zikretmektedir:
"Şüphesiz, o Kur'ân'ı Kadir Gecesinde indirdik. Bilir misin, Kadir Gecesi nedir? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır."

Ulvî hâdiseler de sûrenin sonunda şöyle ifade buyurulur :
"O gecede melekler ve Cebrail Rablerinin izniyle her iş için arka arkaya iner. O gece, tan yerinin aydınlanmasına kadar bir selâmettir."

Kadir Gecesinin en önemli özelliği, cin ve insanlara iki cihan saadeti bahşeden, kâinat kitabının ezelî bir tercümesi olan yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerimin bu gecede ilk olarak dünya semasına indirilmesidir. Daha sonra ise ihtiyaca göre âyet âyet veya sûreler halinde vahyin mazharı Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselama Cebrail (a.s.) vasıtasıyla takdim edilmiş olmasıdır.

Yine bu mübarek gecede insanlığın ebedî refahına sebep olacak, ona bereketli bir ömrü kazandıracak bir fırsat verilmektedir. Bu geceyi dua, zikir ve ibadetle geçiren kişi, ancak seksen sene gibi uzun bir ömürde kazanabileceği ecir ve sevabı bir gecede elde etme bahtiyarlığına ermiş olacaktır.

Bu gecedeki İlâhî ziyafete ve Kur'ânî sofraya başta Kur'ân-ı Mübini Resulullah Aleyhissalâtü Vesselama vahiy yoluyla getiren Cebrail olmak üzere melekler de inerek şenlendirirler. Kalb ve basîreti açık olan mü'minlere uhrevî âlemden manzaralar sergilenir. Meleklerin pey der pey inmesiyle yeryüzü manevî bir tazyike maruz kalır. Dünya adetâ onlara dar gelmeye başlar. Mü'minlerin etrafını kuşatarak onlara Rablerinin bağış ve rahmetini müjdelerler. Tan yeri ağarıncaya kadar devam eden bu ulvi tecelli, ümmet-i Muhammed'in gönüllerine engin bir huzur ve saadet dalgası estirir.
Kadir Gecesinde böyle nurlu hâdiselerin yıldönümlerini idrak ederiz. Onun kadrini bilmekle de feyiz ve bereketinden, dünyayı kuşatan nuranî havasından istifade etmiş oluruz
.
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
11:21
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Mevlüt Kandili

'Mevlid' kelimesi 'doğum' anlamına gelir. Son peygamber Hz. Muhammed(SAV) 'in dünyayı şereflendirdiği Rebiülevvel ayının on birinci gününü on ikinci güne bağlayan geceye 'Mevlid Kandili' diyoruz. Bu mübarek gece bütün Müslümanlar için bayram hükmündedir. Çünkü Allah'ın sevgilisi(Habibullah) olan Resul-i Ekrem, bu şerefli zaman içerisinde dünyamızı teşrif etmiştir. O, hicretten 53 sene evvel şenlendirmişti arzı… Tarihler milâdi 571'i gösteriyordu o zaman. Nisan ayının yirmisini gösteriyordu takvimler…
Peygamberlerin kamâlat bakımından en büyüğü olan Hz. Muhammed(SAV) , Rebiülevvel ayında dünyaya gelmekle o ayı sıradanlıktan kurtarıp güzelleştirmiştir. Onun gelişiyle bu ay bambaşka bir mana yüklenmiştir. O kutlu doğumdan beri Pazartesi daha bir sevimli gelir bize. Resülullah'ın değdiği her şey diğerlerine nazaran ne kadar da bahtlıdır. Onu dünya gözüyle görmek en büyük saadet olsa gerek…
Kadir gecesinden sonra en mühim ve faziletli gece olarak adlandırılan Mevlid gecesi, Müslüman âlemince lâyıkıyla ihya edilir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Resul-i Ekrem Efendimiz bu güzel gecede hakkıyla anılır ve doğumundan dolayı duyulan sevinç, kalben ve lisanen dile getirilir. Zira bu hususta İmam Celâlüddîn Abdürrahmân bin Abdi'l-Melik Kettânî şöyle diyor: 'Mevlid günü ve gecesi, mübecceldir, mukaddestir, mükerremdir. Şerefi, kıymeti çoktur. Resûlullah'ın (Sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) varlığı, vefatından sonra, ona tâbi olanlar için, kurtuluş vesilesidir.
Onun mevlidi için sevinmek, Cehennem azabının azalmasına sebep olur. Bu geceye hürmet etmek, sevinmek, bütün senenin bereketli olmasına sebep olur. Mevlid gününün fazileti, Cuma günü gibidir.
Cuma günü, Cehennem azabının durdurulduğu, hadis-i şerifte bildirilmiştir. Bunun gibi, mevlid gününde de azap yapılmaz. Mevlid geceleri sevindiğini göstermeli, çok sadaka, hediye vermeli, davet olunan (uygun) ziyafetlere gitmelidir.'
Bilindiği gibi Süleyman Çelebi isimli büyük şairimiz 'Vesîletü'n-Necât'(Kurtuluş Sebebi) isimli kitabında doğumundan ölümüne kadar peygamberimizi şiir diliyle anlatmıştır. Bu güzel kaside Türk halkı arasında çok rağbet görmüş ve mübarek gecelerde okunmuştur. Bugün bile ölen kişiler için düzenlenen mevlitlerde bir ibadet aşkıyla okunmaktadır. Bu şiirin 'Vilâdet' bahrinde Süleyman Çelebi Peygamberimizin doğumunu şöyle anlatıyor:
'Amine hatun Muhammed annesi
Ol sadeften doğdu ol dür danesi
Çünki Abdullah'dan oldu hâmile
Vakt erişdi hefte vü eyyam ile
Hem Muhammed gelmesi oldu yakîn
Çok alametler belirdi gelmedin
Ol Rebiul evvel ayı nicesi
On ikinci gice isneyn gecesi
Ol gice kim doğdu ol hayrûl beşer
Anesi anda neler gördü neler
Dedi gördüm ol Habibin ânesi
Bir acep nur kim güneş pervanesi'
Karanlık gecelerimizi aydınlatan, hayatımızı anlamlandıran kâinatın serveri Resulullah Efendimiz her yönüyle mükemmel bir insandı. Bununla ilgili olarak bir hadis-i şerifinde 'Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.' buyurmuştur. Gerçekten de o güzel ahlakı hakkıyla sundu ümmetine. Bu konuda en güzel model kendisi oldu. Bu hususta Yüce Kur'an'da Peygamberimize hitaben şöyle buyrulmuştur: 'Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin'(Kalem S. 4. Ayet)
Resulullah'ı sevmek kişinin iman kemalâtına işarettir. Çünkü Allah, bu kâinatı onun yüzü suyu hürmetine yaratmıştır. 'Sen olmasaydın habibim, kâinatı yaratmazdım' kutsi hadisi bunu ifade ediyor. Rabbimizin bu kadar yücelttiği bu mübarek simayı her şeyimizden çok sevmeliyiz. Bu sevgi kuru bir ifadeden öteye gitmelidir. Ona çokça selâtü selâm getirmeliyiz. Onun şefaatine sığınmalıyız.
Günümüz gençliği, uğruna kâinatın yaratıldığı peygamberini ne kadar tanıyor? Bu soruya müspet cevap vermeyi ne çok isterdim. Fakat mevcut durum bundan ibaret değildir. Kitapçı vitrinlerinde yüzlerce siyer kitabı olmasına rağmen bunları alıp okuyan ve fikreden insanların sayısı ne kadar da azdır. Yarınlarımızın teminatı olan çocuklarımız günlerini hayal mahsulü Harry Potter maceraları okumakla geçiriyor. Mafya dizilerindeki çetecileri kendilerine model olarak alan ve haksız kazancı meşrulaştıran bugünkü nesil, Resulullah Efendimizin mesajlarına ne kadar da muhtaçtır. Bu mesajlar onların yitik hazineleridir. Fakat zihinlerimiz öyle bir uyuşturulmuş ve bulandırılmış ki bunları kaybettiğimizden de haberdar değiliz. Kaybettiğinden haberdar olmayanın yitik hazineleri bulmaya koyulmasını ve onlardan istifade etmesini bekleyemezsiniz.
Peygamber Efendimiz hakkında yazı ve şiir yazmak büyük bir şereftir. Aynı zamanda büyük bir sorumluluktur da… Onu hakkıyla anlatmak her kalem erbabının kârı değildir. Vaktiyle ben de Resulullah'a dair bir naat denemesi yapmıştım. Sözlerimi 'Efendim 'adlı bu şiirin son bölümüyle tamamlamak istiyorum. Allah bizi o mübarek insanın şefaatine nail eylesin:
'Ne ağır zemheriler geçiriyor ümmetin
Günah galerisinde öksüz kaldı sünnetin
Müminin kokusuna şimdi hasret cennetin
Bu ne garip asırdır ahir zaman Efendim
Bizi bize bırakma, kayır aman Efendim'
Âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed(sav) 'in doğum günü bizim için müstesna bir gündür. Her Mevlid Kandili'nde biraz daha tazeleniyoruz, biraz daha büyüyor ona dair hasretimiz… Güneş bir mızrak boyu yaklaşıp da insanların beyinleri fokur fokur kaynamaya başladığı o anda(mahşer meydanında) Onun mübarek 'Livaül Hamd' sancağı altında toplanan bahtiyar insanlardan olmak ne büyük bir mükâfattır. Bu vesileyle Müslümanların mübarek Mevlid Kandili'ni tebrik eder, insanlığın kurtuluşuna vesile olmasını Yüce Allah'tan dilerim.
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
11:21
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
AŞURE GÜNÜ TUTULAN ORUCUN FAZİLETİ:

Resulullah (S.A.V.) efendimizin şöyle buyurduğu anlatılmıştır “Bir kimse, muharrem ayında bir gün oruç tutar ise onun için her güne otuz günlük oruç sevabı vardır.”

Bir rivayete göre; İbn-i Abbas (R.A.) Resulullah (S.A.V.) efendimizin şöyle buyurduğunu anlatmıştır:
“Bir kimse, muharrem ayında, aşure günü oruç tutar ise onun için on bin melek sevabı verilir. Bir kimse, muharrem ayında aşure günü oruç tutarsa onun için on bin şehit sevabı, on bin hac eden ve umre eden sevabı verilir.

Bir kimse, aşure günü bir kimsenin başını okşar ise o yetimin başındaki tüylerin sayısı kadar o kimsenin cennette derecesini arttırır.

Bir kimse, aşure gecesi, oruçlu bir mümine iftar ziyafeti verir ise Muhammed ümmetinin tümüne iftar ziyafeti vermiş ve hepsinin karnını doyurmuş kadar olur.”

O gün, siz de oruçlu olunuz. O günde, çoluk çocuğunuza bolluk gösteriniz.

Her kim, aşure günü, malından bolca harcar ise Allah-ü Teala, senenin diğer günlerinde ona bolluk ihsan eyler.


Bir kimse, aşure günü oruç tutar ise kırk senelik günahına kefaret olur.

Bir kimse, aşure gecesini ihya eder de; gündüzünü dâhi oruçlu geçirir ise ölüm acısını anlamadan ölür.”

AŞURE GÜNÜ KILINACAK NAMAZIN FAZİLETİ


Bir kimse, aşağıda anlatılacak şekilde dört rekât namaz kılar ise Allah-ü Teala onun elli senelik geçmiş; elli senelik de gelecek günahını bağışlar. Mele-i Alada dahi, onun için nurdan bir köşk yapar:
a.Her rekâtında bir kere Fatiha suresi okunur.
b.Elli bir kere (51) İhlâs suresi okunur.”
Bir başka rivayette ise, bu namaz şöyle anlatılmıştır:
Her rekâtta, bir kere Fatiha suresi okunur.
Her rekâtta, bir zilzal suresi okunur. (90. suredir)
Her rekâtta, bir kere kafirun suresi okunur. (109. suredir)
Her rekâtta, bir kere ihlâs suresi okunur. (112. suredir)
Namaz bittikten sonra da, Resulullah (S.A.V.) efendimize 70 kere salâvat okunur.”


AŞURE GÜNÜ VE BOLLUK
Anlatıldığına göre: İbrahim b. Muhammed b. Münteşir; zamanında Küfe’de görülen en faziletlilerdendi.
O şöyle anlatmıştır:
“Bir kimse, çoluk çocuğa aşure günü bolluk gösterir ise Allah-ü Teala, senenin kalan günlerinde ona bolluk ihsan eyler.”
Süfyan şöyle dedi:
“Anlatılan durumu, elli sene denedik; bolluktan başka bir şey görmedik.”
Anlatıldığına göre: geçmişteki büyük zatlardan biri şöyle demiştir:
“Bir kimse, zinet günü sayılan aşure günü oruç tutar ise senenin içinde kaçırdığı nafile oruçlara yetişmiş olur.
Bir kimse aşure günü sadaka verir ise sene içinde kaçırdığı sadaka verme sevabına yetişmiş olur.”
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
11:21
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Muharrem ayının onuncu günü Aşure günüdür. Muharrem ayı, Kur’an-ı kerimde, kıymet verilen dört aydan biridir. Muharremin birinci günü oruç tutmak, o senenin tamamını oruç tutmak gibi faziletlidir.
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ramazandan sonra en faziletli oruç, Muharrem ayında tutulan oruçtur.) [Müslim]

Bu ayın en kıymetli gecesi de Aşure gecesidir. Allahü teâlâ, birçok duaları Aşure günü kabul etmiştir
. Hazret-i Âdem’in tevbesinin kabul olması,
Hazret-i Nuh’un tufandan kurtulması,
Hazret-i Yunus’un balığın karnından çıkması,
Hazret-i İbrahim’in ateşte yanmaması,
Hazret-i İdris’in canlı olarak göğe çıkarılması,
Hazret-i Yakub’un, oğlu Hazret-i Yusuf’a kavuşması,
Hazret-i Yusuf’un kuyudan çıkması,
Hazret-i Eyyüb’ün hastalıktan kurtulması,
Hazret-i Musa’nın Kızıl denizi geçmesi,
Hazret-i İsa’nın doğumu ve ölümden kurtulup, diri olarak göğe çıkarılması Aşure günü oldu.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Aşure günü Nuh aleyhisselamın gemisi, Cudi dağına indirildi. O gün Nuh ve yanındakiler, Allahü teâlâya şükür için oruçlu idiler. Hayvanlar da hiç bir şey yememişti. Allahü teâlâ denizi, beni İsrail için, aşure günü yardı. Yine Aşure günü Allahü teâlâ Adem aleyhisselamın ve Yunus aleyhisselamın kavminin tevbesini kabul etti. İbrahim aleyhisselam da o gün doğdu.) [Taberani]

Öteden beri Kureyş de, Resulullah da Aşure günü oruç tutardı. Medine’ye gelince de yine o gün oruç tuttu ve tutulmasını emretti. (Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud)

Medine’de aşure günü oruç tutan Peygamber efendimiz, Yahudilerin de oruç tuttuklarını gördü. (Niye oruç tutuyorsunuz?) diye sordu. Onlar da, (Allah’ın İsrail oğullarını düşmanından kurtardığı bir gündür, Musa bu günde oruç tuttuğu için) dediler. Resulullah efendimiz de, Müslümanların bugün oruç tutmalarının sebebini anlatmak için, (Ben Musa aleyhisselama sizden daha layıkım) buyurdu. (Buhari, Müslim, Ebu Davud)

Bugün yapılacak işler:
1- Aşure günü oruç tutmak sünnettir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Aşure günü oruç tutanın, bir yıllık günahları affolur.) [Müslim, Tirmizi, İ. Ahmed, Taberani]
(Aşure günü oruç tutan o yıl tutamadığı [nafile] oruçlarının sevabına kavuşur.) [Deylemi]
(Aşure günü bir gün önce, bir gün sonra da tutarak Yahudilere muhalefet edin.) [İ.Ahmed]

(Aşurenin faziletinden faydalanın! Bu mübarek günde oruç tutan, melekler, peygamberler, şehidler ve salihlerin ibadetleri kadar sevaba kavuşur.) [Şir’a]
[Yalnız Aşure günü oruç tutmak mekruhtur. Bir gün öncesi veya bir gün sonrası ile tutmalı!]

Peygamber efendimiz bir gün öğleye doğru buyurdu ki:
(Herkese duyurun! Bugün bir şey yiyen, akşama kadar yemesin, oruçlu gibi dursun! Bir şey yemeyen de oruç tutsun! Çünkü bugün Aşure günüdür.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud]

Peygamber efendimiz, bugün bir hurmayı mübarek ağzında ıslatıp çocukların ağzına verirdi. Çocuklar, Resulullahın mucizesi olarak akşama kadar bir şey yiyip içmezlerdi. Bugün bazı hayvanların bile bir şey yemediği bildirilmiştir. Bir avcı, Aşure günü, bir geyik yakaladı. Geyik, yavrularını emzirip akşamdan sonra dönmek üzere, avcının izin vermesi için, Resulullah efendimizden, şefaat istedi. Avcı, geyiğin akşama kalmadan hemen gelmesini isteyince, geyik, (Bugün Aşure günüdür. Bugünün hürmetine yavrularımızı emzirmeyiz. Onun için akşamdan sonra gelmek için izin istedim) dedi. Bunu duyan avcı, geyiği Resulullaha hediye etti. O da, geyiği serbest bıraktı.

2- Sıla-i rahim yapmalı. Yani akrabayı ziyaret edip, hediye ile veya çeşitli yardım ile gönüllerini almalı. Hadis-i şerifte, (Sıla-i rahmi terk eden, Aşure günü akrabasını ziyaret ederse, Yahya ve İsa’nın sevabı kadar ecre kavuşur) buyuruldu. (Şir’a)

3- İlim öğrenmeli! Hadis-i şerifte, (Aşure günü, ilim öğrenilen veya Allahü teâlâyı zikredilen bir yerde, biraz oturan, Cennete girer) buyuruldu. Bu gece ilim olarak, ehl-i sünnete uygun ilmihal okumalıdır. Ayrıca Kur’an-ı kerim okumalı, kazası olan kaza namazı kılmalı. (Şir’a)

4- Sadaka vermek sünnettir, ibadettir. Hadis-i şerifte, (Aşure günü, zerre kadar sadaka veren, Uhud dağı kadar sevaba kavuşur) buyuruldu. (Şir’a)

(Bugün aşure ibadet) diye aşure pişirmek günahtır. Aşurenin bugüne mahsus ibadet olmadığını bilerek, bugün aşure veya başka tatlı yapmak günah olmaz, sevap olur. Bu inceliği iyi anlamalı. Tedavi niyetiyle sürme çeken bugün de sürmelenebilir. Hadis-i şerifte, (Aşure günü ismidle sürmelenen, göz ağrısı görmez) buyuruldu. (Hakim)

5- Çok selam vermeli. Hadis-i şerifte, (Aşure günü, on Müslümana selam veren, bütün Müslümanlara selam vermiş gibi sevaba kavuşur) buyuruldu. (Şir’a)


6- Çoluk çocuğunu sevindirmeli! Hadis-i şerifte, (Aşure günü, aile efradının nafakasını geniş tutanın, bütün yıl nafakası geniş olur) buyuruldu. (Beyheki)

7- Gusletmeli. Hadis-i şerifte, (Aşure günü gusleden mümin, günahlardan temizlenir) buyuruldu. (Şir’a)
[Bu sevaplar, namaz kılan ve haramlardan kaçan mümin içindir. Bunlara riayet etmeyen kimse, Aşure günü, bir değil, defalarca gusletse, günahları affolmaz.]

Hazret-i Hüseyin, 10 Muharremde şehid edildi. O yüce imamın şehid edilmesi, elbette bütün müslümanlar için büyük musibet ve üzüntüdür. Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali ve Hazret-i Hamza’nın şehid edilmeleri de, böyle büyük musibet ve üzüntüdür. Fakat, Peygamber efendimiz, Hazret-i Hamza’nın şehid edildiği günün yıldönümlerinde matem [yas] tutmadı. Matem tutmayı da emretmedi. Matem yasak olmasaydı, herkesten önce Peygamber efendimizin ölümü için matem tutulurdu. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Matem tutan, ölmeden tevbe etmezse, kıyamette şiddetli azap görür.) [Müslim]

(İki şey vardır ki, insanı küfre sürükler. Birincisi, birinin soyuna sövmek, ikincisi, ölü için matem tutmaktır.) [Müslim]
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
11:21
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Seher Vaktinin Fazileti



Ebû Hüreyre -radıyallahu anh-den rivâyete göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır;



"Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ her gece, gecenin son üçde biri kaldığı sırada dünyâ semâsına nüzul eder ve şöyle buyurur: '' Bana duâ eden var mı, duâsına icabet edeyim? İstediğini vereyim. Bana istiğfar eden var mı, onu mağfiret edeyim? (1)

Bu hadîs-i şerîf, gecenin son üçde birinin vakti icabet olduğuna büyük müjdelerle beraber delâlet etmektedir.

"Gece yarısında semânın kapıları açılır ve bir münâdî şöyle seslenir: "Hiç duâ eden var mı, icâbet olunsun, bir şey isteyen var mı verilsin, bir sıkıntıda olan var mı kurtarılsın. Her hangi bir duâ ile duâ eden hiç bir müslüman yoktur ki Allah Teâlâ ona icabet etmiş olmasın. Ancak şehveti için koşan zinâkâr kadınla ayyaş ve işret ehli müstesna. " (2)

"Gecede bir saat vardır. Müslüman bir kulun dünyâ ve âhiret işinden istediği her hangi bir hayır varsa ve duâsı o saate gelirse muhakkak Allah ona dileğini verir. Bu her geçe vardır. " (3)

"Saatlerin efdali gecenin son kısmıdır." (4)

Üç kişi vardır ki onlar İblis'den ve askerlerinin şerrinden masûndurlar:
1- Gece ve gündüz Allah'ı çok zikredenler,
2- Seher vakitlerinde istiğfar edenler,
3- Allah'ın haşyetinden ağlayanlar." (5)
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
11:21
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
HİCRİ YILBAŞI
Yeni bir hicret yılına girmekteyiz.
1428 hicri yılını uğurlarken,1429 hicri yılına kavuşmanın sevincini yaşıyoruz.
Yeni sayfaların açıldığı bu hicri senenin, bütün müslümanlar hakkında hayırlar getirmesini, zulüm altında inleyen kardeşlerimizin acılarının dinmesine ve bizlerin de İslami şuurumuzun artmasına vesile olmasını Cenab-ı Hakk (c.c.) ‘tan niyaz ederiz.
Muharremü’l Haram hicri senenin ilk ayıdır.
Bu mübarek ayda yapılabilecek amellerden bazılarını zikretmek gerekirse;
1. Muharrem’in 1-10. günleri arasında edilebilecek dua:
“Bismillahirrahmanirrahim”
“Allahümme entel Ebediyyü’l-Kadim,”
“Allahım,Sen Ebedi (sonu olmayan) - Kadim(öncesi olmayan)
el-Hayyü’l-Kerim,
Hayy (devamlı diri olan)-Kerim(cömert,ulu)
el-Hannanü’l-Mennan,
Hannan (çok acıyan)-Mennan(çok ihsan eden)’sın
ve hazihi senetün cedideh,es’elüke fihe’l-ismete mineş-şeytanirracim.

(bu yeni senede,beni şeytanın şerrinden korumanı)

Ve’l-avne ala hazihi’n-nefsi’l-emmareti bis-sui,

(nefsimin kötülüklerine karşı bana yardım etmeni)

Ve’l-iştiğale bima yukarribuni ileyke Ya Ze’l-Celali ve’l İkram.

(ve beni Sana yaklaştıracak işlerle meşgul etmeni niyaz ederim,Ey Celal ve İkram sahibi olan Allah’ım.)

Birahmetike Ya Erhamerrahimin.”

(Ey Merhametlilerin En Merhametlisi,bana Rahmetinle muamele eyle.)”

2. Muharrem ayının onuncu günü “Aşura” günüdür.

Allah(CC) katında faziletli bir gündür.

Sevgili Peygamberimiz(SAV) bugünü oruçlu geçirirlerdi.
Peygamberliği öncesinde de “aşure orucunu” tutmuştur.
Medine-i Münevvere’ye teşrif ettiklerinde yahudilerinde aynı gün oruç tuttuklarını gördü ve Müslümanlara 10 Muharrem’in önüne veya arkasına bir gün daha ilave edilmesini tavsiye buyurmuşlardır.
3. Aşura gününde (10 Muharrem);

* Eve çeşitli ve bol erzak almak,
* Muhtaçlara tasaddukta bulunmak,
* Komşu ve akrabaya ikramlarda bulunmak,

Gündüzünü oruçlu geçirip,gecesini de Kur’an okuyarak-namaz kılarak ihya etmenin ecre ve Cenab-ı Hakk’ın rızasına vesile olacağını unutmamalıyız.
Yine Muharrem ayının ilk “on” günü içerisinde, bir defaya mahsus olmak üzere, 2 Rekatta selam vererek, 6 Rekat namaz kılınması da tavsiyeler arasındadır.
Bu namazın, akşam ile yatsı namazları arasında kılınabileceği gibi, yatsı namazından sonra da kılınabileceği belirtilmiştir..
Namazın kılınışı şu şekilde tarif edilmiştir..
“Niyet eyledim Ya Rabbi rıza-i şerifin için namaza.”

(Kul hakkı geçmiş ise bu hakkın ödenebilmesi niyetiyle)

“Allahu Ekber”

1. Rekatta: 1 Fatiha Suresi.- 1 Ayetel Kürsi - 11 İhlâs Suresi

2. Rekatta: 1 Fatiha Suresi - 10 İhlâs Suresi
3. Rekatta: 1 Fatiha Suresi - 1 Tekasür Suseri - 11 İhlâs Suresi
4. Rekatta: 1 Fatiha Suresi - 10 İhlâs Suresi
5. Rekatta: 1 Fatiha Suresi - 3 Kafirun Suresi - 11 İhlâs Suresi
6. Rekatta: 1 Fatiha Suresi - 10 İhlâs Suresi
okunarak namaz tamamlanır ve duâ edilir..
Konumuza duâlar ile devam edelim;
“Bismillahirrahmanirrahim”
“Rabbena zalemna enfusena ve inlem tağfir lena ve terhamna lene kunenna mine’l-hassirin.”
“Ey Rabbimiz ! Biz kendimize zulmettik.Eğer bizleri affetmezsen ve bizlere acımazsan husrana uğrayanlardan oluruz.”
(A’RAF SURESİ: Ayet; 123)

“Bismillahirrahmanirrahim”
“Rabbic’alni mukimesselati ve min zürriyyeti Rabbena ve Tekabbel duae.
Rabbenağfir li velivalideyye velil mü’minine yevme yekumu’l-hisab.”

“Ey Rabbim; beni ve soyumdan gelen salih kimseleri,namazını dosdoğru kılanlardan eyle. Ey Rabbimiz duamı kabul eyle.

Ey Rabbimiz herkesin hesaba çekileceği günde,beni,anamı-babamı, ve bütün mü’min’leri affet.”
(İBRAHİM SURESİ: Ayet; 40/41)
“Bismillahirrahmanirrahim”
“Rabbi inni euzu bike en es’eleke me leyse li ve terhamni ekun mine’l-hasirin.”

“Ey Rabbim! Bilgim olmayan şeyi Sen’den istemekten Sana sığınırım.Ve eğer beni bağışlamazsan ve esirgemezsen,hüsrana uğrayanlardan olurum.”

(HUD SURESİ: Ayet; 47)
Selam ve dua ile; Allah (c.c.)’a emanet olunuz
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
11:21
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Arefe ve Terviye günü

,Arefe gününden bir önceki güne denir. Terviye günü oruç tutmak çok faziletlidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, Terviye günü oruç tutan ve günah söylemeyen müslümanı elbette Cennete koyar.) [Ramuz]

(Terviye günü oruç tutmak, bin köle azat etmeye, iki bin deve kurban kesmeye ve cihad için gönderilen bin ata bedeldir.)
[Ebulberekat]
Terviye gününden sonra Arefe günü gelir.

Arefe gününün önemi
Kıymetli geceye kendinden sonra gelen günün ismi verilir. Fakat Arefe ve Kurban bayramının üç gecesi böyle değildir. Bu dört gece, bugünleri takip eden gecelerdir. Arefe, yalnız Zilhiccenin 9. günüdür. Yani, kurban bayramından önceki güne denir. Ramazan bayramından önceki güne ve başka güne Arefe denmez.

Arefe günü yani bugün yapılacak işlerden bazıları şunlardır:
1- Arefe günü sabah namazından, Kurban bayramının dördüncü günü ikindi namazına kadar, erkek-kadın herkes, cemaatle kılsın, yalnız kılsın, 23 vakit farz namazda selam verir vermez, (Allahümme entesselam...) demeden önce, bir kere, vacip olan teşrik tekbirini söylemeli, yani, (Allahü ekber, Allahü ekber. Lâ ilahe illallahü vallahü ekber, Allahü ekber ve lillahil-hamd) demelidir.
Camiden çıktıktan veya konuştuktan sonra, artık teşrik tekbirini okumak gerekmez. (Halebi)

2-
Zilhiccenin ilk dokuz günü oruç tutmak sevaptır; fakat Arefe günü oruç tutmak daha çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Arefe günü oruç tutana, Âdem aleyhisselamdan, Sûr’a üfürülünceye kadar yaşamış bütün insanların sayısının iki katı kadar sevap yazılır.) [R. Nasıhin]

(Arefe günü tutulan oruç, bin gün
[nafile] oruca bedeldir.) [Taberani]

(Arefede tutulan oruç, iki bin köle azat etmeye, iki bin deve kurban kesmeye ve Allah yolunda cihad için verilen iki bin ata bedeldir.)
[T. Gafilin]

(Arefe günü tutulan oruç, geçmiş ve gelecek yılın günahlarına kefaret olur.)
[Müslim] (Yani Arefe günü tutulan oruç, geçmiş ve gelecek bir senede yapılan tevbelerin kabul olmasına yarar.)

(Arefe günü
[Besmele ile] bin İhlâs okuyanın günahları affolup duası kabul olur.) [Ebuşşeyh]

(Arefe gününden üstün bir gün yoktur. O gün Allahü teâlâ, yeryüzündekilerle iftihar ederek göktekilere,
"Ey gök ehli, kullarıma bakın, rahmetime kavuşmak ve azabımdan kaçmak için uzak yerlerden geldiler..." buyurur. Arefe günü Cehennemden o kadar çok kul azat edilir ki, başka günlerde bu kadar azat olmaz.) [Gunye]

(Arefe günü, kulağına, gözüne ve diline sahip olan mağfiret olur.)
[Taberani]

(Şeytan, Arefe gününden başka bir günde daha zelil, rezil, hakir ve kinli görülmez.) [İ. Malik]

(Allahü teâlâ, Arefe günü kullarına nazar eder. Zerre kadar imanı olanı affeder.)
[Gunye]

(Arefe ne güzel gündür. O gün rahmet kapıları açılır.) [Deylemi]
İbadet olarak ilim öğrenmek en faziletlisidir. Bu gece ilim olarak, ehl-i sünnete uygun ilmihal okumalıdır.

3-
Bugünü fırsat bilip dua etmeli! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Duanın faziletlisi, Arefe günü yapılanıdır.) [Beyheki]

4-
Arefe gününü ibadetle, Allahü teâlâyı anmakla ve tefekkürle geçirmeye, insanlara iyilik etmeye çalışmalı! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Arefe gününe hürmet edin! Arefe, Allahü teâlânın kıymet verdiği bir gündür). [Deylemi] (Hürmet etmek, günah işlememekle olur.)

(Arefe günü, kulağına, gözüne ve diline sahip olan mağfiret olur.)
[Taberani]

Kulağına sahip olmak, gıybet, çalgı gibi haram olan şeyleri dinlememektir. Eğer biz istemeden kulağımıza gelmişse, bize günah olmaz. Gözüne sahip olmak da, haram olan şeylere bakmamak ve mubah olarak baktığı şeylerden ibret almaktır. Diline sahip olmak ise, yalan söylememek, dedikodu etmemek, laf taşımamak, kötü söz söylememek, hatta boş şey konuşmamak, kimseyi dili ile incitmemek demektir. Bunlara riayet eden Arefe gününü değerlendirmiş olur.

Arefe gecesi, Arefe günü ile Kurban bayramının birinci günü arasındaki gecedir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua reddolmaz. Ramazan ve Kurban bayramının birinci gecesi, Berat ve Arefe gecesi.)
[İsfehani]

(Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi faziletlidir. Allahü teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bol ihsana nail olurlar. Bunlar: Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.)
[Deylemi]

(Arefe gecesi ibadet eden, Cehennemden azat olur.) [S. Ebediyye]
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
11:21
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
On geceSual: Fecr suresinde, (Fecre, on geceye yemin olsun) buyuruluyor. On gece ne demektir?
CEVAPZilhicce ayının on gecesidir. (Beydavi, Celaleyn)

İbni Abbas hazretlerine göre on geceden murat, Zilhiccenin ilk on gecesidir. O günler hac amelleriyle iştigal günleridir. (Hazin)


İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Fecr suresindeki on gün, kurban ayının ilk on günüdür.) [Hâkim]

(Allah indinde zilhiccenin ilk on günündeki amellerden daha kıymetlisi yoktur.) [Tirmizi]

On geceden murat, Ramazanın son on gecesi veya Muharremin ilk on günüdür. (Medarik)
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
11:21
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
ŞÂBAN-I ŞERİF

Şâban ayı, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz’in ayıdır. Bu itibarla salavât-ı şerifeye çok devam etmek lâzımdır. Yine mümkün oldukça istiğfar, salavât-ı şerife, İhlâs-ı Şerif okumalı, teheccüd ve tesbih namazları kılmalı ve hatm-i enbiyâ yapmalıdır.

Şâban ayı, “Şerefli, ulvî, berâta erdirici, ilâhî ihsâna kavuşturucu, mü’minlere rahmet ve kâfirlere gazap olan ilâhî nûra nâil edici” bir ay olarak târif edilmiştir.

Bu ayın birinci gecesinde, yani salıyı çarşambaya bağlayan gece, her rek’atte bir Fâtiha üç Âyetü’l-Kürsî ile bir tesbih namazı kılınır. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)


Hergün 100 defa "Kevser Sûresi" okunmalidir.

10 gün 100 defa "Yâ Latîf (c.c)"

10 gün 100 defa "Yâ Rezzak (c.c)"

10 gün 100 defa "Yâ Azîz (c.c)" okunmalidir.

Berâ(e)t Gecesi: Saban ayinin 15.nci gecesidir. Gündüzü oruçlu, gecesi ibadet ve zikirle geçirilmelidir.
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
11:21
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Şevval Ayı

Ramazan-ı Şerif'ten sonraki şevval ayında oruç tutmak öteden beri sevimli bir adet olarak gelmiştir.

Bir ay boyunca oruca alışmış olan insanlar, şevval ayında da altı gün oruç tutmaya büyük bir ilgi göstermiş, hatta teravih gibi sıcak bir ilgiyle şevval ayı orucunu sürdüre gelmişlerdir... Elbette bu sıcak ilgi sebepsiz değildir. Nitekim Efendimiz (sas) Hazretleri, şevval ayı orucunun bir sene oruç tutmuş gibi sevaba vesile olacağını duyurmuş, bu yüzden de bir ay Ramazan orucu tutanlar, şevvalde altı gün oruç tutmakla bütün seneyi oruçlu geçirmiş olma sevabını kaçırmak istememişlerdir. Bu konudaki hadisi ve yorumunu şöyle ifade edebiliriz:

"Kim oruçla geçirdiği Ramazan ayından sonraki şevvâl ayında altı gün oruç tutarsa, bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi olur!."

Demek ki, bir aylık Ramazan orucundan sonra şevvâlde de altı gün oruç tutarak orucunu otuz altıya çıkaran kimse, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevap almaktadır.

Âlimlerimiz, bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi sevap almanın izahını şöyle yapmaktalar:

Ramazan boyunca oruç tutan insan her orucuna on sevap almışsa yekûnu üç yüz eder. Şevvâl ayında tuttuğu altı orucuna da onardan altmış sevap alınca, eder üç yüz altmış. Yani bir sene.. Dolayısıyla hadîsin işaret ettiği sırra nâil olur. Bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi mânevî kazanç elde edebilir..

Aslında bu gibi mânevî konularda esas olan, o işi ihlasla yapmak, büyük bir gönül arzusu ile talip olmak mühimdir. Bâzen öyle oruçlar olur ki, tutanın gönlünde beslediği derin ve sâfî ihlas yüzünden 360 gün değil, belki 360 senelik nâfile oruç sevabını alabilir.. İhlas ile kim ne isterse Rabbimiz onu verebilir. Bu bir niyet ve yorum meselesidir.

Tıpkı yolun kenarına uzaklardan bir taşı yuvarlayarak güç bela getirip yerleştiren adamla, bu taşı oradan aynı güçlükle uzaklaştıran bir başka adamın niyeti ve yorumu gibi.

Biri düşünmüş ki:

- Bu çölün ortasında yaşlı bir adam yolda giderken bineğine binmek istese, üzerine çıkıp da hayvana binebileceği yüksek bir yer yoktur. Öyle ise şu taşı yuvarlayıp yolun kenarına getireyim de, yolda gitmekte olan yaşlı ve çocuklar hayvanlarına binmek istediklerinde taşın üstüne çıkıp bineklerinin üzerine kolayca atlasınlar, sevabı da bana olsun. Adamın bu hâlis niyetine bakan Rabbimiz ondan razı olmuş, istediği sevabı ihsan eylemiş.

Böyle güzel niyetle getirilen taşı oradan öfke ile yuvarlayıp uzaklaştıran adam ise şöyle düşünmüş:

- Bu taşı buraya getiren kimse ne kadar da yanlış bir iş yapmış. Hiç düşünmemiş ki, gözleri görmeyenler, karanlıkta fark edemeyenler taşa takılıp yere düşerler. Şu taşı buradan uzaklaştırayım da kimse takılıp yere düşmesin, sevabı da bana olsun. ..

İşte bu adam da taşı buradan uzaklaştırdığından dolayı Allah rızasını kazanmış, ümit ettiği sevaba nail olmuş.. Her ikisinde de niyet hâlis, yorum makul...

Biz de sâfi bir niyetle altı gün orucumuzu tutarsak, belki Rabbimiz bu niyetimize, bu bağlılığımıza bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevaplar ihsan edebilir, hatâlarımızı affedebilir.. Rabbimizin hudutsuz rahmetine kimse sınır çizemez. Kimse kendi cimriliğini O' na da şâmil kılamaz.

Bu orucun arka arkaya olması şart değildir. Şevvâl ayı içinde olması yeterlidir.

Bir de Ramazan içinde tutulamayan oruçlar varsa, önce o borç olanı tutmak da makul ve meşru olur. Bir an önce borçtan kurtulmayı düşünmek elbette çok yerindedir. Ancak borcu sonra da tutabilirim diye de düşünebilir.. Bu bir tercih meselesidir. Her ikisi de caizdir.

Bir diğer husus da, şevval ayında iki bayram arası nikah yapılmaz iddiası vardır ki, artık bu batıl iddia etkisini kaybetmektedir. Çünkü Aişe validemizin nikahı şevvalde olmuş, yani iki bayram arasında yapılmış, ne uğursuzluk, ne de bir başka dinî yasak söz konusu olmuştur. Bu yanlış yorum şuradan da beslenmiş olabilir. Şayet bayram cuma gününe rastlarsa, bayram namazı ile cuma namazı arası iki bayram namazı arasıdır. Böylesine dar bir vakte nikahı sıkıştırmayın, iki bayram namazının dışında yapın nikahınızı, tavsiyesini, Ramazan ve Kurban Bayramı arası gibi geniş zamana yayanlar, böyle bir yanlış anlamaya sebep olmuşlardır, diye de düşünülebilir
 

@hmet

UZAKLARDAN
Local time
11:21
Katılım
23 Eylül 2006
Mesajlar
9,165
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Cuma Hutbelerine Dair
“Selamun aleykum. Muhterem hocam, hutbe nedir? Hutbe'de maslahat nedir? Hutbe imam efendilerin bilgi pazarladıkları bir kurum mu, yoksa cemaatin irşad edildiği bir araç mıdır? Hutbe cemaatin paylandığı veya meydan okunduğu yer midir? Hutbe tamamen Müslüman’ın iç eğitimine dönük bir kurum iken, kendi içimizde öteki oluşturmak ne kadar ahlakidir? Hutbenin ahlakiliği diye bir husus var mıdır? Hutbelerde bir üslup yozlaşması olduğundan hareketle, bu sorun nasıl aşılmalıdır. İnsanın her türlüsü ile karşılaşmış olan sevgili peygamberimizin hutbe adap ve üslubu nasıldı? Hutbelerde dirilişimize, vahdetimize (Kur'an'a göre) vesile olacak, muhabbet yelleri estirilecek hutbeler ihtiyacımızın olduğu inancıyla. Selam, muhabbet ve hürmetlerimle.”
Değerli Kur’an talebesi öğretmen dostumuzun bu önemli sorusuna ayıracağız bu haftaki yazılarımızı.

Bu köşede cevaplamaya çalıştığımız sorular, standart “fıkıh” soruları değildir. Zaten bu soruların sahipleri de onları bize yöneltirken, elini attığı ilmihal ve fıkıh kitaplarında bulabileceği bilgileri istememektedir. Dolayısıyla verdiğimiz cevaplarda elbet soru sahiplerinin beklentilerini dikkate almaktayız.
Önce şu tesbiti yapayım: İmamlar dirilmeden hutbeler dirilmez. Hutbeler dirilmeden cemaat dirilmez. Cemaat dirilmeden ümmet dirilmez. Ümmet dirilmeden insanlık dirilmez.
Hutbe “dinleyiciler karşısında yapılan etkili konuşma” anlamına gelir. Konuşana “hatib”, konuşulan kimselere “muhatab”, konuşulan konulara da “hitabe” veya “hutbe” adı verilir.
Eğitim üçe ayrılır: Özel eğitim, örgün eğitim, yaygın eğitim. Hutbe bir “yaygın eğitim” yöntemidir. Belki insanlık tarihinin şahit olduğu en yaygın eğitim yöntemi budur. Çarpıcı olan, bu eğitim modelinin tıpkı Cuma namazı gibi her mümine farz olması, daha doğrusu Cuma namazının bir parçası olmasıdır.
Efendimizin kıldırdığı ilk Cuma (ki ondan önce Medine’de kılınmaktaydı), hicretin 5. günü Salimoğulları yurdundaki namazgâhta kılınmıştır. O günden sonra her Cuma Muhammed ümmetinin eğitim günü, her cami eğitim mahalli olmuştur.
Bu öyle bir okuldur ki, öğrenci sayısı 100 milyonlarla ifade edilebilir. Hutbe sayesinde, dünyanın yedi iklim dört köşesinde bir buçuk milyarlık bir kitle eğitilmektedir. Teorik olarak 10 yıl cumaya giden biri 520 ders süren bir eğitimden geçmiş demektir. Bu süre 30 yıla çıktığında ders sayısı 1560 gibi büyük bir rakama ulaşmaktadır.
Sonra bu yaygın eğitim türü bir ömür devam eden tek eğitim türüdür. Yediden yetmişe herkes bu eğitime katılmaktadır. Bu eğitim yüz yıl değil, bin yıl değil, 1400 küsür yıldan beri sürmekte ve dünya durdukça da sürecektir.
Hutbe sadece namazla sınırlı değildir. Efendimiz, Medine İslam cemaatine bir meseleyi açıklayacağı zaman da bu yöntemi kullanırdı. Bayram namazları ve Haccın Arafat, Müzdelife ve Mina duraklarında da hutbe vermişti.
Cuma hutbesi farzdır. Hutbe yaygın eğitim modeliyse, bu “eğitim farzdır” anlamına gelir. Bu farzı anlamak için, hutbenin değerine ve önemine bir göz atmamız gerek. Bunu anlatmak için de şu soruyu soralım: Cuma namazı 6. vakit değil, 5 vakitten biridir. Öğle namazı yerine ikame edilir ve kadın olsun erkek olsun Cuma kılandan öğle düşer. (Sırf bu sonuç bile, Cumanın farziyeti konusundaki kadın-erkek ayrımının ne kadar kırılgan olduğunu ortaya koymaya yeter; zira hiç bir nafile bir müminin boynundan bir farzı düşürmez, eğer düşürüyorsa o kıldığı da farzdır.) Mazerete binaen Cuma kılamayana da öğleyi kılmak borç olur.
Cuma’nın öğle yerine kaim olduğu açık. Fakat öğle namazı neden 4 rekat olduğu halde Cuma namazı iki rekattır? Cuma öğle yerine kaimse, o da 4 rekat olmalı değil miydi?
İşte bu sorunun cevabını aradığımızda hutbenin önemi ve değeri ortaya çıkar: Asli namaz olan dört rekatlık öğle namazı yarısını Cuma namazına yarısını da hutbeye vermiştir. Cuma namazı iki rekata tekabül eden iki bölümlük hutbe ile birlikte dört rekatlık öğle namazına karşılıktır.
Bir soru daha: Hz. Aişe rivayetine göre 4 rekatlı farz namazlar Mekke’de 2 kılınırken, Medine’de ilk ikisi asli son ikisi fer’i olmak üzere dört kılınmıştır. Peki, hutbe “asli” olan ikiyi mi “fer’i” olan ikiyi mi temsil eder? Cevap açıktır: Hutbe namazdan önce olduğuna göre elbette “asli olan” ilk iki rekatı temsil eder. Bunun içindir ki hutbe, iki rekatı temsilen iki bölümden oluşur.
Cessas Ahkamu’l-Kur’an’ında Hz. Ömer’den şu sözü nakleder: “Cuma namazı, hutbeden dolayı kısaltılmıştır.” Dikkate şayandır ki yine aynı yerde, Ata, Mücahid ve Tavus gibi 2. neslin otoriteleri hutbeye yetişemeyenin namazı dörde tamamlamaları şartını koşarlar.
Bunları nakletmemin tek sebebi var: Hutbe’nin Cuma ibadeti içindeki asli değerine dikkat çekmek. Sanırım “Neden hutbeye farz namazın ilk yarısı kadar değer verilmiştir?” sualine vereceğim tek cevap şudur: İslam’ın talim ve terbiyeye verdiği önemden dolayı.
Peki, dinin bu kadar önem verdiği hutbeler bugün ne âlemde? Gerçekten bugün camilerimizde okunan Cuma hutbeleri bu önemi yansıtır kıratta mı? Değilse problem ne?
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst