Neler yeni

Welcome to SATBİL FORUM PAYLAŞIM

Join us now to get access to all our features. Once registered and logged in, you will be able to create topics, post replies to existing threads, give reputation to your fellow members, get your own private messenger, and so, so much more. It's also quick and totally free, so what are you waiting for?

Bir Satbil Forum Efsanesi

Satbil Reklam Alanı

Satbil Forum Reklam

Menkıbeler

uzm@n

New member
Local time
04:39
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Hz. Süleyman ve karıncaSüleyman aleyhisselam, Beyt-ül-Makdis’in inşasını bitirince, Allahü teâlâdan, takdirine uygun hüküm ile hükmetmeyi nasip etmesini istedi. Bu ona verildi. Kendisinden başka bir kimseye verilmeyen bir mülk ve saltanatın, kendisine verilmesini de istedi. Bu da ona verildi. Beyt-ül-Makdis’in inşasını bitirince, bu mescitte sırf namaz kılmak için gelen kimsenin, buradan, anasından doğduğu günkü gibi günahlarından temizlenmiş olarak çıkmasını diledi.

Resulullah efendimizin ümmetine de, bu mescitte namaz kılmak çok sevap olmuştur. Nitekim hadis-i şerifte; (Mescid-i Haram’da kılınan namaz, yüz bin namaza; benim mescidimde kılınan namaz, bin namaza; Mescid-i Aksa’da kılınan namaz beş yüz namaza denktir) buyuruldu.

Ahit sandığını koydu
Süleyman aleyhisselam, Mescid-i Aksa’ya, Musa aleyhisselamdan beri nesilden nesile geçerek gelen Ahit sandığını koydu. Bu durum, Beyt-ül-Makdis’in Buhtunnasar tarafından yıkılmasına kadar devam etti. Buhtunnasar, Kudüs’ü alınca, şehri yakıp yıktı. Mescid-i Aksa’da bulunan altın, gümüş ve diğer mücevherleri alıp, Babil’e götürdü.

Süleyman aleyhisselamın, cinler tarafından dokunmuş olan bir yaygısı vardı. Kendisi ve ordusu bu yaygının üzerine çıkar, rüzgar onu emredilen yere götürürdü. Sabahtan öğleye kadar bir aylık, öğleden akşama kadar da bir aylık yol katederdi. Ayrıca rüzgar, duymak istediği sesleri de Süleyman aleyhisselama getirirdi.

Süleyman aleyhisselamın ordusundaki vazifeliler, yemek kaplarını ve malzemelerini de yanlarına alır, ihtiyaç oldukça yemek yapar, ekmek çıkarırlardı. Bu şekilde havada seyahat ederlerdi. Yine bir gün emir verilip, Süleyman aleyhisselam ve ordusu, İran’daki İstahar şehrinden Yemen tarafına hareket etti.

Süleyman aleyhisselamın ordusu daha sonra Taif’te Sedir vadisine, sonra da karıncaların çok olduğu Neml vadisine ulaştı. Süleyman aleyhisselamın ordusunun, kendilerine doğru geldiğini gören karıncaların reisi durumundaki dişi bir karınca, arkadaşlarını ikaz edip dedi ki:
- Ey karıncalar! Süleyman aleyhisselam ve ordusu bize doğru geliyor. Çabuk yuvalarınıza girin! Bilmeden üstünüze basıp sizi öldürebilirler.

Bunun üzerine, karıncalar, reislerinin sözüne uyarak yuvalarına girdiler.

Karıncanın verdiği ders
Karınca, Süleyman aleyhisselama itaat etmekle memurdu. Elbette itaat ettiği zatı, onun fazilet ve adaletini bilirdi. Karıncalarda, Allahü teâlânın ihsan ettiği bir anlayış vardır. Çünkü onlar, faydalarına olan şeyleri bilirler. Mesela, yuvalarına götürdükleri buğday tanesini, çimlenmemesi için ikiye bölerler. Fakat, kişniş otunu dört parça yaparlar. Çünkü kişniş otu, iki parça olursa tekrar bitip büyür.
Süleyman aleyhisselam, dişi karıncanın, âyet-i kerimede beyan buyurulan sözünü, uzaktan duydu, tebessüm etti. Bunun üzerine, karıncalar yuvalarına girinceye kadar, ordusunu vadiye bırakmadı.

Hayvan bile reisi bulunduğu topluluğu korumaya çalışıyordu. İnsan için, karıncanın bu davranışında ibretler vardı. Zira insan da emri altındakileri korumalıydı. Çoban, güttüğü sürüyü her türlü tehlikeye karşı nasıl koruyorsa, cemiyetteki idareci olanlar da, idare ettikleri kimseleri korumalıydılar.
 

uzm@n

New member
Local time
04:39
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Kalbime kibir gelmesinden korktumEvliyaullahtan bir zat, Ramazan günü talebeleriyle birlikte bir şehre gitmek için yola çıktılar. Şehre yaklaştıklarında akın akın insanların kendilerini karşılamak üzere yollara döküldüklerini gördüler. Mübarek zat, hemen çıkınından kuru ekmeğini çıkararak ağzına attı. Bunu gören ahali, (Biz de bu zatı, âlim bir veli bilirdik, Ramazan günü oruç tutmuyor, üstelik açıktan oruç yiyor. Böyle birisi ile konuşulur mu hiç?) diyerek dağıldılar.

Talebeleri yaptığı hareketin sebebi hikmetini sorduklarında, (O kadar insanın bizim için yollara döküldüğünü gördüğümde kalbime kibir ve büyüklenme gelmesinden korktum, onların gözünden düşüp nefsimi aşağılatmak için bunu yaptım. Ekmeği ısırdım ama yutmadım. Herkes ekmeği yediğimi sandı. Kalbime kibir yerleşerek Allahü teâlânın gazabına sebep olsaydım, hâlim ne olurdu) dedi.
 

uzm@n

New member
Local time
04:39
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Kalbiniz kırılacağına taş kırılsınSultan Mahmud-u Gaznevi hazretleri bir savaş sonunda çok kıymetli bir elmas yakut taşı ganimet olarak ele geçirir. Sonra taşı eline alarak baş vezirine, (Al bu taşı kır, paramparça et) der.
Baş vezir der ki:
- Aman efendim bu çok kıymetli ben bunu kıramam.

Sonra yanındaki diğer vezire aynı şeyi söyler. O da der ki:
- Bu çok kıymetlidir, kırılmaz bu.

Diğerlerinin hepsi aynı şeyi söylerler.
Sultan, özel hizmetçisi Ayaz’ı çağırıp, (Al bu taşı kır) der. Daha demeye kalmadan Ayaz taşı yere vurup kırar, paramparça eder.

Padişah hiddetli bir şekilde der ki:
- Bre Ayaz sen ne yaptın, vezirler bunun çok kıymetli olduğunu söylediler. Nasıl kırarsın bunu?
Ayaz der ki:
-Efendim, ben taştan ne anlarım, benim için kıymetli olan sizin emrinizdir, sizin kalbinizdir, kalbiniz kırılacağına varsın taş kırılsın.

Sultan vezirlerine dönüp der ki:
- Ayaz’ı niçin sevdiğimi anladınız değil mi? Sizin gibi beni bir taşa değişmedi.
 

uzm@n

New member
Local time
04:39
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Kapatılamayan kapı

Bir zamanlar valilik yapan birisinin çok güzel bir bahçesi vardı. Rengarenk çiçeklerle donatılmış, tam bir zevk ve sefa yeriydi. Bir gün vali, bu bahçeye geldi. Orada bahçıvanın hanımını gördü. Kadın çok güzeldi. Vali, bir bahane ile kadının kocası olan bahçıvanı, bir iş için dışarıya gönderdi. Kadına da dedi ki:
- Bahçenin kapılarını kapat. Hiçbir kapı açık kalmasın!

Kadın, akıllı ve namuslu idi. Valinin kendisine kötü niyet taşıdığını anladı. Gidip bir ağacın arkasına saklandı ve biraz sonra gelip dedi ki:
- Kapıları kapattım. Yalnız bir tanesi kaldı. Onu kapatmaya gücüm yetmiyor. Ne kadar uğraşsam da kapatamıyorum.
-O, hangi kapıdır?
-Bu kapı, Allahü teâlânın bizi gözetlediği kapıdır.

Vali, bu sözü duyunca, pişman olup tevbe etti. Kendisini ilme ve ibadete verdi. Allahü teâlânın sevgili kullarından biri oldu.
 

uzm@n

New member
Local time
04:39
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Kararan yüz nurlandı

Süfyan-ı Sevri hazretleri anlatır:
Kâbe’yi tavaf ederken, her adımda salevat okuyan birini gördüm. Ona (Sen gerekli duaları bırakıp hep salevat okuyorsun. Her yerde okunacak dua var) dedim. (Sen kimsin?) dedi. Ben de kendimi tanıttım. (Sen avamdan değilsin, âlimsin, sana anlatayım) diyerek başladı:

Babamla Beytullaha gitmek üzere yola çıkmıştık. Yolda babam hastalandı. Onu tedavi etmek için epey uğraştıysam da babam vefat etti. Baktım, ölünce yüzü karardı. Yüzünü kapattım. Yanında uyuya kalmışım. Rüyamda öyle bir zat gördüm ki, ondan daha güzel yüzlü hiç kimse görmemiştim. Çok güzel kokuyordu. Babamın yanına geldi. Yüzündeki örtüyü kaldırıp elini babamın yüzüne sürdü. Babamın siyah yüzü nurlandı, bembeyaz oldu. Bu zata kim olduğunu sorunca, (Ben Resulullahım. Baban, ömrünü boşa harcadı. Fakat bana çok salevat okurdu, şimdi sıkıntıda olduğunu bildirdiler, kendisi de benden yardım istedi. Çok salevat okuyan mümine ben elbette yardım ederim) buyurdu. Uyanınca babamın yüzünün bembeyaz olduğunu gördüm. İşte bu yüzden her yerde Peygamber efendimize çok salevat okuyorum
 

uzm@n

New member
Local time
04:39
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Kazdığı kuyuya düştüBir günEbu Cehil, Peygamber efendimize bir tuzak hazırlayarak evinin önüne bir kuyu kazdırır. Ve sonra Resulullahı evine davet eder. Peygamber efendimiz davet üzerine Ebu Cehilin evine doğru yola çıkar. Eve yaklaştığında, Cebrail aleyhisselam gelip, Ebu Cehil'in, evinin önünde tuzak için bir kuyu kazdığını söyler. Bunun üzerine Peygamber efendimiz kendi evlerine döner. Ebu Cehil ise, geri dönmesine bir mana veremeyerek kendisine sormak için arkasından koştuğunda, kapının önündeki kuyuyu unutarak, adımını atar atmaz kendi eliyle kazdığı kuyuya düşer.

Çıkarmak için ip uzattıklarında, bir türlü ipe kavuşamaz. İpler uzadıkça kuyu derinleşir. Bu hâl üzerine Ebu Cehil karanlık kuyuda çıldıracak gibi olur. Resulullaha haber verilerek kendisinin çıkarılmasını ister. Durumu Peygamber efendimize bildirirler. Hemen kuyu başına gelerek seslenir:
- Seni kuyudan çıkarırsam iman eder misin?
O da kabul eder.

Peygamber efendimiz mübarek ellerini uzatarak Ebu Cehili kuyudan çıkarır. Ebu Cehil kuyudan çıkınca:
- Hayatımda senin kadar güçlü sihirbaza rastlamadım, der ve iman etmez.
 

uzm@n

New member
Local time
04:39
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Kibrin zararıGünaha bir tevbe yeter, taata bin tevbe yetmez. Günah işleyen, tevbe ederse Allah affeder. Fakat ibadet eden, ucba kibre kapılabilir. Buna bin tevbe bile yetmez. Beni İsrailden bir fasık vardı. Bir âbid de ibadetiyle şöhret bulmuştu. Fasık, bu âbidin yanından geçerken, "Gideyim, şu âbidin yanına oturayım, belki Allahü teâlâ onun hürmetine beni affeder" diye düşündü. Gidip âbidin yanına oturdu. Âbid ise, üzerinde bulutun gölgelendirdiği bir zat olduğu için, böbürlenip, "Bu fasık, benimle oturamaz" diyerek ondan yüzünü çevirdi. Yüz bulamayan fasık da çekip gitti. Fakat Âbidin üzerindeki bulut, fasıkla beraber gitti. Allahü teâlâ zamanın Peygamberine (İnsanlara niyetlerine göre muamele ederim. Fasıkın günahlarını, onun bu iyi niyetinden dolayı affettim. Âbidin ibadetlerini de kibri sebebiyle yok ettim) diye vahyetti
 

uzm@n

New member
Local time
04:39
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Kim bilir ne kadar dayak yiyeceksinBehlül Dânâ bir gün kimse yok iken Harun Reşid’in tahtına geçip oturmuştu. Çok geçmeden sarayın görevlileri geldi. Behlül’ü tahttan indirip dayak attılar. Behlül hem dayak yiyor, hem de gülüyordu.

Harun Reşid içeri girip niye Behlül’ün güldüğünü sordu. (Yediğim dayağa gülmüyorum. Bu tahtta birkaç dakika oturmakla bu kadar dayak yedim, sen yıllarca oturuyorsun, kim bilir ne kadar dayak yiyeceksin diye ona gülüyorum) dedi.
 

uzm@n

New member
Local time
04:39
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Kimin rızkını senden biliyorsan

Adamın biri Şeyh Şibli hazretlerine dedi ki:
- Efendim, aile efradım çok fazla, geçim sıkıntısı içindeyim, ne yapmalıyım?
- Hemen eve git, kimin rızkını sana bağlı görüyorsan onu kapı dışarı et, kimin rızkını da Allah'tan biliyorsan o evinde kalsın.
 

uzm@n

New member
Local time
04:39
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Konuş ya CüneydCüneyd-i Bağdadi hazretleri, hocası hayatta iken, edep olarak, tam 30 yıl dinden bahsetmemişti, yani ortaya çıkıp da vaaz ü nasihat etmemişti. Bir gün rüyasında Resulullahı görür, ona (Konuş ya Cüneyd) diye emir verir.

Sabah olunca, bunu hocama nasıl söyleyeceğim diye tereddütlü bir şekilde hocasının evinin yolunu tutar. Kapıyı çalar, hocasının huzuruna kabul edilir. Daha konuşmaya başlamadan hocası, (Konuş ya Cüneyd, aynı rüyayı ben de gördüm) buyurur.
 

uzm@n

New member
Local time
04:39
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Kötülük eden kendine ederZatın birisi bir hükümdara der ki:
- Sana iyilik edene fazlasını yap, kötülük edene bir şey yapma, onun kötülüğü kendine yeter.

Bunu gören biri, bu zatı çekemeyerek hükümdara der ki:
- Bu zat, bana senin nefesinin koktuğunu söyledi.
- Doğru mu söylüyorsun?
- Elbette doğru, yanına yaklaşınca ağzını, burnunu tutarsa sözüm doğru çıkacaktır.
- Bir tecrübe edelim.

Bir gün o adam, o zatı yemeğe davet eder ve sarmısaklı yemek yedirir. Sonra da der ki:
- Hükümdarı rahatsız etmemek için ona fazla yaklaşma!

Bu zat yine hükümdarın huzuruna girer ve karşısında beklerken, hükümdar tecrübe etmek için adama der ki:
- Yanıma yaklaş!

O zat da ağzını, burnunu tutarak hükümdara yaklaşır. Hükümdar kendi kendine, adamın doğru söylediğine inanır ve eline kağıt kalem alarak bir yazı yazıp, o zata der ki:
- Bu mektubu falan kumandana götür!

O zat, mektubu alıp dışarı çıkınca, kendisine yemek yediren adama rastlar. Der ki:
- Elindeki ne?
O zat da, hükümdarın kendi eliyle yazdığı fermanlar genel olarak bir ikram verilmesi gereken yazılar olduğu için der ki:
- Hükümdar bir miktar hediye yazmıştır, onu almaya gidiyorum.
- Ne olur, bu kağıdı bana ver.
- Buyurun alın!

Adam kağıdı alıp kumandana gider. Yazı tamamen umulanın aksine çıkar. Meğerse hükümdar kağıda, “Bu kağıdı getiren adamı cezalandır” diye yazmıştır. Bunu duyan adam, “Bunun sahibi ben değilim, istersen, esas sahibini getireyim” derse de, fayda vermez. Emir yerine getirilir. Ertesi gün aynı zat, yine hükümdarın huzuruna çıkınca, hükümdar der ki:
- Sana dün verdiğim mektup ne oldu?

O zat durumu anlatır. Hükümdar sorar:
- Benim nefesimin koktuğunu söylüyormuşsun, doğru mu idi?
- Hayır, böyle bir şey yok.
- Öyle ise neden bana yaklaşınca burnunu kapadın?
- O adam, bana sarmısaklı yemek yedirmişti. Kokusu sizi rahatsız etmesin diye ağzımı kapadım. Böylece burnum da kapanmış oldu.

Hükümdar meseleyi öğrenince der ki:
- Kötülük yapan kötülüğünün cezasını buldu.
 

uzm@n

New member
Local time
04:39
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Koyun çoban için değildirYalnız yaşayan bir derviş, sahranın bir köşesinde oturuyordu. Yanından adamlarıyla bir hükümdar geçti. Derviş, başını kaldırıp hükümdara iltifat etmedi. Hükümdar öfkelendi. Vezir dervişe dedi ki:
- Niçin saygı göstermedin?
Derviş cevap verdi:
- Hükümdara söyle, kim kendisinden nimet umuyorsa saygıyı ondan beklesin. Şunu da bilsin ki, hükümdarlar halkın koruması içindir. Koyun, çoban için değildir. Fakat çoban, koyun içindir.

Hükümdar, dervişin sözünü beğendi:
- Benden bir şey iste,dedi.
Derviş cevap verdi:
- Bir daha beni rahatsız etmemenizi istiyorum.

Hükümdar:
- O halde bana öğüt ver, deyince derviş şunu söyledi:
- Şimdi elinde nimet varken düşün! Zirvedesin, Allah için ne yapacaksan şimdi yap. Bu devlet de, saltanat da elden ele geçip gidecektir. Kalıcı olan ahiret için yapılandır. Yapılan ibadet bile olsa Allah rızası için yapılmamışsa dünyalık olur, dünyada kalır.
 

uzm@n

New member
Local time
04:39
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Kuşun öğüdüTamahkârın yakaladığı küçük kuş der ki:
- Beni ne yapacaksın?
- Kesip yiyeceğim.
- Benim bir lokmacık etim, ne karın doyurur, ne de bir derde deva olur. Beni bırakırsan sana üç mühim nasihatte bulunurum.
- Nasihatleri söylersen seni bırakırım.
- Birini elinde iken, ikincisini şu ağaca konunca, üçüncüsünü de karşı tepeye varınca söylerim.
- Peki birincisini söyle!
- Elinde çıkan şeyin hasretini çekme!
- İkincisi ne?

Kuş, ağaca konunca der ki:
- Olmayacak şeye inanma!
- Üçüncü nasihati söyle! Kuş karşı tepeye varınca der ki:
- Sen ne ahmaksın, benim kursağımda ellişer gramlık iki tane inci vardı. Beni kesseydin, bu incilere malik olacaktın.

İnci sözünü duyar duymaz, tamahkâr, hemen oraya yıkılıp kalır. Eyvah diyerek dövünmeye başlar. Sonra der ki:
- Haydi üçüncüsünü söyle!
- Sen iki nasihati hemen unuttun. Üçüncüsünü söylesem ne faydası olacak?
- Söyle belki bunu unutmam.
- (Elden çıkan şeye üzülme) dedim, beni bıraktığına üzüldün, (Olmayacak şeye inanma) dedim. Etimle, kemiğimle, 100 gram gelmezken, kursağımda elli gramlık iki tane inci olduğuna inandın.

- Üçüncü nasihati söylemeyecek misin?
- Ahmağa nasihat kâr etmez. Tamah insanı kör ve sağır eder. Hakikati görmeye mani olur.
 

uzm@n

New member
Local time
04:39
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Maşite hatunun imanıFiravunun hazine işleriyle görevli bir veziri, bunun da Maşite adında bir hanımı vardı. Firavunun kızının dadılığını yapıyordu. Kendisi Musa aleyhisselamın dinine inandığı halde imanını gizliyor, ibadetlerini de gizli yapıyordu.

Maşite hatun bir gün hamamda Firavunun kızının saçını tararken, tarak yere düştü. Tarağı yerden gayri ihtiyari besmele çekerek aldı. Firavunun kızı bu söze kızarak dedi ki:
-Ey dadı! Bu nasıl sözdür. Benim babamdan başka tanrı mı vardır? Babamın adını değil de, bir başkasının adını nasıl söylersin?
-Evet yavrum Allah vardır. Hem yeri, göğü ve içindekileri yoktan var eden, seni beni, babanı ve bütün varlıkları yaratan bir Allah vardır.

Firavunun kızı bu sözlere daha da kızarak dedi ki:
-Seni babama şikayet edeceğim. Hak ettiğin cezaya çarptırılacaksın.

Durumu babasına söyledi. Firavun Maşite hatuna dedi ki:
- Sen benden başka bir tanrıya inanıyormuşsun. Söyle, benden başka yer yüzünde tanrı var mıdır?
- Ey Firavun sen de biliyorsun ki sen ilâh değil, âciz bir kulsun. Seni de yaratan Allah'tır. Sen fânisin, yok olacaksın. Fakat Allah ebedidir. Fâni değildir. Musa aleyhisselam da Onun Peygamberidir.

Bu sözlere çok kızan Firavun onu hemen öldürmektense, her gün bir uzvunu keserek başkalarına da bir ders olmasını istedi. Önce tırnaklarını çektirdi. Saçından tavana asıldı. Kamçılarla vücudundan kan çıkıncaya kadar kırbaçlandı. Bunlara rağmen dininden dönmeyince, Firavunun kini günden güne fazlalaşıyordu. Maşite hatunu bir ağaca bağlattı. Biri 5 yaşında, diğeri de 5 aylık olan iki kız çocuğundan büyüğünü karşısına getirerek şöyle söyledi:
-Ey Maşite, beni tanrı olarak kabul edersen seni serbest bırakacağım.

Maşite, yavrusunun acıklı hâline, bir de Firavunun hâline baktı. Sonra dedi ki:
- Ben ancak bir olan Allah'a inanıyorum.

Firavun eline geçirdiği bıçakla 5 yaşındaki yavrunun gırtlağını annesinin gözü önünde kesti. Kanını da Maşite'nin ağzına yüzüne sürdürdü. Sonra tekrar hiddetlenerek şöyle sordu:
- Söyle, benden başka tanrı var mıdır?
- Allah birdir, Allah'tan başka ilâh yoktur.

Bu sefer Firavun 5 aylık kundaktaki yavruyu getirmelerini istedi. Getirilen yavruyu annesine yaklaştırdıklarında saatlerdir süt emmeyen yavru, meme aramaya başladı.

Maşite hatun önceki yavrusunun uğratıldığı akıbetini düşündü. İkinci yavrusunun da hunharca kesilmesine bir anne olarak dayanamayacaktı, kararını verdi. Firavuna Rabbim sensin diyecek, fakat kalben inanmayacaktı. Tam ''Rabbim sensin'' diyeceği sırada küçük yavru dile gelerek dedi ki:
- Hayır anne, hayır! sabreyle! Rabbim sensin deme! İmanından asla dönme. Firavuna inanma! Benim için, ablam için, senin için, Allah'ın Cennette hazırlamış olduğu makamı görüyorum. O makamı, etrafında sana hizmet etmek için pervane gibi dönen hurileri de görüyorum.

Firavun ve orada hazır olanlar bu sözü duydular. Tevbe edeceklerine daha da hiddetlenen Firavun, 5 aylık yavruyu da hemen boğazlattı. Fakat Maşite hatun ağlamıyor, gülüyordu. Kızının gördüklerini artık o da görüyordu. Ölümünün bir an evvel gelmesini arzuluyordu. Firavun, kocasıyla beraber Maşite hatunu ve yavrusunu kaynar kazanın içine attı. Fakat kini hâlâ yatışmamıştı.
 

uzm@n

New member
Local time
04:39
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Muhammed Hadimi hazretleriI. Mahmut Han, Medine-i Münevvere'ye gitmişti. O zaman Medine'de Harem muhafızı olarak bulunan Hacı Beşir Ağa’ya, (Harem-i şerifte, kaldığın bu zaman zarfında önemli bir olay oldu mu?) diye sordu.

O da şöyle anlattı:

“Ravza-i Mutahharedeki Cibril kapısı bazı geceler seher vakti açılır, fakat içeri kimsenin girdiğini göremezdim. Bir defasında kararımı verdim, her gece sabaha kadar uyanık kalacak, ne pahasına olursa olsun bunun hikmetini öğrenecektim. Epey gün böyle bekledim. Bir gece kapı yine açıldı. Hemen koştum, içeride bir zat vardı. Kim olduğunu sordum. Bana, Konya Hadim’den olduğunu söyledi. İmam-ı Birgivi’in (Tarikat-ı Muhammediyye) isimli kitabını şerh ettiğini, şüphe ettiği bazı yerleri Resulullahın bizzat kendisinden öğrenmeye geldiğini söyledi. Kendisini odama götürdüm. Bir müddet kaldıktan sonra benden izin isteyerek ayrıldı. Ben, sabah namazından sonra gene odama şeref vermesini rica ettim. (Memleketimde imamlık vazifem var! Bana izin ver) dedi ve ayrılıp gitti. Bundan sonra da arada sırada gelirdi, kendisiyle görüşürdük...”

I. Mahmut Han, olayın doğruluğuna iyice kanaat getirmek için de memleketin birçok âlimleri ile beraber Hadimli Muhammed efendiyi davet etti. Sonra Hacı Beşir Ağa'yı çağırdı. Hacı Beşir Ağa, o kadar topluluk içinde Muhammed Hadimi hazretlerini tanıyarak yanına vardı, (Hoş geldiniz) dedi. Padişah ve orada bulunan zevat da olayın doğruluğuna iyice inanmış oldular.

Not: Hakikat Kitabevi yayınlarından İslam Ahlakı kitabı, Muhammed Hadimi hazretlerinindir. adresinden okunabilir.
 

uzm@n

New member
Local time
04:39
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Müslüman olunca önceki günahlar affedilirDıhye-i Kelbi, iman etmeden önce zengin bir Arap melikiydi. Peygamber efendimiz onun müslüman olmasını arzu ediyordu.

Dıhye, Mescid-i Nebeviye girdi. Peygamber efendimiz, mübarek omuzlarındaki elbisesini yere serdiler. Oraya oturmasını işaret buyurdular. Resul-i ekrem efendimizin bu keremini gören Dıhye’nin gözlerinden yaşlar boşandı. Hürmetle, saygı ile “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve Resulühu” diyerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Peygamber efendimiz aleyhisselam sordu:
- Niçin ağlıyorsun?
- Ya Resulallah! Ben çok büyük günahlar işledim. Bu günahlarımın kefareti nedir? Malımın, mülkümün sadaka olarak verilmesi mi, yoksa öldürülmem mi gerekiyor?

- Ey Dıhye, nedir günahın?
- Ya Resulallah! Cahiliyet devrinin âdetine uyarak kız çocuklarımı öldürmüştüm.

Tam o sırada Cebrail aleyhisselam gelerek:
“Ya Resulallah! Allahü teâlâ müslüman olanların önceki işledikleri bütün günahlarını affetti” buyurdu.
 

uzm@n

New member
Local time
04:39
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Mutezile, Cebriyeci ve Ateistİmam-ı a'zam hazretlerine bir ateist, bir mutezile, bir de cebriyeci üç kimse gelir. Ateist sorar:
(Allah varsa, var olan görülür. Varsa ispat et.)
Akılcı olan mutezile sorar:
(Cehennemde ateş var. Şeytan ateşten yaratılmıştır. Şeytana ceza vermek mümkün mü?)
Cebriyeci de sorar:
(Sen ise irade-i cüziyye var diyorsun. Her şeyin hâlıkı Allah iken insan ne yapabilir ki?)

İmam-ı a'zam hazretleri, yerden 3 avuç nemli toprağı top gibi yapıp, her topu birine atar.
Üçü de, durumu kadıya şikayet eder. Kadı niye çamur topu attığını sorar.

İmam-ı a'zam hazretleri der ki:
Bunlar bana soru sordu ben de cevap verdim. Ateist, Allah varsa, var olan şeyin görünmesi gerekir demişti. Toprak başımı acıttı dedi, madem ağrı var, ağrıyı göstermesi lazımdır. Ağrıyı bile göremeyen Allah’ı nasıl görebilir ki? Ateist akılsızdır, aklı varsa göstermesi gerekir. Ruh da akıl gibi görünmez, ama yaptıklarından anlaşılır. Kâinatın var olması da onun bir yaratıcısının olmasını gerektiğini gösterir.

Mutezile
olan ise, topraktan yaratılmış olduğu halde, çamur toptan etkilendi. Toprak topraktan etkilendiğine göre ateş de ateşten etkilenir. Demir testeresi demiri kestiği gibi, ateş de ateşi yakar.

Cebriyeci
ise, (Allah her işi zorla yaptırır) diyordu. O zaman o toprağı Allah attı, bu beni niye şikayet ediyor? Kendi kendini yalanlamış oluyor.


Ustasız yapılan kayık
Hz. İmamın böyle kısa cevaplar verdiği çoktur. Mesela bir ateistle saat onda buluşup münazara etmek üzere anlaşırlar. Hz. İmam kasten toplantıya bir saat kadar geç gelir. Ateist gecikince, (Bakın imamınız korktu gelemiyor) der, gelince de niye geç kaldın diye sorarlar. O da, (Kayık yoktu. Irmaktan geçemedim, bir de baktım ki, ağaçtan kopan dallar kendiliğinden bir kayık oluverdi, ben de binip geldim, ondan geciktim) der. Ateist, gülmeye başlar, (Gördünüz mü nasıl yalan söylüyor, hiç kendiliğinden, bir ustası olmadan kayık yapılır mı?) der. Hz. İmam hemen taşı gediğine koyar:
(Bre ateist, bir kayık ustasız kendiliğinden olamazsa, bu koca kâinat kendiliğinden nasıl var olur) diyerek ateistle münazara bile etmeden galip gelir.


Sayıların sonu olmaz
Yine bir ateist, (Allah var ise, başlangıcı olmadığı gibi, sonsuz da olamaz, yani Allah ezeli ve ebedi değildir) der. Hazret-i İmam, 1’den önce sayı var mı? der. O da yok der. (Sayıları sonuna kadar say bakalım) der. O da, epey saydıktan sonra, bırakır. Hz. İmam, (Devam et, sonuna kadar say) der. Ateist, (Milyon, milyar, trilyon, katrilyon…. Bunun sonu olmaz) deyince, Hz. İmam, (Sayıların bile 1’den öncesi ve sonu olmadığına göre, kâinatı yoktan yaratan ezeli ve ebedi olmaz mı?) der.


Güvenilen kişi
İmam arkasında niye Fatiha okutturmuyorsun diyenlere de şöyle der:
Siz kırk kişisiniz, hepinizi ayrı ayrı mı ikna edeyim yoksa en güvendiğiniz ilim sahibi birini ikna etsem, siz de kabul eder misiniz?

Adamlar kabul ederiz der. O zaman Hz. İmam der ki:
Münazara başlamadan daha dava bitmiştir. Siz kırk kişiden birisine güveniyorsunuz, onu seçtiniz. Ben de imamın okuduğu kâfi gelir, cemaatin okuması gerekmez diyorum. Siz nasıl bir kişiye güvenmişseniz ben de imama güvendim.
 

uzm@n

New member
Local time
04:39
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Namaza gelenin farkıHarun Reşid, bir Ramazan günü Behlül'e, akşam namazında camiye gitmesini ve namaza gelen herkesi iftara davet etmesini söyledi.

Akşam oldu, namaz kılındı, namazdan sonra Behlül 5-10 kişilik bir grupla çıka geldi. Harun Reşid şaşırdı:
- Akşam camiye bu kadar insan mı geldi?

Behlül cevap verdi:
- Siz bana camiye gelenleri değil, namaza gelenleri iftara çağır dediniz. Namazdan sonra cami kapısında durdum, çıkan herkese hocanın namaz kıldırırken hangi sureyi okuduğunu ve daha başka şeyler sordum. Onları da yalnız bu getirdiğim kişiler bildi. Camiye gelen çoktu ama namaza gelen bu kadarmış.
 

uzm@n

New member
Local time
04:39
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Neyine güvenerek kibirleniyorsun?Bayezid-i Bistami hazretleri bir gün yeni temiz beyaz elbiselerini giyip dar bir sokaktan mescide giderken yolun ortasında yatan uyuz bir köpeğe rast gelir. Sokak o kadar dar ki iki kişi yan yana zor geçer. Bu mübarek zat dört mezhebin de şartlarına riayet ettiği için ve Şafii mezhebinde de köpek necis olduğu için hani bir de silkinip üzerindeki yaşlık üzerine bulaşmasın diye düşünüp eteklerini toplayarak köpeğe değmeden yanından geçmeye çalışırken köpek lisan-ı fasih ile;
"Ey Bayezid, sen kim oluyorsun. Beni uyuz bir köpek olarak yaratan da seni Bayezid-i Bistami olarak yaratan da bir Allah’tır. Beni uyuz bir köpek olarak yaratan Rabbim, beni Bayezid seni de uyuz bir köpek olarak yaratabilirdi. Neyine güvenerek kibirleniyorsun?"
Bayezid hazretleri ise buna çok pişman olur.
 

uzm@n

New member
Local time
04:39
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
O bunları ihsan olarak yapıyor

Hz. Ömer’in hilafeti zamanında, bir şahıs hanımının çok söylenmesi ve çekilmez bir hâl alması karşısında Hz. Ömer'e şikayete karar verip Halifenin evine gelir. Kapıya geldiğinde içerden sert, sinirli konuşan bir kadın sesi duyar. Bir ara kapıyı çalamaz ve mütereddit halde öyle beklemeye başlar. Biraz sonra hep kadının konuştuğunu ve halifenin sustuğunu anlayan adam, kapıyı çalmaktan vazgeçip geri dönmeye karar verir ve ayrılacağı zaman kapı açılır. Kapıyı açan Hz. Ömer'dir.
(Ne var, neye geldin, bir şey söylemeden niye geri dönüyorsun?) diye sorar.

Adam, (Ya Ömer! Ben hanımımdan şikayete gelmiştim. Baktım ki Halife bile hanımına ses çıkarmıyor. Ben niye şikayet edeyim diye düşündüm ve geri dönmeye karar verdim) dedi.

Hz. Ömer şu karşılığı verdi:
“O benim evimin hanımıdır, çocuklarımın anasıdır, yemeklerimizi yapar, çamaşırlarımızı yıkar, evimizi düzenler. O bunları ihsan olarak yapıyor. Böyle birisine laf söylemek yakışmaz
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst