Neler yeni

Welcome to SATBİL FORUM PAYLAŞIM

Join us now to get access to all our features. Once registered and logged in, you will be able to create topics, post replies to existing threads, give reputation to your fellow members, get your own private messenger, and so, so much more. It's also quick and totally free, so what are you waiting for?

Bir Satbil Forum Efsanesi

Satbil Reklam Alanı

Satbil Forum Reklam

Bir Başkadır Benim Memleketim

Turkiye-Sevd@lisi

New member
Local time
13:05
Katılım
6 Nisan 2007
Mesajlar
3,175
Tepkime puanı
25
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ezanlarin Yukseldigi Minarelerden,Ay Yildizin Golg
Orhan Tahsin


YazarRes_27.gif
Bir Başkadır Benim Memleketim



[FONT="Arial]"Ne memleket, ne memleket" diye noktalı virgül koymuş, "Bir başkadır benim memleketim" sözünü bugüne bırakmıştık. Noktayı bugün koyacaktık da.
"Ne memleket... Ne memleket!" diye Türkiye'yi küçümseyem, "ti"ye alan kişi, iki memleket arasında gidip gelen, daha doğrusu bocalayan biri idi.
Alt kimliği de üst kimliği de altüst olmuştu.
ABD vatandaşlığı "alt kimlik"
miydi, üst kimlik miydi?
Türk vatandaşlığı için de aynı kimlik sorusu sorulabilirdi.
Merve Kavakçı'nın adı, durup dururken, "Latif" bir biçimde gündeme getirilivermişti.
Merve Hanım, dini bütün ve AKP'li bir gazetede haftada bir yazılar yazıyor, yazılarında ABD'ye övgüler yağdırıyor ama, gündemin manşetine çıkamıyordu.
Örneğin, son yazısında ABD'yi yere göğe koyamazken, Türkiye için, "Ne memleket, ne memleket" diyordu.
Amerika bir rüya idi.
Marve Hanım'a göre, Amerika bir zamanlar seçkin sınıfa kapılarını açan bir "mekan"dı. Ama son iki on yılındaysa, toplumun diğer katmanlarını temsil edenlere kapılarını açmıştı.
Dünyanın en nitelikli eğitimi ABD'de veriliyordu.
Merve Kavakçı'nın bunu söylemesine gerek yoktu!
Devletten kallavi ve kıyak aylık alanlar, çocuklarını ABD'de de okutuyorlardı ya.
Çocuklarının bir bölümünün bursunu işadamları veriyordu ya!
Politikacılarımız, ticaret yapmasalar çocuklarını yurtdışında okutamazlardı ya.
Merve Kavakçı çok çarpıcı, çok düşündürücü bir cümleye de imza atmıştı:
"The best and the brıghtest" diye tanımlanan "en iyi ve en zekiler"in hep Amerika'nın yolunu tuttuğu bir gerçektir. Bunlar arasında Türkiye'den gelen gençler de var.
Wısdomnet, işte bu en iyi ve en zekiler"in ürünü. Bundan on iki yıl önce Amerika'da yaşayan muhafazakâr dindar (kadın-erkek) birkaç akademisyen gencin bir ürünü. Her yıl ABD'nin Memorial Day tatilinde buluşan bu gençler, ABD ve Türkiye'den davet ettikleri konuşmacılar ile birlikte Türkiye ve dünya gündemini masaya yatırıyorlar.
Bu "en iyi ve en zekiler"in arasında bizimkiler de var. Damatlar, mahdumlar, kerimeler. Çok zeki oldukları gerçek!
O en zeki ve en iyilerden biri, iki yıl için ABD'de çalışıp, dövizli askerlik hakkını kazanınca, "Vatan, millet, Sakarya" diye, "Ben çocuğumu Amerika'da doğurtmam" diye Türkiye'ye dönmedi mi?
Sonra da en iyi şirketlerin başına geçmedi mi?
Ad vermeye gerek var mı?
"En iyi ve en zekiler"e şöyle bir dokunduktan sonra, Merve Kavakçı'nın yazısında değindiği "tuzu kurular"a dönelim.
Kavakçı, "sabit ve kallavi maaş" alanlardan söz ediyor. ABD vatandaşlığı ortaya çıkmasa idi, Bayan Kavakçı da "sabit ve kallavi" aylık alacaktı. Hem de ömür boyu. Ne Avrupa'da, ne Amerika'da, ne Antartika'da görülmüş "kıyak emekli" aylığı da. Sağlığı için kırk para ödemeyecekti. İstanbul'a geldiğinde Florya ve Dolmabahçe'deki çok özel köşk-otellerde, "piyasanın yüzde biri"ne ağırlanacaktı. "Devletin hemen hemen bütün imkanlarından sonuna kadar" yararlanacaktı.
Ancak, Merve Kavakçı, bir başka kesime söz atıyor. O "güruh" diyor, edep adabım, ne kallavi, ne de kıyak aylık alanlara "güruh" demeye engel!
Lojman, kamp denildiğine göre kimlere laf atıldığı belli!
Dışişleri Bakanı Ali Babacan da Brüksel'de o kişileri, Avrupa Parlamentosuna şikayet etmişti:
"Müslüman çoğunluğun da Türkiye'de dini özgürlükler sorunu var" diye.
Merve Hanım ile Ali Bey'in özleri de bir, sözleri de!
Şimdi diyeceksiniz, durup dururken bu Merve Kavakçı konusu da nereden çıktı?
Birileri çıkardı işte!
AKP içindeki çatışma, çekişme Merve Kavakçı'nın adını, gündemin orta sırasına oturttu!
Birileri "Abdüllatif Şener" adını öne çıkardılar ya.
Şöyle iyidir, böyle iyidir diye.
Başka birileri de, o şöyle iyi, böyle iyi dediğiniz bizden biri, diye eski defterleri açtılar:
"O'na ılımlının üstünde ılımlı diyorsunuz ama, o bizden daha ılımsız" anlamında sözler söylemeye başladılar.
"Merve Kavakçı olayı var ya, o olayı kotaran, kamuoyuna sunan Abdullatif Şener'dir" diye ilk satırbaşını açtılar.
"Refah Partisi kapatılmıştı. Fazilet Partisinin başında da Recai Kutan vardı. Ama, o başın üstündeki baş, yine Necmeddin Erbakan'dı."
1999 seçimleri öncesiydi.
Aday listeleri hazırlanıyordu.
Parti'nin önde gelen adlarından biri, listedeki adları değerlendirirken bir ada takılmıştı, Merve Safa Kavakçı adına!
"Bu hanım da neyin nesi?" diye sormuştu.
Necmeddin Erbakan, bu soru üzerine koltuğuna yayılmış:
"Başörtülü bir hanım. Bu kez Meclis'e başörtüsünü sokacağız" demişti.
Önde gelen bir milletvekili:
"Anladığım kadarıyla bu hanım başına kamuoyunda türban diye bilinen bir örtü örtüyor. Ancak, bizim bildiğimiz başörtüsü takan bir şehit annesini aday göstermeniz daha uygun olmaz mı?" diye karşı çıkacak olmuş.
Erbakan:
"Yok, öyle düşünmeyin. Merve hanımefendi, Amerika'da bilgisayar mühendisi olmuş, fevkalade lisan bilen, aydınlık bir hanım. Üstelik kendini bana bizzat Abdullah Gül Bey ile Latif Şener Bey takdim ettiler" demiş.
"Merve Kavakçı Olayı"nın Abdullah Gül ve Abdüllatif Şener'in "tavsiyesi" ile başladığı yolundaki sözler, mürekkebi kurumadan yalanlanmış.
Yalanlayan da Abdüllatif Şener.
"O hikaye anlatan doğruyu söylemiyor. Ben Merve Kavakçı'yı seçildikten sonra tanıdım. Daha önce ne gördüm, ne konuştum" demiş.
Ancak, birileri araştırmış, Abdüllatif Şener'in 19 Nisan 1999 seçimlerinden önce, propaganda döneminde "Merve Kavakçı"lı bir konuşma yaptığını ortaya çıkarmış.
Abdüllatif Şener demiş ki:
"Bakın Merve Kavakçı ismi kazanacak yerdedir. O bölgeden inşallah 10 civarında milletvekili çıkaracağız. Kendisi 4'üncü sıradadır. Bu kardeşimiz Meclis'e girecektir. Bu arkadaşımız, hanım bacımız, Türkiye'de Tıp Fakültesi'nden başörtülüdür diye atılmış, kaydı silinmiş bir insan. Babası Üniversiteden arkadaşımızdır, profesördür. Amerika'da yaşıyor."
Abdüllatif Şener, 3 Mayıs 1999 günü Merve Kavakçı'nın Meclis'te bir basın toplantısını düzenlemişti.
Abdüllatif Şener adı, Fazilet Partisi'nin kapatılma davasına girmişti:
"Merve Kavakçı'nın Amerika'da zencilerin insan hakları için yaptığı mücadeleye benzettiği basın toplantısına, Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Abdüllatif Şener ile birlikte, Fazilet Partisi'nin pek çok milletvekilinin katılması, eylemin Fazilet Partisi yöneticileri tarafından planlandığını ve teşvik edildiğini açık biçimde göstemektedir."
"Merve Olayı"
nın 9 yıl sonra Abdüllatif Şener'in adı ile gündeme gelmesi kafa karıştıracak türden!
Bu olay, acaba Abdüllatif Şener'i övmek için mi, yoksa yermek için mi gündeme getirildi?
"Abdüllatif Bey, bu memleket için neler yapmadı... Merve Kavakçı için nutuklar bile attı" demek için mi?
Yoksa...
"Yoksa"yı yazmayacağım.
Yalnız Abdüllatif Şener'i ve de Merve Kavakçı'yı destekleyenlere bir sorum olacak:
"Bir ABD vatandaşının, TBMM'de görev yapmasını içinize sindirecek miydiniz?"
ABD Kongre üyeleri, Senatörleri "Bir Türk vatandaşı Kongreye gelmeye kalkarsa, kulağından tutup atarız" diyor da.
Alman İçişleri Bakanı Wolfgang Schaeuble de, "Hem Alman, hem Türk olunmaz" diyor ya.
Cem Özdemir adlı Alman milletvekili de, "Ben Türkiye'de doğmuş bir Almanım. Türk vatandaşlığından da, askerlik yapmamak için, vize için konsolosluk kapılarında sürünmemek için çıktım. Hem Türk, hem Alman olunmaz" diyor ya!
Sorumu biraz değiştirerek yineliyorum:
"Hem Amerikalı, hem Türk olunur mu?"
Merve Kavakçı, Türkiye için "Ne memleket, ne memleket" diyor ya.
Ona da soruyoruz:
"Hangi memleket. Hangi memleket?"
[/FONT]
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst