Neler yeni

Welcome to SATBİL FORUM PAYLAŞIM

Join us now to get access to all our features. Once registered and logged in, you will be able to create topics, post replies to existing threads, give reputation to your fellow members, get your own private messenger, and so, so much more. It's also quick and totally free, so what are you waiting for?

Bir Satbil Forum Efsanesi

Satbil Reklam Alanı

Satbil Forum Reklam

Günümüzde Duyup veya Duymadığımız Hastalıklar Hakkında Bilgiler

uzm@n

New member
Local time
13:35
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
AIDS Nedir?

HIV Nedir?


HIV, AIDS'e yol açan virüstür. HIV, Human Immunodeficiency Virus (Bağışıklık Sisteminin Çökmesine Neden Olan Virüs) kelimelerinin kısaltmasıdır.

HIV virüsü taşıyan insanlar "HIV pozitif" veya "HIV enfeksiyonlu" olarak adlandırılır.

HIV virüsü, bağışıklık sisteminize zarar vererek sizi hasta eder. Bağışıklık sistemi vücudunuzu mikroplardan korur. Bağışıklık sisteminiz çalışmadığında, mikroplar sizi daha kolay hasta edebilir.

Ancak, hasta görünmeyebilir veya hissetmeyebilirsiniz. HIV virüsü taşıdığınızı bile bilmeyebilirsiniz.

AIDS Nedir?

AIDS, HIV virüsü bağışıklık sisteminizi zayıf hale getirdikten sonra ortaya çıkan hastalıktır. AIDS, Acquired Immunodeficiency Syndrome (Edinilmiş Bağışıklık Yetersizliği Sendromu) kelimelerinin kısaltmasıdır.

AIDS hastası insanlar, bağışıklık sistemi güçlü olan insanları etkilemeyen mikroplar nedeniyle kötü enfeksiyonlara yakalanırlar.

AIDS hastası olmadan yıllar önce HIV virüsü almış olabilirsiniz.

HIV Virüsü Kadınlara Nasıl Bulaşır?

HIV virüsü iki temel yolla bulaşır.

1. Seks

HIV vücudunuza HIV virüsü taşıyan birisinin kanı, spermi veya vajinal akıntıları yoluyla bulaşır. Bu durum, vajinal, anal veya oral seks sırasında gerçekleşebilir.

Lateksten yapılmış bir prezervatif kullanarak HIV virüsünden korunabilirsiniz. Doğum kontrol hapları ve lateks olmayan prezervatifler, sizi HIV virüsünden koruyamaz.

HIV virüsü hem bir erkekten hem de bir kadından bulaşabilir. Herhangi bir cinsel hastalığınız varsa HIV virüsünün size bulaşma ihtimali daha yüksektir.

2. İlaçlar

HIV virüsü taşıyan birisiyle kirli bir iğneyi paylaşırsanız, virüs bulaşabilir. Dövme ve vücuda piercing yaptırma işlemlerinde kullanılan iğneler, temiz değilse HIV bulaştırabilir.

HIV Kadınlara Nasıl BulaşırBir Erkekle Seks%36İğne Paylaşımı%14Sebebi Bilinmiyor%5017 Ağustos 2002 - Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi

HIV ile ilgili Uyarı İşaretleri

Bazı HIV virüsü belirtileri şunlardır :

* Öksürme, ishal, kilo kaybı, gece terlemesi, yorgunluk hissi
* İlginç renkli veya kokulu bir vajina akıntısı
* Yinelenen veya kalıcı vajina enfeksiyonları
* Vajinada veya vajina çevresindeki yara veya acı
* Adet dönemlerinde ani bir değişim
* Adet dönemleri arasında karın ağrısı
* Seks sırasındaki olağandışı acı veya ağrı
* Dilinizde veya ağzınızın içinde beyaz noktalar veya yaralar

HIV Testi Yaptırma

Aşağıdaki durumlar sizin için geçerliyse HIV testi yaptırmalısınız:

* İğneleri paylaşıyorsanız
* Eşiniz ilaç kullanmışsa veya kullanıyorsa
* Vücudunuzda herhangi bir HIV belirtisi varsa

Prezervatif kullanmadan seks yaptıysanız da test yaptırmalısınız. Test yaptırmak basit ve kolaydır. Test sonucunda virüs taşıyıp taşımadığınızı öğrenebilirsiniz. Ancak, virüsün bağışıklık sisteminize ne kadar zarar verdiğini öğrenemezsiniz.

Nasıl Test Yaptırabilirim

Bazı yerlerde, adınızı vermeniz gerekmez, testin sonuçları yalnızca size bildirilecektir.

Diğer yerlerde, sonuçlar sağlık yetkilinize veya danışmanınıza da bildirilir. Ancak, sağlık yetkilileri genellikle siz izin vermedikçe sonuçları başkasına vermezler.

Tedavi Olma

HIV için herhangi bir tedavi bulunmamaktadır. HIV virüsü taşıyan binlerce kişide yapılan çalışmalar, kombinasyon tedavisinin, insanların daha iyi hissetmesine ve daha uzun yaşamasına yardımcı olabildiğini göstermiştir.

Bir doktorla, hemşireyle veya danışmanla konuşun. Tedavi seçenekleri hakkında size daha fazla bilgi verebilir.

Gereken Cevapları Alma

Bugün, birçok yerde AIDS testi yaptırabilir ve AIDS konusundaki sorularınıza yanıt alabilirsiniz:

* Sağlık bakanlığına bağlı birimlerde veya yerel sağlık kuruluşlarında
* Devlet kliniklerinde
* Özel doktorlarda
* Özel laboratuarlarda

Birçok devlet kliniğinde test işlemi ücretsiz olarak veya çok az bir ücretle gerçekleştirilmektedir. Ayrıca, doktorunuz da HIV testi yapabilir ve sonuçları verebilir. Evde test yaptığınız takdirde sonuçlar için danışabileceğiniz yerler bulunmaktadır
bu bilgiler aids.gen.tr teşekkürler
 

uzm@n

New member
Local time
13:35
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar

Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korkmayın, utanmayın, kendinizi ve sevdiklerinizi korumak için bilgi sahibi olun, önlem alın...

Cinsek ilişki aracılığı ile başkasından bulaşan, kadın ve erkeklerde bazen rahatsızlık veren belirtilere bazen de ciddi sağlık sorunlarına yol açan hastalıklardır.

Nasıl bulaşır?
Cinsel hastalığı olan birisiyle cinsel ilişkiye girildiğinde bulaşır.

Bu hastalıklarda her zaman belirti olur mu?
Hayır, her zaman belirti olmayabilir. Bazen belirtilerin görülmesi haftalar, aylar ve yıllar sürebilir. Bazen hiç belirti olmaz ya da o kadar azdır ki farketmeyebilirsiniz. Özellikle kadınlarda belirtiler daha zor farkedilir. Bu durumda tedavi edilemezsiniz, fakat hastalığı farkında olmadan başkalarına bulaştırabilirsiniz.

Belirtileri nelerdir?
-İdrar yaparken yanma, acıma, sık sık idrara gitme
-Peniste, vajinada, makatta veya ağızda yaralar, siğiller ve içi su dolu kabarcıklar oluşması
-Penis, vajina veya makattan akıntı olması. (Bu akıntı su gibi, süt gibi, beyaz, sarımtırak veya yeşil olabilir ve kokusu normal vajina akıntısından farklıdır.)
-Kasık kıllarında, makatta veya vajina etrafında kalıntı
-Kasıklarda şişkinlikler ve bezeler
-Yumurtalıkların birinde veya her ikisinde ağrı
-Karnın alt bölümünde ağrı
-Cinsel ilişkiden sonra kanama

Cinsel yolla bulaşan hastalıklarda bu belirtilerden biri ya da birkaçı beraberce görülebilir, ancak bunlar başka hastalılara da bağlı olabilirler. Tanı konması ve tedavi için cinsel yolla bulaşan bir hastalıktan şüphelendiğinizi söyleyerek doktora gitmelisiniz.

Bu hastalıkların tedavisi var mı?
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar tedavi edilebilirler. Ancak AIDS ve Hepatit B’nin tedavisi yoktur. Hepatit B’den aşıyla korunulabilir.

Tedavi edilmezse ne olur?
Eğer cinsel yolla bulaşan bir hastalığa yakalanıp tedavi edilmezseniz bu ciddi sonuçlar verebilir. Örneğin kısırlık, kadınlarda dış gebelik olabilir. Ayrıca bir cinsel yolla bulaşan hastalığa yakalanmak, AIDS (HIV) virüsünü almayı kolaylaştırır.

Bu hastalıklar cinsel ilişki dışında da bulaşabilirler mi?
Bu hastalıklardan birinin mikrobunu taşıyanlar gebelik veya doğum sırasında taşıdıkları mikrobu bebeklerine geçirebilirler.

AIDS virüsü ve Hepatit B mikrobu taşıyan kişilerden kan nakli, steril olmayan iğnelerle kan alınıp verilmesi, tedavi yapılması, damardan uyuşturucu kullanımıyla (başkasının iğnesinin kullanılması ile) veya temiz omayan iğnelerle dövme yapılması, kulak delinmesi gibi yollarla bulaşabilir.

Başkasının bardağını veya çatal kaşığını kullanmakla cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalanmazsınız.

Ayrıca başkasının nefes ve öksürüğünden, onunla el sıkışmak ve öpüşmekle da bu hastalıklar bulaşmaz. Böcek ve sivrisinek ısırması, tuvaletlerden (klozet kapağından), yüzme havuzları veya hamamlardanda bu tür hastalıklar bulaşmaz.

Cinsel yolla bulaşan bir hastalık olduğunu düşününce ne yapmalıdır?
Kişinin yakınmaları kaybolsa da, hastalıklar genellikle kendiliğinden iyileşmezler. Tedavi her zaman gerekir.

Doktora gidiniz!
Cinsel yolla bulaşan hastalıkların çoğunun tedavisi kolaydır. Doktora kendinizde böyle bir hastalıktan kuşkulandığınızı söylemelisinz.

Laboratuar incelemeleri gerekir. Verilen tedaviyi, şikayetleriniz geçse bile tam uygulayın. Tedavi süresince cinsel ilişkide bulunmayın ya da ilişki olduğunda siz veya eşiniz kondom kullanın.

Eşinizi ya da ilişkide bulunduğunuz kişiyi uyarınız: Hastalığın size bulaştığı andan sonra ve tedavi süresince hastalığı cinsel ilişkide bulunduğunuz herkese bulaştırabilirsiniz. Bu nedenle kontrol ve tedavi için geçmişte cinsel ilişkide bulunduğunuz insanları uyarmalısınız.
Güvenli cinsel ilişki kurunuz: Cinsel yolla bulaşan hastalığı olmayan, başka biriyle ilişkisi olmayanlarla ve tek bir eşle cinsel ilişki kurmaya özen gösteriniz. Sizin tek eşiniz olabilir. Ama eşinizin başka eşi olmadığından da emin olun.
Şüpheli her ilişkide: Başkasıyla cinsel ilişkiye girdiğini bildiğiniz ya da düşündüğünüz herkesle kurulan ilişki şüphelidir. Kondom kullanın. Güvenli cinsel ilişki için kondom kullanımıyla ilgili ayrıntılı bilgi edinin.
 

uzm@n

New member
Local time
13:35
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Zatürreeyi ne kadar tanıyorsunuz?

Hepimiz zatürreeyi bildiğimizi sanıyoruz. Peki gerçekten öyle mi?

Uzmanlar, tanınan bir hastalık olduğu düşünülen zatürree hakkında kulaktan dolma bilgilerin ve yanlış inançların yaygın olduğunu belirterek uyarıyor: “Güneşli bahar günlerine kanmayın; zatürree kış hastalığı değildir!”

İşte zatürre hakkında doğru bildiğimiz yanlışlar...

1) Zatürree sadece sıkıntı veren bir hastalıktır!
Yanlış! Sık görülen, solunum yolu ile bulaşan ve ciddi seyreden bir hastalık olan zatürree, enfeksiyon hastalıklarına bağlı ölümlerin ilk sıralarda görülen etkenlerinden birisidir. Dünyada her yıl 5 yaşın altında 10-12 milyon çocuk zatürree nedeniyle hayatını kaybediyor. Ülkemizde ise zatürree ölüm nedenleri arasında 5. sırayı alıyor. (Türk Toraks Derneği verileri)

2) Zatürreenin nedeni üşütmedir!
Yanlış! Tek başına üşütmek zatürreeye yol açmaz. Ancak solunum yoluyla mikrobu alan veya hastalanmadan boğazında taşıyor olan bir kişide, vücudun bağışıklık sistemini zayıflatan herhangi bir durumda (örneğin soğuğa maruz kalmak gibi), bakteri boğazda çoğalmaya başlar ve bakterinin ulaştığı bölgeye göre hastalığa neden olur.

3) Zatürree günümüzde kolaylıkla tedavi edilebilir!
Yanlış! Bakterilerin yanlış ilaç kullanımı sonucu antibiyotiklere karşı geliştirdiği direnç nedeniyle zatürreenin tedavisi her geçen gün biraz daha zorlaşıyor. Ayrıca ztürreye bağlı ölümlerin ilk 48 saatte meydana gelmesi tedaviyi iyice zorlaştırmaktadır.

4) Zatürree aşısı %100 koruma sağlamadığından, aşı olmamak daha iyidir!
Yanlış! Zatürree aşısı, pnömokok bakterisinden kaynaklanan zatürreeye karşı yüksek koruyuculuğa sahiptir. Bu bakteri çocuklar ve erişkinlerde görülen zatürreelerin yaklaşık yarısından sorumludur. Hastaneye yatma gerektiren zatürreelerin yine yaklaşık %50’sine de pnömokoklar neden olur.

5) Sadece hastalık belirtileri mevcut iken etrafa zatürree bulaştırırım!
Yanlış! Zatürreeye en sık neden olan etken olan pnömokokları taşıyıcı olarak üst solunum yollarında taşımak mümkündür. Taşıyıcılık oranı yaşa, yaşanılan çevreye ve üst solunum yolu enfeksiyonlarının varlığına göre değişir. Taşıyıcılık süresi çocuklarda daha uzundur.

6) Yalnızca bebekler ve küçük çocuklar zatürree aşısı olabilir!
Yanlış! Zatürree aşısını 2 yaşın üzerinde olmak üzere her yaştan kişi yaptırabilir. Uzmanlar, özellikle risk grubunda yer alan herkese mutlaka zatürree aşısı yaptırmalarını tavsiye ediyor. Bu kişiler:
Bu kişiler; 65 yaş üzerindeki kişiler
Kalp hastaları
Akciğer hastaları
Şeker hastaları (Diabet)
Siroz gibi karaciğer hastaları
Alkol kullananlar
Beyin omurilik sıvısı kaçağı olanlar
Dalağı olmayan veya fonksiyon görmeyenler
Bağışıklık sistemi zayıflatan hastalığı olanlar (kanser hastaları, böbrek yetmezliği olan veya organ nakli yaptıran kişiler vs.)
2 yaşın üzerinde olan ve toplu ortamlarda bulunması nedeniyle hastalığın bulaşması açısından daha yüksek risk altında olan ve zatürreeden korunmak isteyen herkes aşılanabilmektedir.

7) Sürekli korunabilmek için zatürree aşısını sık sık yinelemem gerekir!
Yanlış! Çoğu kişi için zatürree aşısını bir kez yaptırmak, pnömokok kaynaklı zatürreeden ömür boyu korur. Bağışıklık sistemi iyi çalışmayan kişilerde ise aşıyı 5 yılda bir yenilemek gerekmektedir.

Sorularınız için Sanofi Pasteur’ün ücretsiz
Aşı Danışma Merkezi: 0800 211 33 31
 

uzm@n

New member
Local time
13:35
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Triod bezi hastalıkları

Tiroid bezi, boyunda, soluk borusunun önünde iki taraflı olarak yerleşmiş kelebek şeklinde bir iç salgı bezidir ve salgıladığı hormonlarla vucudumuzda birçok metabolik olayı kontrol eder. Tiroid bezinin hastalığı birçok organı etkiler.

Tiroid bezinin aşırı salgılanması kilo kaybı, çarpıntı, kalpte ritim bozuklukları, kalp yetmezliği, uyku bozuklukları, adele güçsüzlüğü, sinirlilik, aşırı terleme, osteoporoz gibi belirti ve bulgulara neden olur. Tiroid bezinin az salgılanması ise, kilo alma, çabuk yorulma, ses kalınlaşması, uykuya meyil, kabızlık, unutkanlık, depresyon ve menstrüasyon bozukluklarına neden olur. Tiroid bezinin büyümesine ise guatr denir.

Anadolu Sağlık Merkezi Cerrahi Bilimler Bölümü doktorlarından Prof. Dr. Halil Bilgel, ülkemizde çok sık görülen triod bezi hastalıkları ile ilgili bilgi verdi.

AŞIRI OLURSA
Aşırı hormon yapılması durumunda metabolizma çok hızlanır, bu duruma hipertiroidi denilir. Hipertiroidi hastalarda kilo kaybı, çarpıntı, kalpte ritim bozuklukları, kalp yetmezliği, uyku bozuklukları, adele güçsüzlüğü, sinirlilik, aşırı terleme, osteoporoz (kemik erimesi) gibi belirti ve bulgulara neden olur. Özellikle yaşlı hastalarda hipertiroidi kalbi büyük yük altına sokar.

YETERSİZ OLURSA
Hormon salgılanması yetersiz olursa hipotiroidi denilen durum ortaya çıkar. Hipotiroidi durumunda kilo alma, çabuk yorulma, ses kalınlaşması, uykuya meyil, kabızlık, unutkanlık, depresyon ve menstrüasyon bozuklukları sık rastlanılan belirtilerdir. Deri kurudur ve saç dökülmesi olur. Bu belirtiler yavaş yavaş geliştiği için kolayca gözden kaçabilir. Tiroid bezi hastalıkları kadınlarda erkeklere göre 8 defa daha fazla görülür.

GUATR
Tiroid bezinin büyümesine guatr denir. Guatr çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir. Yurdumuzda bazı bölgelerde iyot eksikliği nedeniyle guatr daha sık görülür (endemik guatr). Tuzlara iyot eklenmesi ile endemik guatr oranı düşürüldü.
Adolesan çağda ve gebelikte vucudun artan hormon ihtiyacı (ve gebelikte ayrıca gonadotropinlerin tiroidi uyarıcı etkisi) nedeniyle tiroid bezinde hafif derecede bir büyüme görülebilir. Ancak bu durum geçicidir.

Belirti ve bulgular:
Boyunda şişlik
Yutkunmakta ve öksürmekte zorluk
Ses kısıklığı
Solunum güçlüğü

İyot eksikliğinden başka birçok neden tiroid bezinde büyümeye neden olur:

1. GRAVES HASTALIĞI:
Hipertiroidinin en sık nedenidir. En sık 20-50 yaş kadınlarda görülür. Tiroid hücrelerine karşı oluşan antikorlar tiroid bezini aşırı hormon yapması için uyarırlar. Tiroidin aşırı uyarılması sonucu tiroid bezi büyür.

2. HASHIMOTO HASTALIĞI:
Hipotiroidinin en sık nedenidir. Hastalık nedeni ile tiroid bezinin hormon üretimi azalınca tiroid bezi daha fazla hormon yapması için uyarılır, bu da bezin büyümesine yol açar.

3. MULTİNODULAR GUATR:
Tiroid bezi içinde çeşitli büyüklükte nodul denilen şişlikler meydana gelir. Yaşlılarda daha sık görülür.

4. TİROİD KANSERİ:
Tiroid kanseri de tiroid bezi içinde bir şişlik şeklinde kendini gösterir.

5. INFLAMASYON:
Tiroid bezinin iltihabi hastalıklarında da tiroid bezi büyür.
 

uzm@n

New member
Local time
13:35
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Çağın salgını: Metabolik sendrom

Özellikle iş adamlarını tehdit eden metabolik sendromun görülme sıklığı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hızla artıyor.

Memorial Hastanesi Suadiye Polikliniği’nden Kardiyolog Uzm.Dr. Onur Erdoğmuş, bu sendromdan en çok etkilenen grubu, masa başında oturan, beslenmesi düzensiz olan, yoğun stres altında çalışan “beyaz yakalılar”ın oluşturduğunu söyledi.

Hastalığın dört belirtisine dikkat
Bel çevresinde genişleme
Tansiyon yüksekliği
Kolesterol yüksekliği
Kan şekerlerinde sınırda yükseklik

Sendromun yol açtığı hastalıklar
Kalp krizi
Diyabet
Obezite
İnmeler

SON YILLARDA SAĞLIKTAKİ EN BÜYÜK SALGIN: METABOLİK SENDROM
Her yıl dünyada 17 milyon insan kalp krizi nedeniyle yaşama veda ediyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre 2010 yılında Avrupa’da 30 milyon diyabetli insan olacağı tahmin ediliyor. Bu rakam Belçika, Macaristan ve Portekiz nüfusunun toplamına eşdeğer bulunuyor. Uzmanlara göre; bu insanların en az yarısının ortak yönü; kalp krizi geçirmeden veya diyabet olmadan yıllar önce bir metabolik sendrom safhasından geçmeleri. Eğer bu metabolik sendrom safhası fark edilirse, kalp krizi ve diyabet riskini azaltmanın mümkün olacağını belirten Uzm. Dr. Erdoğmuş şöyle devam etti:
“Bugüne kadar Türkiye’de kuramsal olarak bu sendromlu insan sayısının çok fazla olmadığı düşünülebilirdi. Fakat METSAR (metabolik sendrom araştırma gurubu) verilerine göre Türkiye’de 20 yaş üstü nüfusun 1/3’üne yakını metabolik sendromlu, bu da Avrupa ve ABD verileriyle paralel bir sonuç göstermekte. (Avrupa da oranı 1/5, ABD oranı ¼ .) Yine METSAR verilerine göre nüfusun %36’sında bel ve kalça bölgesi kalınlığı mevcut, % 35,8’inde trigliserit, % 27,6’sında kan şekeri yüksekliği mevcut. Metabolik sendrom salgın bir şekilde dalga dalga dünyada yayılıyor. Çünkü sendrom aslında endüstrileşme ile ortaya çıkan bir modern yaşam hastalığı. Dünya küreselleştikçe, insanların yaşam biçimleri de bu küreselleşme süreci içinde birbirine benzeyerek, aynı hastalığın her yerde görülmesine neden oluyor.”

BEL BÖLGESİNDEKİ YAĞLANMA ‘METABOLİK SENDROM’ BELİRTİSİ
Şehrin yoğun yaşantısına kapılan ‘beyaz yakalıların’ kahvaltıya fırsat bulamadığını belirten Memorial Hastanesi Suadiye Polikliniği’nden Dyt. Elif Keskin şunları söyledi:
“Bütün gün bilgisayar başında oturup, öğlen ve akşam yemeklerinde ağır besinler tüketerek, televizyon karşısında uyuyakalıyorlar. Bütün bunlara stres de eklenince vücudun kortizol ve insülin düzeyleri yükseliyor. Bu yükseklik kendisini zamanla bel ve göbek çevresinde genişleme, bacak kaslarında erime ile belli ediyor. Bel çevresinde oluşan yağlar, diğer bölgelerdeki yağ hücrelerinden farklı olup metabolik açıdan aktif olurlar. Böylece daha çok yağ dokusu oluşuyor. Kişi bel çevresindeki artışı genellikle hastalık olarak dikkate almaz. Halbuki bu artış metabolik sendromun en önemli işaretidir ve insülin, kortizol düzeyi azaltılamazsa, kişi diyabet olmak ya da kalp krizi geçirmek üzere yola çıkmış demektir.”


Kaynak:
 

uzm@n

New member
Local time
13:35
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Kramp deyip geçmeyin

Magnezyum, potasyum ve kalsiyum gibi minerallerin eksikliği krampların oluşması için uygun zemin hazırlıyor.
Kısaca, yoğun egzersizler, böbrek rahatsızlıkları, aşırı sıcak, su kaybı, hamilelik gibi durumlarda kaslarda gözlenen ve acı veren kasılmalar olarak adlandırılan kramplar hakkında biraz bilgi sahibi olmaya ne dersiniz?

İnsan vücudu, adeta bir biyolojik mucize olarak nitelendiriliyor. Hastalıklara karşı savaşma, doğum, sindirim, kan dolaşımı gibi her biri kendi içinde bağımsız ama aynı zamanda birbirine sıkı sıkıya bağlı olayların her gün sayısız kez gerçekleştiği vücudumuzda iskelet sistemi de ayrı bir mühendislik harikası.

Yürüme, koşma, zıplama, atlama, denge sağlama gibi haratetleri yapabilmemizi sağlayan iskelet sistemimiz, hareket etmemize yardımcı olan kaslarla sarılıdır. Parmağımızı oynatmaktan iç organlarımızın çalışmasına kadar pek çok alanda görev yapan kasların bir kısmı istemsiz olarak çalışır.

Özellikle yoğun egzersizlerden sonra veya dinlenme durumunda yaşanan, bir ya da birden fazla kas demetinde görülen ve bazen 10 dakikaya varan kasılmalara kramp adı verilir.

Kramplar, genellikle aniden başlarlar ve acı verirler. Kramp meydana gelen organ da gergin ve dokunmaya karşı duyarlı hale gelir. Şeker, böbrek, kalp damar hastalıkları ve hamilelik gibi nedenlerden dolayı da kramp yaşanabilir. Uzmanlar, böbrek tedavisi gören hastalarda, kandaki kalsiyum miktarının azalmasından dolayı daha şiddetli kramplara rastlandığını söylemektedir.

YETİŞKİNLERDE DAHA SIK GÖRÜLÜYOR
Kramplar genellikle yetişkinlerde görülüyor olsa da, bazı durumlarda çocuklarda da rastlanabilir. Özellikle bulantı ve kusma gibi rahatsızlıklarda, aşırı sıcakta, kalsiyum eksikliğinde, su kaybı ile doğru orantılı kramplar görülebilir.

Kramplarda minerallerin önemi büyüktür. Magnezyum, potasyum ve kalsiyum gibi minerallerin eksikliği krampların oluşması için uygun zemini hazırlar.

Gebelik dönemlerinde de kramplara sıklıkla rastlanır. Özellikle gebeliğin ilerleyen dönemlerinde, bebeğin hızlı gelişme göstermesi sonucu toplardamar üzerindeki baskının artması, dolaşım problemlerine sebep olur. Ayrıca eksik kalsiyum alımı da hamilelikte kramplara neden olabilir. Bebekler anne karnında geçirdikleri son aylarında kalsiyuma daha fazla ihtiyaç duydukları ve annenin bu ihtiyaca yeterince cevap verememesi, gebelik kramplarını artırır.

KRAMPLAR TEHLİKELİ OLABİLİR

Özellikle yüzerken meydana gelen bacak krampları, kişinin hareketlerini bir anda kısıtladığı ve kişiyi kısa bir süre içinde yorduğu için boğulmalara neden olabilir. Böyle bir durumda eğer deniz ya da havuzdaysanız, sakin olup, karaya veya kıyıya doğru sırt üstü, kendinizi yormadan yüzün. Eğer yine suyun içinde, yanınızdaki biri kramp geçiriyorsa, suyun içindeyken kramp giren bölgeyi ovabilir veya hafif vuruşlarla rahatlatmaya çalışabilirsiniz.

Karaya çıktıktan sonra kramp giren kişiyi düz bir zemine yatırın. Bir elinizle kramp girmiş ayağı, diğer elinizle de hastanın baldırını sıkıca kavrayın. Kramp giren ayağı yavaşça eski haline getirmeye çalışırken baldırına da hafifçe baskı uygulayın. Bir süre bu pozisyonda durduktan sonra hastanın ayağını ileri ve geriye yavaşça hareket ettirerek krampın azalmasına yardımcı olabilirsiniz.

Eğer kramp geçiren kişi sizseniz ve çevrenizde yardımcı olabilecek kimse yoksa, ayağa kalkıp ellerinizi sert bir yere dayayın. Kramp giren bacağınızı bükmeden geriye doğru kaldırabildiğiniz kadar kaldırın. Bir süre bacağınızı bu şekilde hareket ettirin. Diğer bacağınız ile de yaylanma hareketi yaparak kramp girmiş bacağınızı rahatlatmaya çalışın.

NASIL ENGELLENEBİLİR?
Günün her anında karşı karşıya kalınabilecek olan krampları engellemek için, aşırı sıcak aylarda ve özellikle öğle saatlerinde su, ayran, meyve suyu gibi sıvıları bol bol tüketmelisiniz. Çünkü yaz mevsiminde insan vücudu normalden daha hızlı sıvı kaybeder. Alkollü içecekler ise kramp girme riskini artırır. Bu yüzden alkollüyken denize veya havuza girmemeye özen gösterin.

KAYNAK:
 

uzm@n

New member
Local time
13:35
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Uykularımızı kaçıran hastalıklar

Sabah yorgun uyanıyor, unutkanlık, yorgunluk, konsantrasyon bozukluğundan yakınıyorsanız, son zamanlarda daha çabuk sinirleniyorsanız, kolay kilo veremiyorsanız, tansiyonunuz kolaylıkla düzenlenemiyorsa, altında yatan neden bir uyku bozukluğu olabilir.

Tanımlanmış onlarca uyku bozuklğu olmakla birlikte erişkin dönemde en sık görülenleri süreğen uykusuzluk (kronik insomnia), obstrüktif uyku apne sendromu, huzursuz bacak sendromu, uykuda periodik bacak ve kol hareketleri ve narkolepsidir. Çocukluk ve ergenlikte ise bunların yanısıra uyurgezerlik, uykuda kabus bozukluğu ve uyku terörü gibi rahatsızlıklar sık görülür.

OBSTRÜKTİF UYKU APNE SENDROMU
Uyku apnesi olan kişilerin uyku sırasında çok gürültülü horlamaları ve gece boyunca tekrarlayan, en az 10 sn. süreli “nefes alıp vermede durmaları” (apne) olur. Bu nefes durmaları uyku boyunca üst hava yolunun (burundan soluk borusunun sonuna kadar olan bölüm) daralması ya da tamamen kapanmasına bağlı olarak (obstrüktif) havanın akciğerlere geçişinin engellenmesi ile ortaya çıkar. Özellikle aşırı kilo, yapısal olarak uygun olmayan burun, boğaz, ağız ve çene yapısı solunum yolunu daha da dar hale getirir. Bu nefes durmaları sırasında kanda oksijen doygunluğu metabolizma için gerekli olan değerlerin altına düşebilir.

Nelere neden olur?

Nefes durmaları kişinin derin uykudan yüzeyel uykuya geçmesine ya da tamamen uyanmasına neden olduğu için uyku kalitesi bozulur. Bu kişiler kendilerini gün içinde yorgun ve uykulu hissederler. Dikkatlerini toplama ve yaptıkları işe karşı konsantre olma yetenekleri azalır. Daha kolay sinirlenirler. Cinsel istek kaybı görülebilir.

Obstrüktif uyku apne sendromu olan kişiler uzun dönemde başta kalp ve beyin damar hastalıkları (myokard enfarktüsü ve inme gibi), hipertansiyon, kalp yetmezliği, kalp ritm bozuklukları, depresyon gibi rahatsızlıklar açısından atmış risk taşırlar. Uykulu araba kullandıklarında ise trafik kazası yapma olasılıkları çok artar.

Nasıl tanı konulur?
Klinik olarak uzman hekim yakınmalar hakkında kişi ve yakınları ile konuşup muayenesini yaptıktan sonra, obstrüktif uyku apnesinin tanısında kesin teşhis ve hastalığın şiddetinin belirlenmesi amacıyla uyku bozuklukları merkezi ya da laboratuvarında “polisomnografik tetkik” yapılması gerekir. Bu tetkik tüm gece boyunca uyku sırasında beyin aktiviteleri, solunum, horlama, bacak hareketleri, kalp ritmi, yatış pozisyonu gibi parametrelerin kaydedilmesi esasına dayanır. Bu kaydedilen veriler gündüz bilgisayar ortamında uzman hekim tarafından varsa uykuda solunum durmalarının süresi, sıklığı, yatış pozisyonu ile ilişkisi, kanda oksijen doygunluğunda düşme olup olmadığı gibi kriterler açısından değerlendirilerek raporlanır.

Tedavide neler yapılır?
Uyku apnesi tanısı konulduktan sonra şiddetine göre tedavi yaklaşımı belirlenir. Buna göre hastanın öncelikle Kulak-Burun-Boğaz ve Göğüs Hastalıkları uzmanları tarafından değerlendirilmesi gerekir. Apneye yol açabilecek yapısal bir bozukluk varsa öncelikle bunlar cerrahi olarak düzeltilir. Aynı şekilde eşlik eden bir akciğer hastalığının tanısı ve tedavisi hem obstrüktif uyku apne sendromunun uzun dönemde seyrini hem de tedavi yaklaşımlarını belirleyici olur.

Uyku apnesinde tedavisinde en etkili ve kesin tedavi yöntemi CPAP (sürekli pozitif basınçlı hava) dır. Bu tedavi evde kişi uyurken kullanılabilen bir yöntemdir ve basıncı ayarlanabilen küçük bir hava kompresörü aracılığıyla bir maske yardımı ile burundan hava verilir. Bu hava ile ağız içinde oluşan pozitif basınç sayesinde uyku sırasında hava yolunun gevşemesine ve tıkanmasına engel olunur. Bu tedavi ile hem horlama ve solunum durmaları, hem de bunların neden olduğu kısa ve uzun dönemli sorunlar ortadan kalkar. Uyku apne şiddeti hafif olan kişilerde ağız içi cihazlarla etkili tedavi yaklaşımları sağlanabilir.

“HUZURSUZ BACAK SENDROMU” NEDİR?

Toplumda sık olmakla birlikte gerçek sıklığının daha da fazla olduğuna inanılır. Hastaların hekime başvururken bu hastalıktan haberdar olmaları ve hekimlerin de bu rahatsızlğın yaygınlığın farkında olmaları büyük önem taşır.

Huzursuz bacak sendromu olan kişiler genellikle yatağa girip hareketsiz kaldıklarında bacaklarında farkettikleri ancak tam olarak da tarif edemedikleri rahatsız edici hislerden yakınırlar. Bu hisler kişiler tarafından “baldırlarım ağrıyor”, “bacaklarıma derinden birşeyler batıyor”, “yanıyor”, “uyuşuyor”, “bacaklarımla böcekler yürüyor”, “küçük bıçaklar saplanıyor” gibi çok farklı şekillerde tarif edilir. Bu hislerin ortak özelliği istirahat halinde ortaya çıkıp, hareket ile kaybolmalarıdır. Bu nedenle bu hisler sadece yatarken değil gün içinde özellikle uzun süre hareketsiz kalındığında da (televizyon, sinema seyrederken, seyahat sırasında) ortaya çıkar ve kişi bacaklarını hareket ettirme ihtiyacı duyar.

Huzursuz bacak sendromu kalıtsal geçişi olan bir durumdur. % 95 oranında sebebi belirsiz olarak ortaya çıkar, % 5 oranında da demir eksikliği, şeker hastalığı, üremi, vitamin B12 eksikliği, kalsiyum veya magnesium eksikliği, bel fıtığı, bacak varisleri nedeni ile de ortaya çıkabilir.

Bacaklardaki bu hisler nedeni ile sinema, tiyatroya ya da arkadaş ziyaretine gitmek, seyahate çıkmak gibi aktiviteler kısıtlanır. En önemlisi ise gece uyumak için yatağa girildiğinde bu rahatsız edici hislerden dolayı uykuya dalmanın zorlaşmasıdır. Gece içinde uyanıldığında da benzer hisler nedeni ile tekrar uykuya dalmak zorlaşır. Uzun dönemde ise süreğen uykusuzluğa ve buna bağlı yorgunluk, dikkat ve konsantrasyonda azalma ve kişilik değişikliklerine neden olabilir.

Hastalığın tanısı klinik sorgulama ve muayene ile konulur. Gerekli durumlarda laboratuvar tetkikleri ve görüntüleme yöntemleri istenebilir.

UYKUDA PERİODİK BACAK VE KOL HAREKETLERİ

Gece uyku sırasında ortaya çıkan bacaklar ve/veya kollarda tekrarlayıcı, istemsiz hareketler olarak tanımlanır. Bu hareketler nedeni ile kişi derin uykudan yüzeysel uykuya geçer ya da tamamen uyanabilir. Bu hareketler ve uykudan uyanıldığı kişi tarafından genellikle farkedilmez. Gece uykusu kalitesiz ve bölünmüş olarak uyunduğu için uzun dönemde uykusuzluk, yorgunluk, sinirlilik, halsizlik, gündüz artmış uykululuk, kişilik değişiklikleri gibi belirtiler görülür.

Uykuda periodik bacak ve kol hareketleri huzursuz bacak sendromu, obstrüktif uyku apne sendromu gibi diğer uyku bozuklukları ile birlikte görülebilir.

Bu hastalığın tanısında da kişi ve yakınları ile konuşulup muayenesi yapıldıktan sonra kesin tanı için “polisomnografik tetkik” kullanılır. Gece boyunca kayıt alındıktan sonra, uyku sırasında bacaklarda ve/veya kollarda ne sıklıkta hareket olduğu ve bunların uyku yapısını ne şekilde etkilediği incelenir ve raporlanır.

NARKOLEPSİ
Başlıca belirtileri gündüz artmış uykululuk ve karşı konulamayan uyku ataklarıdır. Yeterli bir gece uykusundan sonra bile bu belirtiler ortaya çıkar. Bu belirtilerden başka yaşanan herhangi bir duygu (gülme, kızma veya korku gibi) sonrasında ortaya çıkabilen ani kas güçsüzlüğü atakları (katapleksi) olabilir ve bu nedenle kişi eğer ayaktaysa yere düşebilir. Eşlik edebilen başka bir belirti de “uyku paralizisi”dir. Uykuya dalma ya da uyanma sırasında oluşan geçici konuşamama veya vücudunu hareket ettirememe durumudur. Bazı kişiler uykuya dalarken ya da uyanırken canlı ve genellikle korkutucu rüya benzeri durumlardan (hipnogojik / hipnopompik hallüsinasyonlar) yakınırlar. Narkolepsinin belirtileri genellikle ergenlik ve erken erişkin dönemde başlar.

Narkolepsinin tanısı için öncelikle klinik değerlendirme, gerekirse laboratuvar ve görüntüleme incelemeleri yapılabilir. Kesin tanı gece yapılacak “polisomnografik tetkik” ve bunu takiben gündüz yapılacak uyku tetkiki ile konulur.

POLİSOMNOGRAFİK TETKİK

“Polisomnografik tetkik” nedir ve nasıl uygulanır ?
Uyku bozukluklarının bir kısmının tanısında kullanılan “polisomnografik tetkik” hastane ortamında ya da taşınabilir cihazlarla ev ortamında uygulanabilir.

Hastanede uyku merkezinde ev ortamınızı aratmayacak konforda, tuvaleti, banyosu ve televizyonu içinde olan bir odada tüm gece uykunuz kaydedilir. Bu gece kaydından birkaç saat öncesinde hastaneye gelmeniz istenir. Bu hem ortama alışmanız, hem de kayıt işlemine hazırlık için gerekir.

Kayıt işlemi için elektrod adını verdiğimiz kabloların ucundaki küçük disk yapılar başınızda ve bacaklarınızda belirli bölgelere yapıştırılır. Solunum işlevlerinizi gözleyebilmek için göğüs ve karın bölgesine kuşak tarzında elastik bandlar bağlanır. Bu işlemlerin hiçbirinde ve hiçbir aşamasında size acı verici bir girişim ya da sizin elektrikle temasınız yoktur. Bu şekilde vücudunuzun birçok yerinden bağlanmışken siz uykunuzda ya da uyanıkken rahatlıkla sağa, sola dönebilir ya da gerekirse tuvalete kalkabilirsiniz.

Tüm gece boyunca uyku tenisyenleri de size çok yakın bir odadan kaydınızı takip eder. Gerektiği zaman onunla konuşabilir, bir isteğiniz ya da sorunuz varsa iletebilirsiniz.

Ev ortamında yapılan tetkikte ise taşınabilir uyku kayıt cihazları kullanılır. Akşam belirli bir saatte uyku teknisyeni gelip gerekli bağlantıları yapıp tetkik için sizi hazırlar. Evde kayıt sisteminde yanınızda bir uyku teknisyeni bulunmaz ama aynı şekilde yatakta rahatlıkla hareket edebilir ya da gereğinde tuvalete kalkabilirsiniz. Tüm gece kaydı evde kayıt ünitesine yapılır ve sabah tekrar uyku teknisyeni gelip bağlantılarınızı çıkartıp, geceyi nasıl geçirdiğinizi öğrenir ve evde kayıt ünitesini uyku merkezine getirir.

İster hastanede, ister evde kaydedilmiş olsun tüm kayıtlar bilgisayar ortamında uyku merkezinde değerlendirilip raporlanır. Bunlar sonucunda bir uyku bozukluğunuz olduğu tespit edilirse tedavi seçenekleriniz hekiminiz tarafından size anlatılır ve sizinle birlikte planlanır.

UYKU ANKETİ
1. Uyku sırasında horladığınız, nefesinizde bir düzensizlik olduğu ya da nefesinizin durduğu söylendi mi?
2. Yemeklerden sonra sıklıkla uyku bastırıyor ve/veya uyuyor musunuz?
3. Araba kullanırken ya da iş yerinde uykunuz geliyor mu?
4. Sabah kalkığınızda dinlenmemiş hissediyor musunuz?
5. Unutkanlık, dikkat ve konsantrasyon eksikliğinden şikayetçi misiniz?
6. Uykuya dalma sorununuz var mı?
7. Gece uykunuzun arasında sık uyanır mısınız?
8. Uykunuz syrasynda bacaklarınızda ve/veya kollarında atmalar olduğu söylendi mi?
9. Uykuya dalarken ya da gece uyandığınızda bacaklarınızda huzursuzluk hissediyor musunuz? Buna bağlı olarak yataktan kalkıp yürüme ihtiyacı duyuyor musunuz?
10. Gün içerisinde karşı koyamadığınız uyku ataklarınız oluyor mu?
11. Gece korkutucu rüyaları sık görür müsünüz?
12. Uykunuz sırasında yürüdüğünüz, konuştuğunuz ya da dişlerinizi gıcırdattığınızı söyleyen oldu mu?

Bu sorulardan herhangi birine yanıtınız “evet” ise uyku bozuklukları merkezine başvurmanızı öneririz.


SAĞLIKLI BİR UYKU İÇİN NELER YAPABİLİRİZ?
Her gün aşağı yukarı aynı saatte kalkmaya çalışın.
Gün içerisindeki saatlerde yeterli ışık alan ortamlarda olmaya çalışın.
Sadece uykunuz geldiğinde yatağınıza gidin.
Eğer gece uykuya dalmakta ya da uykuyu sürdürmekte zorluk çekiyorsanız öğlenden sonraları uyumaktan kaçının.
Kahve, sigara ve alkol gibi maddeleri özelikle akşam saatlerinde kısıtlayın.
Hafta içinde belirli günlerde bir miktar yürüyüş veya diğer spor aktivitelerine zaman ayırmaya çalışın. Bu gevşemenize ve dolayısıyla iyi bir uyku uyumanıza zemin hazırlar.
Yatağa gidiş zamanınızdan en az bir saat önce günlük aktivitelerinizi bitirin (fiziksel ve ruhsal olarak uykuya hazır olun).
Sadece uyumak için kullanılan ısı, ses ve ışık izolasyonu konforlu bir yatak odası ortamı sağlamaya çalışın.
 

uzm@n

New member
Local time
13:35
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Güncel ve ciddi sorun: Aflatoksin

Karaciğer kanseri başta olmak üzere ciddi sağlık sorunlarına neden olan aflatoksin konusunda üretici ve tüketicilerin bilgilendirilmesinin yaşamsal önem taşıdığı kaydedildi.

Gaziantep Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Bayram, aflatoksinin insanlara, tüketilen gıda maddeleri aracılığıyla bulaştığını belirtti.

Gıda yoluyla insanlara geçen aflatoksinin en çok karaciğer kanserine neden olduğunu vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Mustafa Bayram, aflatoksinin karaciğer kanserine neden olma yanında hepatit (B) ve (C) virüslerinin vücuttaki etkisini artırdığına, bağışıklık sistemini bozduğuna dikkati çekti.

Bayram, çocukların sağlıklı gelişimini engelleyen aflatoksinin vücutta ödeme, akut kangrene ve diğer bazı sağlık sorunlarına yol açtığını ifade ederek, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:
“Halkımızın ihraç edilen bazı tarımsal ürünlerin alıcı ülkeler tarafından reddedilmesine ilişkin haberler sayesinde adını duyduğu aflatoksin, insan vücudunda belirli bir seviyenin üzerine ulaştığında ölüme yol açmaktadır. Vücuda alınan aflatoksin süt, idrar ve karaciğere geçerken, DNA’yı mutasyona uğratarak kanser yapmaktadır. Aflatoksin, gıdaların tüketimi yanında buğday, yem, un gibi ürünlerin tozuyla da insanlara bulaşabilmektedir. Danimarka ve Georgiagibi yerlerde bu yolla bulaşmış aflatoksinin neden olduğu kanser vakalarına rastlanmıştır. Ayrıca, yüksek konsantrasyonlarda göz ve deri yoluyla da aflatoksin insanlara bulaşabilmektedir.”

45 YILDIR BİLİNİYOR
Bayram, aflatoksinin ilk kez 1960 yılında tanımlandığını bildirdi. 1960 yılında İngiltere’ye hayvan yemi olarak ithal edilen Brezilya yerfıstığının 100 bin hindi ve 20 bin keklik, sülün ve ördeğin ölümüne neden olduğuna dikkati çeken Bayram, dünyada ilk defa meydana gelen bu olaya (Hindi-X) adı verildiğini ve sonrasında aflatoksinin ilk defa tanımlandığını belirtti.

Bayram, 1974 yılında Hindistan’da hasat zamanına yakın yağan yağmur sonrasında mısırların küflendiğini, küflü mısırlardan yiyen 108insan ve 400 köpeğin öldüğünü bildirdi.

Dünyada aflatoksin nedeniyle ikinci ölümlü vakanın 1982 yılında Kenya’da yaşandığını ifade eden Bayram, şunları kaydetti:
“20 ayrı hastanede yatan hastaların yüzde 60’ı öldü. 1977-1980 yılları arasında Güneydoğu Amerika’da yetişen mısırın yüzde 60’ında limitlerin üzerinde aflatoksin belirlendi. Verilere göre Çin’in Guangxi bölgesinde her yıl 250 bin kişi aflatoksine bağlı kansere yakalanmakta. Filipinler, Endonezya ve Vietnam’da ise yılda 20 bin kişinin aflatoksine bağlı kanserden öldüğü bildiriliyor. Bilinen bu vakalar, aflatoksin konusunda duyarlı olunması gerektiğini gösteriyor. Karaciğer kanseri başta olmak üzere ciddi sağlık sorunlarına neden olan aflatoksin konusunda üreticiler ve tüketicilerin bilgilendirilmesi yaşamsal önem taşıyor”

NASIL OLUŞUYOR VE NERELERDE BULUNUYOR?
Bayram, aflatoksinin birtakım mikroorganizmalar tarafından üretilen zehirleyici ve kanserojen madde olduğunu bildirdi. Bu organizmaların yüzde 85 bağıl nemde 1-5 günde aflatoksin üretebildiklerini vurgulayan Bayram, üretim koşulları, nem, sıcaklık, depolama koşulları, rutubet, fiziksel deformasyon gibi etkenlerin gıdalarda aflatoksin oluşmasını hızlandırdığını belirtti.

Belirlenmiş 13 tür aflatoksin bulunduğunu ifade eden Bayram, gıda ürünlerinde bu türlerden en fazla 5 tanesine rastlandığını vurguladı. Bu türlerin (B1), (B2), (G1), (G2) ve (M1) türü aflatoksin olduğunu belirten Bayram, şunları kaydetti:
“Aflatoksine sahip olan mikroorganizmalar doğada her yerde bulunabilmektedir. Topraktan tozuma yoluyla her yere dağılabilir. Ancak, uygun ortam bulur ise aflatoksin üretebilir. Uygun ortam olmadığı sürece bir zararı bulunmamaktadır. Daha çok uygun şartlarda hazırlanmamış gıdalarda bulunur. Özellikle, mısır, hububat, un, ekmek,kötü şartlarda kurutulmuş baharat, incir, üzüm, kuruyemiş, pamuk, ay çekirdeği, et, süt, yumurta gibi ürünlerde bulunabilmektedir. Özellikle temel tüketim mamullerinde oluşan aflatoksin, günlük tüketimlerinin yüksek olmasından dolayı çok daha fazla tehlikelidir.”
 

uzm@n

New member
Local time
13:35
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Hemoroid nedenleri ve tedavi seçenekleri

Halk arasında ‘basur’ olarak da adlandırılan hemoroid, erişkinler de yaygın olarak görülür.

Hemoroid, hastalar tarafından özel, gizli ve hatta ayıp kabul edildiğinden tanı ve tedavilerinde önemli gecikmeler ve yanlışlar yaşanıyor. Hastalar genellikle kulaktan dolma bilgilerle ve yakın çevrelerinden sorarak olayı geçiştirme ve gizleme eğiliminde oluyorlar.

Memorial Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Prof. Dr. Hasan Taşçı hemoroidin belirtileri ve tedavi seçenekleri ile ilgili şunları söylüyor; “Hemoroidler, anal kanalın üst kısmında genişlemiş damar yumaklarıdır. Halk arasında basur yada mayasıl olarak bilinen hemoroid iç ve dış hemoroidler olarak ikiye ayrılır. Zamanla altta yatan sebeplerle birlikte anal kanalda yerleşen genişlemiş toplar damar yumakları makatın dışına doğru çıkarlar.”
Prof. Dr. Hasan Taşçı, hemoroid nedenlerini ve tedavi seçeneklerini ise şu cümlerle özetliyor;

HEMOROİDE NELER NEDEN OLUR?
* Bağırsak alışkanlığında değişiklikler (kabızlık, ishal),
* Gebelik ve doğum,
* Sedanter yaşam,
* Bazı spor etkinlikleri (ata binmek, bisiklet sürmek),
* Çeşitli meslek grupları (şoförler, pilotlar),
* Alkol alışkanlığı,
* Pelvik bölgede yerleşen tümörler, karında ascites oluşumu,
* Kalın bağırsak kanseri,

HEMOROİDİN BELİRTİLERİ NELERDİR?
* Rektal kanama (makattan taze kırmızı renkli kanama),
* Ağrı,
* Makatta ele gelen şişlik,
* Akıntı, makatta ıslaklık hissi,
* Kaşıntı,
Bu şikayetlerle başvuran hastalarda anal fissür, perianal fistül, perianal abse ve tromboz görülen diğer hastalıklardır. Ağrı iç hemoroidlerde çok geç bir bulgudur. Başlangıç döneminde ağrı varsa tromboze hemoroid, perianal abse, anal fissür akla gelmelidir.

TEDAVİ YÖNTEMLERİ
1. Bağırsak fonksiyonlarının düzenlenmesi altta yatan kabızlığın giderilmesi,
2. Diyette bol lifli gıdalara ağırlık verilmesi, günlük su alımının arttırılması ortalama 1.5-2 litre su içilmesi,
3. Lokal krem ve pomatlar,
4. Skleroterapi; Hemoroid memesinin içine enjektörle sonradan katılaşan bir maddenin enjekte edilmesi,
5. Bant ligasyonu; Hemoroid memesinin lastik bir halka ile dibinden sıkıştırılması ve kendiliğinden düşmesinin beklenmesi,
6. Cerahi yöntem; Hemoroid memelerinin cerrahi yöntemle kesilip çıkartılmasıdır. Genel anestezi altında yapılır. Hasta aynı yada bir gün sonra evine gidebilir.
7. Lazer hemoroidektomi veya lazerle koagulasyon; Nd-yag lazer ile hemoroid memeleri küçültülür veya büyük hemoroidler kesilerek çıkartılır. Ağrısı çok az olduğundan işe dönme süresi daha kısadır. Hastanın lazer ameliyatından sonra hastanede yatmasına gerek yoktur. Lazer hemoroidektomi veya lazerle koagulasyon üçüncü dereceye kadar olan hemoroidlere uygulanır.

Daha fazla bilgi için:
 

uzm@n

New member
Local time
13:35
Katılım
14 Mart 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Çağımızın hastalığı: Alerji

Son yıllarda artış gösteren hastallıklardan biri de alerji... Medeniyet arttıkça, toplumlar hijyene önem vermeye başladıkça alerjik vakalar da artmaya başlıyor.

Dünyada en sık rastlanan hastalıklar arasında 6. sıraya yükselen alerjiin türleri de gün geçtikçe artıyor. Globalleşmenin doğal bir sonucu olarak toplumlar arasında karşılıklı alışveriş artmasıyla alerjiye zemin hazırlandı. Enfeksiyon hastalıklarında azalma oldukça bir diğer deyişle mikroplardan arındıkça alerjik hastalıkların görülme oranı arttı.

Alerjinin oluşmasını önlemek için bebeklikten itibaren bazı tedbirler almak gerekiyor.
Memorial Hastanesi Çocuk Hastalıkları Merkezi’nden Pediatrisit Dr. Arzu Özgeneci ‘alerji nedir?’ ve ‘alerjiden korunma yöntemleri nasıl olmalıdır?’ konularında şunları söyledi:

ALERJİ NEDİR?
Alerji vücudun gösterdiği normal tepkinin aşırı olması şeklinde tanımlanabilir. Genetik yapı hastalığın görülmesinde en önemli faktördür.
Alerjik hastalıkların artış nedenleri:
1.Hava kirliliğindeki artış
2.Ozon tabakasındaki delinme sonucu ultraviyole ışınlarına maruz kalma
3.Sigara içilmesi
4.Besinlerdeki katkı maddeleri
5.Ani hava değişiklikleri
6.Kullanılan ilaçlar ve kozmetik ürünler
7.Stres
8.Bitki örtüsünün azalması
9.Az güneş gören, boydan boya halı kaplı, iyi havalanmayan binalar

ALERJİK BELİRTİLER NELERDİR?
Alerji belirtileri çok çeşitli olup tutulan hedef organa bağlı olarak gelişir.
Burun tıkanıklığı, sabahları hapşırık krizleri, burun akıntısı, gözlerde yanma -batma, geniz akıntısı, öksürük, nefes darlığı, hırıltı, kaşıntı, döküntü, dudakta -dilde şişme, tekrarlayan orta kulak iltihapları, sinusit ..

ALLERJİK RİNİT ( SAMAN NEZLESİ) NEDİR?
En sık görülen alerjik hastalıkdır. Toplumun % 25’ini etkilemektedir.
Burunda kaşıntı, hapşırma, burun tıkanıklığı, boğazda kaşıntı, gözlerde yanma- batma, eniz akıntısı tipik belirtileridir.
Yıl boyu sürebildiği gibi mevsimsel ( bahar aylarında) de olabilmektedir.
Saman nezlesi olan hastalar x3 daha fazla astım olma riski taşımaktadır..

Nedenleri nelerdir?
Ev tozu( mite)
Polenler
Küf mantarları
Kedi-köpek tüyü
Boyalı, katkı maddeli gıdalar

Nasıl tanı konulur?
Sorumlu allerjnin saptanması için cilt alerji testi yapılır.

Tedavisi nedir?
Hasta eğitimi tedavinin en önemli aşamasıdır.Zaman ayırıp hastalığın gidişi, yakınmaların yoğunluğuna göre tedavide yapılması planlanan değişiklikler, ilaç ya da aşı tedavisi konuşulmalıdır.
1.Sorumlu etkenin saptanıp uzaklaştırılması tedavinin ilk aşamasıdır.
En sık rastlanan etkenler; yıl boyu süren rinitte ev tozu akarları olup mevsimsel görülen rinitte ise polenlerdir.
Ev tozu akarlarının azaltılması için; yatak çarşaflarının haftada bir en az 55 derece ve üzerinde yıkanması, tüylü oyuncakların, halıların uzaklaştırılmaları, yıkanabilir perde kullanılması, yün ve kuş tüyü içeren yastık ve yorgan kullanılmaması gerekmektedir.
Küf allerjisi olanlarda ev içindeki nemin azaltılması önemlidir.

Polen allerjisi olanlarda; sıcak, kuru ve rüzgarlı günlerde dışarı çıkmamaları, saçlar yatmadan önce mutlaka yıkanmalı, gözlük ve şapka kullanmalı evde ve arabada iltre kullanmalıdır.
Besin alerjilerinin tek başına allerjik rinit bulgularına neden olmaları sık ratlanan bir durum değildir.
2.İlaç tedavisi
3.Aşı tedavisi: En fazla yararlanan grup ev tozu ve polenlere karşı duyarlılığı olanlardır.

ÜRTİKER (KURDEŞEN)
Deriden kabarık genellike kaşıntılı çeşitli büyüklüklerde olabilen lezyonlardır.Her yaş grubunda görülebilir. Döküntüler aniden başlar ve 48 saat içinde düzelir. 6 haftayı geçen ürtiker kronikleşir.
Döküntüler vücudumuzun hassas bölgelerinde boyunda, kasıkta göğüs bölgesinde daha çok görülür. Bazen dudaklarda- dilde şişme boğazda kuruluk ve ses kısıklığı eşlik ediyorsa daha tehlikeli bir durum olan daha derin dokuları tutan angioödem gözlenebilir.
Çeşitli ürtiker tipleri vardır: Kolinerjik ürtiker, egzersiz, sıcak banyo ya da heyecanlanma gibi vücutta terlemeye neden olan uyarılarla ortaya çıkıp, 10-15 dakika sürer. Güneşe bağlı ürtiker (solar ürtiker) güneşe çıktıktan kısa bir süre sonra çıkar. Fiziksel ürtiker; elbiselerin sıktığı kısımlar gibi vücuda devamlı basınç uygulanmasından sonra ortaya çıkar.

Nedenleri:
Gıdalar (süt, yumurta,kakao, fındık, fıstık, deniz ürünleri, çilek,muz, çukulata...)
Gıda katkı maddeleri
Enfeksiyonlar
Parazitler (kıl kurdu, solucan.)
Böcek ve arı sokması
İlaçlar ( antibiotikler, ağrı kesiciler...)
Fiziksel nedenler ( sıcak, soğuk, basınç )
Hormonal nedenler ( tiroid hormonunun fazla çalışması)

Tanısı:
Tanı genellikle klinik bulgulara dayanılarak konulur. Allerji deri testleri besin yada ilaç allerjisinden şüphelenildiğinde yapılmalıdır.

Tedavi:
Nedene yöneliktir.Soğuk duş, kaşıntının hafiflemesini sağlar.

BESİN ALERJİLERİ
Görülme sıklığı çocuklarda % 6 , erişkinlerde % 1,5 dur. Gıda katkı maddelerinin neden olduğu alerjiler toplumda %1 oranında görülür. Herhangi bir gıda alerjiye neden olsa da en sık; inek sütü, yumurta, yer fıstığı, mısır,f ındık, balık ve kabuklu deniz ürünleri sayılabilir.
Bulgular gıdanın yenmesinden 1-2 dakika içinde ile 2 saat sonra sonra ortaya çıkabilir: Bulantı, kusma, karın ağrısı, gaz, karında şişkinlik, döküntü, dil ve damakta şişme, boğazda kaşıntı, yanma gözlenebilir.

Tanısı:
Detaylı öykü, cilt testi ve besin yükleme testidir.
Kesin tanı konduktan sonra alerjiye neden olan besin diyetten çıkarılır. Süt, yumurta ve soya allerjisi geçici olup balık ve fıstık allerjisi uzun süre devam edebilir.
İnek sütü allerjisi genellikle 3 yaş civarında kaybolur.

İLAÇ ALERJİLERİ
En sık ilaç alerjisine neden olan ilaçlar antibiyotikler ve ağrı kesicilerdir. Penisilin alerjisi en sık rastlanan ilaç alerjisidir.Görülme sıklığı % 2’dir.
Tanısı için cilt testi yapılmalıdır.

EGZEMA
Çocukluk çağında görülme sıklığı %10 olup, genetik bir hastalıktır. Tekrarlayan ataklarla seyreden kaşıntılı ciltte kuruma, pullanmaya neden olan bir deri hastalığıdır. Egzemalı bebeklerde astım ve nezle görülme olasılığı daha sıktır.
Erken sütçocukluğu döneminde 2-3 aylıkken başlar ve 5 yaşlarında iyileşmeye başlar. Önce yanaklar sonra el bilekleri ve diz arkalarında çıkar.
Soğuk - kuru hava ve banyo sonrası cilteki kuruluk artar.

Tanısı klinik bulgulara dayanılarak konulur.

Tedavisi; hastalığın alevlendiği dönemlerde ilaç verilmelidir.
Cildi kurutmayan, nemlendiren nötral pH’lı sabunlar kullanılmalı ve nemlendirici kremler kullanılmalıdır. Hastalığı artıran etkenler hastaya anlatılmalıdır. Aşırı terleme kaşıntıyı artırır.

ASTIM
Çocukluk çağının en sık görülen kronik hastalığıdır. Solunum yollarının ataklar halinde seyreden bir hava yolu hastalığı olup havanın akciğerlere girip çıkmasının engellenmesi sonucu öksürük, hırıltı, nefes darlığı gözlenir.
Her yaşta görülebilir. İlk belirtiler 1 yaş civarında ama çoğunlukla 4-5 yaşından önce çıkar.
Türkiyede 14 yaş altında 1.5 milyon astımlı çocuk bulunmaktadır.

Astım krizini uyaranlar:
Allerjenler( ev tozu, polenler, küf, hayvan tüyü )
Enfeksiyonlar
Hava değişimi, nem oranının artması, soğuk hava
Egzersiz
Hava kirliliği
Sigara
Stres
Astımlı çocuklarda gece öksürüğü tipiktir; gece yatağa yatınca başlayan, peşpeşe olan bir öksürüktür. Öksürük ve hırıltılı solunum ataklarının tekrar etmesi astımı düşündürmelidir.
Hareketle gelen- koşunca oynayınca nefes darlığı, değişik kokulara karşı hassasiyet astımda görülen diğer belirtilerdir.
Astım tanısında hastanın klinik belirtileri dışında, çocuğun yaşına göre solunum fonksiyon testleri ve kan testleri yapılabilir.
Tedavisinde hasta- hekim işbirliği çok önemlidir. Hastalar ve aileler hastalık hakkında bilgilendirilmelidir.Amaç erken tanı ve tedavidir. Tedavsinde sprey, toz gibi doğrudan solunum yoluyla alınan ilaçların büyük önemi vardır.
Astımlı çocukların büyük bir kısmı allerjiktir. Anne sütü ile beslenme ve allerjenlerden kaçınma hastalığın ortaya çıkışını azaltır. Anne sütüyle de allerjen bebeğe geçebilir.Emziren annelerin diyetlerine dikkat etmeleri şart. Emziren annelerin fıstık, fındık, muz, süt , yuurta yememesi gerekmektedir. Alerji ne kadar geç çıkarsa o kadar iyi olur
Astımlı çocuklarda allerjik rinit de vardır ve sinüsit sık görülen bir bulgudur.
Zamanında önlem alınmazsa çocuklar ömür boyu allerjiyle ve bu hastalığın sorunlarıyla yaşamak zorunda kalabiliyorlar. Çocuğunuza 2 yaşına kadar her istediği yiyeceği vermemelisiniz.

Daha fazla bilgi için:
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst