Neler yeni

Welcome to SATBİL FORUM PAYLAŞIM

Join us now to get access to all our features. Once registered and logged in, you will be able to create topics, post replies to existing threads, give reputation to your fellow members, get your own private messenger, and so, so much more. It's also quick and totally free, so what are you waiting for?

Bir Satbil Forum Efsanesi

Satbil Reklam Alanı

Satbil Forum Reklam

Ermeni sorunu

seyfi

Administrator
Local time
19:59
Katılım
15 Kasım 2005
Mesajlar
6,014
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
59
Ermeni sorunu
1915 yılı Osmanlı İmparatorluğu için bir faciayla başladı. Son kırk yılını cephede geçiren ordu, nefes almaya fırsat bulamadan cihan harbinin ateşine düştü, ilk acı deneyimini de Sarıkamış’ta yaşadı. Binlerce asker donarak öldü, Çarlık Rusyası orduları tüm Doğu Anadolu’yu ele geçirmek fırsatını yakaladı. Rus ordusunda, Osmanlı vatandaşı Ermenilerin oluşturduğu taburlar vardı.
Aslında Ermeniler’deki hareketlenme yeni değildi. 19. yüzyılın başlarından itibaren, artık her yönüyle dağılmaya başlamış devlete karşı örgütlenmişlerdi. Ülkeden tek tek kopan diğer etnik unsurlar gibi toprak davası güdüyor ve özellikle Doğu Anadolu’da, Türklere karşı ölümcül saldırılar düzenliyorlardı.

TEHCİR NASIL BAŞLADI?
190657.jpg

Ülkeyi ve iktidarını tehlikede gören İttihat ve Terakki hükümeti, 24 Nisan’da değil belki, ama bir ay sonrasında harekete geçiyordu. Alınan bir karara göre, savaş alanlarındaki Ermeniler başka yörelere göç ettirilecekti. Yani tehcir.
90 yıllık soykırım tartışması işte alınan bu karar ile başladı. Binlerce Ermeni yollara düştü. Bu uzun yolculuk sırasında bazısı saldırılar sonucu, bazısı açlık ve salgın hastalıklar nedeniyle hayatını kaybetti.


İttihat ve Terakki’nin aldığı tehcir kararının, soykırım amacı taşıyıp taşımadığı tartışmaları, günümüzde bile üzerinde mutabakat olmayan birçok soruyu da bünyesinde barındırıyor.
İttihat ve Terakki yönetiminin aldığı karar tüm Emenileri mi kapsıyordu? Osmanlı topraklarında ne kadar Ermeni yaşıyordu ve bunların ne kadarı tehcir edilmişti? Tehcir sonucu ne kadar Ermeni hayatını kaybetmişti? 90 yılın tartışması işte bu soruların etrafında şekilleniyor. 1915 olaylarında Türk olsun Ermeni olsun yitirilen canların pazarlığı yapılıyor, rakamlar adeta açık artırmaya çıkartılmışçısına değişiyor. Ermeniler yıllarca tehcirde hayatını kaybeden Ermeni sayısının en az 1.5 milyon olduğunu savunuyor. Buna karşılık Türk resmi kurumlarının verdiği sayı 300 bin civarında. Rakamların ardındaki tek değişmeyen gerçek ise 1915’in herkes için acı demek olduğu...


190666.jpg

Birinci Dünya Savaşı bu topraklardan çok şey götürdü. Binlerce Türk ve Ermeni hayatını kaybetti. Tehcirden sonra sağ kalan Ermeniler Avrupa ve Amerika’da yeni bir hayat kurma mücadelesine giriştiler. Savaştan yenik çıkan Osmanlı’da İstanbul’un işgalinden sonra kurulan mahkemelerde, tehcirin sorumlularından bazıları yargılandı ve cezalandırıldı. Kararı alan liderlerden Talat Paşa Berlin’de, Bahaettin Şakir Roma’da, Cemal Paşa da Tiflis’te intikam kurşunlarına kurban gitti.
Bugünün dünyasında Türkiye’yi sorgusuz sualsiz suçlamanın ilk işareti, Talat Paşa’yı öldüren Ermeni katilin yargılanma sonucu suçsuz bulunması ile veriliyordu.
 

seyfi

Administrator
Local time
19:59
Katılım
15 Kasım 2005
Mesajlar
6,014
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
59
Neden haklıyız?

İlk olarak, Ermeni iddialarını bilimsel yöntemlerle araştırarak tarihi anlamak ve yaşanan olayların sebep ve sonuçlarını değerlendirerek ibret almak yerine, peşin hükümlü davranarak Türk milletini zan altında bırakmak ve suçlu ilan etmek kesinlikle uygar bir davranış değildir. Dahası, tarihe, onun gerçeklerine ve dünya barışına ters düşen bir karar, hangi parlamentodan, hangi kuruldan, kurumdan veya oluşumdan onay alırsa alsın, sonuçta insanlığa ve hukuka karşı işlenmiş bir suç ve antidemokratik bir davranıştır.

Tarih için söylenen en güzel söz bana göre yüce Atatürk’ün, “tarihi yazanlar, yapanlara sadık kalmalıdır” şeklindeki anlamlı sözüdür. Örneğin Fransa’da bu yasayı gündeme getirenler ve kabul edenler, olayları incelemeden, gerçekleri öğrenmeden 5000 yıllık tarihi olan büyük bir milleti yargılamaya yeltenmişlerdir. Oysa tarihsel gerçeklere azıcık itibar etseler, Türkler tarafından yapılmış herhangi bir soykırım olmadığını, bunun ötesinde ta 19. yüzyıl ortalarından bu yana bizzat Ermenilerin çeşitli coğrafyalarda Türkleri taciz ve katlettiğini görebilirlerdi. (1890'lı yıllardan beri Anadolu topraklarında Türk halkına ve Türk devletine karşı yoğun terör faaliyetleri başlatan Ermeniler, bu yöndeki çalışmalarını Azerbaycan, Kırım, Türkistan gibi tarihî Türk topraklarına da taşımışlardır. Sadece 1905'te Bakü'de Azerbaycan Türklerine karşı giriştikleri silahlı eylemler, Türklere ait işyerlerinin bombalanması ile ilgili bilgiler bile bu konuda önemli ipuçları vermektedir. 1890-1915 yılları arasında ister Anadolu'da ve isterse Kafkas, Kırım ve Türkistan coğrafyalarında Ermenilerce yapılmış olan Türk kıyımları, Türk topraklarını parçalama amacına hizmet eden girişimler, bugün herkesin kolayca ulaşabileceği kaynaklarda yer almaktadır. Birinci Dünya Savaşı sonuna doğru Ermeniler bu çalışmalarını daha geniş boyutlara vardırarak, Azerbaycan'da Hoy, Urumiye, Nahçıvan, Zengezur, Karabağ, Bakü, Şamahı vb. bölgelerde, Türkistan topraklarında ise Fergana bölgesindeki Margilan, Kokand, Andican vb. şehirlerde acımasız katliam hareketlerine giriştiler.

Bu bölgelerde öldürülen masum Türk insanlarının sayısı yüz binleri bulmaktadır. Sadece Fergana'da 1918 Şubat ayında üç gün içinde öldürülen insan sayısı on binleri en bulmaktadır. Ermeniler daha 10 sene önce Hocaali’de katliam yapmışlar, Dağlık Karabağ’da korsan devlet kurmuşlar ve halen Azarbaycan’ın % 20’sini işgal etmektedirler. Zaten sürekli Ermeni Sorunu’nu ortaya çıkarıp, şımarıklık yapmaları da kendilerinin bu durumlarının tartışılır hale getirilmesini engelleme ve Müslüman bir coğrafya tarafından çevrildiğinin kendisine destek verenler tarafından iyi anlaşılmasını sağlamaktır. Dahası “Soykırım” tezinin gündemden düşmesi, Ermenilerin komşularına karşı husumet ve işgal politikalarının sonu demektir. Zira Ermenilerin yayılmacı eğilimleri (Türkiye’den toprak ve tazminat talepleri, Karabağ’ın işgali, Gürcistan’a karşı toprak talepleri vs.), ve bölgede özel bir konumda bulunmaları gerektiğine dair hayalleri bir tek bu “soykırım” tezine dayandırılmaktadır. Kısacası, bütün jeopolitik ve stratejik pozisyonlarda kaybetmeye mahkum olan Ermeniler, propaganda ve ajitasyona dayalı bir milli birlik ve dış politika çizgisi tutturabilmek peşindelerdir.)

Şimdi sizlere o günleri yaşayan ve en iyi bilenlerden biri olan cumhuriyetimizin kurucusu yüce Atatürk’ün, Amerikalı Gazeteci Clarence K. Streit ile 26 Şubat 1921 tarihinde yaptığı röportajda kendisine sorulan sorular ile ilgili verdiği cevaplardan bazı bilgiler aktarmak istiyorum;

Soru: Harb-ı umumi esnasında yapıldığı söylenen Ermeni tehciri hakkında hükümetinizin resmi nokta-ı nazarı nedir?

Cevap; Düşmanca ithamda bulunanların sürdürdükleri büyük mübalağalar dışında, Ermenilerin tehciri meselesi aslında suna inhisar etmektedir: Rus ordusu 1915’de bize karsı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Ermeni Komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti. Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. İkmal ve yaralı konvoylarımız acımasız şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu. Bu cinayetleri işleyen ve saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah cephane ve iaşe ikmallerini, bazı büyük devletlerin daha sulh zamanından beri kendilerine kapitülasyonların bahsettiği dokunulmazlıklardan bilistifade ve bu maksada matuf olarak büyük stoklar husule getirmeye muvaffak oldukları Ermeni köylerinden yapıyorlardı. İngiltere’nin sulh zamanında ve harp sahasından uzak olarak İrlanda’ya reva gördüğü muameleye hemen hemen kayıtsız bir şekilde bakan dünya efkarı, Ermeni ahalinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz. Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan ekserisi şayet İtilaf Devletleri bizi tekrar harp etmeye zorlamasa idi evlerine dönmüş olurlardı.

Soru : Ermeniler ve Rumlar tarafından Türklere karsı vuku-u rivayet edilen katliam hakkında ne gibi malumat verebilirsiniz?

Cevap; Gerek Umumi Harp sırasında gerek mütarekeden sonra Ermeniler ve Rumlar tarafından müslüman ahaliye yapılan mezalim üzerinde durmak uzun bir hikaye olur. Brest-Littowsk Muahedesinin akdini müteakip, Rusların şark vilayetlerimizi tahliyeye başladıkları sırada Ermeni çetelerinin yapmış oldukları katliam ve tahribat kafi derecede herkesin malumudur. Sivas’ta benimle görüşmüş olan, bilahare bu bölgeleri ziyaret eden ve buralarda Ermeni çetelerinin davranışları hususunda mufassal müşahadelerde bulunarak daha sonra kendisine bu konuda anlatmış olduğum şeylerin doğru olduğunu bana yazmış bulunan Amerikan Generali Harbord, amerikan umumi ekfarının kendisinden faydalı bilgi temin edebileceği bir şahidimizdir. Taşnaklar daha sonra da Kars ve Olti bölgelerinde Alexandropol (Gümrü) Antlaşmasının akdine kadar cinayetlerine devam etmişlerdir. Yunanlılara gelince İzmir’in işgali sırasında öyle cinayetler işlemişler ki, Yunanistan’ın müttefiki İtilaf Devletleri tarafından teşkil edilmiş bulunan “İtilaf Devletleri Tahkikat Komisyonu” üyeleri bile, 1919 Sonbaharında bu vilayeti baştan başa kat ettikten sonra hazırladıkları raporda, Yunan makamları aleyhinde son derece ağır tenkitlerde bulunmuşlardır. Yunanlıların işgal ettiği bölgede her yaş ve cinsiyetten onbinlerce Türk katledilmiş, bütün büyükbaş hayvanlar Yunanistan’a götürülmüş ve bölgeden yüzlerce bedbaht göçmen bölgemize itilerek bir çaresizliğe duçar edilmiştir.

Şimdi ise birazda soykırım konusunda Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği görüşe bakalım; Öncelikle, soykırım suçlaması devletlere değil, milletlere yapılmaktadır. Tarihte bu suçlama ile karşılaşan tek millet de Almanlar olmuştur. 5000 yıllık tarihinde sürekli mazlum milletlere ve insanlara yardım etmiş bir ulusa bu suçlamayı yapmak da kimsenin haddi değildir. Sonra Ankara’nın batısından itibaren, İstanbul dahil çok az Ermeni zorunlu göçe tabii tutulmuştur. Almanlar ise işgal ettikleri ve kendi ülkelerindeki her Yahudiyi toplama kamplarına göndermiştir. İşte asıl bunlar mukayese edilmeli ve ona göre konuşulmalıdır. Ayrıca, Soykırım tarifi, İkinci Dünya Savaşı`ndan sonra galip devletlerin konsensüsü ile kendi çıkarlarını gözeterek yaptıkları bir sözleşmedir ve burada kültürel ve siyasi soykırımlar göz ardı edilmiştir. Bunun nedeni ise Sovyetler Birliği’nin proletarya diktatörlüğü adı altında siyasi soykırımlar yapmasıdır. Mesela, o sözleşmede siyasi soykırım kavramına yer verilseydi, Sovyetler Birliği yargılanmak zorunda kalırdı. O nedenle bu kavram sözleşmeye girmemiştir. Sömürgeci olan Batı ülkeleri de sömürgeleri konumundaki ülkelerde büyük kültürel kıyımlar yapmışlardır. Yani aslında galip devletlerin birbirlerini akladıkları bir durum sözkonusudur. Ayrıca birleşmiş milletlerin sözleşmesine göre dini, ırki nedenlerle bir milleti ve etnik bir grubu kısmen veya tamamen yok etmek soykırım sayılmakta ama herhangi bir nedenle yapılan tehcir sayılmamaktadır.

Şimdi gelelim “Neden Haklıyız?” sorusuna madde madde cevap bulmaya;

1- Birinci Dünya Savaşı boyunca Osmanlı İmparatorluğu coğrafyasında neredeyse tamamı Türk asıllı olan ve çoğu katl edilerek veya hastalıktan ölen 3,5 milyon insan bulunmaktadır.

2- Ermenilere yönelik savaş bittikten sonra “Geri Dönüş Kanunu” çıkarılmıştır. Bu kanun kapsamında 1919-1921 yılları arasında 350-500 bin arası Ermeni, Anadolu'ya dönmüştür.

3- BM sözleşmesine göre 1948 tarihinden önce yapılanlar soykırım olarak kabul edilmemektedir.

4- 1915 Osmanlı bütçesinde tehcir için ödenek yoktur. Bu da, devletin 1915 ve öncesinde Ermenilere karşı tehcir planı olmadığını gösterir.

5- Tehcir uygulaması yasal bir askerî zorunluluktur. Nisan 1915'te Van, Ermeni birliklerince işgal edilip 30 bin Müslüman katledilince bu zaruret ortaya çıkmıştır.

6- 1914 sonbaharı ve 1915 ilkbaharında, Ermeniler ülke genelinde isyanlar çıkararak itilaf devletleriyle işbirliği yapmışlardır. Osmanlı Devleti de, "savaş hukuku ve kendini koruma hakkı" çerçevesinde "isyancı Ermeniler"i "tehcir" etme kararı almıştır. Bu "tehcir" sırasında da sayıları ancak 20 bin olan Ermeni değişik nedenlerle (hastalık, açlık, adi soygunculuk vb.) yaşamını yitirmiştir. Dolayısıyla ortada, iddia edildiği gibi bir "soykırım" sözkonusu değildir.

7- Tehcir önceden duyurulmuş ve komitacılar dışındaki halka yeterli hazırlık süresi tanınmıştır.

8- Tehcir esnasında Ermenilere kötü muamele yapan 1973 adet görevli sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanmış ve idam başta olmak üzere çok ağır cezalara çarptırılmıştır. Bu durum, devletin bir imha planı olmadığının açık delilidir.

9- Yolda ve konaklama istasyonlarında devlet ve yardım kuruluşları Ermenilere gıda, barınma ve sağlık hizmetleri götürmüştür.
10- Geri dönen Ermenilere malları ve mülkleri iade edilmiştir.

11- Bir diğer önemli konuda Ermeni Sorunu konusunda ki tarihî garabettir. Şöyleki Ermeni Tehciri ile ilgili meşhur 'Kanun-u Muvakkat'ın (Kanun Hükmünde Kararname) yayımlanmasından, yani 1915 yılından 1970'li yıllara gelinceye kadar yarım asırdan fazla bir süre geçtikten sonra Ermeni Soykırımı iddiaları gündeme getirilmiştir. Bu tarihten evvel, son olarak milletlerarası bir andlaşma mahiyetinde olan Lozan'da Ermeni meselesinin bahsi dahi geçmemektedir. Mesala, bu arada, DP döneminde Cumhurbaşkanı Celâl Bayar'ın ABD'yi ziyareti esnasında, Amerika'daki Ermenilerin, "Reis-i Cumhurumuz geldi!" sadâlarıyla onu karşıladıkları ve ağırlamak için âdeta yarıştıkları bilinmektedir. Bu tarihten yaklaşık 20 yıl sonra Los Angeles'te Türk diplomatların bir Ermeni militanı tarafından şehit edilişleri hatırlanacak olursa, özellikle Fransa ve ABD'de yaşayan Ermenilerin Türkiye aleyhinde sistemli bir şekilde kışkırtıldıkları anlaşılmaktadır. Kısaca, sözde Ermeni soykırımı iddiasında bulunanların, aradaki bu 50 yıllık zamanı açıklamaları gerekir.

12- Ermeniler Osmanlı idaresi altında iken sadece devletle olan münasebetlerinde değil, evlerinde kendi aralarında bile Türkçe konuşmuşlar, zaman zaman dinî âyinlerini dahi Türkçe yapmışlardır. Hatta İncilleri dahi bazen Türkçe’ dir. Osmanlılar da 'Millet-i Sâdıka' olarak tavsif ettikleri Ermenileri daima el üstünde tutmuşlardır. Bir araştırmaya göre; son dönemde Osmanlı İmparatorluğu'nda 22 Ermeni bakan, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 konsolos, 29 paşa ve 11 profesör bulunmaktaydı.

13- Türkiye' de bazıları da güya 'resmî tarih' anlayışına karşı çıkmak için Ermeni iddialarını desteklemektedirler. Halbuki, bırakınız Ermeni tehciri konusundaki 'resmî tarih' iddialarını; okullarımızda okuttuğumuz tarih kitaplarında bile Ermenilere karşı husumet ifade eden bahisler bulamazsınız. Ermeni iddiaları konusunda, aslında gerçekten bir 'resmî tarih' vardır. Ancak bu, Türk tarihçilerinin görüşleri değil, diasporanın ve güdümündeki Ermenistan'ın, hiçbir delile ve belgeye dayanmadan, bir 'millî ideoloji' haline getirdikleri 'resmî tarih' anlayışıdır.

14- Tehcir Kanunu’ olarak bilinen 1 Haziran 1915’te yürürlüğe giren ‘Sefer Zamanında Hükümetin İcraatına Karşı gelenler İçin Ordu Tarafından Alınacak Önlemler Hakkında Geçici Kanun’ başlığını taşıyan kanun hükmünde kararname, (aslında dört maddeden oluşan) sadece ‘Ermenilere’ yönelik değil Osmanlı Devleti’ne karşı gelen Vahhabi Araplar için de kullanıldığı bilinmektedir. Yine de bu kanunun muhatapları fiilen Ermeniler olmuştur. Tehcirin uygulanması ile ilgili olarak da bir Bakanlar Kurulu mazbatası hazırlanmıştır. Bu noktada tehcir edileceklerin can ve mal güvenliklerinin sağlanması, yiyecek ve barınakların temini, tehcir edildikleri bölgelerde yaşayacakları evlerin yapılması, gerekli istihdamın sağlanması gibi hususlara yer veren yönetmelikler de çıkarılmıştır. Bu kararnameler Osmanlı yönetiminin kasıtlı bir soykırım planlamadığının, bilakis can ve mal güvenliğinin korunması için azami gayret sarf ettiğinin bir kanıtıdır. Bu bağlamda 30 Mayıs 1915 tarihli Ermenilerin sevk ve iskânına dair 15 maddelik yönetmelik ile 10 Haziran 1915 tarihli Ermenilerin terk ettikleri malların korunması ve bedellerinin sahiplerine ödenmesini öngören bir Terk Edilmiş Mallar Komisyonu kurulmasına 34 maddelik yönetmelikleri örnek gösterebiliriz.

15- Özellikle Protestan ve Katolik Ermeniler ile, Batı Anadolu ve İstanbul Ermenilerinin çoğu ile din değiştirerek Müslüman olan bazı Ermeniler tehcirden muaf tutulmaya çalışılmıştır. Hatta, Batı Anadolu, Kastamonu ve İstanbul gibi vilayet ve bölgelerden Ermeni komitalarının lider kadroları dışında genellikle tehcir yapılmamıştır. Ancak bu konuda da çeşitli hatalar yapılmış ve tehcirden muaf tutulması gereken bazı Ermeniler tehcir edilmiştir.

16- Özellikle hava ve yol koşullarının olumsuzluğu, imparatorluğun başlıca sorunları olan gıda kıtlığı ve salgın hastalıklar tehcir sırasında yaşanan trajik olayları arttırmıştır. Ancak bu sorunlardan yalnızca tehcire tabi tutulan Ermeniler değil tüm Osmanlı toplumu muzdariptir. Hatta ordunun sevkıyatı için gereken ulaşım araçlarının bir kısmı Ermenilere tahsis edilmiş, bu konuda hükümete şikâyet telgrafları bile yazılmıştır.

17- Ancak tehcir sırasında yaşanan ölümlerin tek nedeni bu tür lojistik sorunlar ve doğa koşulları değildir. Bölgedeki asayiş eksikliği nedeniyle pek çok haydut çetesi tehcir eden kafilelere saldırmış ve bir çok Ermeni ve bunlara eşlik eden Türk askerleri bu saldırılar sonucunda öldürülmüştür. Tehcir sırasında yaşanan kayıpların önemli bir bölümünü de bu saldırılar oluşturmaktadır. Ancak yine de Osmanlı Hükümeti bu güvensizliğe seyirci kalmamış, 7 Ekim 1915 tarihinde çıkardığı bir yönetmelik ile yolların güvenliğinin sağlanması ve çetelerin cezalandırılması için gereken düzenlemelerin yapılması istenmiştir.

18- Ermeni tehciri ile ilgili bir diğer iddia da Ermenilerin “Deyr-i Zor” tabir edilen Suriye’deki kurak çöllere sürüldüğü ve burada ölüme terk edildiği iddiasıdır. Ancak, Ermeniler yalnızca “Deyr-i Zor”’a değil, Halep, Urfa, Konya, Balıkesir, Kastamonu vb. vilayetlere de sürgün edilmiştir. “Deyr-i Zor’a” sürülenler ise susuzluk ve açlığa terk edilmemişler, bilakis Fırat Nehri kıyısında konaklattırılarak su ihtiyaçları ve iaşe temin edilerek yiyecek ihtiyaçları elden geldiğince karşılanmaya çalışılmıştır.

19- Tehcir edilen Ermeni nüfusunun sayısı 400.000 ila 600.000 arasında değişmektedir. Kaynaklar arasındaki büyük farklar bu konuda net bir sayıya ulaşılmasını imkânsız kılmaktadır. Yine de tehcir edilen Ermenilerin sayısının yaklaşık 500.000 civarında olduğunu bunun üzerindeki sayıların propaganda amaçlı üretilmiş olduğunu ve sürgün edilen Ermenilerin çok az kayıpla yerlerine ulaştıklarını söyleyebiliriz.

20- Tehcir kampları pek çok noktada kurulmuş ve sürgün edilen Ermenilerin sıkıntılarını hafifletmekte önemli işlevler görmüştür. Ancak kampların fiziksel yetersizlikleri daha fazla fonksiyonel olmalarını engellemiştir. Kamplarda yaşayan en büyük sorunlar ise güvenlik ve sağlık hizmetlerinin yetersizliğidir. Alınan tüm önlemlere rağmen Ermenilere yönelik saldırılar ve salgın hastalıklar adeta kalıcı bir iskân mahalline dönüşen kamplarda da sürmüş ve pek çok Ermeni’nin hayatına mal olmuştur.

21- Tekrar edersek, tüm raporlar hesaba katıldığında bile çatışmalarda veya baskınlarda öldürülen Ermeni sayısı 20.000 kişiyi geçmemektedir. Rus ordusunun geri çekilişi sırasında ordunun peşinden ayrılan Ermenilerin verdiği kayıplarla beraber bu sayı 80.000’i aşmamaktadır.

22- Şimdi gelelim Ermenilerin bir başka iddiasına, yani 1,5 milyon Ermeni’nin öldürülmesi olayına; Genelkurmay Başkanlığı’nın yayınladığı belgelerde, Osmanlı toprakları üzerinde 987 bin dolayında Ermeni yaşadığı bilgisi vardır. Fransız kaynaklarına göre ise ancak 700-800 bin Ermeni varlığından söz edilmektedir.
Hatta en abartı rakamlara baktığımızda ise; ABD'li araştırmacı David Magie'nin, 1918 yılında yaptığı araştırmada 1 milyon 479 bin, İngiliz G. W. Prothero'nun editörlüğünde 1917-1919 yılları arasında yaptırılan nüfus araştırmasında, 1919 yılında Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeniler'in toplam sayısı 1 milyon 602 bin,
Tarihçi Ludovic Contenson’a göre 1914 yılı öncesinde Osmanlı'daki Ermeni sayısı 1 milyon 400 bin,
ABD'li akademisyen Justin McCarthy’ e göre, bu rakam 1 milyon 698 bin, ABD'li tarihçi Stanford J. Shaw'un araştırmasında ise bu rakam 1 milyon 294 bin, Alman Konsolos Rössler’e göre ise, 1915 yılı sonu itibariyle yaklaşık 1 milyon (500 bini tehcirden muaf tutulan, 500 binide Mezopotamya ve Suriye'ye getirilen)

23- 1. Dünya Savaşı süresince, dokuz Osmanlı ordusunda 1915-1918 yılları arasında 3 milyon 54 bin kişinin hastalanmış, 711 bin 837 kişi ise yaralanmıştır.

24- Ayrıca, Osmanlı, Amerikan, İngiliz ve Alman arşivlerinde yer alan belgelere göre ise; 1. Dünya Savaşı müddetince 500 bin civarında Ermeni, o zaman savaş bölgesi olmayan bugünkü Suriye ve Irak topraklarına tehcir edilmişlerdir. 1. Dünya Savaşı yıllarında 350-500 bin civarında Ermeni de çeşitli
sebeplerle Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinden Kafkaslar'a gitmişlerdir. Böylece, 1. Dünya Savaşı sırasında vuku bulan olaylarda Ermeniler'in toplam 200 bin civarında kayıp verdiğini, 400-500 bin civarında Ermeni'nin de Osmanlı Devleti sınırları içerisinde kaldığını göz önünde tutarsak ve 1. Dünya Savaşı başları itibariyle Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeniler'in nüfusunun 1,5 milyon civarında olduğunu hatırlarsak, hesaplamalarda tutarlı bir bütünlük oluştuğu görülür.

25- Amerikan Ermeni misyoner gruplarının bölgede ne kadar Ermeni'ye yardım ulaştırdıklarını belirttikleri raporları da, Suriye'ye nakledilen Ermeniler'in büyük bir kayba uğramadan iskan mahallerine ulaştıklarını ve bazı sıkıntılara rağmen 1916'dan sonraki dönemde hayatta olduklarını ortaya koymaktadır. Ayrıca, 1. Dünya Savaşı sonrasına ait Anadolu'da yaşayan Ermeniler ile ilgili istatistiki rakamlar veren yabancı misyon şefleri ve arşiv belgeleri de, dolaylı olarak Ermeniler'in hayatta olduklarını ispat etmektedir. Osmanlı arşiv belgeleri, tehcir edilen Ermeniler'in büyük bir çoğunluğunun nakil bölgelerine vardıklarını ve Suriye'ye yerleştirildiklerini ortaya koymaktadır. Bu bilgi, aynı şekilde Ermeni, Amerikan ve İngiliz belgeleriyle de teyit edilmektedir.

26- 1915'ten sonra Türkiye'den göç eden Ermeniler'in sayılarına ilişkin araştırma sonuçlarına göre ise;
Justin McCarthy, 1919'da Anadolu'dan sürgün ve göç yoluyla ayrılan Ermeni sayısını yaklaşık 810 bin olarak belirlerken, ABD'deki Archives Nara'da bulunan 1923 tarihli bir belgede de, dünyadaki Ermeniler'in yaklaşık 817 bin 873'ünün Türkiye'den sürülen veya göç eden Ermeniler olduğu ifade edilmektedir.

27- İzmit, Bursa, Kastamonu, Ankara ve Konya’dan tehcir edilen Ermeniler’in hemen hemen tümü, savaş bittiğinde evlerine geri dönmüşlerdir. Hatta, Kayseri, Harput ve Diyarbakır’dan giden Ermenilerin büyük çoğunluğu da geri dönmüştür. Örnek olarak, Amerikan arşivlerinde bulunan ve Ermeni Patrikliği tarafından hazırlanan raporda, 644.900 Ermeninin savaş öncesindeki yerlerine döndükleri belirtilmektedir.

28- Ermeni kafilelerine kötü davranan ve hükümetin talimatlarına uymayan yaklaşık 1390 kişi yargılanmıştır. Bir çoğu idam dahil cezalara çarptırılmıştır.

29- Gelelim şu meşhur arşiv meselesine. Aşağıda kim hangi arşivleri açmış, kim açmamış? Yani kim tarihten korkuyor, kim korkmuyor? Sorusuna ait bilgiler bulunmaktadır. (Ermeni Sorunu’nda Türk, Ermeni, ABD ve Yunanistan Arşivleri hususu)


- Türk tarih kurumu, Almanya, Avusturya, Fransa, İngiltere, Rusya, İran Cenevre ve ABD arşivlerinde yapılan araştırmalar sonucu 60 binden fazla belgenin fotokopisi elde etmiştir.
- Ermenistan arşivleri ile Boston’daki Daşnaksutyun Arşivleri Türk araştırmacılara kapalıdır.
- Bostan’daki Daşnaksutyun Arşivi ise özel mahiyette olduğundan, sadece Zoryan Enstitüsü kontrolünde, Ermeni yanlılarının hizmetine sunulmaktadır.
- Bunlara karşılık, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü bünyesinde bulunan Ermeni konusuna ait yaklaşık 1.000.000 belgenin tamamı tasnif edilmiştir.
- Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd ve Denetleme Başkanlığı’nda (ATESE), 9 milyon belge bulunmaktadır. Ermeni meselesi ile belgeler ise tasnif edilmiş ve 2005 yılında yayınlanmıştır. Bir kısmı da, İngilizceye çevrilmiştir.
- Osmanlı Dönemi Aşair ve Muhacirin Müdürlüğü arşivindeki bilgilerde Osmanlı arşivleri içindedir ve tasnifi yapılarak araştırmacılara sunulmuştur.
- Kızılay (eski adı Hilal-i Ahmer) arşivi ise Etimesgut’da Kızılay deposundadır ve başvuru halinde araştırmacılara açılmaktadır. Asıl Ermeni göçü ile bilgiler, resmi yazışmalar ve istatislikler buradadır. Bu arşiv çok kötü bir durumda olup, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ne devri çalışmaları halen devam etmektedir.
- Teşkilat-ı Mahsusa Arşivi (yeni adı ile MİT); Bu teşkilata ait arşivin bir kısmı Osmanlı arşivi, bir kısmı da ATESE arşivi içinde bulunmaktadır. Mit içinde bulunan arşivin ise tasnifi yapılmamıştır.
- Ermenistan’daki Milli Arşiv’in ise sadece cumhuriyet sonrası bölümleri açıktır. Daşnak ve Rusya bölümleri ise kapalıdır.
- Boston’daki Daşnaksütyun Arşivi, sadece soykırımı savunan Ermenilere açıktır. Başka hiç kimseye açık değildir.
- Yunanistan Tarih ve Kütüphane Arşivi ile Tarih Arşivi ise araştırmacılara açıktır.
- Sadece Osmanlı Arşivinde 100 milyona yakın belge bulunmaktadır. Bunlardan 1 milyonu Ermenilerle ilgilidir.

İşte sizlere kullanabileceğimiz rakamlarla dolu argümanlar ve doğru tespitler. Peki Ermeniler’in dertleri ne? Asıl amaçları ne? İşte onun cevabını da Ermenistan Anayasası’nda ki ''4 T'' planından anlayabiliyoruz. Ermenilerin adım adım uygulamaya koyduğu ''4 T'' planının açılımı, ''tanıtım, tanınma, tazminat ve toprak'' tır. Yani sözde Ermeni sorunu tüm dünyada terör yoluyla (tanıtılacak), sözde iddialar dünya kamuoyunca kabul edilip Türkiye’ce (tanınacak), sözde soykırımdan dolayı Türkiye'den (tazminat) alınacak ve Büyük Ermenistan rüyasını hayata geçirmek için gerekli (toprak) Türkiye'den koparılacak. İşte bütün gaye aslında budur.

Son olarak, daha çok batılı kaynaklara göre verdiğim rakamlara baktığımızda, Ermeni iddialarının geçersizliğinin rahatlıkla ortaya çıktığını görmekteyiz. Çünkü, 1914 öncesi var olanlar ile 1. Dünya Savaşı sonrasında mevcut Ermeniler’in sayılarının karşılaştırılması sonucunda, 1,5 milyon Ermeni'nin öldürüldüğü iddialarının tutarsızlığı açıkca ortaya çıkmaktadır. Tekrar ediyorum, şurası unutulmamalıdır ki, 1915'te Osmanlı Devleti, bilhassa Doğu ve İç Anadolu'da yaşayan Ermeniler’i, bazı istisnalar hariç yine kendi topraklarından olan Suriye ve Kuzey Irak bölgesine sürmüştür. Bu sürgünde, hastalıktan ve göçün elverişsiz şartlarından bir miktar Ermeni kaybı olmuştur. Ancak bu kayıp, hiçbir zaman 1,5 milyon Ermeni'nin ölümüyle neticelenmediği gibi yüz binlere de varmamıştır. Zira belgeler göstermektedir ki, Anadolu'nun tümünde ancak bu kadar Ermeni yaşamaktadır. Sürgün edilenlerin sayısı ise yaklaşık 500 bindir. Ayrıca, sürgün edilenlerin büyük çoğunluğu 1918'den itibaren eski yerlerine geri dönmüştür. Bu arada önemli sayıda bir Ermeni nüfusu da başka ülkelere göç etmiştir. Bunlardan başka, gerek Rusya Ermenileri'nden gerekse Osmanlı Ermenileri'nden önemli bir miktarı, Türk Ordusuna karşı savaşırken veya Türk köylerinde katliam yaparken askeri üniforma altında ölmüştür. Diğer uluslarda olduğu gibi bir kısmı da grip, kolera ve tifüs gibi hastalıklardan kaybedilmiştir. Bütün bunlar toplandığında, Ermeniler’in, planlı olarak imha edilmek gibi bir harekete uğramadığı, aksine Ermenilerin bugün hala toplu mezarları ortaya çıkarılan yaklaşık 200 bin Türkü (köy köy il il bu rakamlar bulunmaktadır) katl ettiği anlaşılmaktadır. Dahası, Ermenileri yok etmek isteyen bir Devlet, Ermeni kafilelerine kötü muamele eden kendi vatandaşlarını ve görevlilerini yargılar ve cezalandırır mı? Gizli amaçları olan bir devlet, tehcir süresince Ermeni grupların güven içinde nakillerini sağlayacak özel bir kanun çıkarır mı? Kötü niyetlere sahip bir hükümet, daha sonra onların geri dönüşlerine izin verir mi? Bu soruların ve cevapların açığa çıkardığı gibi, Osmanlı Hükümeti’nin iddia edildiği gibi, Ermenileri “yoketmek” yönünde bir niyeti olmamıştır. Ama haklılığımızı ortaya koyan bu ve benzeri bilgiler ilk yazımda belirttiğim şekilde bir master plan dahilinde işlenmez ise yine dediğim gibi AB uğruna yarın bir başka Avrupa ülkesinden, yada duyarsızlığımız yüzünden farklı bir coğrafyadaki alakasız bir ülkeden Fransa Parlamentosunun aldığı kanuna benzer yeni kanunları görürüz.

 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst